Mehmet Özdoğru
Emeklinin İhbar Tazminatı Hakkı
Emekli olduktan sonra bir işyerinde çalışırken işveren tarafından iş sözleşmem bildirimsiz olarak fesh edildi. İşveren kıdem tazminatımı ödedi. Ancak ihbar tazminatımı ödemedi. İhbar tazminatı hakkım var mı? 5...637878 Nolu SMS
İhbar tazminatının, İş Kanunu'nun 17'nci maddesine uyarak yapılan geçerli nedenle fesihlerde fesih ihbar süresi tanımaksızın sözleşmenin işverence feshedilmesi durumunda ödenmesi gerekir. Bu bakımdan emekli yahut emekli olmayan işçi ayrımı yapılamaz. Keza iş sözleşmesinin haklı neden olmaksızın işçi tarafından işverene ihbar süresi tanımaksızın derhal feshedilmesi durumunda da bu defa işçi tarafından işverene ödenmesi gerekir ki bu bakımdan da işçinin emekli olup olmadığının önemi bulunmamaktadır. Bu nedenle eski işverenenizin size ihbar tazminatını ödemesi gerekir.
Yeni işe başladığımda 9 ay sigortam ödenmedi. Sigortasız çalıştığım sürenin tazminatını alabilir miyim? Halen aynı işyerinde çalışmaktayım.
5...505625 Nolu SMS
İşyerinde halen çalışırken tazminat almanız mümkün değildir. İş sözleşmenizin kıdem tazminatını almanızı gerektirecek sebeplerden biri ile sona ermesi halinde, kıdem tazminatının hesabında ilk işe giriş tarihiniz esas alınır. Bunun için de iş mahkemesine hizmet tespit davası açarak sigortasız çalışmış olduğunuz sürenin tespit edilmesi ve giriş tarihinizin belirlenmesi gerekmektedir. Ali Şerbetçi
https://www.takvim.com.tr/yazarlar/aliserbetci/2018/11/22/emeklinin-ihbar-tazminati-hakki
SGK Dosyaları Birleştirilebilir
Bilindiği üzere işverenlerin şubeleri olan işyerleri için ilgili adreslerde SGK işyeri tescilinin yapılması gerekmektedir.
Sosyal Güvenlik Kurumu SOSYAL SİGORTA İŞLEMLERİ YÖNETMELİĞİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN YÖNETMELİK kapsamında 05.12.1017 tarihinde yeni bir değişiklikle bu durumu biraz daha kapsamlı hale getirmiştir.
c) Aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
“(10) İstihdam teşvik ve desteklerinden yersiz yararlanmaya mahal vermemek, aynı ilde olmak ve işveren tarafından yazılı olarak talep edilmek kaydıyla, devamlı mahiyette işlem gören veya görecek olan aynı işverene ait iş kolu kodu aynı olan ve Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı çalıştıran tüm işyerlerinin, birleştirilmek suretiyle tek dosyada işlem görmesine Kurumca izin verilebilir; birden fazla ünite bölgesinde işyeri bulunması halinde ise tek dosyanın işlem göreceği ünite, Kurumca belirlenir.
Açıklama : Yapılan bu ekleme ile birlikte özellikle aynı işkoluna ait mağaza, market, lokanta vb. şekilde birden fazla aynı ilde şubesi olan işyerleri artık aynı ildeki işyerleri için tek bir dosyadan sigortalılarını beyan etme hakkı getirilmiştir.
Bu maddeden hareketle işverenler aynı ilde olmak kaydıyla birden fazla şubesi olmuş olsa bile artık bu şubelerdeki SGK dosyalarını yazılı beyanın olması kaydıyla tek bir dosyada birleştirme imkanı getirmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken husus ise birleştirilmesi istenen dosyaların aynı işkoluna ait dosyalar olması halinde mümkün olabileceğidir. Taner Özdemir
http://www.tanerozdemir.com.tr/ayni-il-icerisinde-sgk-dosyalari-birlestirilebilir.html
Alt İşveren Adına Asıl İşveren Tarafından Ödenen SGK Primleri
Son dönemlerde asıl işverenin alt işveren adına ödediği SGK primlerinin hukuki mahiyeti tartışma konusu olmaktadır.
31/05/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun "İşveren, İşveren Vekili, Geçici İş İlişkisi Kurulan İşveren Ve Alt İşveren" başlıklı 12 nci maddesinin altıncı fıkrasında; "Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin bir işte veya bir işin bölüm veya eklentilerinde, iş alan ve bu iş için görevlendirdiği sigortalıları çalıştıran üçüncü kişiye alt işveren denir. Sigortalılar, üçüncü bir kişinin aracılığı ile işe girmiş ve bunlarla sözleşme yapmış olsalar dahi, asıl işveren, bu Kanunun işverene yüklediği yükümlülüklerden dolayı alt işveren ile birlikte sorumludur." hükmü yer almaktadır. Aynı Kanunun "Primlerin ödenmesi" başlıklı 88 inci maddesinin onbirinci fıkrasında da kuruma fiilen ödenmeyen prim tutarlarının, gelir vergisi ve kurumlar vergisi uygulamasında gider yazılamayacağı, belirtilmiştir.
Bu durumda yasal düzenlemelere göre asıl işverenin doğrudan alt işveren tarafından çalıştırılan işçilere ait ödenmeyen/henüz ödenmemiş sigorta primlerinin ASIL İŞVEREN tarafından ödenmesinin yasal bir zorunluluk olduğu anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, alt işveren tarafından söz konusu çalıştırılan işçilere ait olup bu işverence ödenmemesi nedeniyle anılan Kanunun sorumluluk hükümleri çerçevesinde ana işveren tarafından ödenen sosyal sigorta primlerininödendiği tarihte ilgili inşaatın maliyetine dahil edilmek suretiyle kurum kazancın tespitinde dikkate alınması mümkün bulunmaktadır.
Ancak asıl işveren tarafından fiilen ödenen söz konusu sosyal sigorta primlerinin ilgili şirkete daha sonra rücu edilmek suretiyle sonradan tahsil edilmesi durumunda ise tahsil edilen tutarın inşaat o tarihte henüz aktifleştirilmemiş ise inşaatının maliyetinden çıkarılması, eğer aktifleştirip envantere dahil edilmiş ise inşaatının tamamlanmış olması halinde ise tahsil edildiği döneme ilişkin kurum kazancına dahil edilmesi gerekmektedir.
Diğer taraftan, Kurumlar Vergisi Kanununun "Kabul Edilmeyen İndirimler" başlıklı 11 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi hükmüne göre, söz konusu sigorta primlerine ilişkin gecikme cezaları veya zamlarının kurum kazancının tespitinde gider olarak indirilebilmesi mümkün bulunmamaktadır.
www.taxauditingymm.com
Kayıtlı Ekonomiye Geçiş Cezası: Damga Vergisi Ve Yüksek Harçlar
Kayıt dışılığın çok sayıda nedeni var. Kararlılıkla uygulanan bir stratejinin olmaması, vergi oranlarının yüksek olması, vergi mevzuatının karışık olması, denetimin yetersiz ve verimsiz olması, vergi güvenlik önlemlerinin yetersizliği, vergi ödeme bilincinin yerleşmemiş olması, vergi cezalarının etkin olmaması, vergi aflarının rutin uygulamalar haline dönüşmesi, belge ve kayıt düzeninin yetersizliği bir çırpıda sayabileceğim nedenler. Hiç zaman harcamadan, bir bu kadar neden daha sayabilirsiniz. Kaldı ki bu nedenler sadece vergi kaynaklı nedenler. Başta ticaret hukuku kaynaklı olmak üzere birçok alandan benzer listeler yapmak mümkün.
