Mehmet Özdoğru
Hafta Tatilinde Çalışmak Yasak
İş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması iş yerinde sağlık ve güvenlik tedbirlerinin alınması kadar işçilerin dikkatli bir şekilde iş yapmalarına da bağlıdır. İşçilerin dikkatli bir şekilde iş yapmaları ise ancak yeterli düzeyde dinlenmeleri halinde mümkün olmaktadır. Bu ihtiyaç doğrultusunda dinlenme hakkı bir anayasal hak olarak Anayasa’da düzenlenmiştir. Bu hakkın kullanımı ise başta İş Kanunu olmak üzere birçok kanunda ayrı ayrı detaylandırılmıştır. Dinlenme hakkı çalışanın günlük ara dinlenmesinden yıllık ücretli izne kadar birçok dinlenme süresini kapsamaktadır. Fakat bu dinlenme sürelerinden bir tanesi var ki iş sağlığı ve güvenliği ihtiyacını aşmakta, çalışanın ailesi ve sosyal çevresiyle vakit geçirmesinin tek kaynağı olmaktadır. Hafta tatili işçilere yedi günlük zaman dilimi içinde en az yirmi dört saat dinlenme imkânı tanıyan tatil türüdür. Bu şekilde işçilere dinlenme imkânı tanındığı gibi, ailesiyle vakit geçirme imkânı da tanınmaktadır.
ÖNCEKİ GÜNLERDE ÇALIŞILMIŞ OLMALI
Hafta tatili İş Kanunu’nda düzenlenmiştir. Buna göre, işçiler tatil gününden önceki işgünlerinde çalışmış olmaları koşuluyla yedi günlük zaman dilimi içinde en az yirmi dört saat dinlendirilmek zorundadır. Bu noktada önemli olan işçinin daha önceki günlerde çalışmış olması veya daha önceki günlerin İş Kanunu uyarınca çalışılmış gibi sayılan günlerden olmasıdır. Eğer bir hafta içinde hafta tatilinden önceki günler çalışılmamışsa ve çalışılmış gibi değerlendirilen günlerden de değilse işçi hafta tatiline hak kazanamayacaktır. Çalışılmış gibi değerlendirilen süreler Kanun’un 63. maddesinde sayılmıştır. Bunlar işçinin çalışmadığı halde çalışma süresinden sayılan süreler, yasadan veya sözleşmeden doğan tatil günleri, bir haftalık süre içinde kalmak kaydıyla işveren tarafından verilen diğer izinler ve rapor süreleridir.
İKİ HAFTA TATİLİ ARASINDA EN FAZLA 6 GÜN OLMALI
İş Kanunu esnekleşme kapsamında hafta tatilinin pazar gününden başka bir günde kullandırılmasına imkân tanıyan düzenleme getirmiştir. Bu doğrultuda işveren hafta tatilini haftanın diğer günlerinde de kullandırabilecektir. Özellikle hafta sonu işlerin yoğun olduğu sektörlerde hafta tatili hafta içindeki bir günde kullandırılabilecektir. Fakat burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus, iki hafta tatili arasında en fazla altı gün olmasıdır. Kanun yedi günlük bir zaman diliminde en az yirmi dört saat dinlenmeyi aradığından, iki hafta tatili arasında yedi veya daha uzun bir sürenin olması, hafta tatilinin kullandırılmadığı anlamına gelecektir. Bu konuyla bağlantılı bir Yargıtay kararında, çalışana hafta tatili karşılığında ilerleyen günlerde izin verilmesinin hafta tatilinin kullandırıldığı anlamına gelmeyeceği açıkça vurgulanmıştır.
İŞÇİNİN ONAYINA TABİ DEĞİL
İşçilerin hafta tatilinde çalışmayı kabul ettiklerine dair onaylar gerek iş sözleşmeleriyle gerekse diğer iç hukuk kaynaklarıyla zaman zaman işverenlerce alınmaktadır. Fakat dinlenme hakkı işçinin onayıyla dahi vazgeçemeyeceği bir hak olup, işverenin bu yönde aldığı onaylar geçerlilik taşımamaktadır. Dolayısıyla, işçinin onay vermiş olması hafta tatilinin kullandırılmaması için bir gerekçe olmayacaktır.
İŞVERENE CEZASI VAR
Hafta tatilinde çalışılması halinde işverene çalışma sürelerine uymaması nedeniyle 1853 TL idari para cezası uygulanabilecektir. İşçi sırf hafta tatilinin kullandırılmamasını gerekçe göstererek iş sözleşmesini haklı nedenle feshedebilecek ve kıdem tazminatına hak kazanacaktır. Yargıtay da hafta tatilinde çalıştırılmanın hukuka aykırı olduğunu belirtmekle birlikte, bu güne ait çalışmanın ücretinin ayrıca ödenmesi gerektiğine hükmetmektedir. Hatta takip eden haftada izin kullandırılmış olsa bile hafta tatili ücretinin ödenmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Hafta tatilinde yapılan çalışmanın ücretini doğrudan fazla çalışma olarak kabul etmekte, işçi hafta tatilinde bir saat dahi çalışmış olsa da tam gün çalışmış gibi hesaba katılmaktadır. Fazla çalışma ücretinin ücrete dâhil olduğu çalışanlar açısından da hafta tatilinde çalışma halindeki ücretin ayrı şekilde hesaplanarak ödenmesi aranmakta, hafta tatilindeki çalışmanın ücretinin temel ücretin içinde ödendiği iddia edilememektedir. Bu nedenle, hafta tatilinde çalışan işçiye işlem hukuka aykırı olsa da ücretinin ayrıca hesaplanarak ödenmesi gerekmektedir.
TATİLDE OLSA DA ÜCRET ÖDENİR
İşçinin hafta tatilinde dinlendirilmesi ve çalışmaksızın ücrete hak kazanması gerekmektedir. Bu nedenle, hafta tatilinde çalışmayan işçiye çalışmaksızın ücret ödenmesi zorunludur. Hafta tatili ücreti işçinin çıplak bir günlük ücretidir. İşçi saat ücretiyle çalışıyorsa hafta tatili ücreti işçinin 7.5 saatlik ücreti kadardır. Fakat işçinin ücreti aylık maktu bir tutar olarak belirlenmişse, işçinin hafta tatili ücreti bu ücretin içinde yer aldığından ayrıca hesaplanarak işçiye ödenmemektedir. İşçinin raporlu olması halinde hafta tatili ücreti Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından ödenmektedir.
DENKLEŞTİRMEDE HAFTA TATİLİ DENKLEŞTİRİLEMEZ
İş yerinde denkleştirme uygulaması mevcutsa hafta tatilinin yoğunlaştırılmış iş haftalarından sonra diğer haftalarda kullandırılması yoluyla denkleştirilmesi mümkün değildir. Denkleştirme halinde hafta tatili kullandırılmadan çalışan işçiye hafta tatili için doğrudan fazla çalışma ücreti ödenmesi gerekmektedir. Cem Kılıç
http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/cem-kilic/hafta-tatilinde-calismak-yasak-2785572/
Gelir Testi Yaptır Gss Borcundan Kurtul
"5510 sayılı Kanunun 60. maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamında genel sağlık sigortası tescili yapılmış olup da gelir testine hiç başvurmayanlardan bu maddenin yayımı tarihinden 30/11/2018 tarihine kadar gelir testine başvuran kişilerin genel sağlık sigortası primleri, gelir testi sonucuna göre ilk tescil başlangıç tarihinden itibaren tahakkuk ettirilir.''
