Mehmet Özdoğru
Her Sağlık Çalışanı İçin 420 Gün Prim Olur Mu?
Son günlerde 5510/40’ıncı Maddesine İlave edilmesi düşünülen tablo da aşağıda yer almıştır.
Kapsamdaki İşler/İşyerleri |
Kapsamdaki Sigortalılar |
Eklenecek Gün Sayısı |
20 İnsan Sağlığına İlişkin İşler |
11/04/1928 Tarihli ve 1219 sayılı Kanun, |
60 |
25/02/1954 Tarihli ve 6283 sayılı Hemşirelik Kanunu, |
||
ve 18/12/1953 Tarihli ve 6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkında |
||
Kanun Kapsamında sağlık meslek mensubu sayılan ve insansağlığı, |
||
için koruyucu,teşhis,tedavi ve rehabilite edici hizmetlerde |
||
çalışanlar |
Medya ortamında bu haberler yazılı,görsel ve sosyal medya da hızla yayılıyor.
Aslında burada asıl can alıcı nokta bu fiili hizmetin sanki 360+60=420 gün fiks uygulanacağı lanse ediliyor.
5510/40.Maddesine baktığınızda tasarıda bu yönde sadece düzenleme 20 kolon ekleniyor diğer şartlar ise yasada yerini koruyacaktır.
(20) Satıra ilave edilen 1219 Doktorlar -6283 Hemşireler -6197 Eczacılar sayılı Kanununa tabi çalışanlar için bir yıpranma sözkonusu zaten yasa koyucu(11) Röntgen ışınlarına maruz olanlara da bu hakkı 90 gün olarak vermişti.
Sağlık çalışanları da yıpratıcı meslekler kurumuna dahil edilmek isteniyor.
Kimler yararlanacak?
Belirtilen işyerlerinde ve işlerde 4 (a/İşçi) ve (c/Kamu) kapsamında çalışan sigortalıların prim ödeme gün sayılarına, bu işyerlerinde ve işlerde geçen çalışma sürelerinin her 360 günü için karşılarında gösterilen gün sayıları, fiilî hizmet süresi zammı olarak eklenir.
(Aile Hekimleri de dahil olacaktır.)
Fiilen Çalışma Şartı:
Sigortalının kapsamdaki işyerleri ile birlikte belirtilen işlerde fiilen çalışması ve söz konusu işlerin risklerine maruz kalması şarttır.
60 Güne Özel Düzenleme Var Mı?
Dönem içinde kalan;
Ø Yıllık ücretli izin,
Ø Sıhhi izin,
Ø Hafta tatili,
Ø Ulusal bayram ve genel tatil günleri ,
Ø Eğitim,
Ø Kurs,
Ø İş öncesi ve sonrası hazırlık sürelerinde fiilen çalışma olmayacak, söz konusu işlerin risklerine maruz kalma şartı oluşmayacağı için 60 gün değerlendirilmesinde bu sürelere bakılacaktır.
Örnek:
1219-6283-6197 sayılı Kanun Kapsamında çalışan kişi ister özel isterse kamu sektöründe olsun yıllık izin,hafta tatili,ulusal bayram,genel tatil günü çalışmadı,hastalandı raporlu,eğitime,seminere,kursa katıldı bu süreler fiilen çalışılmadığı için yıllık öngörülen 60 gün fiili hizmet de dikkate alınmayacaktır.
İlave Edilecek Gün Sayısı 1800 Günü Geçmez
Sigortalılar için beş yılı geçmemek üzere uzun vadeli sigorta kolları uygulamasında prim ödeme
gün sayısına eklenir.
60 Gün Karşılığı
60/360=0,1666 çarpılır.
Ayda 5 gün Yılda 60 gün,10 güne karşılık 1,6 gün =35X12=420 Gün
Örnek:
5510 sayılı Kanununla ilk defa 4/c sigortalısı olan kanun sonrası 9000 güne ihtiyacı varsa,21 yıl 5ay 5 gün kadar sigortalı olması halinde 9000 günlük süreyi yakalayacak tabi ki hiçbir zaman 60 güne yukarıdaki süreler dikkate alınmaz ise,oysa tecrübe ile sabittir,SGK 60 gün hesabında dikkate alınmayan sürelerin ilave edilmesini tespit etmesi halinde iptal yapacaktır.
4/a sigortalısı için 7200 gün 17 yıl 1ay 25 gün ile 7200 gün tamamlanacaktır.
Emeklilik Yaş Haddinde Sınır 3 Yıl
Demek ki 1800 gün kazanıldığına göre ½ yaştan düşülür bunun karşılığı 2,5 yıl yaştan düşecektir.Yaştan düşme için 3600 gün belirtilen işyeri ve işlerde çalışmış olmaları şarttır.
Kanun TBMM kabul edilerek ilgili yasa maddesine ilave edildiğinde yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda işlemler yapılacak,SGK buna göre bildirgeleri alacak,ikincil mevzuatlar hazırlanacaktır.
İşin özü:
Kanun yayınlamasıyla birlikte hayal kurmayın SGK 420 gün olanlara şunu soracak hiç mi iznin yoktu.İptal bildirge ile fazla yazılan süreleri silecektir.Tıpkı Rontgencilerin 90 günün yılda kırpılarak 30 günlere kadar gerilediğinde 60 gün fiili hizmet kırpılarak 20 günlere kadar yılda düşebilir mi? Vedat İlki
İsteğe Bağlı Sigorta Emeklilik Şartları Nelerdir?
İsteğe bağlı sigorta prim ödemesi ile birlikte başta ev hanımları olmak üzere birçok kişiye emeklilik yolu açılmaktadır. İsteğe bağlı sigortalılık Bağkur yani 4B olarak kabul edilmektedir. Şimdi, isteğe bağlı sigorta emeklilik şartları hakkında detaylı bilgiler vereceğiz…
İSTEĞE BAĞLI SİGORTA NEDİR?
İsteğe bağlı sigorta; bir işyerinde çalışmadan, aktif vergi kaydı, şirket ortaklığı kaydı ya da çiftçilik kaydı v.s. zorunluluğu olmadan isteğe bağlı olarak prim ödenen ve yatırılan primler ile emekli olunmayı sağlayan sigorta koludur.