Vergi oranları kayıt dışılığa neden oluyor mu?
Yukarıda saydığım nedenlerin her biri ayrı bir inceleme konusu olabilir. Bir kısmının mutlak doğru olduğunu söylemek de doğru değil. Bu çerçevede örneğin vergi oranları ile kayıt dışılık arasında doğrudan bir ilişki olduğunu söylemek mümkün müdür emin değilim. Mutlaka önemlidir ama örneğin, katma değer vergisi oranının düşük olduğu birçok malda kayıt dışılığın oldukça yaygın olduğu da bir gerçek.
Vergi oranlarının yüksekliği denince genel olarak gelir ve kurumlar vergisi ile katma değer vergisini anlıyoruz. Ancak kayıt dışılığın nedenleri açısından damga vergisinin ve harç oranlarının daha önemli olduğunu düşünüyorum.
Sözleşme damga vergisi neden var?
Damga vergisinin neden var olduğunu, en azından vergiye tabi bazı kâğıtlar için söylemek zor. Bu verginin esas amacının vergi hasılatı sağlamak olduğu ve bu amacı fazlasıyla sağladığı açık. Ben bunun dışında bir gerekçe arıyorum.
Beyannamenin neden damga vergisine tabi olduğu örneğin açıklanabilir değil. Daha da ötesi, vergi çıkmayan bir beyannameden neden damga vergisi alınır? Örnek sadece bununla sınırlı değil, çok sayıda kâğıt için benzer şeyler söylenebilir. Çalışanların ücret ödemelerine ilişkin EFT veya havale talimatları, kamu alımlarına ilişkin ödemelere ilişkin kâğıtlar, mali tablolar neden damga vergisine tabi olsun ki? Bir işe başlayanlar iş sözleşmeleri, işi sonlandıranlar fesihnamelerden damga vergisi ödemek zorunda. Anlamlı değil. Sözleşmelerden damga vergisi alınmasının gerekçesi olarak, sözleşmelere hukuki güvence sağladığı, sözleşmelerin tamlığının denetimini sağladığı, bu nedenle vergi ödendiği söylenebilir. Birçok gerekçeyle bu argümanlar beni tatmin etmiyor.
Oranlar makul mü?
Damga vergisi ve tapu harçları oranlarının makul olmadığı bence açık. Tapu harçlarında gerçek matrahın kavranamıyor olması, harç oranının yüksek olmasını haklı hale getirmiyor. Gerçek bedel üzerinden harç ödeyenler için oran oldukça yüksek.
Öte yandan, damga vergisi oranları hem yüksek hem de birçok yönüyle gözüktüğünden de ağır vergilemeye yol açıyor. Örneğin bir kamu ihalesi sonucu işi aldıysanız üç defa damga vergisi ödemek zorundasınız: İhale kararı için, sözleşme için ve ödeme sırasında düzenlenen kâğıt için ayrı ayrı ve kâr üzerinden değil toplam bedel üzerinden.
Damga vergisi ve harç oranları geçmişte neydi?
Damga vergisine her zaman mali açıdan bakıldı. İyi bir gelir unsuru olması nedeniyle vaz geçilemedi, oran indirimi de çok olmadı. Enflasyon oranlarına paralel olarak maktu damga vergileri sürekli artırıldı. Ayrıca nispi oranlar da ihtiyaç oldukça arttırıldı. Gelişimi aşağıda Tablo I’de.
Harç oranlarında, özellikle tapu harçlarında da benzer bir durum var. Tapu harçlarında hem oranın yüksekliği söz konusu, hem de matrahın kavranamaması sorunu var. Harçların yüksek olması gönüllü uyumu zorlaştırıyor, zorunlu veya gönüllü uyum sağlayanlar için ise kabulü zor bir vergi yükü ortaya çıkıyor. Hem oranı daha makul bir düzeye çekmek, hem de gerçek değerleri vergi hesaplamasında dikkate almak için geçmişte bazı denemeler oldu ancak ne yazık ki başarılı olunamadı.
Tapu harç oranları tablosu aşağıda. Tapu harçları hem alıcıdan, hem satıcıdan alındığı için, tablodaki oranları ikiyle çarparak dikkate almak gerekiyor.
Damga vergisi ve tapu harçları için bir strateji var mı?
Damga vergisi, yukarıda da bahsettiğim gibi tek amacı vergi geliri sağlamak olan bir vergi. Bu ihtiyaç kalmadığında da, kaldırılması düşünülecek bir vergi. İzleyebildiğim kadarıyla, devletin stratejisi de bu veya geçmişte buydu. Gelir kaybının telafisi kolay olmadığı için bu amaca, istisnaları kademeli olarak çoğaltarak gelir etkisinin azaltılması, zamanla da vergiyi tamamen kaldırarak ulaşılması amaçlandı. İlk adımlar özellikle finans piyasalarına ilişkin olarak getirilen istisnalarla atıldı. Ancak bu adımların devamı gelmedi, tersine vergi oranları zamanla daha da artırıldı. Sonuçta halen damga vergisinin büyüklüğü kolay vazgeçilebilir bir tutar değil.
Yukarıda da belirtiğim gibi, tapu harçlarının gerçek bedel üzerinden daha makul bir oranda alınması için 1999 yılında önemli bir adım atıldı. Oran ciddi ölçüde düşürüldü. Ancak hem gerçek matrahın kavranamaması nedeniyle hem de vergi gelirlerini artırmak için sonra yeniden kademeli olarak artırıldı. Gerçek alım satım bedelinin vergilemesi konusunda da çok başarılı olunamadı.
Şu an itibariyle özellikle damga vergisinin veya daha dar kapsamda sözleşmelere ait damga vergisinin kaldırılması yönünde bir politika var mı emin değilim.
Yapılması gerekenler ve kısıtlar
En temel kısıt belli: Bütçe gerekleri. 2019 yılı Bütçe Kanun Teklifinde öngörülen damga vergisi tutarı 21,5 milyar lira, tapu harcı tutarı ise 16,5 milyar lira. Kayda değer ve telafisi başka alanlardan kolaylıkla sağlanamayacak tutarlar. Ancak yapılması önerilen, damga vergisinde belirli kâğıtların vergisinin kaldırılması ve oran indirimi, tapu harçlarında ise gerçek tutarlar üzerinden daha düşük oranlı vergi olduğuna göre, kaybedilecek vergi tutarı bu tutarlara göre çok daha az olacaktır. Ancak yine de söz konusu olan önemli tutarlar olacağı muhakkak.
Tutarlar kayda değer ama bu vergiler bu düzeyde iken kayıt dışı ekonomiyle etkin mücadele ve vergiye gönüllü uyum da çok gerçekçi değil. Bu nedenle, belli bir süreye yayarak, aşamalı olarak oran indirimleri yaparak ve vergi kapsamını daraltarak, tapu harçlarında matrahı gerçek tutarlara doğru çekip vergi gelir kaybının bir kısmını buradan telafi ederek, bazı adımların atılması da mümkün.