BUGÜN İÇİN GSS MİKTARI
5510 sayılı Kanunun 60. maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamında olanların ödeyecekleri genel sağlık sigortası primi;
1.1.2018 ila 31.12.2018 tarihleri arasında ödeyecekleri genel sağlık sigortası aylık prim tutarı;
2.029,50 x % 3 = 60,89 TL ,
olacaktır.
60,89 TL BORÇ OLARAK HANENİZE YAZILMIŞSA ÖDEMEME OLABİLİR Mİ?
"2018 yılı Nisan ayı ve önceki aylara ilişkin olup bu Kanunun yayımı tarihinden önce 5510 sayılı Kanunun 60. maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamında tahakkuk ettiği halde ödenmemiş olan prim borçlarının 31.12.2018 tarihine kadar ödenmesi halinde gecikme cezası ve gecikme zammı gibi fer'i alacakların tamamının tahsilinden vazgeçilir. Bu Kanunun yayımı tarihinden önce 5510 sayılı Kanunun 60. maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamındaki sigortalılık statüsünden kaynaklanan prim borcu bulunanlar anılan Kanunun 67. maddesinde belirtilen şartlan taşımaları halinde, bu Kanunun yayımı tarihinden önceki döneme ait prim borçlan dikkate alınmaksızın Kanunun yayımı tarihinden itibaren 31.12.2018 tarihine kadar sağlık hizmetlerinden ve diğer haklardan yararlandırılır. Bu Kanunun yayımı tarihine kadar ödenmiş olan 5510 sayılı Kanunun 60. maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamındaki genel sağlık sigortası primleri ile gecikme cezası ve gecikme zammı tutarları iade ve mahsup edilmez."
MİAT TARİH NEDİR?
2018 yılı Nisan ayı ve önceki aylara ilişkin (60/1/g) bendi kapsamındaki genel sağlık sigortası prim borçlarının 31.12.2018 tarihine kadar ödenmesi halinde bu borçlara ilişkin gecikme cezası ve gecikme zammı gibi fer'i alacakların tahsilinden vazgeçilmektedir.
SYDV MÜRACAAT
Gelir testine hiç başvurmadığı için SGK tarafından 18.05.2018 tarihinden önce resen tescil edilip borcu olan kişiler, 30.11.2018 tarihine kadar ikametlerinin bulunduğu yerdeki Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarına müracaat etmeleri gerekir.
676,50 TL AZ GELİR VARSA SIFIR GSS
Gelir testi sonucu aynı hanede yaşayan aile içindeki kişi başına düşen aylık tutarın AÜ/3(BRÜT) birinden az olması halinde durum, 60 c-1(YEŞİL KART) olarak prim borcu çıkmayacak.
PRİM BORCU ÇIKMASI HALİNDE 31/12/2018 KADAR ÖDENİRSE SIFIR FAİZ
31.12.2018 tarihine (dahil) kadar ödenmesi halinde gecikme cezası veya zammı uygulanmamaktır.
BORCU OLANLARA 31/12/2018 KADAR SAĞLIK HİZMETİ VAR/İLAÇ SIKINTI
31.12.2018 tarihine kadar 2018 Nisan ayı ve öncesi borcun bulunup bulunmamasına bakılmaksızın sağlık hizmeti alabilmektedir,fakat ilaç alma konusunda sıkıntı devam ediyor. VEDAT İLKİ This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it. 05415161962 whatsapp https://alitezel.com.tr/index.php?sid=yazi&id=9253
Yurtdışında Çalışmaya Başlayacak Emeklilere Yeni Genelge Bombası
Dünkü yazımızda SGK’nın 509 sayfalık 2018/38 sayılı son Genelgesinin çok sayıda değişikliği getirdiğini belirtmiştik. Bunları bu köşeden değerlendireceğimizi belirtmiştik.
İlk yazımızı değişiklik olduğu sanılan ama aslında değişmeyen bir konuya ayırmıştık.
Bugün de meydana gelen önemli değişikliklerden birine ayırdık.
Bilindiği üzere yurtdışı (Çalışma yahut ikamet) borçlanması yaparak emekli olanların emekli olduktan sonra yurtdışında çalışmaya devam etmeleri halinde aylıkları 3201 sayılı Yasanın açık hükmü nedeniyle kesilmesi gerekiyor.
Hal böyleyken SGK tamamen yurt içi hizmetler ile emekli olanların emekli aylıkları bağlandıktan sonra yurtdışında çalışmaya başlamaları halinde bu aylıklarını da 2014 yılına kadar kesiyordu. Bu mesnetsiz ve haksız uygulama karşısında doğru tezle dava açanlar haklarını geri alırken, dava açmayanlar bu duruma razı oluyordu.
Açılan bu davaların belli sayıya ulaşması nedeniyle SGK bu haksız uygulamasından vazgeçerek 2014 yılında artık tamamen yurtiçi hizmetlerle bağlanan aylıklara dair kesme uygulaması yapmayacağını deklare etmişti.
Ne var ki SGK’nın 2018/38 sayılı son Genelgesi bu konudaki uygulamasını yeniden değiştirmiş bulunuyor.
Söz konusu Genelgede;
“Aylık talebinde bulunulduğu tarihte veya bu tarihten önce ülkemizin sosyal güvenlik sözleşmesi imzaladığı ülkelerde çalışmaları olanlar hariç olmak üzere Kanunun yürürlük tarihinden önce Türkiye’de çalışmaya başlayan ve yurt içi hizmet borçlanmaları dahil olmak üzere sadece bu çalışmalarına istinaden Kurumumuzca gerek malullük, gerekse yaşlılık aylığı bağlanan kişilerin, yurt dışında çalışmaya başlamaları halinde aylıklarının kesilip kesilmeyeceği hususunda aşağıdaki açıklamalar doğrultusunda işlem yapılacaktır.
- Kanunun yürürlük tarihinden önceki sosyal güvenlik kanunlarının mülga hükümlerine göre aylık bağlandıktan sonra ülkemizle sosyal güvenlik sözleşmesi imzalanan ülkelerde çalışılmaya başlanması halinde, bağlanan aylıkların kesileceğine ilişkin anılan kanunlarda açık hüküm bulunmadığından Kanunun yürürlük tarihinden önceki sosyal güvenlik kanunlarının mülga hükümlerine göre malullük veya yaşlılık aylığı bağlananların sosyal güvenlik sözleşmesi imzalanmış bir ülkede çalışılmaya başlamaları halinde aylıkları kesilmeyecektir.