İsteğe bağlı sigortalı olabilmek için Türkiye'de ikamet edenler ile Türkiye'de ikamet etmekte iken sosyal güvenlik sözleşmesi imzalanmamış ülkelerdeki Türk vatandaşlarından;
- a) 5510 sayılı Kanuna tâbi zorunlu sigortalı olmayı gerektirecek şekilde çalışmamak veya sigortalı olarak çalışmakla birlikte ay içerisinde 30 günden az çalışmak ya da tam gün çalışmamak,
b) Kendi sigortalılığı nedeniyle aylık bağlanmamış olmak,
c) 18 yaşını doldurmuş bulunmak,
d) İsteğe bağlı sigorta talep dilekçesiyle Sosyal Güvenlik Kurumuna başvuruda bulunanlar başvuruda bulunabiliyor.
İsteğe bağlı olarak prim ödenebilen sigorta kolları ise şunlardır;
– İsteğe bağlı bağkur (4b),
– İsteğe bağlı Ek 5 tarım sigortası (4a),
– Ev hanımları için isteğe bağlı sigorta,
– Emekli sandığında belli bir süreyi tamamlayanlar için isteğe bağlı emekli sandığı.
İSTEĞE BAĞLI SİGORTA ŞARTLARI
İsteğe bağlı Bağkur (4B)
İsteğe bağlı emeklilik primi ödemenin en kolay yollarından birisi isteğe bağlı bağkurdur. İsteğe bağlı bağkur kapsamında prim ödeyebilmeniz için;
– Herhangi bir işte çalışmıyor olmanız,
– Ziraat odası çiftçilik kaydı, vergi kaydı, şirket ortaklığı kaydı v.s. olmaması,
– Emekli olmamanız gereklidir.
İsteğe bağlı Ek 5 Tarım sigortası
Bu kapsamda ödenen primler 4A yani SSK kapsamında hizmet olarak değerlendirilir. Ek 5 tarım sigortalısı olabilmeniz için;
– Tarım ya da orman işlerinde süreksiz yani mevsimlik, gündelikçi işçi olarak çalışıyor olmanız gereklidir. Eğer tarım işleri ile uğraşmıyorsanız bu sigorta kapsamında prim ödemeyin.
– Herhangi bir işyerinde 4A SSK kapsamında çalışmıyor olmanız ve vergi kaydı, şirket ortaklığı, çiftçilik kaydı gibi kayıtlarınızın olmaması gereklidir.
Ev hanımları için isteğe bağlı sigorta (4B)
Evde el işi, dantel, örgü, süs eşyası, havlu v.s. gibi ürünleri yapıp satıyorsanız isteğe bağlı sigortalı olabilirsiniz. Ev hanımı sigortası kapsamında prim ödemeniz halinde ödediğiniz primler bağkur hizmeti olarak değerlendirilir. İsteğe bağlı olarak en düşük prim ödenebilecek sigorta kolu ev hanımı isteğe bağlı sigortasıdır. Ev hanımı isteğe bağlı sigortalısı olabilmeniz için;
– Evde el işi, dantel, örgü, süs eşyası v.s. üretip satıyor olmanız,
– Aktif olarak ticari vergi kaydınızın olmaması,
– 4A SSK kapsamında bir işyerinde çalışmıyor olmanız,
– Emekli olmamanız gereklidir.
Emekli sandığı isteğe bağlı iştirakçilik (4C)
Emekli sandığı kapsamında en az 10 yıl çalıştıktan sonra görevden ayrılmanız halinde Kuruma müraacat ederek emekli sandığı kapsamında isteğe bağlı prim ödemeye devam edebilir ve bu kapsamda emekli olabilirsiniz.
https://www.sozcu.com.tr/2018/ekonomi/istege-bagli-sigorta-emeklilik-sartlari-nelerdir-oub1-2541215/
Muhtasar, Damga Vergisi, ile Katma Değer Vergisi Beyannamelerinin verilme süreleri Uzatıldı
T.C.
HAZİNE ve MALİYE BAKANLIĞI
Gelir İdaresi Başkanlığı
VERGİ USUL KANUNU SİRKÜLERİ/109
Konusu: 25 Temmuz 2018 günü sonuna kadar verilmesi gereken Muhtasar Beyannameler, Damga Vergisi Beyannameleri ile Katma Değer Vergisi Beyannamelerinin verilme sürelerinin uzatılması
Tarihi: 25/07/2018
Sayısı: VUK-109 / 2018-13
1. Giriş:
Bakanlığımıza iletilen talepler nedeniyle, Vergi Usul Kanununun mükerrer 28 inci maddesindeki yetkiye dayanılarak; 25 Temmuz 2018 günü sonuna kadar verilmesi gereken Muhtasar Beyannameler, Damga Vergisi Beyannameleri ile Katma Değer Vergisi Beyannamelerinin verilme sürelerinin uzatılması bu Sirkülerin konusunu oluşturmaktadır.
2. Muhtasar, Damga Vergisi ve Katma Değer Vergisi Beyannamelerinin Verilme Sürelerinin Uzatılması:
25 Temmuz 2018 günü sonuna kadar verilmesi gereken Muhtasar Beyannameler, Damga Vergisi Beyannameleri ile Katma Değer Vergisi Beyannamelerinin verilme süreleri 26 Temmuz 2018 Perşembe günü sonuna kadar uzatılmıştır.
Beyanname verme sürelerinin uzatılması ödeme süresini etkilemeyeceğinden, mükelleflerin beyan ettikleri vergileri kanuni süresinde (26 Temmuz 2018 Perşembe) ödeyecekleri tabiidir.
Duyurulur.
Necmi KESKİNSOY
Gelir İdaresi Başkanı V.
Vergi İncelemesinde: İhbar Ve Şikayet
Türk Vergi Sistemi genel özelliği itibari ile beyana dayalı bir vergilendirme şeklini öngörmektedir. Buna göre, vergilendirmede mükellefin beyanı esas alınmakta, ancak buna karşılık, Vergi Dairesi tarafından mükellef beyanlarının doğrulu vergi incelemeleri sonucunda denetlenmektedir. ( VUK mad. 134,140 ) [1]
Vergi incelemeleri 213 sayılı VUK’ un 134. Mad. tarif edildiği üzere incelemenin amacı ödenmesi gerekli vergilerin doğruluğunu araştırmak, irdelemek, tespit etmek ve sağlamaktır. ( Bkz: Vergi İncelemelerinde Uyulacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik, RG, 31.10.2011 )
213 sayılı VUK’a göre ihbara veya şikayete dayalı vergi incelemelerinde ilgili inceleme yönetmeliği hükümleri uyarınca şikayet sahibinin yazdığı ihbar dilekçesinin doğruluğu veya dilekçede yer alan maddi olayların hukuki değerleri araştırılmaktadır.( Bkz: SOYDAN Başar, Vergi İncelemesi, S:476 ) Vergi Denetim Kurulu şikayet veya ihbarlarla ilgili 31.10.2011 tarihli resmi gazetede yayınlanan yönetmelik hükümlerine göre; şikayet dilekçesini çok yönlü araştırmak zorundadır. Buna göre;
- İhbar dilekçesinde ileri sürülen hususların şikayet edilen mükellefle ilgili olup olmadığı,
- İhbarcının dilekçede verdiği maddi olaylar,
- İhbarcının adı, soyadı, TC no, ihbar edilen olayların gerçekçiliği,
- İhbara maruz kalan mükellefin durumu ve dilekçede ileri sürülen iddiaların tutarlılığı,
- İhbar dilekçesinde şikayet sahibi tarafından eklenen ve şikayete konu, belge ve bilgiler,
- …………………….