Bu arada, aynı işten ve aynı bedelden üç defa vergi ödenmesi gibi, vergi beyannamelerinden vergi ödenmesi gibi, havale ve EFT talimatı gibi kâğıtlardan vergi alınması gibi uygulamalardan da vazgeçilmeli.
TABLO - I |
|
Dönem |
Sözleşme damga vergisi oranı (Binde) |
1996 - 1999 |
|
2000 - 2009 |
7,5 |
2010 - 2012 |
8,25 |
2013 – 2018 |
9.48 |
TABLO - II |
|
Dönem |
Tapu harcı oranı (Binde) |
1996 - 1998 |
48 |
1999 |
10 |
2000 |
12,5 |
2001-2008 |
15 |
2009 – 2011 |
16,5 |
2012 – 2018 |
20 |
Recep Bıyık https://www.pwc.com.tr/
Konkordato Sürecindeki Alacaklarının Vergisel Durumu
Son zamanlarda pek çok konkordato kararı ile karşılaşmaktayız. Teorik bilginin yanında, fiili olarak ta konkordato ilan eden şirketlerden alacaklı olan şirketlerimizin bu alacaklarının durumu vergi hukuku açısından önem kazanmaktadır. Bu konuda tereddütlü durumları ortadan kaldırmak amacıyla bazı açıklamalara ihtiyaç duyulmaktadır.
Konkordato, herhangi bir dürüst borçlunun ödeme teklifinin konkordatoya tabi alacaklılarının belirli bir çoğunluğu tarafından kabulü ve mahkemenin onayı ile gerçekleşen ve borçlunun, borçlarının bir kısmından kurtulmasını veya ödeme şeklinin borçlu yararına değişmesini sağlayan, iflasa nazaran yumuşatılmış, alacaklıların eşit olarak tatminine yarayan hukuki bir araç/müessesedir.
Kanun yoluyla borçlular konkordatoya tabi borçlarını, elde edebilecekleri zaman süreci içinde icra ve iflas takiplerinden korunmak suretiyle ödeyebilme imkânına kavuşmaktadır. Bu bakımdan konkordato, ödeme şekil ve şartlarında borçlu yararına değişiklik meydana getirir.
Ayrıca, konkordato bir dava veya icra takibi olmayıp, bazen alacağın bir kısmından vazgeçme yerine alacağın vadesinin uzatılarak tamamının ödenmesi şeklinde de olabilir. Dolayısıyla, konkordato alacağı şüpheli hale getirmediği gibi aksine, alacağın (tenzilat konkordatosunda vazgeçilmeyen kısmın) tahsil imkanını kuvvetlendirir. Bu nedenle, VUK’un 323. Maddesinde aranan temel şartların gerçekleşmediği iddia edilebilir.
Sonuç olarak, konkordato mükelleflere şüpheli alacak karşılığı ayrılmasına imkan tanıyan bir durum değildir.
Buna karşın, VUK’un 322 nci maddesinde, kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkân kalmayan alacakların değersiz alacak olacağı, değersiz alacakların, bu mahiyete girdikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybedecekleri ve mukayyet kıymetleriyle zarara geçirilerek yok edileceği, işletme hesabı esasına göre defter tutan mükelleflerin bu madde hükmü kapsamına giren değersiz alacaklarını, gider kaydetmek suretiyle yok edeceği hüküm altına alınmıştır.
Mezkûr madde uygulamasında değersiz alacak; kaybedilmiş, tahsiline imkân kalmamış, değeri sıfıra inmiş bir alacak olup, alacağın bu durumunun, kazai bir hükümle veya kanaat verici bir vesika ile tevsik edilmesi icap etmektedir. Kazai bir hükümden anlaşılması gereken, alacağın tahsili için kanun yollarına başvurulmuş olması, icra takibinin yapılmış bulunması, bu müracaatlar ve takipler sonunda, alacağın ödenmeyeceğine hâkim tarafından hükmedilmiş olması; kanaat verici vesika teriminden ise ödemeyi imkânsız hale getirmiş hal ve sebepler sonucu ortaya çıkmış belgeler anlaşılmalıdır.
Alacağın tahsil güçlüğünün objektif ve inandırıcı belgelerle ortaya konması değersiz alacak uygulaması bakımından önem arz etmekte olup, kanun koyucu tarafından da, değersiz hale geldiği ileri sürülen alacağın ciddi olarak takip edildiğine ilişkin çabaların kazai bir hüküm veya kanaat verici bir vesika ile tevsiki öngörülmüştür.
Bu çerçevede, konkordato tasdiki yukarıda yer verdiğimiz ilkeler çerçevesinde kanaat verici bir vesika olarak değerlendirilip, bu belgenin “mahkeme tarafından onaylandığı/konkordatonun kesinleştiği hesap döneminde” kaybedilen tasarruf değeri ölçüsünde “zarar” olarak dikkate alınabilecektir.
- Ayrıca, konkordato tüm alacaklıları kapsadığından (bazı istisnalar hariç) onlar için de değersiz alacak kuralı işleyecektir.
- Vade konkordatosunda ise, değersiz hale gelen bir tutar bulunmadığından değersiz alacak yoluyla zarar kaydına neden olacak hukuki bir durum bulunmamaktadır.
- Bu anlaşmanın onaylanarak kesinleşmedikçe değersiz alacak olarak dikkate alınması mümkün değildir. Sadece talepte bulunan ama projesi onaylanmamış, tasdik edilmemiş şirketlerden doğan alacaklar için değersiz alacak kaydı atılamaz.
- Konkordato talebinde bulunan ve projesi onaylanan şirketlerden alacakları bulunan şirketlerimizin alacakları için projenin onaylandığı tarihe isabet eden yıl için değersiz alacak olarak zarar kaydı atmalarının doğru olduğu değerlendirilmektedir. (Danıştay 4. Daire, 20.11.1984 tarih, 1984/5259 esas no ve 1984/4206 sayılı kararı: “Konkordato ilanından sonra borçlu ile yapılan ibraname ile alınmasından vazgeçilen alacak, değersiz alacak olarak işlem görür.”(Danıştay 4. Daire, 21.10.1985 tarih, 1982/6564 esas no ve 1986/2643 sayılı kararı: “Konkordato dolayısıyla ibra edilen alacak, değersiz alacak kabul edilebilir.”) (- Danıştay 4. Daire, 11.10.1991 tarih, 1989/1829 esas no ve 1991/3076 sayılı kararı: “Bir alacağın ancak tahsil olanağının kalmadığının kesinleştiği tarihte değersiz alacak olarak zarara kaydedilebilmesi mümkündür.”)
TaxAuditingYMM
Kurumlar Vergisinden İstisna Edilen Kazançlara İlişkin Durum
5520 sayılı KVK'nın kurumlar vergisinden istisna edilen kazançların düzenlendiği 5. Maddesinin (3) numaralı fıkrasında, iştirak hissesi alımıyla ilgili finansman giderleri hariç olmak üzere, kurumların kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlarına ilişkin giderlerinin veya istisna kapsamındaki faaliyetlerinden doğan zararlarının istisna dışı kurum kazancından indirilmesinin kabul edilmeyeceği hükmedilmiştir.