- Kanunun yürürlük tarihinden önce sigortalı olup, sadece 2008/Ekim ayından önceki yurt içi çalışmalarına göre bu tarihten sonra malullük veya yaşlılık aylığı bağlananların ülkemizle sosyal güvenlik sözleşmesi imzalanmış ülkelerde çalışmaya başlamaları halinde aylıkları ödenmeye devam edilecektir.
- Kanunun yürürlük tarihinden önceki sosyal güvenlik kanunlarının mülga hükümlerine ya da sadece 2008/Ekim ayından önceki yurt içi çalışmalarına göre bu tarihten sonra malullük veya yaşlılık aylığı bağlananların ülkemizle sosyal güvenlik sözleşmesi imzalanmamış ülkelerde çalışmaya başlamaları halinde eskiden olduğu gibi aylıkları kesilmeyecektir.
- Kanunda, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra ilk defa sigortalı olan kişilerden malullük veya yaşlılık aylığı bağlandıktan sonra yabancı ülke mevzuatı kapsamında çalışmaya başlayanların aylıklarının kesileceğine dair açık hüküm bulunmaktadır. Yabancı ülke ile sosyal güvenlik sözleşmesi olup olmadığına bakılmaksızın, bu Kanun hükümlerine göre ilk defa sigortalı olduktan sonra malullük veya yaşlılık aylığı bağlananların yabancı ülkelerde çalışmaları durumunda aylıkları, çalışmaya başladıkları tarihi takip eden ödeme dönemi başından itibaren kesilecektir.”
- Kanunun geçici 2 nci maddesine göre, malullük veya yaşlılık aylığı bağlandıktan sonra sosyal güvenlik sözleşmesi imzalanıp imzalanmadığına bakılmaksızın yabancı ülke mevzuatına tabi çalışmaya başlayanların aylıkları çalışma tarihini takip eden ödeme dönemi başından itibaren kesilecektir.”
Deniyor.
Son şıkka kadar sorun yok. Ancak son şık şu ana kadarki uygulamayı kısmen tersine çeviriyor.
Tamamen yurt içi hizmetlerle emekli olanları ikiye ayırıyor. 1 Ekim 2008’den önce emekli olanlarla 1 Ekim 2008’den sonra tamamı 1 Ekim 2008’den önce geçmiş hizmetlerle emekli olanların yurt dışı çalışmaları nedeniyle aylıklarını kesmeyeceğini bir kez daha belirtirken,
Yurt içi hizmetlerinin bir kısmı 1 Ekim 2008 öncesi bir kısmı da 1 Ekim 2008 sonrası olanların 4/a (SSK) yahut 4/b (Bağ-Kur) statülerinden bağlanan emekli aylıklarını yurtdışında çalışmaya başlamaları halinde keseceğini belirterek yeni bir niza alanı oluşturuyor. Yani Kurum vatandaş ile arasında yeni davalara kapı açacak yeni bir anlaşmazlık alanı ortaya çıkartmış oluyor.
Yani birtakım şarlatanlar kamuoyunda "yurtdışı borçlanması yaparak emekli olanların da aylıklarını alırken yurtdışında çalışmaya devam edebilecekleri" yönünde hayal satmaya devam ederken, gerçekte SGK’dan gelen bu yasal dayanaktan yoksun yasaklama hukuk ve dayanaktan yoksunluğu sırıtsa da hukuka saygının azaldığı ülkemiz gündemindeki gerçekliklere maalesef uygun düşüyor. Şevket TEZEL This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it. This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Primi Yetmeyenlere 10 Yılla ‘Yaştan Emeklilik’ Fırsatı
Yaşı ilerlemiş fakat prim ödeme gün sayısı az olan kişilerin yaştan emeklilik hakkı var. 10 yıl çalışan bir kişi yaştan emekli olma fırsatı yakalayabilir. Ancak bunun için erken yaşta sigortalı olma şartı aranıyor.
Normal emeklilik dışında bir de yaşı ilerlemiş fakat prim ödeme gün sayısı az olan kişiler için yaştan emeklilik uygulaması bulunuyor. Yaştan emeklilikte daha düşük prim ödeyerek emekli olunur. 10 yıl çalışan biri yaştan emekli olma hakkına sahip olabilir. Ancak bunun için erken yaşta sigortalı olmak gerekir. Peki, kimler hangi yaşta ve nasıl yaştan emekli olabilir?
ÇALIŞMASI ZORLAŞANLARA
Bir kişinin ne zaman emekli olacağı, ilk kez sigortalı olduğu tarihe göre belirleniyor. Söz konusu tarih emeklilik için kaç gün prim ödenmesi, ne kadar süre sigortalı olunması ve kaç yaşın doldurulması gerektiğini belirler. Bu üç koşulu birden sağlayan kişiler emekli olabilir. Bir kişi ne kadar erken sigortalı olmuşsa, o kadar kolay emekli olur. Yaştan emeklilik hakkının arkasında da artık yaşı nedeniyle çalışması çok daha zor olan kişilere emeklilik hakkı düşüncesi yatıyor.
HANGİ ŞARTLAR ARANIYOR?
Yaştan emeklilik şartları ilk kez sigortalı olunan tarihe göre değişir. 9 Eylül 1981’den önce ilk kez sigortalı olmuş kadınlar ve yine 23 Mayıs 2002 itibarıyla 15 yıl sigortalılığı bulunan kadınlar 50 yaşında ve 3 bin 600 prim günüyle emekli olabilir.
Yaşı ilerleyenler için daha mantıklı
Diğer yandan daha geç sigortalı olan kişilerin yaş haddinde de yükselme olur. Örneğin ilk kez 1 Ocak 1990 tarihinde sigortalı olmuş bir erkek çalışan 3 bin 600 gün primini 1 Ocak 2018’de dolduracaksa 15 yıllık sigortalılık süresi ve 60 yaşını doldurmak şartıyla yaştan emekli olabilecektir. Çalışanların önce normal emeklilik için gerekli şartları hesaplamaları, daha sonra yaştan emeklilik konusunda bilgi almaları çok önemli.
Belirli bir yaşın üzerindeki kişiler için bazen çalışmaya devam etmek yerine yaşı bekleyerek daha düşük primle emekli olmak mantıklı olabilir.
Geç sigortalı olanda kurallar daha farklı
Sosyal güvenlik sisteminde 1 günün bile önemi büyük. Bu nedenle çalışanların mutlaka özellikle ilk kez çalışmaya başladıkları işyerlerinde sigortalarının yatırıldığını kontrol etmeleri gerekir. Bu konuda 5 yıllık hak düşürücü süre söz konusu olduğu için çalışan dava hakkını da kaybediyor. Bu nedenle çalışanların e-devlet sistemi üzerinden sigortalarının yatırıldığını kontrol etmeleri çok önemlidir. Daha geç sigortalı olan kişiler de 10 yılla, yani 3 bin 600 günle emekli olma hakkına sahipler. Ancak bunun için yalnızca 3 bin 600 prim günü yeterli değil. 15 yıllık sigortalılık şartı da söz konusudur.
