Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

85 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile Türkiye’de yerleşik kişilerin, kendi aralarında yapacakları her türlü sözleşmede, tarafların yükümlülüklerini para cinsinden oluşturan edimleri döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak belirlemeleri yasaklanmış ve bu kararın yayımından önce döviz üzerinden yapılmış, bir başka deyişle sözleşme edimi döviz olarak kararlaştırılmış sözleşmelerdeki döviz bedellerinin taraflarınca 13 Ekim tarihine kadar Türk Parası cinsinden yeniden belirlenmesi yükümlülüğü getirilmiştir. Söz konusu kararın, daha önce yapılmış sözleşmelere getirdiği uyarlama yükümlülüğünü geçen yazımda irdelemeye başlamıştım. Bu yazımda da devam ediyorum.

Geçen yazımda da belirttiğim gibi kararda, edimi döviz olarak kararlaştırılmış sözleşmelerdeki döviz edimin TL’ye çevrilmesi yükümlülüğü getirilmiştir. Bu yükümlülük, edimin dövize endeksli olduğu sözleşmeleri ilgilendirmemektedir. Bu uyarlamada yeni edim sadece TL cinsinden belirlenebilecektir.

Buna karşılık 13 Eylül’den sonra yapılacak sözleşmeler için, döviz veya dövize endeksli edim kararlaştırılamayacak olmakla birlikte döviz dışında, örneğin altın veya diğer kıymetli madenlerin ödeme aracı veya ölçüsü olarak kullanılması kısıtlanmamıştır.

Bu uyarlama yükümlülüğü kimleri ilgilendirmektedir. Bu uyarlama yükümlülüğü Türkiye’de yerleşik kişilerin kendi aralarında yaptıkları sözleşmeler içindir. Bir başka deyişle döviz üzerinden yapılmış bir sözleşmenin uyarlama zorunluluğu ancak karşılıklı tarafları Türkiye’de yerleşik ise söz konusudur.

O halde Türkiye’de yerleşik kişilerin kim olduğu sorusu önem taşımaktadır. Bu sorunun cevabı 32 sayılı TPKK kararının 2/b maddesindedir. Düzenlemeye göre Türkiye’de yerleşik kişi; “yurt dışında işçi, serbest meslek ve müstakil iş sahibi Türk vatandaşları dahil, Türkiye’de kanuni yerleşim yeri bulunan gerçek ve tüzel kişilerdir”. Yerleşim yeri kavramı Medeni Kanun’un konusudur. Nitekim yerleşim yeri kavramı, Türk Medeni Kanunu’nun 19. maddesinde “bir kimsenin sürekli kalma niyetiyle oturduğu yer” olarak tanımlanmıştır. Burada önemli ibare “sürekli kalma niyeti”dir. Sürekli kalma niyeti yoksa kişinin kaldığı yer yerleşim yeri sayılmaz. Örneğin yabancı futbolcular, bir sözleşme ile Türkiye’ye gelmişler ve sözleşmeleri bitince ya ülkelerine döneceklerdir veya bir başka ülkeye transfer olacaklardır. Türkiye’de sürekli kalma niyetlerinden söz edilemez. O halde bu karar, onlarla yapılan sözleşmeleri ilgilendirmemektedir.

Bazı yazarların gelir vergisinde tam mükellef olma ölçütlerini de yerleşiklik halinin tespitinde dikkate almakta ve bir takvim yılında altı aydan fazla Türkiye’de kalanlarında yerleşik sayılacağını savunduğunu görmekteyim. Bu görüş bana göre külliyen yanlıştır. Söz konusu 6 ay kuralı, vergi hukukuna aittir. Bir hukuk dalının kuralını (vergi hukukunun) bir başka hukuk dalına (kambiyo hukuku) aktarabilmek için, o hukuk dalının ya diğerine atıf yapması veya diğer hukuk dalının kavramını kullandığının açık olması yahut bu konuda kıyası gerektiren bir boşluğun bulunması gerekir. Oysa 32 sayılı Karar'da vergi mevzuatına ne bir atıf vardır ne de kararın yerleşik kişi tanımında bir boşluk vardır.

13 Eylül tarihinden itibaren sözleşmelerde edimi döviz üzerinden veya dövize endeskli olarak belirleme yasağına ve bu tarihten önce döviz üzerinden yapılmış edimli sözleşmelerin Türk Parası'na uyarlanması yükümlülüğüne istisna getirme yetkisi Hazine ve Maliye Bakanlığı'na tanınmıştır. Bakanlık bu konuda bir düzenleme çalışması içerisinde olduğunu açıklamıştır. Bu konuda bir belirsizlik ve beklenti söz konusudur. Bu nedenle pek çok sektör, 13 Ekim yaklaşırken haklı olarak rehavet içerisindedir. İş dünyasının bir an önce bu belirsizlikten kurtarılması gerekmektedir.

Bu konudaki bir sorun da sözleşme uyarlamasının damga vergisi doğuracak olmasındadır. Damga vergisine ilişkin mevzuatına bakılarak, uyarlamalarda sözleşme ediminin değişecek olması nedeni ile damga vergisinin doğacağı ileri sürülmektedir. Ancak etik açısından bakılırsa sorun bir adaletsizlik de içermektedir. Özel hukuk sözleşmelerine -kamu yararı nedeni ile haklı da olsa- yapılan müdahale ile adeta “durup dururken” sözleşme tarafları kamu zoru ve baskısı ile mali yükümlülük altında bırakılmaktadır. Bence burada, daha önce yapılmış ve damga vergisi ödenmiş sözleşmelerle ilgili olarak, 85 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı gereği hiçbir hükmü değiştirilmeksizin sadece ediminin uyarlanması dolayısıyla düzenlenecek protokollerin damga vergisinin konusu dışına çıkartılması gerekmektedir. Burada söz konusu düzenleme, bahsettiğimi koşullarla düzenlenecek uyarlama protokollerinin yeni bir sözleşme oluşturmayacağı ve damga vergisinin konusuna girmeyeceği, bir Genel Tebliğ ile kabul olunabilir.