KVK'nın 5/3. Maddesinde yer alan söz konusu hüküm sadece KVK'nın 5. Maddesinde düzenlenen istisna kazançları değil, aynı zamanda özel kanunlarda yer alan diğer istisna kazançları da kapsamaktadır.
Söz konusu madde de kurum kazancının tespitinde dikkate alınamayacak olan iki unsurdan bahsedilmektedir.
1. İştirak hisseleri alımı ile ilgili finansman giderleri hariç olmak üzere, kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlara ilişkin giderler veya
2. İstisna kapsamındaki faaliyetlerden doğan zararlar.
Bu gider veya zararların istisna dışı kurum kazancından indirilmesi mümkün değildir.
İstisna kazançlar ile diğer faaliyetlerden doğan kazançların, işletme kayıtlarında ayrımının yapılması ve istisna kazançlara ilişkin maliyet ve gider unsurlarının, diğer faaliyetlerden elde edilen kazançlarla ilişkilendirilmemesi gerekmektedir.
Öte yandan, istisna kapsamındaki faaliyetlerin zararla sonuçlanması halinde, zarar tutarı'' kanunen kabul edilmeyen gider'' olarak dikkate alınacaktır. Dr. Mustafa Alpaslan
Tarh Zamanaşımı 5 Yılın Üzerine Çıkarılamaz
Vergi uygulamalarımızda vergi inceleme elemanları zamanaşımının bitmesine birkaç ay kala dosyayı zamanaşımına uğratmamak adına takdir komisyonuna matrah takdiri için sevk etmektedirler.[1]
Ancak uygulamada, hukuka aykırı bir şekilde, inceleme elemanları tarafından incelenmesine başlanmış veya incelemesi devam eden mükelleflerin beyanları, sırf zamanaşımını durdurmak için, vergi matrahı takdiri için takdir komisyonuna sevk edilmektedir. Bu durum tamamıyla hukuka aykırı olup, bu usul dairesinde yapılan tarhiyat işlemleri yasal dayanaktan mahrum kalacaktır.
Tarh zamanaşımı süresi içerisinde tamamlanamayan vergi incelemeleri sebebiyle tarh zamanaşımının sınırlamasından kurtulmak için takdire sevkin bir çözüm olarak uygulanmasının ortaya çıkaracağı hukuki sorunlar-problemler gelecek dönemde sıkça karşımıza gelebilecektir. Takdir komisyonlarının çalışmaları ile ilgili sorunları gidermek yerine takdir süreci ile vergi inceleme süreçlerinin birlikte paralel çalışması biçiminde cereyan eden uygulama sorunları giderek ağırlaştırmaktadır. Takdir komisyonun matrah takdiri sürecindeki hukuki eksikliklerin tamamlanması ile zamanaşımı süresinin dolması durumunda inceleme elemanı tarafından vergi mükellefinin defter ve belgelerini geri iade edilmesi ve inceleme raporu tanzim edilmeden incelemenin sonuçlandığı hakkında mükellefe bilgi verilmesine yönelik bir düzenlemeye ihtiyaç olduğu artık zorunlu hale gelmiştir. Çünkü, Gelir İdaresinin yayınlamış olduğu yeni mükellef hakları bildirgesinde bu konularda önemli açıklamalar bulunmaktadır. Ayrıca yeni vergi inceleme yönetmeliğinde bu yönde yeni hükümler getirilmiştir.[2]
Takdir komisyonlarının görevi matrah takdiri yapmaktır. Takdir komisyonu resen tarh usulüne göre bir vergi tarh edebilmesi için ortada bir vergi inceleme raporu olsa bile VUK 30. md hükmüne göre, vergiye tabi matrahın mutlaka takdir komisyonu kanalıyla takdir ve tespit edilmesi gerekmektedir.
VUK’nun 30. maddesinin 1. fıkrasında yapılan düzenleme ile; vergi inceleme elemanlarınca düzenlenen raporlar üzerine, resen vergi tarhı için takdir komisyonlarından karar alma mecburiyeti kaldırılmış ve raporda belirlenen matrah üzerinden vergi dairesince vergi tarhına olanak sağlanmıştır.[3] Bu nedenle, bundan böyle yetkililerce düzenlenecek olan vergi inceleme raporları üzerine yapılacak resen vergi tarhiyatı dolayısıyla artık takdir komisyonlarından karar alınması gereği yoktur. Sadece takdir komisyonları faaliyetlerine devam etmekte olduğundan, inceleme raporları dışındaki takdir işlemleri için her halükarda takdir komisyonlarına başvurulacağı hususu gözden uzak tutulmamalıdır. Bunların dışında inceleme elemanlarının tarhiyata dayanak teşkil edecek miktarı, tanzim edecekleri inceleme raporunda mutlaka belirtmeleri gerekmektedir.[4]
Bilindiği üzere, tarhiyat yetkisi tamamıyla vergi dairesine aittir.[5] Takdir komisyonu ve/veya inceleme elemanının tarhiyat yetkisi değil, vergi matrahı takdir yetkisi bulunmaktadır. Yukarıda da ifade edildiği üzere tarhiyat yapma yetkisi sadece ve sadece vergi dairesine aittir. Re'sen vergi matrahı takdir yetkisi bulunan inceleme elemanının bizzat kendisi gibi vergi matrahı takdir yetkisi bulunan takdir komisyonuna yetkisini devretmesi tamamen hukuka aykırıdır. Böyle bir işlem, takdirin takdiri anlamına gelir ki; bu hukuken mümkün değildir. Zira, hukukta takdirin, takdiri olmaz.[6]
Diğer taraftan, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 114 üncü maddesinde, zamanaşımını durdurmak için takdir komisyonuna başvurulması yetkisi münhasıran vergi dairesine verilmiştir. İnceleme elemanının nezdinde vergi incelemesine başlanmış bir mükellefin vergi matrahının takdiri için takdir komisyonuna başvurması hem hukuken hem de kanunen mümkün değildir.[7]
Dolayısıyla, nezdinde vergi incelemesi devam eden mükellefin beyanının re'sen vergi matrahı takdiri için, sırf zamanaşımını kesmek amacıyla, mücerret takdire sevk işlemi 213 sayılı Kanunun 114 üncü maddesinde belirtilen zamanaşımı süresini durdurmaz; 5 yıllık süre geçirildikten sonra ... zamanaşımına uğramış bulunan hesap dönemleri için hukuken tarhiyat işlemi yapılamaz. Öte yandan, sadece zamanaşımını durdurmak için inceleme elemanınca önce dosyanın takdir komisyonuna sevk edilmesinin istenilmesi, zamanaşımı süresi dolduktan sonra inceleme raporunun düzenlenmesi ve bu rapordaki miktarın aynısının alınması suretiyle takdir komisyonunca matrah takdir edilmesi halinde, Vergi Usul Kanununun 113 ve 114 üncü maddelerinin hiçbir hükmü kalmayıp, bu maddelerin işlemesi söz konusu olmayacaktır.[8]
TARH ZAMANAŞIMI VE BİR YARGI KARARI:
Bir başka ifadeyle, vergi incelemesi ve takdir komisyonuna sevk işlemleri birlikte yapılamaz. Çünkü, inceleme elemanının 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 30 uncu maddesi uyarınca, tıpkı takdir komisyonu gibi, inceleme raporuyla vergi matrahı takdir yetkisi bulunmaktadır. Vergi matrahı takdiri için, söz konusu yetkinin kullanılması gerekir. Ayrıca, inceleme elemanı tarafından takdir komisyonuna başvurulmasının yasal dayanağı yoktur. Dolayısıyla, vergi incelemesine başlandıktan sonra, vergi matrahı takdiri için takdir komisyonuna başvurularak zamanaşımı süresi uzatılamaz.[9] Anayasa Mahkemesi tarafından verilen iptal kararının gerekçesi de bu konuyu işaret etmektedir.[10] 213 sayılı VUK md. 114 hükmüne göre vergi dairesince matrah takdiri için takdir komisyonuna müracaat edilmesinin zamanaşımını durduracağı vurgulanmıştır. Ancak, Anayasa Mahkemesi tarafından verilen ve 8.1.2010 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 15.10.2009 gün ve E:2006/95 sayılı karar ile bu hükmü iptal etmiştir.