15 yıl sigortalılık aranıyor
Diğer taraftan 9 Eylül 1976 tarihinden önce ilk kez sigortalı olmuş erkekler ve yine 23 Mayıs 2002 tarihi itibarıyla 15 yıl sigortalılığı bulunan erkekler 55 yaşını doldurduklarında ve 3 bin 600 gün primle emekli olabilir.Okan Güray Bülbül
Engelli Çocuğu Olan Anneye Erken Emeklilik Hakkı
Sosyal güvenlik mevzuatında, engelli çocuğu bulunan annelere yönelik erken emeklilik hakkı bulunuyor. Başka birinin sürekli yardımına muhtaç çocuğu bulunan annelerin erken emeklilik hakkından yararlanabilmek için çocuğunun sağlık durumunu belgelendirmesi gerekiyor. Bunun için de Sosyal Güvenlik Kurumu’nca (SGK) yetkilendirilmiş sağlık hizmet sunucularından sağlık kurulu raporu alması gerekiyor. Erken emeklilik için, bu raporun alındığı tarihten itibaren çalışılan süreler dikkate alınıyor.
Kanuna göre, başka birinin sürekli bakımına muhtaç derecede ağır engelli çocuğu bulunan kadınların prim ödeme gün sayılarına 4’te 1 oranında ilave yapılıyor. Dört yıl çalışması olan kadınlar 5 yıl, 10 yıl çalışması olan kadınlar ise 12.5 yıl çalışmış gibi kabul ediliyor.
RAPOR ALINAN TARİHTEN BAŞLIYOR
Kadın sigortalıların prim gün sayılarına 4’te 1 oranında ilave yapılabilmesi için öncelikle bu durumun SGK tarafından yetkilendirilmiş sağlık hizmet sunucularınca düzenlenmiş sağlık kurulu raporu ile belgelendirilmesi gerekiyor. Ardından bu raporun SGK sağlık kurullarınca değerlendirilmesi sonucu çocuğun başka birinin sürekli bakımına muhtaç derecede ağır engelli olduğunun tespit edilmesi koşulu aranıyor.
Kadın çalışanlara bu hak 1 Ekim 2008 tarihinde tanındı. Dolayısıyla engelli çocuğu bulunan kadınların prim günlerine ilave işlemi, 1 Ekim 2008 tarihinden sonraki çalışmaları için gerçekleştiriliyor. Diğer bir husus da ilave edilecek sürenin tespitinde SGK sağlık kurulu kararında belirtilen tarihin dikkate alınması.
Örneğin, engelli çocuğu bulunan anne ilk defa 1 Ocak 1995 tarihinde sigortalı olarak çalışmaya başlamış ve 1 Aralık 2018 tarihinde yaşlılık aylığı başvurusunda bulunmuş olsun. SGK sağlık kurulu 1 Nisan 2009 tarihinde ağır engelli çocuğun bakıma muhtaç olduğuna karar vermişse, bu tarihten sonraki hizmetler dikkate alınacak. O tarihten bu yana 2580 prim günü bulunan kadın sigortalının çalışma süresine, 645 gün prim ilave edilecek.
YIPRANMAYA TABİ İŞTE ÇALIŞAN ANNE
Ağır engelli çocuğu bulunan anne aynı zamanda yıpranmaya tabi bir işte çalışmışsa, örneğin 2008 öncesi ve sonrasında radyasyona tabi işte çalıştığı için ayrıca fiili hizmet süresi zammı hakkı bulunuyorsa, ilave edilecek ek süresi ayrı ayrı hesaplanıp eklenecek. Ancak, engelli çocuğu dolayısıyla ilave edilecek ek süre hesabında, radyasyonlu işte çalışmasından dolayı kazandığı fiili hizmet süresi zammı dikkate alınmayacak.
YAŞ HADLERİNDEN İNDİRİLECEK
2008 yılında yapılan değişiklik uyarınca, fiili hizmet süresi zammının yarısı yaş haddinden indirilebiliyor. Yaş haddinden indirilebilecek süre çoğu sigortalı için 2.5 yıl ile sınırlı. Ayrıca, yaş haddinden indirim yapılabilmesi için 2008’den sonra bu kapsamdaki çalışmaların en az 3600 gün olması gerekiyor.
Engelli çocuğu bulunan annelere ise pozitif ayrımcılık yapılıyor. Söz konusu annelerin, prim gün sayısına ilave edilen sürenin tamamı yaş haddinden indiriliyor, süre sınırlaması uygulanmıyor. Örneğin, 1 Ocak 2009’da aldığı raporla çocuğunun bakıma muhtaç olduğunu belgeleyen anne, 9 yıl, yani 3240 prim günü çalışmışsa, bunun 4’te 1’i olan 810 gün toplam prim süresine ilave ediliyor. Ayrıca emeklilik yaş haddinden de 810 gün, yani 2 yıl 3 ay indiriliyor. Bir başka ifadeyle, normal süresinden 2 yıl 3 ay önce emeklilik hakkı elde ediliyor.
ÇALIŞMAK ZORUNLU DEĞİL
Bakıma muhtaç engelli çocuğu bulunan annelere tanınan bu haktan yararlanmak için kadın sigortalının işçi, memur veya esnaf olması fark etmiyor.
Hatta hiçbir işte çalışmadığı halde isteğe bağlı sigorta yaptıran kadınlar da bu haktan yararlanarak erken emekli olabilir.
Evlatlık edindiği çocuğu bakıma muhtaç derecede ağır engelli olan kadın sigortalılar da erken emeklilik hakkından yararlanabilirler.
Yeni Vergi İncelemelerinde Süre Tahdidi Uygulaması
Vergi incelemeleri ile ilgili 213 sayılı VUK’nun 140. ve izleyen maddelerinde önemli düzenlemeler yapılmış bulunmaktadır. Yasal düzenlemelerden sonra 31.10.2011 tarihinde yayınlanan yönetmeliğin 23. maddesinde bahsi geçen kanun hükmü ile ilgili açıklamalar yapılmıştır.