Görüldüğü gibi konu çok sorunludur. Alt mevzuat (Bakanlığı istisna düzenlemeleri) oluşturulamamıştır. Damga vergisi sorunu açıklık beklemektedir. Üstelik yeni edimin taraflarca uzun süreli sözleşmeler açısından belirlenmesi, çok güç olduğu gibi bazen uzun pazarlıklar da gerektirmektedir. Şu an itibariyle uygulamada bunu başarabilmiş, tarafları anlaşabilmiş sözleşme yok gibidir. 13 Ekim günü yaklaşmaktadır. Binlerce sözleşmenin tarafını idari yaptırım karşısında bırakmamak için, 30 günlük sürenin uzatılması bana göre zaruri görünmektedir. Bumin Doğrusöz

https://www.dunya.com/kose-yazisi/dovizli-sozlesmelerin-uyarlanmasi-sorunlar-ve-sure-ihtiyaci/428381

18/09/2018 Tarihinde yayınlanan genelge ile birlikte 2012/27 sayılı genelge de değişikliğe gidilmiştir.

93 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre, Kurumun prim ve diğer alacakları ödeme süresinin dolduğu tarihi takip eden takvim yılı başından başlayarak on yıllık zamanaşımına tâbidir.

BORÇ ZAMANAŞIMINA GİRMİŞSE ÖDE DENİLECEK

SGK tarafından yazılımı devam eden program çalışmaları bitene kadar, İl Müdürlükleri tarafından işyeri dosyalarının ve sigortalıların borçları düzenli aralıklarla taranarak, en eski borçtan başlamak üzere işyeri ve sigortalı borçları belirlenecek. 6183 sayılı Kanunun 103 üncü ve 104 üncü maddelerinde ve 5510 sayılı Kanunun 91 inci maddesinde sayılan zamanaşımını kesen ve durduran sebepler ile diğer gerekli araştırmalar yapılarak, yapılan tarama sonucunda tespit edilen borcun zamanaşımına girdiğinin anlaşılması halinde borçlulara genelge ekinde yer alan

 “Borç Bilgilendirme Formu”

 gönderilmek suretiyle yazının tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde ödeme yapılması istenilecektir.

Bunun adı ‘’Kurum alacağı için yapılacak olan rızaen ödemeler’’ kabul edilecektir. Burada İşverenler yada sigortalılar bu ödemeleri istekleri ile ödeyecektir.

Oysa gerçekte bu ödeme biçimi zorlama olduğundan yasa da rızaen ödeme kelimesine yer verilmediği için kanuna aykırı uygulama olarak karşımıza çıkıyor.

KURUM DA RIZAEN ÖDEME DÖNEMİ

Borçlular tarafından ödeme yapılmaması halinde herhangi bir mahkeme ilamı aranmaksızın zamanaşımına girmiş borcun 6183 sayılı Kanun kapsamında takibi mümkün olmadığından, bu borçlar icra servisine gönderilmeyecek olup muhasebe sisteminin ilgili hesabında tutulacaktır.

Muhasebe birimleri aslında bu borçları prim alacakları olarak göstereceklerdir,oysa muhasebe bilimini bilenler bu tip borçlar kanunen tahsilatı sona ermiş alacaklardır ona göre karşılık verilir,bu gibi borçlar kamu kurumunun zararlandırılmasına  neden olmuştur,ilgili çalışanlar için sıkıntılıdır.

Kamu alacağının takip edilmemesi ve tahsilatının imkansızlaşması ise suçtur,bunun içinde ilgililer hakkında soruşturma açılır.

BORÇ ZAMANAŞIMINA UĞRAMASI

Borcun zamanaşımına uğraması sonucunda söz konusu alacak için artık borçlu hakkında icra ve haciz yoluna başvurulamamakta dolayısıyla zamanaşımına uğramış olan alacak, alacaklı için alacak hakkını (borçlu için de borçluluk niteliğini) sona erdirmeyip onu “eksik bir borç” haline dönüştürdüğünden, diğer bir ifade ile ilgili kişilerin borçlarını ortadan kaldırmadığından bu kişiler Kuruma karşı halen borçlu sayılmaktadır. Bu nedenle zamanaşımına girmiş borçlar;

– Kurumca verilecek borcu yoktur yazılarında veya Kurum ve Kuruluşlarca yapılacak borç sorgulamalarında,

-Kurumca uygulanan teşvik, destek ve indirimlerde,

– Primlerini kendileri ödeyen sigortalıların sağlık hizmetlerinden yararlanılmasında,

– KDV Mahsubu ile prim ödenmesinde kullanılan “Borç Döküm Formunda”, işverenin/sigortalıların borcu olarak dikkate alınacaktır.

Kısaca 10 yıllık zamanaşımına girdiğini iddia etseniz bile borcunuzdan dolayı yukarıdaki haklarınız kısıtlamaya uğrayacaktır.

Kısaca işin özü SGK Prim alacağından vazgeçmem diyerek son noktayı koymuş oluyor.

Sonuç işverenler ve sigortalılar için İş Mahkemesinden dava açılarak zamanaşımına giren borçlarını mahkeme kararı ile kaldırma kaldığı yerden devam ediyor.

Kaybeden taraf SGK olursa mahkeme açan tarafın avukat ve mahkeme masraflarını ödüyor.

Bu genelge de öğrendiğimiz küçük borçlar için uğraşma ‘’rıazen’’ öde kurtul formülü uygulanıyor.