Sonuç olarak, ihbarın idare tarafından ciddiye alınması sonucunda ilgili denetim elemanları şikayete maruz kalan gerçek veya tüzel kişi mükellefin defter kayıt ve belgeleri üzerinde şikayet dilekçesi doğrultusunda vergi incelemesi gerçekleştirmektedir. ( VUK mad. 135-141 )
Vergi incelemesi sırasında denetim elemanı şikayete konu mükellefin defter kayıt ve belgeleri üzerinde objektif olarak inceleme ve araştırma yapmak durumundadır. İnceleme sırasında denetim elemanı dilekçe sahibini incelemeye davet edip, kendisiyle yüz yüze görüşebilir. Daha sonra, ihbar dilekçesinde yer alan konularla ilgili mükellefin defter kayıt ve belgelerini inceleyerek sonuca ulaşacaktır. Burada denetim elemanlarına ( Vergi Müfettişleri, Vergi Müfettiş yardımcıları ) önemli görevler düşmektedir. İhbarcının dilekçede yazdığı hususlar mutlak doğru olmayabilir. Buna karşılık şikayet veya ihbara maruz kalan mükellefin defter kayıt ve belgeleri ihbarcının şikayetinin yanlış olduğunu da kanıtlayabilir. Konuyla ilgili 26.02.2003 gün ve E:2001/4613-K:2003/1006 sayılı Danıştay 3. Dairesi kararında: “ İhbar üzerine yapılan inceleme sonucu düzenlenen vergi inceleme raporunda hayvan ticareti yapan mükellefin kime, hangi miktarda ve ne zaman ödeme yaptığına ilişkin somut bir tespit bulunmadığından rapora dayalı olarak yapılan vergi ziyaı cezalı gelir-stopaj vergisi tarhiyatlarının kaldırılması gerekir.” Şeklinde kararları mevcuttur.
Önemli olan burada ihbarcının ihbar dilekçesinde ileri sürdüğü hususların gerçekçi olup olmadığıdır. Vergi denetim elemanları salt ihbar dilekçesinden yola çıkarak sonuca gidip mükellefi ağır vergi ve cezalara maruz bırakmaması gerekir. Önemli olan her iki tarafı da dinleyip, adil ve doğru bir vergi incelemesi yapılarak, sonucun buna göre rapora bağlanması gerekir. İnceleme elemanları, inceleme sırasında özel hayatın gizliliği, mükellefin özel yaşamı vs. hususları da dikkate alması gerekir. ( Anayasa mad. 20-22 ) ( İHAS mad. 8 )
Diğer taraftan, Maliye Bakanlığı tarafından açıklanan bilgilere göre istihbarat merkezine 30.001 adet ihbar gelmiş olup, bu ihbarlardan 27.632 adedi neticeye bağlanmıştır. 2.369 adet ihbarın ise incelemesi devam ettirilmektedir. Gelen her ihbarın vergi incelemesine alınması gibi bir kural olmamasına rağmen, vergi kayıp-kaçağı ile usulsüzlüklerine dair somut bilgiler içeren ihbarlar vergi incelemesine konu edilebilmekte veya duruma göre doğrudan vergi dairesi tarafından işleme tabi tutulabilmekteler. Bunun yanı sıra, Ocak 2003’ten Aralık 2013 sonuna kadar vergi kaçıranları ihbar eden kişilere 21 milyon lira civarında ikramiye verildi. Söz konusu zaman diliminde en çok ikramiye 2013 yılında verilmiş. Bu yıl yapılan 2.289 ihbar sonucu hak kazanan 462 kişiye verilen ikramiyenin tutarı 7.105.157 TL’ye ulaşmış durumda.
Mali tatil, bilindiği gibi 1-20 Temmuz tarihleri arasında söz konusudur. Mali tatil nedeniyle vergi hukuku uygulamasında süreler otomatik olarak uzamaktadır. 5604 sayılı Yasanın 1.maddesinde; “Mahkeme kararı veya Cumhuriyet Savcılıklarının talebi üzerine ya da Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre yapılan aramalı incelemeler hariç olmak üzere, mali tatil süresince inceleme amacıyla defter ve belgelerin ibrazı talep edilemez, mükellefin işyerinde incelemeye başlanılmaz.” hükmü yer almaktadır.Sonuç olarak, mali tatil nedeniyle 1-20 Temmuz dönemleri arasında aramalı vergi incelemeleri, ihbara dayalı ve mahkeme kararı veya Cumhuriyet Savcılıklarının istemi üzerine vergi incelemesi sürdürülecektir. Mali tatilin 20 Temmuz’da bitmesi üzerine, süreler 20 Temmuz’dan itibaren (7) gün daha uzayacaktır. Sonuçta işlemlerin 27 Temmuz’a kadar tamamlanması gerekecektir. Nazlı Gaye Alpaslan
http://www.hurses.com.tr/av-nazli-gaye-alpaslan/vergi-incelemesinde-ihbar-ve-skayet/haber-20352
----------
[1] Bkz: SOYDAN Başar, Türk Vergi Hukukunda Vergi İncelemesi, 12 Levha yayınları, 2015, 1. Baskı, Oğul matbaacılık, s: 303,311
Vergi Ve Varlık Barışında Süreler Azalıyor
Kamu alacaklarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin 7143 sayılı Kanun’la birçok konuda düzenleme yapıldı. Her bir düzenlemenin takvimi de farklı. İzlemekte zorlananlar için, Kanun kapsamında yararlanılabilecek işlemlere ilişkin takvimi aşağıda özetledim.