Mükellefler tarafından kullanılan defter kayıt ve belgeler 213 sayılı VUK md. 253 hükmü gereğince 5 yıl saklanması zorunludur. Madde hükmüne göre mükellefler tutmak zorunda oldukları, yevmiye, kebir, envanter ve diğer yasal defterleri ilgili bulundukları yılı izleyen takvim yılından başlayarak 5 yıl süreyle saklamak ve yetkili makamlar tarafından istenildiği takdirde incelemeye ibraz etmek zorundadırlar.[11]
Vergi Usul Kanununun 253 üncü maddesine göre; defter ve belgelerin ilgili bulundukları yılı takip eden takvim yılından başlayarak beş yıl süre ile muhafaza edilmesi; aynı Kanunun ibraz mecburiyetini düzenleyen 256. maddesine göre de; bu defter ve belgelerin muhafaza süresi içerisinde yetkili makam ve memurların talebi üzerine ibraz ve inceleme için arz edilmesi zorunluluğu bulunmaktadır.
Uygulamada, zamanaşımı süresini, hukuka aykırı şekilde, uzatmak için vergi incelemesi devam ederken, vergi matrahı takdiri için takdir komisyonuna başvurulmakta ve müteakiben düzenlenen vergi inceleme raporlarında, takdir olunan vergi matrahı için çoğunlukla muhafaza ve ibraz süresi geçmiş bulunan defter ve belgeler dayanak gösterilmektedir.
Malum olduğu üzere, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 253 ve 256. maddelerinde aynı Kanunun 114. maddesinin 2. fıkrasında yer alan hükme paralel herhangi bir hüküm bulunmadığı gibi, söz konusu hükme herhangi bir atıf da yapılmamıştır. Dolayısıyla, mükellef tarafından muhafaza ve ibraz süresi geçmiş olan defter ve belgeler rızaen ibraz edilmiş olsa dahi, bu defter ve belgelere müsteniden matrah veya matrah farkı tesis edilmesi hukuken mümkün değildir. Zira, 213 sayılı Vergi Usul Kanunun 113 üncü maddesinin ikinci fıkrasında zamanaşımı, mükellefin bu hususta bir müracaatı olup olmadığına bakılmaksızın hüküm ifade eder denilmiştir. Dolayısıyla, zamanaşımına paralel olarak düzenlenen tüm mükellef ödevleri re'sen dikkate alınmak zorundadır.
SONUÇ:
Sonuç olarak, yeni vergi incelemesi yönetmeliği hükümlerine göre, kısa vergi incelemelerinin 6 ay içerisinde, uzun vergi incelemelerinin ise mutlak surette 1 yıl içinde tamamlanması zorunludur. Aksi takdirde, mükellef hakları ihlal edilmiş olacaktır. Vergi incelemesini yapmaya yetkili olanlar görevlerini yukarıda yer verilen yeni yönetmeliğe göre, maksimum 6 ay ila 1 yıl içerisinde bitirmek zorundadırlar. Aksi takdirde 5 yıl içinde tamamlanmayıp, bilahare takdir komisyonuna sevk edilen dosyaların akıbeti takdir komisyonları kararına göre yapılan cezalı tarhiyatlar vergi hukukunda ve mükellef vicdanında önemli yaralar açılmasına neden olmaktadır. Doğal olarak, vergi yargısı, yukarıda belirtilen zorlama cezalı tarhiyatları iptal etmektedir. Hukuk devletinde yasalar, gerek vergi yükümlüleri için ve gerekse vergi idaresi için eşit uygulanmak zorundadır.[12]Nazlı Gaye Alpaslan https://www.hurses.com.tr/av-nazli-gaye-alpaslan/tarh-zamanasimi-5-yilin-uzerine-cikarilamaz/haber-22973
---------------------
[1]Ayrıntılı açıklamalar için bkz. ŞAHİN Tayfun, “Zamanaşımı Süresi Dolmak Üzereyken Takdire Sevk Edilen Mükellefler Hakkında Vergi İncelemesi Sürdürülebilir mi?”, Lebib Yalkın Mevzuat Dergisi, Nisan 2012, Sayı:100, s. 22-26
[2]Bkz. 31.12.2010 tarih ve 27802 sayılı Resmi Gazete.
[3]Altındağ YMM Sirküleri 16.05.2011 gün ve 2011/5 sayılı.
[4]213 sayılı VUK md.30, 31.
[5] 213 sayılı VUK md. 20
[6] Sami Selçuk, Kısıtlı Demokrasi Sancılı Hukuk, s.277
[7]Ayrıntılı açıklamalar için bkz. ALPASLAN Mustafa – SAKAL Mustafa, Vergi Hukuku Uygulaması – I, İzmir, Ocak 2008, s.503.
[8]Danıştay 9 uncu Dairesi'nin 13/03/2007 tarih ve E.2005/5109, K.2007/733 sayılı Kararı, karşı oy gerekçesi.
[9]ÇAKMAK Şefik, Zamanaşımı ve Anayasa Mahkemesi Kararlarının Vergi Uygulamasına Etkisi, Ankara SMMMO Bülten Dergisi, Yıl 21, Sayı:194-2011, s. 71
[10]ÇAKMAK Şefik, Oluş Mali Hukuk Bürosu, 15.01.2011 tarih ve IV/128 sayılı sirküler.
[11]ALPASLAN Nazlı Gaye, Vergi İhtilafları ile İlgili Makale, Yorum ve İncelemeler, Kanyılmaz Mat., İzmir,2015.
[12]AHİS md.6: adil yargılanma hakkı. Ayrıntılı açıklamalar için bkz. İBİŞ Recep, Vergi Yargılamasında Resen Araştırma, Yaklaşım Yayınları, Ankara, 2013, s.73.
Yargıtay, Prim Ödemelerinin Fazla Çalışma, Hafta Tatili, Ulusal Bayram Ve Genel Tatil Ücreti Yerine Geçtiğinin Kabul Edilemeyeceğine Hükmetti.