Not:Hukuka aykırı olduğunu iddia edenler tarafından Danıştay bu genelgeyi iptal edebilir mi?Bunu da hukukçular bilir derim. VEDAT İLKİ This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

https://alitezel.com.tr/index.php?sid=yazi&id=9208

Salı, 25 Eylül 2018 11:51

Erken Giriş Erken Emeklilik Demektir

01.7.1986 Bağ-Kur girişim var. 25.03.1999'da işi bıraktım. O dönemde Bağ-Kur'dan prim ödeme tablosu geldi, önemsemedim, ödemedim. SSK başlangıcım 2000'den sonra. SSK'dan 742 günüm bulunuyor. 600 gün askerliğim var. Huzurevine girmek için devlet hastanesinden iş göremezlik raporu aldım. Nasıl, ne zaman emekli olurum? Şehmuz AHILTAY 
Doğum tarihinizi yazmamışsınız. Bağ-Kur'a hiç prim ücreti ödemediyseniz Bağ-Kur'lu dönemleriniz geçerli sayılmaz. Bağ-Kur'dan emekli olabilmek için en az 15 yıllık prim yani 5400 gün prim ödemesi yapmış olmalısınız. Bunun için Bağ-Kur'a olan prim borçlarını ihya yapıp ödemeniz gerekir. Bağ-Kur'a olan süreler boşluksuz ise SSK hizmetleri ile 5326 güne ulaşır. Bu durumda askerlikten kısmi olarak borçlanıp 5400 güne ulaşabilirsiniz. Bu durumda Bağ-Kur'dan 58 yaş ile kısmi emekli olabilirsiniz. Aslında geçen ay sona eren yapılandırmayı kaçırmanız sizin için bir handikap olmuş. SSK'dan durum biraz daha farklı, eğer Bağ-Kur girişini alamazsanız SSK'dan 25 yıl, 4500 prim gün ve 60 yaş şartlarına tabi olursunuz. Vergi indirimi alabilirseniz yine şartlarınız tamamen değişir ve daha az primle emekli olma şansınız olabilir. Ama önemli olan Bağ-Kur'a olan girişiniz. Erken giriş demek erken emeklilik demektir.

Emekli olmak için dilekçe verdim. Dilekçemin kabul edilmesine rağmen sonradan emekli olamayacağıma dair yazı gönderdiler. Sebebi de yaşı büyütmem. İşe başladıktan sonra askere erken gidebilmek için iki yaş büyütmüştüm. Sosyal Güvenlik Kurumu'na gittim, bana emekli olabilmem için iki yıl daha beklemem gerektiğini söylediler. Bu doğru mu? Mahkemeye başvurup dava açsam emekli olamaz mıyım?
5...225717 Nolu SMS 
Yaşı büyüttüğünüzden dolayı emeklilik talebinizin reddedilmesi doğru ve kanun gereği yapılması gereken bir durumdur. Mahkemeye başvurmanız size fayda sağlamaz. Daha önceden Anayasa Mahkemesi kararı var ve bu kararla 'ilk defa sigortalı olunduktan sonra yapılmış yaş düzeltmelerinin emeklilik hesaplarında geçerli sayılmamasının Anayasa'ya aykırı olmadığı' belirtilmiştir. Bu sebeple ilk işe başladığınız tarihte kaç doğumluysanız emeklilikte de bu tarih geçerli olacaktır.

Ne zaman emekli olurum?
01.01.1968 doğumluyum, işe giriş 01.01.1995, ne zaman emekli olurum? 5...882229 Nolu SMS 
İşe girişinize göre 25 yıl, 55 yaş 5750 prim gün şartlarına tabisiniz. Askerlik varsa ve en az 7.5 ay borçlanarak 25 yıl, 54 yaş ve 5675 prim gün şartlarına tabi olabilirsiniz. Emekli olabilmeniz için prim gün şartını tamamlayıp hangi yaşa tabi iseniz o tarihi beklemelisiniz. Ali Şerbetçi

https://www.takvim.com.tr/yazarlar/aliserbetci/2018/09/25/erken-giris-erken-emeklilik-demektir

Salı, 25 Eylül 2018 11:01

Konkordatonun Görünmeyen Yüzü

Son dönemde gündemde olan ve bize de çok yöneltilen taleplerden birisi olan Konkordato önemli bir hukuk yolu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kamuoyunda ve kuramsal açıdan değerlendirilmeyen bir konuyu ise sizlerle paylaşmak istemekteyiz.

Konkordato yoluyla borçlu taraf, belli bir orandaki borcundan şartlar uygun olduğu ölçüde kurtulmakta, alacaklı taraf ise bu alacağından vazgeçmektedir.

213 sayılı VUK'un 322 nci maddesinde "Kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkan kalmayan alacaklar değersiz alacaktır. Değersiz alacaklar, bu mahiyete girdikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybederler ve mukayyet kıymetleriyle zarara geçirilerek yok edilirler. İşletme hesabı esasına göre defter tutan mükelleflerin bu madde hükmüne giren değersiz alacakları, gider kaydedilmek suretiyle yok edilirler."

324 üncü maddesinde "Konkordato veya sulh yoluyla alınmasından vazgeçilen alacaklar, borçlunun defterlerinde özel bir karşılık hesabına alınır. Bu hesabın muhteviyatı alacaktan vazgeçildiği yılın sonundan başlayarak üç yıl içinde zararla itfa edilmediği takdirde kar hesabına naklolunur."

hükümleri yer almaktadır.

Kanaat verici bir vesikadan ne anlaşılması gerektiği hususunda ise Kanunda yeterli açıklık bulunmamaktadır. Ancak, vergi hukuku uygulaması bakımından kanaat verici vesikalara örnek olarak aşağıdaki belgeler sayılabilir:

-Borçlunun herhangi bir mal varlığı bırakmadan ölümü veya Medeni Kanunun 31 ve izleyen maddelerine göre mahkemelerce borçlu hakkında verilen gaiplik kararı ve mirasçıların da mirası reddettiklerine dair sulh hukuk mahkemelerince verilmiş bulunan mirası red kararı,

-Borçlu aleyhine alacaklı tarafından açılan davayı borçlunun kazandığına dair mahkeme kararı,

-Mahkeme huzurunda alacaktan vazgeçildiğine ilişkin olarak düzenlenmiş belgeler,

-Alacaktan vazgeçildiğine dair konkordato anlaşması,

-Borçlunun dolandırıcılıktan mahkum olması ve herhangi bir malvarlığı bulunmadığını belgeleyen resmi evrak,

-Borçlunun adresinin saptanamaması nedeniyle icra takibat dosyasının kaldırıldığını ve yasal süresi içerisinde yenileme talebinde de bulunulmadığını gösteren icra memurluğu yazısı,

-Gerek doğuşu gerekse vazgeçilmesi bakımından belli ve inandırıcı sebepleri olmak şartıyla alacaktan vazgeçildiğini gösteren anlaşmalar, (Alacaklının tek taraflı irade beyanı ile alınmasından vazgeçilen alacakların, değersiz alacak olarak zarar kaydı mümkün değildir.)