1. Kesinleşmiş borçların yapılandırılması
Başvuru süresi sonu |
31 Temmuz 2018 |
Peşin ödemede son ödeme tarihi |
1 Ekim 2018 |
Taksitle ödemede, ödeme dönemleri |
6, 9, 12 ve 18 taksitte ödeme seçeneği. İlk taksit Eylül 2018 olmak üzere birer ay atlamalı. |
2. Kesinleşmemiş veya dava aşamasında olan borçların yapılandırılması
Başvuru süresi sonu |
31 Temmuz 2018 |
Peşin ödemede son ödeme tarihi |
1 Ekim 2018 |
Taksitle ödemede, ödeme dönemleri |
6, 9, 12 ve 18 taksitte ödeme seçeneği. İlk taksit Eylül 2018 olmak üzere birer ay atlamalı. |
3. İnceleme sonucu salınan vergiler
Başvuru süresi |
İhbarnamenin tebliğ tarihinden itibaren 30 gün. |
Ödeme süresi |
İlk taksit ihbarnamenin tebliğini izleyen aydan başlamak üzere ikişer aylık dönemler halinde altı eşit taksit. |
4. Matrah artırımı
Başvuru süresi sonu |
31 Ağustos 2018 |
Peşin ödemede son ödeme tarihi |
1 Ekim 2018 |
Taksitle ödemede, ödeme dönemleri |
Azami 6 eşit taksitte ödeme seçeneği Taksit ödeme dönemleri: Eylül/2018, Kasım/2018, Ocak/2019, Mart/2019, Mayıs/2019, Temmuz/2019 |
5. Pişmanlıkla veya kendiliğinden verilecek beyannameler
Başvuru süresi sonu |
31 Temmuz 2018 |
Peşin ödemede son ödeme tarihi |
1 Ekim 2018 |
Taksitle ödemede, ödeme dönemleri |
6, 9, 12 ve 18 taksitte ödeme seçeneği. İlk taksit Eylül/2018 olmak üzere birer ay atlamalı. |
6. Muhasebe düzeltmeleri
a) İşletmede mevcut olduğu halde kayıtlarda yer almayan mal, makine, teçhizat ve demirbaşların kayda alınması |
|
Bildirim ve kayıt süresi sonu |
31 Ağustos 2018 |
Sorumlu sıfatıyla KDV hesaplanması ve beyanı |
Bildirimin verildiği ay. |
Hesaplanan KDV’nin ödeme süresi |
KDV beyanname verme süresi içinde ödenir. |
b) İşletmede mevcut olmadığı halde kayıtlarda yer alan malların kayıtlardan çıkartılması |
|
Fatura düzenleme süresi sonu |
31 Ağustos 2018 |
Hesaplanan KDV ödeme süresi |
Hesaplanan vergi üç eşit taksitte ödenir. Taksit dönemleri: İlk taksit beyanname verme süresi içinde, diğer taksitler izleyen ikinci ve dördüncü ayda. |
c) Kasa hesabının düzeltilmesi |
|
Beyan süresi sonu |
31 Ağustos 2018 |
Ödeme süresi sonu |
%3 vergi beyanname verme süresi içinde ödenir. |
d) Ortaklardan alacaklar hesabının düzeltilmesi |
|
Beyan süresi sonu |
31 Ağustos 2018 |
Ödeme süresi sonu |
%3 vergi beyanname verme süresi içinde ödenir. |
7. Varlık barışı
İşlem |
Tarih |
|
Yurt dışı varlıklar |
Banka veya aracı kurumlara bildirim |
30 Kasım 2018 |
Türkiye’ye getirme veya banka veya aracı kurumdaki bir hesaba transfer |
Bildirimin yapıldığı tarihten itibaren 3 ay |
|
Banka ve aracı kurumlarca vergi dairesine beyan |
31 Aralık 2018 |
|
Vergisiz olarak kanun avantajlarından yararlanmak için, yurt dışındaki varlığın Türkiye’ye transferi |
31 Temmuz 2018 |
|
Varlığın yurt dışındaki kredilerin kapatılmasında kullanılması |
30 Kasım 2018 |
|
Yurt içi varlıklar |
Vergi dairesine beyanı |
30 Kasım 2018 |
Verginin ödemesi |
31 Aralık 2018 |
|
Yasal defterlere kayıt |
30 Kasım 2018 |
|
Vergisiz olarak kanun avantajlarından yararlanmak için yurt içindeki varlığın kayda alınması |
31 Temmuz 2018 |
Recep Bıyık
https://www.dunya.com/kose-yazisi/vergi-ve-varlik-barisinda-sureler-azaliyor/423328
Sürekli Belirli Süreli Sözleşme Yapılamaz
Yaz ayları tarımda ve turizmde dönemsel işlerin yoğunluk kazandığı, birçok kişinin mevsimlik işlere girdiği dönemler. Bunun yanı sıra inşaat sektöründe üretimin arttığı, insan gücüne ihtiyacın en üst noktaya çıktığı zamanlar. Bu işlerin niteliğine bakınca birçoğunun belirli bir dönemde yapılıp bittiği veya belirli bir dönemde yoğunluk kazandığı fark ediliyor. Bu tür işlerde yapılan sözleşmeler genellikle belirli süreli olarak yapılıyor.
Kıdeme hak kazandırmaz
Belirli süreli sözleşmeler, kural olarak sürenin sonunda kendiliğinden sona eren sözleşmeler olduğundan, çalışanın İş Kanunu'nun getirdiği birçok korumadan yararlanmasına engel olurlar. Örneğin, kural olarak, sürenin sonunda sözleşme kendiliğinden sona erer ve çalışan kıdem tazminatına hak kazanamaz. Bu yüzden yapılmaları birtakım şartlara bağlanmıştır.
Objektif koşullar varsa yapılabilir
İş Kanunu'na göre, belirli süreli işlerde veya belli bir işin tamamlanması veya belirli bir olgunun ortaya çıkması gibi objektif koşullara bağlı olarak belirli süreli sözleşme yapılabiliyor. Yapılan işin niteliği belirli süreli iş sözleşmesi yapılabilmesi için önem taşıyor. Sözleşme konusu işin bahsedilen objektif koşulları taşımaması halinde sözleşmeye belirli süreli denilse de sözleşme baştan itibaren belirsiz süreli kabul ediliyor. Fakat Borçlar Kanunu'na tabi çalışanlar için ilk defa yapılacak olan belirli süreli sözleşmelerde objektif neden zorunluluğu öngörülmemiş, herhangi bir nedene bağlı olmaksızın belirli süreli sözleşme yapma hakkı getirilmiştir. Belirli süreli sözleşmenin ilk kez yapılmasında, Borçlar Kanunu'na tabi çalışan işçilerle, İş Kanunu'na tabi çalışan işçiler arasında farklılığa gidilmiştir.