Vergi incelemeleri konusunda geçmişte yaşanan çeşitli tecrübelerden sonra Gelir İdaresi Başkanlığı yeni vergi incelemeleri ile ilgili geçtiğimiz yılın son günü iki adet yönetmelik yayınlamıştır.[1]
Her iki yönetmelik hükümleri açısından vergi incelemesinde uyulacak esaslar ve vergi inceleme ve denetim planlarının hazırlanması, uygulanması ve neticelerinin izlenmesi yeni bir şekle oturtulmaya çalışılmaktadır. Bu arada yeri gelmişken vergi incelemesi sonuçlarını ortaya koyan raporlar vergi inceleme raporlarının düzenlenmesi, tutanaklarının hazırlanması ve diğer konular belirli bir formata sokulmaya çalışmaktadır. Burada vergi incelemelerinde getirilen yenilik incelemede uyulacak ilke ve süre bazında yapılan düzenlemelerdir. Kanuni düzenleme gereği vergi incelemelerinin 5 yıl içerisinde bitirilmesi esas alınmaktadır.[2] Ayrıca, inceleme elemanlarına da performans yönünden belirli kriterler getirilmiş olmasıdır. Böylece, sonsuza kadar devam eden incelemelerin önüne geçilmesi hedeflenmiştir. [3]
Yeni vergi incelemelerinde incelemenin tamamlanması ve bitirilmesi konusunda süreler getirilmiştir. Buna göre, VUK’nun “İncelemede Uyulacak Esaslar” başlıklı 140. maddesinin giriş cümlesi: “Vergi incelemesi yapanlar, yaptıkları inceleme sırasında aşağıdaki esaslara uymaya mecburdurlar” şeklindedir. Aynı maddenin 6. fıkrasında da “İncelemeye başlanıldığı tarihten itibaren, tam inceleme yapılması halinde en fazla 1 yıl, sınırlı inceleme yapılması halinde ise en fazla 6 ay içinde incelemeleri bitirmeleri esastır. Bu süreler içinde incelemenin bitirilmemesi halinde ek süre talep edilebilir. Bu talep vergi incelemesine yetkili olanların bağlı olduğu birim tarafından değerlendirilir ve 6 ayı geçmemek üzere ek süre verilebilir.[4]
12.7.2010 tarihinde kabul edilen 6009 sayılı kanunla mükellef ve idare hukuku alanında iyileştirmeye yönelik bir dizi yasal düzenlemeler yapılmıştır. Vergi incelemeleri ile ilgili yeni düzenlemeler ve bu alanda uygulanacak yöntem ve esaslar 1.1.2011 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere değiştirilmiştir. Vergi incelemelerinde getirilen süre tahdidi hakkında uyulacak esaslar 6009 sayılı yasa ile disipline edilmiştir. Örneğin, bir mükellef 5 yıllık zamanaşımı içerisinde herhangi bir zamanda vergi incelemesi için incelemeye davet edilebilir. Eski sisteme göre 5 yıllık süre içerisinde incelemeye alınmış bir mükellefin incelemesi eğer bitirilememiş ise; inceleme süreci takdir komisyonuna sevk edilerek süre uzatılmaktadır. Takdir komisyonundan gelen matrah farkına göre ise, 6.7 veya 8. yıllarda bile tarhiyat önerilebilir. Ancak, yeni düzenlemeye göre VUK’nun 140. maddesine göre vergi incelemesinin başladığı tarihten itibaren tam vergi incelemelerinde 1 yıl sınırlı inceleme yapılması durumunda ise bunların da 6 ay içerisinde sonuçlandırılması zorunludur. Bu süreler içerisinde vergi incelemesi bitirilememiş ise, ek en fazla 6 ay daha süre uzatılabilir.
Yargıya intikal eden bir konu hakkında 5 yılı aşan süre içerisinde bitirilememiş bir vergi incelemesi dolayısıyla daha sonraki yıllarda yapılan cezalı tarhiyat, takdir komisyonuna sevk edilerek sonraki yıllarda yapılan tarhiyat kaldırılmıştır.[5]
213 sayılı VUK’nun 140. maddesine; 6009 sayılı yasanın 9. maddesi ile ilave edilen ve 1.1.2011 tarihinden itibaren yürürlüğe giren hükme göre, incelemelerde uyulacak esaslar düzenlenmiştir. Ancak, uygulamanın çok yeni olması dolayısıyla istenilen amaç henüz gerçekleştirilmemektedir. Örneğin, 2006 takvim yılı ile ilgili devam eden bir vergi incelemesi 31.12.2011 tarihine kadar bitirilmemiş ise bu inceleme takdir komisyonuna sevk edilmektedir. Bu aşamada inceleme elemanı mükellefin defter ve belgelerini mükellefe iade etmesi zorunludur. Çünkü, inceleme elemanın 2006 yılı ile ilgili işi bitmiştir. Sonuçta vergi incelemesi 2006 yılı için bitirilmiştir. Cezalı tarhiyat, daha sonra takdir komisyonu tarafından takdir edilerek vergi ve ceza ihbarnameleri mükellefe ilgili vergi dairesi tarafından tebliğ edilecektir. 2007 yılı ile ilgili herhangi bir vergi incelemesi yapılıyor ise, bu incelemenin 31.12.2012 tarihi sonuna kadar bitirilmesi zorunludur. Bitirilemeyen vergi incelemeleri daha sonra takdir komisyonuna sevk edilmektedir. Anayasa Mahkemesi de 213 sayılı VUK’nun 114. maddesinde yer alan hükmü iptal etmiştir. Böylece, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı gereğince zamanaşımı en fazla 1 yıl uzatılabilmektedir. Uygulamada vergi daireleri zamanaşımını 5 yıldan fazla uzatamayacaklardır. Böylece, zamanaşımı söz konusu Anayasa Mahkemesi kararı gereğince komisyonda en fazla 1 yıl daha beklemiş olacaktır.[6]
Sonuç olarak, 213 sayılı VUK’nun 140. maddesi hükmünde yapılan düzenlemeler doğrultusunda tam ve kısmi vergi incelemelerinin süresi içerisinde bitirilmesi gerekecektir. Bitirilmediği takdirde vergi incelemesine yetkili olan kurumların bağlı olduğu birim tarafından incelemenin bitirilmeme nedenleri yazılı olarak nezdinde inceleme yapılan mükellefe bildirilecektir. Nazlı Gaye Alpalsan
----------------
[1]Bu yönetmeliklerden ilki; “vergi incelemelerinde uyulacak usul ve esaslar hakkında yönetmelik” olup, bu yönetmelik 31/12/2010 tarih ve 27802 sayılı RG’de yayınlanmıştır. Bir diğer yönetmelik ise; “vergi inceleme ve denetim planının hazırlanması, uygulanması ve sonuçlarının izlenmesine ilişkin usul ve esaslar hakkında yönetmelik” yine 31/12/2010 gün ve 27802 sayılı RG’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
[2]ÖZYER M.Ali, Açıklama ve Örneklerle Vergi Usul Kanunu Uygulaması, E-Kitap, Güncelleştirilmiş ve Genişletilmiş 5. Baskı, Ekim 2011, s.168.
[3]GÜNDÜZ Zeki, “Vergi İncelemelerinde Süre Sınırının Anlamı Yok mu?”, 13.04.2011 günlü Dünya Gazetesi.
[4] GÜNEŞ Şibli, Temel Vergi Rehberi ve Revizyon, Süryay Yayınları, 16.5.2011 İstanbul, s.833-849.
[5]İzmir 1. Vergi Mahkemesinin, 12.01.2012 gün ve E:2011/1084-K:2012/70 sayılı kararları.
[6]Anayasa Mahkemesinin 15.10.2009 gün ve E:2006/124-K:2009/146 sayılı kararları. Ve ayrıca bkz. RG:08.01.2010 gün ve 27456 sayı.
Tahsilat Ve Ödemelerde Banka Sistemi Üzerinden Ödeme Mecburiyeti Bulunmayan Durumlar Nelerdir?