-Ticaret mahkemesince borçlu hakkında verilmiş ve ilgili masa tarafından tasfiyeye tabi tutulmuş bulunan iflas kararına ilişkin belgeler.

Bir alacağın, vazgeçilen alacak olarak kabul edilmesi için alacağın konkordato veya sulh yolu ile alınmasından vazgeçilmesi gerekmektedir.

Konkordato, İcra ve İflas Kanununda düzenlenmiş, usul ve esasları ayrıntılı bir şekilde ortaya konmuş olmakla birlikte, sulh yoluyla vazgeçme herhangi bir şekle tabi olmayıp, sulh yolu ile alınmasından vazgeçilen alacağın Vergi Usul Kanununun 227 nci maddesi uyarınca kanaat verici bir vesika ile tevsik edilmesi icap etmektedir.

Diğer taraftan, vazgeçilen alacak için borçlunun defterlerinde özel bir karşılık hesabı açılması, karşılık hesabına alınan borç miktarının üç yıl içinde ortaya çıkacak zararla mahsup edilmesi, bu sürede mahsup edilemeyen karşılık tutarının üçüncü yılın hesap dönemi sonunda kâr hesabına aktarılması gerekmektedir.

Buna göre; konkordato yoluyla örneğin 20 milyon TL borcunu sildirmiş borçlu, bu anlaşmanın yapıldığı yıldan itibaren 3 hesap döneminde toplam bu kadar zarar yaratamaz ise 3. hesap dönemimin sonunda önemli düzeyde vergi matrahı ile karşı karşıya kalacaktır. Bu durumda kar yazılan tutar üzerinden önemli vergi yükü çıkabilecektir.

Konkordatonun görünen yüzü kadar görünmeyen yüzlerine de dikkat etmekte yarar bulunduğu düşünülmektedir.

https://www.linkedin.com/pulse/konkordatonun-g%C3%B6r%C3%BCnmeyen-y%C3%BCz%C3%BC-taxauditingymm-ba%C4%9F%C4%B1ms%C4%B1z-denetim/

ÖZET:

Yapılan düzenleme ile insan sağlığı işleriyle uğraşanlara yıpranma payı yani fiili hizmet süresi zammı verilmiştir. Buna göre İnsan sağlığına ilişkin işlerde 4-1/a kapsamında çalışan sigortalılara, insan sağlığı ile ilgili işlerde çalışmak şartıyla bu işlerde geçen sürelerin her 360 günü için 60 gün fiili hizmet süresi zammı 5 yılı geçmemek üzere toplam prim ödeme gün sayılarına eklenecek, söz konusu işlerde en az 3600 gün çalışılması halinde ise toplam prim ödeme gün sayısına ilave edilen prim ödeme gün sayısının yarısı emeklilik yaş hadlerinden indirilecektir.

YAPILAN DÜZENLEMEDEN YARARLANMA ŞARTLARI:

Kanunun yayım tarihi olan 03 Ağustos 2018 tarihinden itibaren;

1) İnsan sağlığına ilişkin işlerde 5510 sayılı kanuna göre 4-1/a kapsamında çalışmak,

2) İlgili kanunlarına göre sağlık meslek mensubu sayılmak ve insan sağlığı için koruyucu,

teşhis, tedavi ve rehabilite edici hizmetlerde çalışmak

şarttır.

İNSAN SAĞLIĞI İLE İLGİLİ İŞLERDE ÇALIŞANLARA FİİLİ HİZMET ZAMMI VERİLMESİNİN USUL ve ESASLARI

İnsan sağlığına ilişkin işlerde ilgili kanunlarına göre sağlık meslek mensubu olarak 3/8/2018 talihinden önce geçen çalışma süreleri, emeklilik yaş haddi indiriminden yararlanabilmek için aranan 3600 gün hesabında dikkate alınmayacaktır. Ayrıca kanunun getirdiği düzenlemeden yararlanmak için sağlık meslek mensubu olmak, işin risklerine maruz kalmak gerekmektedir. Bu nedenle doğrudan işin kontrolü ve denetim görevini üstlenen ve/veya idareci konumunda olan sağlık meslek mensupları, insan sağlığı için koruyucu, teşhis, tedavi ve rehabilite edici hizmetlerde fiilen çalışmadıkları sürece fiili hizmet süresi zammından yararlanamayacaktır.

Ayrıca fiili hizmet süresi zammı kapsamında olan işyerlerinde çalışan sigortalıların çalışılan ayın bazı günlerinde kapsam dışı işlerde geçen süreleri ile kapsamda olan işlerde fiilen çalışmayarak işin riskine maruz kalmadıkları 2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda belirtilen tatil günleri ile yıllık izin, ücretsiz izin, ücretli izin, sıhhi izin ve eğitim kurs süreleri 5510 sayılı Kanunun 40’ıncı maddesi kapsamında tanımlanan fiili hizmet zammı hesabında değerlendirilmeyecektir.

1219 sayılı Kanun6283 sayılı Kanun ve 6197 sayılı Kanun kapsamında sağlık meslek mensubu sayılan ve insan sağlığı için koruyucu, teşhis, tedavi ve rehabilite edici hizmetlerde çalışanların çalıştıkları işyerlerinin iş kolu kodları sirkülerimiz ekindeki (Ek-1), meslek kodları ise (Ek-2) de sunulan listelerde yer almaktadır.

Ek-1 de sunulan listede; insan sağlığına ilişkin işlerde faaliyet gösteren işyerlerinin iş kolu kodları belirlenmiş ve bu iş kolu kodlarına sahip işverenlerin herhangi bir işlem yapmasına gerek olmaksızın, (29), (30), (31) ve (53) no.lu belge türlerinden Aylık Prim ve Hizmet Belgesi/Muhtasar ve Prim Hizmet Beyannamesi verebileceklerdir.