Ankara'da özel bir güvenlik şirketinde günde saat 08.30 - 22.00 arası 'kıdemli güvenlik danışmanı' olarak çalışan genç, fazla mesai ücretlerinin ödenmediği gerekçesiyle iş akdini haklı olarak feshetti. Ankara 19. İş Mahkemesi'ne alacak davası açan işçi; hafta tatili kullandırılmadığını, ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştırıldığını, talep etmesine rağmen bu çalışmaları karşılığı ücretlerinin ödenmediğini öne sürdü. Davacı işçi, iş sözleşmesinin haklı sebeple sona erdirdiğini ileri sürerek kıdem tazminatı ile fazla mesai, hafta tatili ve ulusal bayram ve genel tatil alacaklarının tahsilini talep etti. Mahkemede savunma yapan davalı patron, davacının satış hedeflerine göre prim aldığını, çalışmanın iş yeri dışında (sahada) randevu sistemi ile gerçekleştirildiğini, randevu saatlerini davacının ayarladığını, fazla çalışma yapmadığını iddia etti. Davalı işveren; davacının kendi çalışma saatlerini kendisinin belirlediğini, fazla çalışma yapmış olsa dahi ödenen primler ile fazla çalışma ücretinin karşılandığını, ulusal bayram ve genel tatil günleri çalışma olmadığını belirterek davanın reddini savundu.
Mahkeme, davacının ödenmeyen ücretinin bulunmadığına hükmetti. Serbest zamanlı olarak sahada çalışmasını sürdüren davacının hafta tatili ücreti alacağı, fazla mesai ücreti alacağı ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacağına hak kazanmadığına karar verdi.
Mahkeme kararında, "Bir an için bunlara hak kazandığı düşünülse dahi davacıya ödenen primlerin hafta tatili ücreti alacağı, fazla mesai ücreti alacağı ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacağını fazlasıyla karşıladığı, bu bağlamda davacının haklı sebep olmaksızın iş sözleşmesini feshettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir" denildi.
Mahkeme kararıyla şok olan davacı işçi, Yargıtay'ın kapısını çaldı. Dava dosyasını yeniden inceleyen Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 'içtihat metni' özelliğinde emsâl bir karara imza attı.
Daire, işçinin mal veya hizmet üretiminde daha istekli hale gelmesi ve başarısının artması için işverence ödül niteliğinde verilen ek ödemenin prim olarak adlandırıldığına dikkat çekti. Kararda, primin gayesinin işçinin daha verimli çalışmaya özendirilmesi olduğu hatırlatıldı. Pirimin kişiye mahsus olması sebebiyle ikramiyeden farklı olarak prim ödemelerinin genel bir nitelik taşıması gerekmediği vurgulandı.
Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçinin de bu iddiasını ispatla yükümlü olduğuna dikkat çekilen kararda, "İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp ispatlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır. Fazla çalışmanın ispatı konusunda iş yeri kayıtları, özellikle iş yerine giriş çıkışı gösteren belgeler, iş yeri iç yazışmaları, delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın bu tür yazılı belgelerle ispatlanamaması durumunda tarafların dinletmiş oldukları şahit beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır. İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir" denildi.
Güvenlik danışmanı olarak sabit ücret ve primle çalışan davacının aldığı primlerin fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücretlerini fazlasıyla karşıladığı gerekçesiyle davacının söz konusu taleplerinin reddine karar verildiği dile getirildi. Kararda şu ifadelere yer verildi:
"Ne var ki, prim ve fazla çalışmalar birbirinden farklı kavramlardır. Davacının aldığı satış primi yaptığı satışlara bağlı olarak davacıya yapılan bir ödeme olup esas itibariyle çalışanı özendirme ve ödüllendirme amacına matuf ek ücret niteliğindedir. Fazla çalışmalar karşılığı yapılan ödemeler ise bizatihi ücretin kendisidir. Fazla çalışma yapılsın veya yapılmasın, iş yeri uygulaması gereği şartlar oluştuğunda prim ödemesine hak kazanıldığı nazara alındığında, prim ödemesinin, fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücretleri yerine geçtiği kabul edilerek, söz konusu taleplerin reddi yerinde olmamıştır. Mahkemece, tanık beyanları alınarak varsa fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatillerde çalışma, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde tüm taleplerin reddedilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. Temyiz olunan hükmün, bozulmasına oy birliğiyle karar verildi". http://www.milliyet.com.tr/milyonlari-ilgilendiren-karar--ekonomi-2781685/
Üniversitelilere Toplum Yararına Program Müjdesi
16 Kasım’da Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Aktif İşgücü Hizmetleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile üniversite öğrencilerine yönelik Toplum Yararına Programların uygulanmasına ilişkin esaslar belirlenmiş oldu. Genç işsizliğinin yetişkin işsizliğinin iki katı düzeyinde seyrettiği ve iş ilanlarında işveren tarafından adaylardan genellikle “iş tecrübesi” beklendiği düşünüldüğünde, düzenlemenin son derece önemli olduğunu söylemek mümkün. Toplum Yararına Programlar sayesinde pek çok genç ilk kez işgücü piyasasına katılarak hem bir gelir elde edecek hem de özgeçmişinde belirtebileceği bir iş tecrübesi kazanmış olacak.
Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) tarafından hazırlanan yönetmelik gereğince, açık öğretim, yüksek lisans ve doktora öğrencileri hariç olmak üzere yükseköğretim öğrencilerinin çalışma hayatıyla tanışmalarını sağlamak ve bu kişilere çalışma disiplini kazandırmak amacıyla toplumsal faydanın yüksek olduğu alanlarda haziran, temmuz, ağustos ve eylül aylarında en fazla üç ay süreyle Toplum Yararına Programlar uygulanabilecek.
- Toplum Yararına Program nedir?
İşsizliğin yoğun olduğu dönemlerde veya yerlerde doğrudan veya yüklenici aracılığıyla toplum yararına bir iş ya da hizmetin gerçekleştirilmesi yoluyla işsizlerin çalışma alışkanlık ve disiplininden uzaklaşmalarını engelleyerek işgücü piyasasına uyumlarını gerçekleştirmek ve bunlara geçici gelir desteği sağlamak amacıyla İŞKUR tarafından uygulanan programlardır.
- Toplum Yararına Çalışma hangi alanlarda uygulanacak?
Yönetmelikte üniversite öğrencilerine yönelik olarak düzenlenecek Toplum Yararına Programların hangi alanlarda uygulanacağı da belirlenmiş durumda. Buna göre, Toplum Yararına Programlar;
Doğanın korunması,
Kültürel mirasın restorasyonu, korunması ve tanıtılması,
Kütüphanelerin bakımı ve düzeni,
Kamu kurumlarının kültürel ve sosyal hizmetlerinin desteklenmesi alanlarında uygulanabilecek.
- Program süresi ne kadar?
TYP uygulama süresi, normalde her bir program için en fazla 9 aydır. Ancak üniversite öğrencilerine yönelik Toplum Yararına Programların süresi en fazla 3 ay olacak. Bu anlamda, üniversite öğrencilerinden oluşan katılımcılar Toplum Yararına Programlardan en fazla 3 ay yararlanabilecekler.