Kayıt dışı ekonomi ile mücadelede vergisel önlemler etkili olmaktadır. 213 sayılı Vergi Usul Kanunun mük. 257. Maddesinin 2 numaralı bendi gereğince mükelleflerin işlemleri ile ilgili ödeme ve tahsilatlarının banka ve benzeri finans kurumları üzerinden yapması zorunludur. Bu zorunluluğa uyulmaması halinde özel usulsüzlük cezası ile her iki taraf cezalandırılmaktadır. Buna göre; bazı işlemlerde 7.000,00 TL’nin üzerindeki ödeme ve tahsilatların banka, özel finans kurumu veya PTT üzerinden geçirilmesi gerekmeyen bazı istisnai durumlar aşağıda olduğu gibidir. (Bkz: VUK G.T. 459 seri no)
1. 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununda yer alan merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri ile bunlara ait döner sermaye işletmelerinin işlemlerine konu tahsilat ve ödemelerin,
2. 6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununda tanımlanan sermaye piyasası aracı kurumlarında yapılan işlemlere konu tahsilat ve ödemelerin,
3. 11/8/1989 tarihli ve 20249 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 89/14391 sayılı Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Kararda tanımlanan yetkili döviz müesseselerinin yapacakları döviz alım satım işlemlerine ilişkin tahsilat ve ödemelerin,
4. Tapu sicil müdürlüklerinde gerçekleştirilen işlemler karşılığında yapılan tahsilat ve ödemelerin,
5. Noterlerde gerçekleştirilen işlemler karşılığında yapılan tahsilat ve ödemelerin,
6. 5018 sayılı Kanunda yer alan merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri, il özel idareleri, belediyeler ile bunların teşkil ettikleri birlikler, kanunla kurulan diğer kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına ait veya tabi olan veyahut bunlar tarafından kurulan ve işletilen müesseseler ile döner sermayeli kuruluşlar veya bunlara ait veya tabi diğer müesseseler tarafından yapılan ihale işlemlerine ilişkin yatırılması gereken teminat tutarlarına ilişkin tahsilat ve ödemelerin,
7. 6362 sayılı Kanun uyarınca kurulan Borsa İstanbul A.Ş. bünyesinde yer alan Kıymetli Madenler Piyasasında işlem yapma yetkisi verilenlerin, faaliyet konuları kapsamında yapacakları işlemlere ilişkin tahsilat ve ödemelerin,
Aracı finansal kurumlar kanalıyla yapılması zorunluluğu bulunmamaktadır.
Öte yandan, uygulamada tüccarlar arasında cari hesap muamelesi neticesinde karşılıklı mahsuplaşma işlemleri sonucunda yapılan işlemlerde nakit bir hareket olmadığı için bu tip işlemlerin banka sistemi üzerinden geçirilmesi söz konusu olmayacaktır. Konuyla ilgili yargıya intikal eden bir olayda mahkeme kesilen cezayı iptal etmiştir. (Bkz: İzmir Bölge İdare Mahkemesi Kararı, 10.10.2017 gün ve E:2017/986-K:2017/1336)
Keza, benzeri bir olay nedeni ile tüccarlar arasında ticari ilişkilerde yapılan karşılıklı ayni ödemelerde, karşılıklı düzenlenen dekont veya hesap bildirim cetvelleri ile karşılıklı işlemler yapıldığı için bu işlemlerde de bankadan geçirilmesi mecburiyeti bulunmamaktadır.
Öte yandan, ortaklar ile şirket arasında yapılan tahsilat ve ödeme işlemlerinin banka ve benzeri finans kurumları ile yapılmadığı gerekçesi ile virman yoluyla yapılan kapama işlemleri sonucu şirkete kesilen özel usulsüzlük cezasının VUK mad. 355/1 mad. göre kesilen cezalar iptal edilmiştir. (BİM 3. Vergi Dava Dairesi Kararı 2017/1336) (29/06/2011 tarih ve 2010/712 Esas Nolu Danıştay 4.Dairesi) Nazlı Gaye Alpaslan
Genç Girişimci Vergi ve Sigorta Prim Teşviki
Yeni iş kuran gençlere, faaliyete başladıkları takvim yılından itibaren üç yıl boyunca elde ettikleri kazancın bir kısmını vergi dışı bırakmak ve gençlerimizin girişimciliğe yönlendirilmesini desteklemek amacıyla, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile vergi teşviki ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile sigorta prim teşviki getirilmiştir.
I- GENÇ GİRİŞİMCİLERE SAĞLANAN VERGİ TEŞVİKİ
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu‘nun mükerrer 20 nci maddesi ile 10.02.2016 tarihinden itibaren ticari, zirai veya mesleki faaliyeti nedeniyle adlarına ilk defa gelir vergisi mükellefiyeti tesis olunan genç girişimcilerin, faaliyete başladıkları takvim yılından itibaren üç vergilendirme dönemi boyunca elde ettikleri kazançlarından yıllık 75.000 TL’lık kısmı gelir vergisinden istisna edilmiştir.
Vergi Teşvikinden Kimler Yararlanabilir?
Genç Girişimcilerde Kazanç İstisnasından;
• Ticari, zirai veya mesleki faaliyeti nedeniyle adlarına ilk defa gelir vergisi mükellefiyeti tesis olunan,
• Mükellefiyet başlangıç tarihi itibarıyla 29 yaşını doldurmamış tam mükellef gerçek kişiler,
yararlanabilir.
Kazanç istisnasından yararlanan mükellefler, beyana tabi başka bir gelirinin (kira, menkul sermaye iradı, ücret, diğer kazanç ve iratlar) olması durumunda sadece ticari, zirai ve mesleki kazançları dolayısıyla istisnadan yararlanabileceklerdir.
Teşvik kapsamındaki mükelleflerin, bir vergilendirme döneminde ticari, zirai veya mesleki faaliyetlerinden bir veya birkaçından kazanç elde etmeleri durumunda teşvik, beyan edilen bu gelirlerin toplamına uygulanır.
Vergi teşviki, üç vergilendirme dönemi ile sınırlı olup önceki faaliyetine devam ederken yeni bir faaliyete başlanılması teşvik süresini uzatmayacaktır.
Söz konusu teşvikten yararlananlar tarafından verilecek yıllık gelir vergisi beyannamesinin gelir bildirimi tablosuna o yıl elde ettikleri gelirden teşvik tutarı düşüldükten sonra kalan tutar gelir olarak
Teşvik kapsamındaki faaliyetlerden kazanç elde edilmemesi veya teşvik tutarının altında kazanç elde edilmesi hâlinde de yıllık beyanname verilecektir.
Bir vergilendirme döneminde teşvik tutarının altında kazanç elde edilmesi durumunda, teşvikten yararlanılmayan tutar ertesi yıla devredilemeyecektir.
Vergi Teşvikinden Yararlanma Şartları Nelerdir?
10.02.2016 tarihinden itibaren ticari, zirai veya mesleki faaliyeti nedeniyle adlarına ilk defa gelir vergisi mükellefiyeti tesis olunanların, vergi teşvikinden yararlanabilmesi için aşağıdaki şartları taşıması gerekmektedir:
• İşe başlamanın kanuni süresi içinde bildirilmiş olması.