Meslek kodlarının yer aldığı Ek-2 de sunulan listede ise 1219, 6283 ve 6197 sayılı kanunlara göre sağlık meslek mensubu sayılanlar için meslek kodları belirlenmiş olup, bu meslek kodları dışında farklı meslek kodları ile fiili hizmet süresi zammı kapsamında bildirim yapılmayacaktır. Ancak Sosyal Güvenlik Kurumuna verilen işe giriş bildirgelerindeki birçok meslek kodu güncel olmayıp, düzeltilmeye muhtaçtır. Bu konuya ilişkin Aylık Prim Hizmet belgesinin 24 Eylül de verileceği düşünüldüğünde düzeltme işleminin bu aşamada yapılması mümkün değildir. Konuya vakıf meslek mensuplarımızın bildiği üzere Aylık Prim Hizmet Belgesinde yer alan “Meslek Kodu alanı” zorunlu bir alan değildir. Dolayısıyla bu alan sağlık meslek mensuplarına ilişkin bir kod ile de doldurulacağı gibi boş olarak ta geçilebilir. Bu alanın boş olması veya Ek-2 de yer almayan bir meslek kodu ile doldurulmaması Aylık prim Hizmet Belgesinin verilmesine engel değildir. Bizim tavsiyemiz belgenin süresinde verilebilmesi için EK-2 de yer alan meslek kodları listesinde olmayan bir çalışanınızın olması durumunda bu alanın boş geçilmesi ve idari para cezasına maruz kalınmaması için APHB nin verilmesidir. Daha sonra ise Genel Yazıda açıklandığı üzere ilgili meslek kodunun SGK’nın ilgili birimine bildirmektir. Aylık Prim Hizmet Belgesinde meslek kodu alanındaki hatalar için idari para cezası uygulanmamaktadır. Ancak Muhtasar ve Prim Hizmet Beyannamesinde bu alan zorunlu olup, yanlış meslek kodunun kullanılması halinde idari para cezası uygulanmaktadır. Bu bakımından Muhtasar ve Prim Hizmet Beyannamesinin uygulandığı Kırşehir, Bartın, Amasya ve Çankırı illerinde Ek-2 de yer almayan bir meslek kodunda çalışanınızın olması halinde, öncelikle konuyu SGK’nın ilgili birimine yazılı olarak bildirmenizi, yaptığınız müracaata karşılık verilmemesi halinde fiili imkansızlıktan dolayı o mesleğe en yakın meslek kodundan bildirimin yapılmasını tavsiye ediyoruz. İdari para cezaları ile ilgili sirkülerimizin son bölümünde gerekli açıklama yapılmıştır.

Fiili hizmet süresi zammı kapsamında olan sigortalıların işin riskine maruz kaldıkları süreler ve işin riskine maruz kalmadıkları süreler için farklı aylık prim ve hizmet belgeleri düzenlenerek SGK’ ya bildirim yapılacaktır. İşverenlerce, aynı ayda aynı sigortalı için iki ayrı aylık prim ve hizmet belgesi düzenlenmesi gerektiği durumlarda, her iki belgenin düzenlenmesi sırasında da eksik gün nedeni olarak “13-Diğer Nedenler” seçeneği işaretlenecektir.

Fiili hizmet süresi zammı kapsamındaki işyerlerinden SGK’ ya fiili hizmet süresi zammı kapsamında yapılan bildirimler için e-bildirge programında her ay için azami 26 gün hizmet bildirimi kontrolü bulunduğundan, söz konusu belge türleri ile 26 günden fazla hizmet bildirimi yapılamayacaktır.

Yapılan düzenleme 3/8/2018 tarihinde yürürlüğe girdiğinden 2018 yılı Ağustos ayında tam çalışması bulunan sağlık meslek mensupları için 3/8/2018 tarihinden itibaren fiili hizmet süresi zammı kapsamında en fazla bildirilebilecek gün sayısı, toplam prim ödeme gün sayısının 30’a bölünmesi sonucunda çıkan gün sayısının 26 ile çarpılmasıyla bulunacaktır. Bu şekildeki hesaplamada gün kesirleri bir gün kabul edilecektir.

Buna göre, yapılan düzenleme kapsamında fiili hizmet zammı ile ilgili bildirimler aşağıda açıklanmıştır.

1) Özel sektör işyerlerinde çalışanlar için 2018 yılı 8 inci aya ait aylık prim ve hizmet belgeleri gönderilirken, 3/8/2018 tarihinden itibaren 28 gün fiili hizmet süresi zammına kapsamına girilebilecek nitelikte çalışmanın bulunduğu göz önüne alındığında, fiili hizmet süresi zammı gün sayısı (28/30) x 26 = 24,27 gün bulunmakla birlikte, gün kesirleri bir gün kabul edildiğinden gün sayısı 25 gün olacaktır. (29) numaralı belge türünden (Tüm Sigorta Kollarına Tabi Çalışıp 60 Gün Fiili Hizmet Süresi Zammına Tabi Çalışanlar) azami 25 gün, (01) numaralı belge türünden (Hizmet Akdi İle Tüm Sigorta Kollarına Tabi Çalışanlar (Yabancı uyruklu sigortalılar dahil)) asgari 5 gün olacak şekilde toplamda 30 gün hizmet bildirilmesi gerekmekte olup, eksik gün nedeni olarak “13-Diğer Nedenler” seçeneği işaretlenecektir.