İşin belirli süreli olması gerekli
Belirli süreli iş, iş sözleşmesi yapıldığı sırada işin ne kadar süreceğinin bilindiği veya bilinebildiği iştir. Örneğin, mevsimlik işler bu kapsamda sayılabilir. Mevsimin veya sezonun ne kadar sürdüğü bilinebileceğinden bu işlerde belirli süreli sözleşme yapılabilir. Fuar organizasyonları, dönemsel tarım işleri, turizm sezonuna bağlı işler belirli süreli sözleşme yapmaya uygun işlerdir.
İşin tamamlanması da objektif neden
Belirli işleri tamamlamaya yönelik olarak da belirli süreli iş sözleşmesi yapılabilir. Belirli süreli bir işin yapılmasına başlanmış ancak çeşitli nedenlerle iş bitirilememiş ise, bu işin bitirilmesine yönelik olarak da belirli süreli iş sözleşmesi yapılabilir. Belirli süreli işlerde kural olarak üst üste belirli süreli sözleşme yapmak, sözleşmeyi belirsiz süreli hale getirir ve çalışanın iş sözleşmesinin sona ermesi halinde, çalışan iş hukukunun işe iade dahil tüm koruyucu düzenlemelerinden yararlanır. Belirli bir işin tamamlanması için getirilen düzenleme ise, hukuk sistemimizin zincirleme yapılan belirli süreli sözleşmelere ilişkin yasağının bir istisnasını oluşturmaktadır. Kural olarak, bir sözleşmenin belirli süreli yapılması için objektif neden var olsa da aynı nedene dayanarak ikinci belirli süreli sözleşme yapıldığında, sözleşme birincisinin başından itibaren belirsiz süreli kabul edilmektedir. Fakat belirli süreli bir işe başlanmış, iş bitirilememiş ve ikinci belirli süreli sözleşme yapılmışsa, her bir sözleşme belirli süreli olma özelliğini korumaktadır. Bu nedenle belirli bir işin tamamlanması için yapılan sözleşmeler de belirli süreli kabul edilmektedir.
Belirli bir olgunun ortaya çıkması
İşin niteliği belirli süreli olmasa da bazı durumlarda işletmenin veya işyerinin sürekli devam eden faaliyetinin dışında bir işgücü ihtiyacı ortaya çıkabilmektedir. Bu durumlarda da belirli süreli iş sözleşmesi yapılabilecektir. Örneğin, doğum izninde olan kadın çalışanın yerine bu süreyle sınırlı olarak başka bir kişiyle belirli süreli sözleşme yapılabilecektir. Aynı şekilde, askere giden erkek çalışanın yerine bu süreyle sınırlı başka birisi belirli süreli istihdam edilebilecektir.
Yargıtay’a göre, iş yerinin normal faaliyetinin dışındaki faaliyetler için de belirli süreli sözleşme yapılabilir. Örneğin, bankacılık faaliyeti yapılan bir iş yerinde lavaboların tadilatı için belirli süreli sözleşmeyle işçi istihdam edilebilecektir.
Yazılı yapılmak zorunda
Belirli süreli sözleşmelerin yazılı yapılması zorunludur. Belirli süreli olduğu iddia edilen bir sözleşme yazılı yapılmadığı takdirde belirsiz süreli sözleşme olarak kabul edilecektir. Belirli süreli sözleşmelere deneme süresi konulabilir. Bu durumda taraflar deneme süresi içerisinde iş sözleşmesini derhal feshetme imkânına sahip olacaklardır.
Zincirleme olarak yapılamaz
Belirli süreli iş sözleşmelerinin üst üste yapılması yasaklanmıştır. Eski kanun döneminde kıdem tazminatı ödemek istemeyen işverenlerin üst üste belirli süreli sözleşme yaptıkları sıklıkla karşımıza çıkmaktaydı. Mevcut İş Kanunumuzla bu durum yasaklanmıştır. Belirli süreli bir sözleşme zincirleme olarak yapıldığında başından itibaren belirsiz süreli sayılmaktadır.
İhbar tazminatı istenebilir
Belirli süreli sözleşmeler yukarıdaki şartlara uyulmadan yapıldığında belirsiz süreli sözleşme olarak kabul edileceklerdir. Buna bağlı olarak da işverenin bildirim sürelerine uymaması veya kıdem tazminatı ödememesi halinde, ihbar ve kıdem tazminatı talep edilebilecektir. Cem Kılıç
http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/cem-kilic/surekli-belirli-sureli-sozlesme-2712506/
Sağlık Çalışanlarına Müjde
Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu'nda kabul edilen teklifle birlikte sağlıkçalışanlarının yüzü gülecek.
Bedelli askerliğin de yer aldığı torba yasa teklifinde Hükümet, binlerce hekim, hemşire, eczacıve sağlık personelinin yüzünü güldüren reforma imza attı. Buna göre diş hekimi ve tabip emeklilerine, emekli aylıklarına ilaveten ek ödeme yapılacak.
Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu'nda kabul edilen teklifte hem sektörü hem de sağlık çalışanlarını ilgilendiren önemli düzenlemeler şöyle:
EMEKLİ AYLIĞI YÜKSELECEK: Tabip ve diş hekimi emeklilerine, emekli aylıklarına ilaveten ek ödeme yapılacak. Pratisyen hekim emeklilerine yaklaşık bin 500 TL, uzman hekim emeklilerine ise 2 bin TL emekli maaşı artışı sağlanacak.
EK ÖDEMELER ARTIYOR: Sağlık Bakanlığı'na Bağlı Sağlık Kurumları ile Rehabilitasyon Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun kapsamında personele verilecek ek ödemelerin tavan kat sayısı artırılıyor. Uluslararası sağlık hizmetleri kapsamında elde edilen gelirin yüzde 50'sine kadar olan kısmı bu hizmetlerde görev alan personele ek ödeme olarak dağıtılabilecek.
BİRDEN FAZLA İŞ İMKÂNI: Tabip, diş tabibi ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar, birden fazla sağlık kurum ve kuruluşunda Sağlık Bakanlığı'nca yapılan istihdam planlamaları çerçevesinde çalışacak.