- Uygulama süresi haftada 3 gün
Üniversite öğrencilerine yönelik Toplum Yararına Programların uygulama süresi haftada 3 gün olmak üzere günlük 8 saat şeklinde düzenlenmiş. Bununla birlikte, programa katılan öğrenciler için program boyunca ücretsiz izin süresi en fazla 5 gün olarak uygulanacak. Ücretsiz izin süresi, Toplum Yararına Programlarda normalde 14 gün şeklinde uygulanıyor.
- Dersleri devam eden öğrenci yararlanamaz
Yönetmeliğe göre, Toplum Yararına Programların uygulama süresi içerisinde dersleri devam eden veya zorunlu staj yapmakta olan öğrenciler bu programlardan yararlanamayacak. Dolayısıyla, programların ne zaman düzenleneceği önem kazanıyor.
Ne kadar ücret ödenecek?
Toplum Yararına Programlarda normalde her bir katılımcıya günlük asgari ücret miktarının katılım sağlanan gün sayısıyla çarpımı sonucu bulunacak miktar ödeniyor. Bununla birlikte, bir ay kesintisiz katılım sağlayan kişiler için ödemeler 30 gün üzerinden yapılıyor. Ayrıca, ödeme yapılacak miktar hesaplanırken, hafta tatili günleri de dikkate alınıyor ve bu günlere ait ücret tam olarak ödeniyor.
Üniversite öğrencilerine yönelik Toplum Yararına Programlarda da her bir katılımcıya yapılacak ödeme, yine günlük asgari ücret miktarının katılım sağlanan gün sayısıyla çarpımı yoluyla hesaplanacak. Ancak hafta tatili günleri ve herhangi bir sebeple katılım sağlanmayan günler için üniversite öğrencilerine herhangi bir ödeme yapılmayacak. Cem Kılıç
http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/cem-kilic/universitelilere-toplum-yararina-2781603/
Detay Tablolarda Sigortalının Çalışma Durumuna Göre Gelir/Aylık Kesintileri-1
Bugün yazımızda dönemler halinde ve sigortalılık statüsüne göre ;
a.)Sürekli İş Göremezlik Geliri
b.)Malullük Aylığı
c.)Yaşlılık Aylığı
2008/EKİM ÖNCESİNDE MÜLGA KANUNLARA GÖRE AYLIK BAĞLANANLARIN EMEKLİLİK SONRASI ÇALIŞILAN STATÜSÜ'ne göre Kesilip Kesilmeyeceğini tablolar halinde göreceksiniz.
AYLIK KANUNU |
Gelir/Aylık Türü |
EK-23/a: 2008/EKİM ÖNCESİNDE MÜLGA KANUNLARA GÖRE AYLIK BAĞLANANLARIN EMEKLİLİK SONRASI ÇALIŞILAN STATÜSÜ |
|||
4/1-(a) |
4/1-(b) (1-2 ve 3) alt bent |
4/1-(b) (4) alt bent |
4/1-( c) |
||
506/SSK |
Sürekli İş Göremezlik Geliri |
Gelir ödenmeye devam edilir. Hakkında tüm sigorta kolları uygulanır. |
Gelir ödenmeye devam edilir. Hakkında tüm sigorta kolları uygulanır. |
Gelir ödenmeye devam edilir. Hakkında tüm sigorta kolları uygulanır. |
Gelir ödenmeye devam edilir. Hakkında tüm sigorta kolları |
uygulanır. |
AYLIK KANUNU |
Gelir/Aylık Türü |
EK-23/a: 2008/EKİM ÖNCESİNDE MÜLGA KANUNLARA GÖRE AYLIK BAĞLANANLARIN EMEKLİLİK SONRASI ÇALIŞILAN STATÜSÜ |
|||
4/1-(a) |
4/1-(b) (1-2 ve 3) alt bent |
4/1-(b) (4) alt bent |
4/1-( c) |
||
506/SSK |
Malullük |
Aylık Kesilmez. 29/2/2016 tarihine kadar aylıklardan SGDP kesilir. |
|||
Aylık kesilir. Tüm sigorta kollarına tabi tutulur. |
1/3/2016 tarihinden itibaren sigortalı sayılmaz ve prim alınmaz. |
Aylık kesilmez. Sigortalı sayılmaz. |
Aylık kesilmez. Tüm sigorta kollarına tabi tutulur. |
AYLIK KANUNU |
Gelir/Aylık Türü |
EK-23/a: 2008/EKİM ÖNCESİNDE MÜLGA KANUNLARA GÖRE AYLIK BAĞLANANLARIN EMEKLİLİK SONRASI ÇALIŞILAN STATÜSÜ |
|||
4/1-(a) |
4/1-(b) (1-2 ve 3) alt bent |
4/1-(b) (4) alt bent |
4/1-( c) |
||
506/SSK |
Özel Sektör |
- 29/2/2016 tarihine kadar aylık kesilmez ve aylıklardan SGDP kesilir. |
|||
Tercihe bağlı olarak; |
- 1/3/2016 tarihinden sonra ise tercihlerine göre; |
||||
Yaşlılık |
-Aylık kesilir. Tüm sigorta kollarına tabi tutulur. |
1/3/2016 tarihinden itibaren istekte bulunanların aylıkları talep tarihini takip eden ay başından itibaren kesilir ve haklarında tüm sigorta kolları uygulanır. |
|||
-Aylık kesilmez. Prime esas kazançlar üzerinden kısa vadeli sigorta primi ile SGDP kesilir. |
-1/3/2016 tarihi itibariyle istekte bulunmayanların aylıkları kesilmez ve sigortalı sayılmazlar. |
||||
Kamu Sektörü |
5335 sayılı Kanun gereği aylık kesilir. Haklarında tüm sigorta kolları uygulanır. |
||||
5335 sayılı Yasa gereği aylık kesilir. |
Aylık kesilmez. Sigortalı sayılmaz. |
||||
Tüm Sigorta kollarına tabi tutulur. |
AYLIK KANUNU |
Gelir/Aylık Türü |
EK-23/a: 2008/EKİM ÖNCESİNDE MÜLGA KANUNLARA GÖRE AYLIK BAĞLANANLARIN EMEKLİLİK SONRASI ÇALIŞILAN STATÜSÜ |
|||
4/1-(a) |
4/1-(b) (1-2 ve 3) alt bent |
4/1-(b) (4) alt bent |
4/1-( c) |
||
1479/BAĞ-KUR |
MALULLÜK |
Aylık kesilmez. Prime esas kazançlar üzerinden kısa vadeli sigorta primi ile SGDP kesilir. |
|||
Aylık Kesilmez. Sigortalı sayılmadığından herhangi bir prim alınmaz. |
Aylık kesilmez. Sigortalı sayılmaz. |
Aylık Kesilmez. Tüm sigorta kollarına tabi tutulur. |
AYLIK KANUNU |
Gelir/Aylık Türü |
EK-23/a: 2008/EKİM ÖNCESİNDE MÜLGA KANUNLARA GÖRE AYLIK BAĞLANANLARIN EMEKLİLİK SONRASI ÇALIŞILAN STATÜSÜ |