2) Kamu işyerlerinde işsizlik sigortasına tabi olmayan sigortalılar için 2018 yılı 7’nci aya (15 Temmuz – 14 Ağustos) ait aylık prim ve hizmet belgeleri gönderilirken; 3/8/2018 tarihinden itibaren 12 gün fiili hizmet süresi zammına kapsamına girebilecek nitelikte çalışmanın bulunduğu varsayıldığında, fiili hizmet süresi zammı gün sayısı (12/30) x 26 = 10,40 gün bulunmakla birlikte, gün kesirleri bir gün kabul edildiğinden gün sayısı 11 gün olacaktır. (30) numaralı belge türünden (İşsizlik Sigortası Hariç 60 Gün Fiili Hizmet Süresi Zammına Tabi Çalışanlar) azami 11 gün, (13) numaralı belge türünden (Tüm Sigorta Kollarına Tabi Olup İşsizlik Sigortası Primi Kesilmeyenler) asgari 19 gün olacak şekilde toplamda 30 gün hizmet bildirilmesi gerekmekte olup, eksik gün nedeni olarak “13-Diğer Nedenler” seçeneği işaretlenecektir.

3) Kısa vadeli sigorta kollarına tabi çalışanlarla yaşlılık aylığı bağlandıktan sonra, sosyal güvenlik destek primine tabi çalışanlar fiili hizmet süresi zammından yararlandırılmayacaktır.

4) Ay içinde işe girişi ya da işten çıkışı olanlar için fiili hizmet süresi zammına tabi belge türleri ile bildirimi yapılacak azami gün sayısı, sigortalı adına o ay bildirilecek toplam prim ödeme gün sayısının 30’a bölünmesi ile çıkan sonucun 26 ile çarpılmasıyla bulunacaktır. Bu şekildeki hesaplamada gün kesirleri bir gün kabul edilecektir. Fiili hizmet süresi zammı dışındaki çalışmalar için de normal belge türleri ile bildirini yapılacaktır. Her bir belge türü için eksik gün nedeni olarak “13-Diğer Nedenler” seçilecektir.

ÖRNEK 1: Sigortalı 10/09/2018 tarihinden itibaren özel (A) hastanesinde “Tıbbı görüntüleme teknisyeni” olarak göreve başlamıştır. Sigortalının işe girdiği 20/09/2018 tarihinden o ayın son gününe kadar ki sürede toplam prim ödeme gün sayısı 11’dir. Sigortalının çalışmasından dolayı fiili hizmet zammına esas azami gün sayısı (11/30) x 26 = 9,53’dir. Kesirler bir gün kabul edileceği için bulunan gün sayısı 10 olacaktır. Bu nedenle, işveren tarafından sigortalı için, (29) numaralı belge türünden azami 10 gün, (01) numaralı belge türünden asgari 1 gün olmak üzere toplamda 11 gün hizmet bildirilecektir.

5) Kısmi Süreli Çalışanların Fiili Hizmet Süresi Kapsamında Bildirilmesi; Sigortalıların günlük kazançlarının hesabında esas tutulan gün sayıları, aynı zamanda, sigortalıların prim ödeme gün sayılarını göstermektedir. Ancak, işveren ve sigortalı arasında kısmi süreli hizmet akdinin yazılı olarak yapılmış olması kaydıyla, ay içerisinde günün bazı saatlerinde çalışan ve çalıştığı saat karşılığında ücret alan sigortalının ay içindeki prim ödeme gün sayısının, ay içindeki toplam çalışma saati süresinin 4857 sayılı İş Kanunu’na göre belirlenen haftalık çalışma süresine göre hesaplanan günlük çalışma saatine bölünmesi sureliyle bulunmaktadır. Bu şekildeki hesaplamada gün kesirleri bir gün kabul edilmektedir. İşveren ve sigortalı arasında çağrı üzerine çalışmaya dayalı yazılı iş sözleşmesinde taraflar arasında çalışma süresi gün, hafta ve ay olarak belirlenmemiş ise, sigortalının ay içindeki prim ödeme gün sayısının haftalık çalışına süresi en az 20 saat kararlaştırılmış sayılarak hesaplanmaktadır.

ÖRNEK 2: Özel (B) hastanesinde “doktor” olarak görev yapan sigortalı; hastane ile yapmış olduğu kısmi süreli iş sözleşmesine istinaden ayda fiili olarak 80 saat çalışmaktadır. Bu saatinin günlük saatine bölünmesi suretiyle bulunan gün sayısı (100/ 7,5 = 13,33) olup, gün kesirleri bir gün kabul edildiğinden, (29) belge ile 14 gün hizmet bildirimi yapılacaktır.

6) Sağlık Mensubu Olmakla Birlikte Aynı Zamanda Yıpranma Payı Daha Yüksek Olan Başka Bir Fiili Hizmet Zammına Tabi Olanlar; İlgili kanunlarına göre, insan sağlığına ilişkin işlerde belirtilen meslek mensuplarından sayılmakla birlikte, yaptığı iş ile ilgili olarak uygulanması gereken fiili hizmet zammı süresinin fazla olması durumunda; fiili hizmet süresi zammı gün sayısı fazla olan bent kapsamında Aylık Prim ve Hizmet Belgesi/Muhtasar ve Prim Hizmet Beyannamesinin verilmesi gerekmektedir.

ÖRNEK 3: Özel (C) Hastanesinde “Tıbbi (Görüntüleme Teknisyeni/Teknikeri” olarak görev yapan sigortalı, her ne kadar insan sağlığına ilişkin işlerde belirtilen meslek mensuplarından sayılsa da yaptığı iş ile ilgili olarak Kanunun 40’ıncı maddesinin ikinci fıkrasında yer alan tablonun (11) sıra numarasına göre 90 gün fiili hizmet süresi zammına tabi olduğundan sigortalı ile ilgili düzenlenecek belge türü (01) ve (32) olacaktır.

7) İşin Riskine Maruz Kalmayanların Bildirimi; Fiili hizmet süresi zammı kapsamında bildirim yapılabilmesi işin riskine maruz kalınmasına bağlı olduğundan, baş hekim gibi işin idareciliğini üstlenen bir hekim her ne kadar sağlık meslek mensubu sayılsa da doğrudan insan sağlığı için koruyucu, teşhis, tedavi ve rehabilite edici hizmetlerde çalışmadığı sürece fiili hizmet süresi zammından faydalanamaz.