FİİLİ HİZMET SÜRESİ ZAMMI: Hekim, eczacı, hemşire gibi sağlık personeline yılda 60 gün fiili hizmet zammı veriliyor. Bunların yanı sıra Uluslararası Sağlık Hizmetleri Şirketi kuruluyor. Şirket, Türkiye'nin sağlık alanındaki yüksek potansiyelini ve rekabet gücünü değerlendirerek sağlık turizminden döviz geliri sağlamak için ülkedeki hizmetlerin tanıtımını yapacak.
SAĞLIK TURİZMİNE TEŞVİK
Sağlık turizminin teşvikine yönelik düzenlemeler de yapıldı. Üniversitelerle uluslararası sağlık turizmi tesisi yetkisi verilen kuruluşlar arasında işbirliği yapılabilecek. Bakanlık ve üniversite hastanelerinde çalıştırılacaklar, ilgili kanunlardaki sınırlayıcı hükümlerden istisna olacak. Bu kapsamda verilen hizmetin Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenen ücretinin yüzde 50'sini geçmemek üzere hizmeti alan sağlık kuruluşu hekime ödeyecek. SABAH
Mükellefin Mali Müşavirinin Ağır Hastalığı, Mücbir Sebep Kabul Edilebilir Mi?
213 sayılı VUK’nun 13. maddesinde mücbir sebep konusu düzenlenmiştir. Buna göre, vergi ödevlerinden herhangi birisinin yerine getirilmesine mani olacak derecede ağır hastalık, ağır kaza ve tutukluluk yine yangın, yer sarsıntısı ve su basması gibi afetler, kişinin iradesi dışında vukua gelen mecburi gaybubetler, vb. haller yasada mücbir sebep olarak belirtilmiş bulunmaktadır. Mücbir sebep, vergiyi doğuran olayı etkilememektedir. Ancak, mücbir sebep dolayısıyla vergi alacağının doğması üzerine mükellefçe yerine getirilecek vergileme ile ilgili ödevlerin müddetini ancak uzatabilmektedir. Mücbir sebep durumunda genel olarak vergileme ile ilgili bir görevin yerine getirilmesi açısından gerek kanunen ve gerekse idari sürelerin tümü işlememektedir. Yani, bütün süreler durmaktadır. Bu sürelere ödeme ve bir hak veya olanağın kullanılması ile ilgili süreler de dahil olmaktadır.
Bazı olağanüstü durumlarda mükelleflerin isteseler de ödevlerini zamanında yerine getirmeleri mümkün olmayabilir. İşte böyle durumlarda kanun olağandışı durum sona erinceye kadar mükellefin ödevlerini ertelemekte ve tarh zamanaşımını da ertelenen süre kadar uzatmaktadır. VUK’nunda mücbir sebep hali olarak belirlenen bu tür olağanüstü durumlar 13. maddede örnek verilmek suretiyle sayılmaktadır. Böylelikle mücbir sebepler sınırlandırılmamakta fakat örneğe uygun sebepler mücbir sebep olarak kabul edilmektedir. Bir başka ifade ile, kanunda sayılan durumların oluşması halinde her halükarda mücbir sebebin oluştuğu kabul edilmekte fakat sayılan sebeplere benzer durumların ortaya çıkması da vergi idaresince mücbir sebep olarak kabul edilmektedir(1).
Uygulamada, özellikle, muhasebecinin hastalığı nedeniyle kayıtların zamanında yapılmamış olduğu hallerde bunun mücbir sebep sayılarak, ceza uygulanmaması gerektiği mükelleflerce ileri sürülür.
Vergi idaresinin muhatabı, mükellefin kendisi veya bazı özel durumlarda kanuni temsilcisidir. Muhasebeci, mükellefin ödevleri bakımından, vergi idaresine muhatap veya ona karşı sorumlu değildir. Bu nedenle muhasebecinin şahsı ile ilgili mücbir sebep, mükellef yönünden geçerli sayılmaz.
Bununla beraber, Danıştay’ın muhasebecisinin hastalığını mücbir sebep sayan bazı kararları bulunmaktadır. dördüncü Dairensin 6.6.1953 tarih, E:1953/2084-K:1953/1673 sayılı kararında, muhasebecinin hastalığı mücbir sebep sayılmamış, buna karşılık 26.01.1962 tarih, E:1958/6586-K:1962/497 sayılı bir başka kararda “muhasebecinin hastalığı tevsik edildiği ve iki ay işine bakamayacak muhasibin yerine aynı işten anlar bir başkasının ikamesinin her zaman mümkün olmayacağı” gerekçesi ile durum mücbir sebep olarak kabul edilmiştir.
Danıştay’ın bu konudaki kararlarını olayına münhasır saymak gerekir. Bizce, istisnai durumlar dışında muhasebecinin şahsı ile ilgili mücbir sebep mükellef yönünden hüküm ifade etmez.
Ancak, kayıtların zamanında işlenmesinde ayrı özellik vardır. VUK’nun 219. maddesinde kayıtların mazeretsiz ve sebepsiz olarak on günden fazla geciktirilmeyeceği belirtilmiştir. 219. madde uygulaması bakımından geçerli mazeret ve sebepler, mücbir sebeplerden çok daha geniş kapsamlıdır. Muhasebecinin hastalığı, mükellef yönünden hüküm ifade eden bir mücbir sebep sayılmayacak olmakla beraber, kayıtların geciktirilmesinin haklı bir mazereti olarak kabul edilmek ve dolayısı ile ceza uygulamamak gerekir(2).
Diğer taraftan, Maliye Bakanlığının Şanlıurfa Valiliğine gönderdiği bir yazıda muhasebecinin hasta olması halinde mükellef yönünden bu mükellefin kayıtlarını tutan muhasebecinin durumunu mücbir sebep olarak kabul etmiştir. Muhasebecinin hasta olmasının işletme açısından mücbir sebep olarak kabul edilmesi gerektiği yönünde yargı kararları bulunmakta ise de her olayı münhasıran değerlendirmek uygun olur. Muhasebecinin hasta olması kayıtların geciktirilmesi açısından mücbir sebep sayılabilir ancak beyannamenin tevdii açısından mücbir sebep kabul edilmesi zordur. Bununla birlikte vergi idaresi, hastanede yatakta tedavi gören bir serbest muhasebeci mali müşavir için, hastanede geçen süreyi hem kendisi hem defterlerini tuttuğu mükellefler için mücbir sebep olarak kabul etmiştir(3).