|||
4/1-(a) |
4/1-(b) (1-2 ve 3) alt bent |
4/1-(b) (4) alt bent |
4/1-( c) |
||
-29/2/2016 tarihine kadar tercihine bağlı olarak; |
|||||
1479/BAĞ-KUR |
-Aylıkları kesilir ve haklarında tüm sigorta kolları uygulanır. |
||||
-Aylıkları kesilmez ve aylıklarından SGDP kesilir. |
|||||
Özel Sektör |
-1/3/2016 tarihinden sonra ise tercihlerine göre; |
||||
YAŞLILIK |
Aylık kesilmez. Prime esas kazançlar üzerinden kısa vadeli sigorta primi ile SGDP kesilir. |
1/3/2016 tarihinden itibaren istekte bulunanların aylıkları talep tarihini takip eden ay başından itibaren kesilir ve haklarında tüm sigorta kolları uygulanır. |
|||
Kamu Sektörü |
-1/3/2016 tarihi itibariyle istekte bulunmayanların aylıkları kesilmez ve sigortalı sayılmazlar. |
||||
5335 sayılı Yasa gereği aylık kesilir. |
5335 sayılı Kanun gereği aylık kesilir. |
||||
Tüm Sigorta kollarına tabi tutulur. |
Aylık kesilmez. Sigortalı sayılmaz. |
Haklarında tüm sigorta kolları uygulanır. |
AYLIK KANUNU |
Gelir/Aylık Türü |
EK-23/a: 2008/EKİM ÖNCESİNDE MÜLGA KANUNLARA GÖRE AYLIK BAĞLANANLARIN EMEKLİLİK SONRASI ÇALIŞILAN STATÜSÜ |
|||
4/1-(a) |
4/1-(b) (1-2 ve 3) alt bent |
4/1-(b) (4) alt bent |
4/1-( c) |
||
2925/TARIM SSK |
Sürekli İş Göremezlik Geliri |
Gelir ödenmeye devam |
Gelir ödenmeye devam edilir. Hakkında tüm sigorta kolları uygulanır. |
Gelir ödenmeye |
Gelir ödenmeye devam edilir. Hakkında tüm sigorta kolları uygulanır. |
edilir. |
devam edilir. |
||||
Hakkında tüm sigorta kolları uygulanır. |
Hakkında tüm sigorta kolları uygulanır. |
AYLIK KANUNU |
Gelir/Aylık Türü |
EK-23/a: 2008/EKİM ÖNCESİNDE MÜLGA KANUNLARA GÖRE AYLIK BAĞLANANLARIN EMEKLİLİK SONRASI ÇALIŞILAN STATÜSÜ |
|||
4/1-(a) |
4/1-(b) (1-2 ve 3) alt bent |
4/1-(b) (4) alt bent |
4/1-( c) |
||
Aylık Kesilmez. 29/2/2016 tarihine kadar aylıklardan SGDP kesilir. |
|||||
2925/TARIM SSK |
Aylık kesilir. |
1/3/2016 tarihinden itibaren sigortalı sayılmaz ve prim alınmaz. |
Aylık Kesilmez. |
||
Malullük |
Tüm sigorta kollarına tabi tutulur. |
Aylık kesilmez. Sigortalı sayılmaz. |
Tüm sigorta kollarına tabi tutulur. |
AYLIK KANUNU |
Gelir/Aylık Türü |
EK-23/a: 2008/EKİM ÖNCESİNDE MÜLGA KANUNLARA GÖRE AYLIK BAĞLANANLARIN EMEKLİLİK SONRASI ÇALIŞILAN STATÜSÜ |
|||
4/1-(a) |
4/1-(b) (1-2 ve 3) alt bent |
4/1-(b) (4) alt bent |
4/1-( c) |
||
2925/TARIM SSK |
-29/2/2016 tarihine kadar aylık kesilmez ve aylıklardan SGDP kesilir. |
||||
Özel Sektör |
-1/3/2016 tarihinden sonra ise tercihlerine göre; |
||||
Aylık kesilmez. Prime esas kazançlar üzerinden kısa vadeli sigorta primi ile SGDP kesilir. |
1/3/2016 tarihinden itibaren istekte bulunanların aylıkları talep tarihini takip eden ay başından itibaren kesilir ve haklarında tüm sigorta kolları uygulanır. |
||||
Kamu Sektörü |
-1/3/2016 tarihi itibariyle istekte bulunmayanların aylıkları |
||||
5335 sayılı Yasa gereği aylık kesilir. |
kesilmez ve sigortalı sayılmazlar. |
5335 sayılı Kanun gereği aylık kesilir. |
|||
Yaşlılık |
Tüm Sigorta kollarına tabi tutulur. |
Aylık kesilmez. Sigortalı sayılmaz. |
Haklarında tüm sigorta kolları uygulanır. |
AYLIK KANUNU |
Gelir/Aylık Türü |
EK-23/a: 2008/EKİM ÖNCESİNDE MÜLGA KANUNLARA GÖRE AYLIK BAĞLANANLARIN EMEKLİLİK SONRASI ÇALIŞILAN STATÜSÜ |
|||
4/1-(a) |
4/1-(b) (1-2 ve 3) alt bent |
4/1-(b) (4) alt bent |
4/1-( c) |
||
2926/TARIM BAĞ-KUR |
Aylık kesilmez. Prime esas kazançlar üzerinden kısa vadeli sigorta primi ile SGDP kesilir. |
Aylık Kesilmez. 29/2/2016 tarihine kadar aylıklardan SGDP kesilir. |
|||
1/3/2016 tarihinden itibaren |
Aylık Kesilmez. |
||||
Malullük |
sigortalı sayılmaz ve prim alınmaz. |
Aylık kesilmez. Sigortalı sayılmaz. |
Tüm sigorta kollarına tabi tutulur. |
AYLIK KANUNU |
Gelir/Aylık Türü |
EK-23/a: 2008/EKİM ÖNCESİNDE MÜLGA KANUNLARA GÖRE AYLIK BAĞLANANLARIN EMEKLİLİK SONRASI ÇALIŞILAN STATÜSÜ |
|||
4/1-(a) |
4/1-(b) (1-2 ve 3) alt bent |
4/1-(b) (4) alt bent |
4/1-( c) |
||
-29/2/2016 tarihine kadar aylık kesilmez ve aylıklardan SGDP kesilir. |
|||||
Özel Sektör |
-1/3/2016 tarihinden sonra ise tercihlerine göre; |
||||
2926/TARIM BAĞ-KUR |
Aylık kesilmez. Prime esas kazançlar üzerinden kısa vadeli sigorta primi ile SGDP kesilir. |
1/3/2016 tarihinden itibaren istekte |
|||
Kamu Sektörü |
bulunanların aylıkları talep tarihini takip eden ay başından itibaren kesilir ve haklarında tüm sigorta kolları uygulanır. |
||||
5335 sayılı Yasa gereği aylık kesilir. |
-1/3/2016 tarihi itibariyle istekte bulunmayanların aylıkları kesilmez ve sigortalı sayılmazlar. |
5335 sayılı Kanun gereği aylık kesilir. |
|||
Yaşlılık |
Tüm Sigorta kollarına tabi tutulur. |
Aylık kesilmez. Sigortalı sayılmaz. |
Haklarında tüm sigorta kolları uygulanır. |
VEDAT İLKİ https://alitezel.com.tr/index.php?sid=yazi&id=9247