8) İşkolu Listesinde (Ek-1) Olmayıp Meslek Kodu (Ek-2) İtibariyle Fiili Hizmet Kapsamında Olan Sigortalıların Bildirimi İçin Yapılacak İşlemler; İş kolu kodu itibariyle fiili hizmet süresi zammı kapsamında olmadığı halde, çalıştırılan kişinin mesleği veya yaptığı iş nedeniyle fiili hizmet süresi kapsamında sigortalı bildirimi yapması gereken işyerlerinin bu kapsamda tanımlaması yapılması gerekir.

ÖRNEK 4: “5510- Otel ve Benzer Konaklama Yerleri” iş kolunda tescil edilmiş işyerinin, Kanunun 40’ıncı maddesinde sayılan işyerlerinden olmamasına rağmen sağlık meslek mensubu (Tabip, Hemşire vb.) çalıştırdığını belgelemesi halinde, işyerinin (29), (30), (31) ve (53) belge türlerine tanımlama işlemi yapılacaktır.

DÜZELTME İŞLEMLERİNDE İDARİ PARA CEZALARI:

Genel uygulama olarak, SGK’ya belge türü ve kanun numarası hatalı seçilerek verilmiş olan Aylık Prim Hizmet Belgelerine (APHB) ilişkin düzeltme amaçlı olarak yasal süresi dışında verilen APHB’lerin, düzeltme ile fiili hizmet süresi zammı kazandırma hali hariç, belgede kayıtlı sigortalılar ve bu sigortalıların prim ödeme gün sayısı ile prime esas kazanç tutarının aynı olması kaydıyla ayrıca incelemeye gerek kalmaksızın işleme alınmakta, bu nitelikte verilen APHB’lere idari para cezası uygulanmamaktadır.

Bu çerçevede, insan sağlığına ilişkin işlerde sağlık meslek mensubu olarak çalışanların işyerlerinin iş kolu kodları SGK tarafından belirlenerek E-bildirge programına tanımlanmış olduğundan, fiili hizmet süresi zammı kapsamına yönelik olarak ayrıca bir incelemeye gidilmeksizin yasal süresi içinde fiili hizmet süresi zammı dışındaki belge türleri ile APHB veren işyerlerinden belgede kayıtlı sigortalıların prim ödeme gün sayısı ile prime esas kazanç tutarının aynı olması kaydıyla sonradan bu sigortalılar adına kağıt ortamında düzeltme amaçlı olarak verilen bildirimler için uygulanan idari para cezaları iptal edilecektir.

Sağlık alanlarında faaliyet gösteren işverenlerimiz ile sağlık alanlarında faaliyet göstermeyip insan sağlığına yararlı işlerde sigortalı çalıştıran işverenlerimiz ve meslek mensuplarımızın yukarıda yapılan açıklamaları dikkate almalarını önemle tavsiye ederiz.

EK-1: Fiili Hizmet Kapsamındaki İşkolu Kodları

EK-2: Fiili Hizmet Kapsamındaki Meslek Kodları

SGK Genel Yazı – Sağlık Çalışanları Fiili Hizmet Süresi Zammı

Kaynak: TÜRMOB

2018-2019 yeni eğitim ve öğretim dönemi başladı. Okula giden çocuğu olanlar birçok eğitim masrafına katlanmak zorunda. Okul kaydı, kırtasiye giderleri, kitaplar, servis ücreti vs. Bunlar üst üste konulduğu zaman yüksek meblağlara karşılık geliyor.
Ancak vergi kanunlarımızda eğitim için yapılan bu harcamaların vergi matrahınızdan yani gelirinizden düşülebilmesine imkân tanınmış. Bu sayede ödeyeceğiniz vergi tutarı da azalıyor. 

Peki, söz konusu uygulamadan ücretli çalışanların faydalanabilmesi mümkün mü? Bu yazımızda okul masrafı vergi indiriminin ayrıntılarına değineceğiz.

Kimler Daha Az Vergi Ödeyecek?

Eğitim harcamalarını gelirden düşerek daha az vergi ödeme imkanından faydalanılabilmesi için söz konusu harcamaların Türkiye’de yapılması gerekiyor. Yani çocuğunuz yabancı bir ülkede okuyorsa bu imkândan faydalanmanız söz konusu değil. 
Burada çocuk derken mükellefle birlikte oturan veya mükellef tarafından bakılan (nafaka verilenler, evlat edinilenler ile ana veya babasını kaybetmiş torunlardan mükellefle birlikte oturanlar dâhil) 18 yaşını veya tahsilde olup 25 yaşını doldurmamış çocuklar ifade ediliyor. 
Ayrıca eğitim masrafını kendiniz veya eşiniz için yapıyorsanız bu kapsamdaki masraflar da indirim kapsamında.

İşçi ve Memurlar Kapsamda mı?

Bu avantajdan sadece yıllık gelir vergisi beyannamesi veren gerçek kişiler faydalanabiliyor. Yani kendisine ait bir bakkalı, muayenehanesi, inşaatı, avukatlık bürosu, mağazası olan kişiler bu kapsamda bulunuyor. Bunun yanı sıra kira geliri elde edenler, kâr payı ve temettü geliri beyan edenler de eğitim harcamalarını gelirlerinden indirebiliyor.

Buna karşın ücret geliri elden eden işçi ve memurlar beyanname vermedikleri için bu imkandan faydalanamıyor. Bu yönüyle uygulamada önemli bir eksiklik var. Böyle bir avantaja en fazla ihtiyacı olan kesim ücretliler olmasına karşın kapsam dışı bırakılması gerçekten çok ilginç.

Gidilen Okul Önemli

Eğitim harcamalarına ilişkin vergi avantajından faydalanmanın önemli bir şartı var. Bu da söz konusu harcamaların gelir veya kurumlar vergisi mükellefiyeti bulunan gerçek veya tüzel kişilerden alınacak belgelerle ispatlanması. Bu ifade şu anlama geliyor: Eğer çocuğunuz devlet okuluna ya da vakıf üniversitesine gidiyorsa, okula ödenen kayıt parası için vergi avantajı yok. 