Yanı sıra, şirket müdürünün tutuklu olması halinde şirket borcunun ödenmesi ile ilgili 4811 sayılı kanun gereği yapacağı taksit ödemelerinin şirket müdürünün tutuklu olması dolayısıyla mücbir sebep kapsamında değerlendirilmemiştir(4). Nazlı Gaye Alpaslan
--------------
(1) VUK md. 13
(2) ÖZBALCI, VUK Yorum ve Açıklamaları, Oluş Yayıncılık, Ocak, 2008, s.176
(3) TC Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğünün Şanlıurfa Valiliğine gönderdiği 15.7.1999 tarihli ve 30257 sayılı yazısı.
(4) Dnş. 4. D. nin 23.6.2004 gün ve E:2004/178-K:2004/1479 sayılı kararları. Bkz. Vergi dünyası, Ocak 2007, s.305, (2005 ve sonraki yıllara ilişkin yollamalar için bkz. http://www.vergidunyasi.com.tr adresine gidilmelidir)
SGK Rücu Alacaklarının Yapılandırılması
ÖZET: İşverenlerin ve üçüncü şahısların, iş kazası ve meslek hastalığı, malullük, adi malullük ve ölüm hâlleri ile genel sağlık sigortalısına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere yönelik fiiller nedeniyle ödemekle yükümlü bulundukları her türlü borçları yapılandırılmaktadır.
RÜCUAN ALACAKLARIN YAPILANDIRILMASINA İLİŞKİN USUL VE ESASLAR
7143 sayılı Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun “Diğer hükümler” başlıklı 10’uncu maddesinin altıncı fıkrasında; “İşverenlerin ve üçüncü şahısların, 5510 sayılı Kanunun 14’üncü, 21’inci, 23’üncü, 39’uncu ve 76’ncı maddeleri, 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun mülga 10’uncu, 26’ncı, 27’nci ve 28 inci maddeleri, 1479 sayılı Kanunun mülga 63 üncü maddesi ve 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun mülga 129’uncu maddesi gereğince iş kazası ve meslek hastalığı, malullük, adi malullük ve ölüm hâlleri ile genel sağlık sigortalısına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere yönelik fiiller nedeniyle ödemekle yükümlü bulundukları her türlü borçları ile bu borçlara kanuni faiz uygulanan sürenin başlangıcından bu Kanunun yayımı tarihine kadar geçen süre için Yİ-ÜFE aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanacak tutarın, bu Kanunda belirtilen süre ve şekilde ödenmesi hâlinde bu borçlara uygulanan kanuni faizin tahsilinden vazgeçilir.” hükmü düzenlenmiştir.
Buna göre;
1- İş kazası ve meslek hastalığının SGK’ ya bildirilmemesi, yanlış veya eksik bildirilmesinden kaynaklanan SGK alacakları,
2- İş kazası ve meslek hastalığının meydana gelmesinde kusurlu olan işveren ile üçüncü kişilerden olan SGK alacakları,
3- İş kazası ve meslek hastalığına uğrayan sigortalıyı SGK’ ya bildirmediği için kusursuz sorumlu olan işverenden olan SGK alacakları,
4- Üçüncü kişilerin kastı nedeniyle malul veya vazife malulü olan sigortalıya, ölümü halinde hak sahiplerine SGK tarafından ödenecek olan alacaklar,
5- İş kazasına uğrayan veya meslek hastalığına tutulan genel sağlık sigortalısına gerekli sağlık yardımlarını yapmayan işverenden olan SGK alacakları,
İle mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, 1479 BAĞ-KUR Kanunu ile 5434 sayılı Emekli sandığı kanunun ilgili maddelerinde sayılan yukarıda açıklanan bölümlere karşılık gelen işverenlerin ve üçüncü şahısların, iş kazası ve meslek hastalığı, malullük, adi malullük ve ölüm hâlleri ile genel sağlık sigortalısına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere yönelik fiiller nedeniyle ödemekle yükümlü bulundukları her türlü borçları, Yapılandırma kapsamındadır.
Yukarıda sayılan SGK alacaklarına kanuni faiz uygulanan sürenin başlangıcından kanunun yayımlandığı 18 Mayıs 2018 tarihinde kadar geçen süre için Yİ-ÜFE aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanacak tutarın, yapılandırmada belirtilen süre ve şekilde ödenmesi hâlinde bu borçlara uygulanan kanuni faizin tahsilinden vazgeçilecektir.
7143 sayılı yapılandırma hükümleri Kanunun yayımlandığı 18.05.2018 tarihi itibarıyla taksit ödemeleri devam eden alacaklar hakkında uygulanmayacaktır.
SGK tarafından rücu davasına konu edilmemiş olan veya dava açılmış ise de mahkeme tarafından karar verilmemiş olan durumlarda; alacağın tamamını (yani %100 kusur oranında bağlanan gelir, fiilen yapılan ödemeler ve masrafların tamamını) kabul ederek, 7143 sayılı Kanun kapsamında yapılandırma talep eden ve kabule dair yazılı beyan veren borçluların borçları yapılandırılabilecektir.
Rücu davalarında %100 kusur oranı üzerinden SGK alacağının tamamının (bağlanan gelir, fiilen yapılan ödemeler ve masrafların tamamının) ödenmesinin kabul edildiği, bu alacaklara ilişkin olarak SGK’nın davacı olduğu durumlarda; yapılandırma taleplerinin yanında borçluların davayı kabul etme şartı aranmamaktadır.
Mahkeme masrafları/icra masrafları ile vekalet ücretleri 7143 sayılı Kanun kapsamında yer almadığından, yapılandırma kapsamında değildir. Bunların yapılandırma haricinde ödenmesi gerekmektedir.
7143 sayılı Kanunun 10. maddesindeki rücuan alacakların yapılandırılması için;
- 07.2018 tarihi mesai bitimine kadar, rücu alacağın tahsilatını takip eden SGK ünitesine, başvurulması,
- Peşin ödeme yolunu tercih etmiş borçluların, borçlarını en son 31.08.2018 tarihine kadar ödemeleri,
- Taksitli ödeme yolunu tercih etmiş borçluların ise, ödenecek tutarların ilk taksitini, en geç 31.08.2018 tarihine kadar, kalan taksitlerini ikişer aylık dönemler hâlinde azami on sekiz eşit taksitte ödemeleri gerekmektedir.
Yapılandırma için son başvuru tarihinin 31.07.2018 olduğu dikkate alındığında yukarıda sayılan nitelikte SGK’ya borcu olan işverenlerin yapılandırma için başvuru yapmalarını öneririz.