• Kendi işinde bilfiil çalışılması veya işin kendisi tarafından sevk ve idare edilmesi.
• Faaliyetin adi ortaklık veya şahıs şirketi bünyesinde yapılması halinde işe başlama tarihi itibarıyla ortakların tamamının tüm şartları taşıması.
• Faaliyeti durdurulan veya faaliyetine devam eden bir işletmenin ya da mesleki faaliyetin (ölüm nedeniyle faaliyetin eş ve çocuklar tarafından devralınması hali hariç olmak üzere) eş veya üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) kan veya kayın hısımlarından devralınmamış olması.
Mevcut bir işletmeye veya mesleki faaliyete sonradan ortak olunmaması.
Genç girişimcilerde kazanç istisnasından yararlanan mükellefler, Gelir Vergisi Kanunu’nuna göre basit usulde ticari kazanç elde eden mükelleflere uygulanan 9000 TL’lik kazanç indiriminden yararlanamazlar.
Vergi Teşviki Uygulamasında Özellikli Durumlar Nelerdir?
Genç girişimciler için getirilen teşvik uygulamasında özellik taşıyan bazı hususlar şunlardır:
• Faaliyetin ortaklık olarak yürütülmesi.
Adi ortaklık veya şahıs şirketi kurmak suretiyle faaliyette bulunan mükellefler, tüm ortakların ayrı ayrı istisna şartlarını taşımaları şartıyla vergi teşvikinden ayrı ayrı yararlanabilirler.
İşletmenin devralınması
Bir işletmenin veya mesleki faaliyetin devralınması halinde, teşvikten yararlanılabilmesi için işletmenin ya da mesleki faaliyetin devralındığı kişinin eş veya üçüncü dereceye kadar kan veya kayın hısımlarından olmaması gerekmektedir.
Ölüm dolayısıyla eş ve çocuklar tarafından işletmenin veya mesleki faaliyetin devralınması halinde, ölen mükellefin teşvikten faydalanıp faydalanmadığına bakılmaksızın, devralan eş veya çocuklar istisnaya ilişkin şartların tamamını taşımaları kaydıyla, teşvikten üç vergilendirme dönemi boyunca yararlanabileceklerdir.
Örnek: 03.05.2010 tarihinden itibaren büfe işletmeciliği faaliyetinde bulunan Mükellef (A), 28.07.2017 tarihinde vefat etmiş olup 22 yaşındaki oğlu işletmeyi devralmıştır. Vergi teşvikinin diğer şartlarını taşıyan oğlu (B), 2017, 2018 ve 2019 yıllarında söz konusu teşvikten tam olarak yararlanabilecektir.
• Mevcut bir işletmeye veya mesleki faaliyete sonradan ortak olunmaması.
Mükelleflerin mevcut bir işletmeye, mesleki faaliyete veya ortaklığa sonradan ortak olmaları durumunda, diğer tüm şartları taşısalar dahi vergi teşvikinden yararlanmaları söz konusu olmayacaktır.
Vergi teşvikinin, Gelir Vergisi Kanunu’nun 94 üncü maddesi uyarınca tevkif suretiyle ödenecek vergiye etkisi bulunmamaktadır.
İşi Terk ya da İş Değişikliği Durumlarında Vergi Teşviki Uygulaması Nasıl Olacaktır?
Vergi teşvikinden yararlanan mükelleflerce daha sonra herhangi bir nedenle faaliyetin terk edilmesi durumunda, terk tarihine kadar elde edilen kazançlar dolayısıyla teşvikten yararlanılacaktır. Faaliyet terk edildikten sonra teşvik kapsamındaki söz konusu faaliyetlere tekrar başlanılması halinde ise adlarına ilk defa gelir vergisi mükellefiyeti tesis olunması şartı ihlal edilmiş sayılacağından bu teşvikten yararlanılamaz.
Teşvikten yararlananların, bu süre içerisinde faaliyetlerini ticari, zirai ya da mesleki faaliyet olarak değiştirmeleri veya faaliyet konusunda değişiklik yapmaları durumunda, yararlanılmayan süre kadar söz konusu teşvikten yararlanmaları mümkündür.
Örnek: Mükellef (C), 21.05.2016 tarihinde mimarlık faaliyetine başlamış olup teşvik şartlarının tamamını taşımaktadır. Mükellef (C), bu faaliyetini 03.03.2017 tarihinde terk etmiş, 02.02.2018 tarihinde aynı faaliyete yeniden başlamıştır.
Buna göre Mükellef (C), 2016 ve 2017 yıllarında elde ettiği kazancı dolayısıyla teşvikten yararlanacak, ancak 02.02.2018 tarihinde yeniden işe başladığı faaliyeti için ilk defa işe başlama şartını ihlal etmesi nedeniyle, 2018 ve izleyen yıllar için söz konusu teşvikten yararlanamayacaktır.
Takvim yılı içerisinde işe başlanılması veya işin terk edilmesi durumlarında; işe başlama tarihinden yıl sonuna kadar olan kıst dönem ve takvim yılı başından işin terk edildiği tarihe kadar olan kıst dönem bir vergilendirme dönemi sayılacak olup bu dönemler için teşvikten tam olarak yararlanılmış sayılacaktır.
II- GENÇ GİRİŞİMCİLERE SAĞLANAN SİGORTA PRİM TEŞVİKİ
Ekonomik büyüme ve kalkınmanın destekleyici gücü, yenilik ve yaratıcılığın en önemli kaynaklarından biri olan genç girişimcilere, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 81 inci maddesine eklenen hüküm ile sigorta prim teşviki uygulaması getirilmiştir.
Bu kapsamda, 01.06.2018 tarihinden itibaren 5510 sayılı Kanun’un 4/1-b maddesi kapsamında ilk defa sigortalı sayılan gerçek kişilerin primleri, tescil tarihinden itibaren bir yıl süreyle 5510 sayılı Kanun’un 82 nci maddesine göre belirlenen prime esas kazanç alt sınır üzerinden Hazinece karşılanacaktır.
Sigorta Prim Teşvikinden Yararlanma Şartları Nelerdir?
Sigorta Prim Teşvikinden yararlanma şartları aşağıda belirtilmiştir:
• 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 20 nci maddesi kapsamında genç girişimcilerde kazanç istisnasından faydalanmak.
• Mükellefiyet başlangıç tarihi itibariyle 18 yaşından büyük ve 29 yaşından küçük olmak.
• 01.06.2018 tarihinden itibaren ilk defa 5510 sayılı Kanun’un 4/1-b maddesi kapsamında sigortalı sayılan gerçek kişilerden olmak.
• Kendi işinde bilfiil çalışılması veya işin kendisi tarafından sevk ve idare edilmesi.
Faaliyetin adi ortaklık veya şahıs şirketi bünyesinde yapılması hâlinde, ortaklar arasında sadece en genç ortak sigorta prim teşvikinden faydalanabilecektir.
Prim teşvikinden faydalanabilmeleri için tüm ortakların ayrı ayrı teşvik şartlarını taşımaları gerekmektedir. Ortaklardan herhangi birinin teşvik şartlarını taşımaması halinde, diğer ortaklar da sigorta prim teşvikinden yararlanamayacaktır.
Sigorta Prim Teşviki İçin Başvuru Nasıl ve Nereye Yapılacaktır?
Sigorta prim teşvikinden yararlanmak isteyen sigortalıların tescil işlemleri, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 20 nci maddesi kapsamında bağlı bulundukları vergi dairesinden temin edecekleri “Genç Girişimcilerde Kazanç İstisnası” belgesi ile bağlı bulundukları sosyal güvenlik il/merkez müdürlüklerince yapılacaktır.
Konuya ilişkin ayrıntılı bilgiye 292 Seri No’lu Gelir Vergisi Genel Tebliği ve 2018/28 sayılı Genç Girişimci Teşvik Uygulaması SGK Genelgesi’nden ulaşmanız mümkündür.
Kaynak: GİB
Ar-Ge Faaliyet Belgesi Olan Ve Gece Çalışma Tazminatı Ödeyen İşverenler, Bu Ödeme Kapsamında Gelir Vergisi Stopaj Teşvikinden Faydalanabilir
Vergi Usul Hukukunda Amme Borcunun Kesinleşmesi Nedir?
Bir vergi borcu normal vade tarihinde, mevzuata uygun olarak ödenmediği takdirde kesinleşir. Kesinleşme hukuki anlamda, alacağın varlığının hukuk düzeninde çekişmeli olmaması veya çekişmeli hale gelme ihtimalinin bulunmaması gerekir. Vergi hukuku uygulamasında kesinleşme kavramı, beyanname ile beyan edilen vergiler beyan edildiği tarihte tahakkuk fişi üzerinde yer alan vadenin bitiminden sonra kesinleşir. Eğer, tahakkuk fişine karşı dava açılmış ise ve "yürütmenin durdurulması" talep edilmesi halinde kesinleşme mümkün değildir.
Örnek, mükellef (a) 'ya 31.03.2017 tarihinde tebliğ edilen vergi ve ceza ihbarnamesine karşı 15.04.2017 tarihinde uzlaşma talep etmiştir. Uzlaşma komisyonu, mükellefe 30.04.2017 günü uzlaşma için davet etmiştir. 30 Nisan tarihinde uzlaşma vaki olmuştur. Bu durumda, üzerinde uzlaşılan vergi ve cezalar için tutanak üzerine vergi dairesi tarafından tahakkuk fişi ile ödeme vadesi 31.05.2017 olarak belirlenmiştir. Ödeme, 31.05.2017 tarihinde yapılmadığı takdirde gecikme zammı olarak üzerinde uzlaşılan vergi ve cezalar tahsil edilecektir. Bu örnekte, kesinleşme tarihi; 30.04.2017 günüdür.
Diğer taraftan, ikmalen, re'sen veya idarece tarh edilen vergiler ile kesilen vergi cezalarına ilişkin düzenlenen vergi/ceza ihbarnamesinin tebliği üzerine,
a) Süresi içerisinde dava açılmamış olması veya dava açılmış olmakla birlikte yargılama aşamalarının son bulması halinde kesinleşme söz konusu olabilir.
b) Uzlaşma hükümlerinden faydalanarak uzlaşma kararı üzerine, düzenlenen tahakkuk fişinin üzerinde yer alan vadenin dolması halinde kesinleşmeden söz edilir.
Vergi hukukunda tahakkuk kavramı, bir verginin tarh ve tebliğ edilmesi üzerine ödenmesi gereken safhaya gelmesi tahakkuk olarak özetlenebilir. 3 Kesinleşme kavramı ise, idare yargılama hukukunda daha çok kullanılmaktadır.
Örneğin; kendisine vergi ve ceza ihbarnamesi tebliğ edilen mükellef (b) 'ye ihbarname 01.05.2017 tarihinde tebliğ olunmuştur. Mükellef, bu ihbarnameye karşı 31.05.2017 tarihine kadar 213 sayılı VUK Md. 376 hükmüne göre indirim talep etme dilekçesi vermeyi planlamıştır. Bu durumda, ödeme 1/3 indirimli olarak 30.06.2017 tarihine kadar yapılması gerekir. Özetle, ihbarnameye karşı (30) gün içerisinde itiraz / dava açma ve ikinci (30) gün içerisinde de ödeme yapılacaktır. Bu örnekteki kesinleşme tarihi 30.06.2017 günüdür. Mükellef dilerse, bu örnekte 213 sayılı VUK Md. 376 hükmünden cayıp, dava açtığı takdirde kesinleşme vergi mahkemesi kararına göre belirlenecektir.
Diğer taraftan, vergi cezasına karşı ihbarnamenin tebliğ tarihinden itibaren (30) gün içerisinde dava açılmadığı takdirde dava açma süresinin sonunda ceza tahakkuk etmiş ve kesinleşmiş olur (Bkz. 213 sayılı VUK Md. 377).
Tahakkuku tahsile bağlı olan vergilerde, verginin tahsili tahakkuku da içerir. Bu durumda, kesinleşme tahakkuka göre belirlenecektir (Bkz. 213 sayılı VUK Md. 24).
Vergi alacağının tahakkuku ile kesinleşmesi genellikle aynı zamanlarda gerçekleşmek ile birlikte farklı olan durumlarda da mevcuttur.
Örneğin; ikmalen, re'sen veya idarece tarh edilen vergi ve kesilen cezalar vergi/ceza ihbarnamesiyle mükelleflere tebliğ edilmekte, mükelleflerce ilk derece mahkemesi olan vergi mahkemesinde dava konusu yapılabilmekte ve vergi mahkemesince de bu cezalı tarhiyatların onanması (davayı reddetmesi) halinde bir üst yargı merciine itirazen veya temyizen başvurulabilmektedir.
İtiraz/temyiz incelemesi Bölge İdare Mahkemesi/ Danıştay'da devam eden vergi ve cezalara ilişkin tarhiyatlar, vergi mahkemesi kararının vergi dairesine tebliği üzerine tebliğ tarihi itibarıyla 213 sayılı Kanunun 112 'nci maddesine göre gecikme faizi hesaplanarak "tahakkuk" ettirildiği halde, bir üst yargı merciinde yargılamanın devam etmesi nedeniyle bu alacakların "kesinleşmiş alacak" olarak değerlendirilmesi mümkün bulunmamaktadır.
İdari para cezalarının kesinleşmiş alacak olabilmesi için idari yaptırım kararlarına karşı süresi içerisinde dava açılmaması veya dava açılması olmakla birlikte yargılama aşamalarının son bulması gerekmektedir. Ecri misillerin kesinleşmiş alacak olarak değerlendirilebilmesi için ecri misil ihbarnamesi/ecri misil düzeltme ihbarnamesinin tebliği üzerine süresi içerisinde dava açılmamış olması veya dava açılmış olmakla birlikte yargılama aşamalarının son bulması gerekmektedir. Nazlı Gaye Alpaslan