Kaynak: TÜRMOB
Harcamalara Özgürlük
Gelir Vergisi Kanunu her bir gelir unsuru için hangi harcamaların gider kabul edileceğini ayrı ayrı ve sayma yöntemi ile belirlemiştir. Aynı yöntem Kurumlar Vergisi Kanunu'nda da benimsenmiştir. Ayrıca söz konusu kanunlar, tacirler ve kurumlar için hangi harcamaların gider yazılamayacağını da belirlemiştir. Bu düzenlemeler her şeyden önce bir mantık hatası içermektedir. Gider yazılabilecek harcamalar sayıldıktan sonra, bunun anlamı, diğerlerinin gider yazılamayacağıdır. Veya tam tersini düşünelim. Kanunen kabul edilmeyen harcamalar sayılıyorsa, bunların dışındakilerin (tabii ki gelirin elde edilmesi, sürdürülmesi veya muhafaza edilmesi amacı ile illiyet bağı olması koşulu ile) kanunen kabul edilen giderler olması gerekir. Gelinen nokta, gerçek geliri mali güce vergilendirme amacından uzaklaşılması sonucunu doğurmuştur. Çünkü bu düzenlemeler hem idari anlayışın hem yargı anlayışının; hem kanunen kabul edilmeyen giderlerin hem de kabul edilmeyenlerin dışında kalsa da kabul edilenler arasında sayılmayan harcamaların gider kabul edilmemesi sonucunu doğurmuştur. Mali güç ve gerçek safi gelir ilkesinden uzaklaşmak konusunda bunlar da yetmemiş, başkaca kanunlarda da gider yasakları getirilmiştir.
Nitekim bu konuda verilmiş özelgeler ve yargı kararları görüşümüzü doğrulamaktadır. (Eski tarihli kararlar dışındaki desem daha doğru olacak gibime geliyor). Örneğin, geçtiğimiz günlerde yazdığım; alışveriş merkezi işleten bir mükellefin AVM’nin çatısındaki kaplama malzemesinin şiddetli fırtına sonucu koparak AVM’nin önünde bulunan kişiyi yaralaması dolayısıyla açılmış davada kazazede ve şirket arasında imzalanan protokol neticesinde kazazedeye ödenen tazminatın gider yazılamayacağına, bir SMMM’nin Bağımsız Denetçi sıfatını alabilmek için ilgili mevzuat gereği olarak gittiği kursun bedelinin 68. maddede sayılmadığı için gider yazamayacağına, meslek mensubunun yaptırdığı mali sorumluluk sigortasının primlerinin de mesleğin ifası için yapılması zorunlu bir sigorta olmaması nedeniyle gider yazılamayacağına ilişkin görüşler ilk akla gelen örneklerdir. Bu örnekleri kolaylıkla çoğaltmak mümkündür.
Vergilerin “mali güç” oranında ödeneceğine ilişkin Anayasal ilkenin ötesinde, kazanç vergilerinde vergilendirilecek gelirin özelliklerini belirleyen Gelir Vergisi Kanunu’nun 1. maddesinde yer alan “gelirin gerçek olması” ve “gelirin safi olması” ilkeleri karşısında, kanunla yasaklanmadıkça kazancın elde edilmesi ve faaliyetin/kazancın elde edilmesi, korunması ve sürdürülmesi için yapılan her türlü harcamanın/giderin matrahtan indirilmesinin asıl olması gerektiği rahatlıkla ifade edilebilir. Bu nedenle, söz konusu illiyet bağı kurulduktan ve kanunla getirilmiş bir yasak olmadıktan sonra, her türlü harcamanın / giderin matrahtan indirilmesi gerekir. Asıl olan budur. Bu sebeple indirilecek giderleri düzenleyen maddeler gereksizdir. Kanunda sadece ilkenin; “kazancın / iradın elde edilmesi, korunması ve sürdürülmesi amacı ile arasında illiyet bağının bulunması” hususunun belirtilmesi bence yeterlidir.
Burada illiyet bağının ispatının kime ait olacağı ayrıca tartışılabilir. İki yol seçilebilir. Birincisi illiyet bağının ispatı tamamen mükellefe bırakılabilir. İkinci olarak gider yazılmış harcamanın illiyet bağının varlığı, aksi idare tarafından ileri sürülebilecek bir karine olarak kabul edilebilir.
Yasalarda olması gereken, davranışa izin veren hükümler değil, izin vermeyen hükümlerin yer almasıdır. Hiçbir yasa hakların ve özgürlüklerin kullanılmasına izin veren hükümler içermez. Yasalarda bulunması gereken, hakların kötüye kullanımını önleyen veya bir düzen içinde kullanılmasını sağlayan veya hakkın kullanımına haksız müdahaleleri önleyen hükümlerin bulunmasıdır. Aksi görüş, nefes almaya izin veren hükmü yasalarda aramaya kadar bizi götürür. İdari ve yargısal yorumda da bu ilkeler doğrultusunda hareket edilmesi gerekir. Bu nedenle gelir ve kurumlar vergisi açısından kanunen kabul edilmeyen giderlerin yasalarda sayılması bence yeterlidir. Yasada yukarıda örneklediğimiz harcamaları gider yazmaya, idari anlayışta denildiği gibi olanak veren bir düzenleme yoksa da, söz konusu harcamaların gider yazılmasına engel her hangi bir yasal düzenleme de yoktur. Bence idari anlayışta veya yapılacak yorumlarda, gider yazılabilecek kalemleri belirlerken, izin veren maddelere değil, yasaklayan maddelere bakılması gerekir. Bu da izin veren maddeleri gereksiz kılar.
Bu görüşümün, “sıkıştığımızda idareden özelge alır sorumluluktan kurtuluruz” görüşünde olanlar tarafından benimsenmeyeceğini biliyorum. Ancak hiçbir meslek sırtını idareye dayayarak yükselemez.
İşletmeler ve sorumlu kişileri, illiyet bağının varlığı konusunda kendilerine güvendikleri her şeyi gider yazabilmelidirler. Bu noktada belki ilk yıllarda bazı belirsizlikler yaşanabilirse de birkaç yıl içinde meslek odalarının ilke kararları, denetim raporları, ihtirazi kayda veya denetime dayalı yargı kararları ile sistem oluşur ve nihayetinde gerçek safi kazancın mali güce göre vergilendirme yolunda ilerleme sağlanmış olur. Yoksa bu günkü sistemin başarılı olmadığı açıktır. Bumin Doğrusöz
https://www.dunya.com/kose-yazisi/harcamalara-ozgurluk/423218