Avantajdan faydalanmak için çocuğun, gelir veya kurumlar vergisi mükellefi olan; anaokulu, kreş, ilkokul, lise, dershane gibi yerlere gitmesi gerekiyor. 
Ayrıca sadece okul kayıt parası değil servis ücreti için alacağınız fatura, kırtasiye harcamaları için alacağınız fiş gibi belgelerle de indirimden faydalanmanız mümkün.

Yurt ve Yabancı Dil Kursu da Kapsamda

Bunların yanı sıra çocuğunuz özel yurtta kalıyorsa buraya yaptığınız harcamalar da gider olarak indirilebiliyor. 
Çocuğunuzun illaki okula gitmesine gerek yok. Eğer yabancı dil kursuna gidiyorsa buraya yapacağınız harcamayı da gelirinizden indirebilirsiniz.

İndirim Oranı Gelirin %10’u

Peki anlattığımız bu vergi avantajının tutarı ne kadar? Yapmış olduğunuz eğitim harcamalarının tümünü gelirinizden indirme imkanınız ne yazık ki yok. İndirebileceğiniz en fazla tutar gelirinizin %10’u kadar.

​Örneğin; gelir vergisi mükellefiyetinizden dolayı yıllık 150 bin TL gelir beyan etmiş ve söz konusu yılda çocuğunuz için 20 bin TL eğitim harcaması yapmışsanız 20 bin TL’nin tümünü gelirinizden indiremiyorsunuz. İndirebileceğiniz tutar yıllık gelirin %10’u yani 15 bin TL. Dolayısıyla sağlanan bu vergi avantajıyla beyan edeceğiniz gelirin tutarı 135 bin TL’ye düşüyor. Mehmet Bulut

http://www.sadettinorhan.net/24_9_2018_makale.html

T.C.

SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI

Sigorta Primleri Genel Müdürlüğü

Sayı :99779835-202.99-E.11899985                                                                                                                                                                                           14/09/2018

Konu : E-Sigorta Sözleşmesinin E-Devletten Onaylanması ve Aktivasyon İşlemleri

GENEL YAZI

Bilindiği üzere işverenler tarafından Kuruma olan yükümlülüklerin yerine getirilmesi Kurumdan alınan e-Sigorta kullanıcı adı ve şifresi vasıtasıyla yapılmaktadır.

Diğer taraftan, Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin “İşyeri Bildirgesi” başlıklı 27 nci maddesinde, “İşyerinde, Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi veya (c) bendi kapsamında sigortalı çalıştıran, sigortalı çalıştırılan bir işyerini devir alan ya da bu nitelikte işyeri kendisine intikal eden işveren, Kanunun 11 inci maddesinde belirtilen sürelerde vermekle yükümlü olduğu örneği Ek-6 ve Ek-6/A'da bulunan işyeri bildirgesini Kuruma elektronik ortamda göndermek zorundadır.”

denilmek suretiyle, gerek yasal süresi içerisinde gerekse yasal süresi dışında Kuruma gönderilen işyeri bildirgelerine ilişkin bildirimlerin elektronik ortamda yapılması zorunlu hale getirilmiş olup, buna bağlı olarak yasal süresi geçmiş işyeri bildirgelerinin de işverenlerce internet ortamından gönderilmesine ilişkin program düzenlemeleri tamamlanarak işletime alınmıştır.

Yine yapılan düzenlemeyle, e-sigorta kullanıcı kodu ve şifresi alınması amacıyla yapılacak başvurular, işyeri bildirgesinin gönderilmesi sırasında işyeri tescil ekranlarında yer alan “e-Sigorta Kullanıcısı Bilgileri” kısmının doldurulmasıyla yapılabilecek ve e-Bildirge aktivasyon işlemleri işverenlerce/yöneticilerce/kullanıcılarca “e-Sigorta Sözleşmesi” nin e-Devlet üzerinden onaylanması suretiyle otomatik olarak gerçekleştirilecektir.

Ancak, söz konusu işlemlerin e-Devlet vasıtasıyla yapılabilmesi için, tüzel özel işyerleri yönüyle sisteme kaydedilen tüm yöneticilerinin, adi ortaklık/iş ortaklığı işyerleri yönüyle sisteme kaydedilen tüm işverenlerin/ortakların gerçek kişi olması gerekmektedir.Aksi halde aktivasyon işlemleri, e-Bildirge hizmetleri internet kullanıcı kodu ve kullanıcı şifresi başvuru formu ve e-Sigorta sözleşmesinin imzalanarak ilgili üniteye verilmek suretiyle yapılmaya devam edilecektir.

Buna göre, e-Bildirge aktivasyon işlemlerinin sistem üzerinden yapılarak e-Bildirge kullanıcı kodu ve şifresinin ilgiliye e-Devlet vasıtasıyla gösterilebilmesi için,

1- İşyeri tescil işleminin gerçekleştirilmesini müteakip,

-Gerçek kişi işyerleri için işverenin,

-Tüzel kamu işyerleri için yöneticinin,

-Tüzel özel işyerleri için tescil aşamasında sisteme kaydedilmiş tüm yöneticilerin,

-Adi ortaklık/İş ortaklığı işyerleri için tüm işverenlerin/ortakların,

-Apartman yönetimi işyerleri için yöneticinin,

e-Devlet ekranlarında “e-Sigorta Sözleşmesi” gösterilecek ve onaylanıp kabul edilmesi halinde kullanıcı kodu ve şifresi yetkilendirilen kullanıcının e-Devlet ekranında gösterilecektir.

Tamamı İçin

Pazartesi, 24 Eylül 2018 09:51

Yeni bir çalışma modeli: Uzaktan çalışma

Çalışma hayatında yeni modeller ve iş ilişkileri değiştikçe bizlerde yeni kavramlarla karşılaşıyoruz.

Özellikle endüstri 4.0 ile birlikte çalışma hayatının da çok büyük değişiklikler olması kaçınılmaz olacak. Özellikle motivasyon ve maliyet azaltıcı bir yöntem olarak evden ya da uzaktan çalışma da önümüzdeki dönemlerde sıklıkla karşımıza çıkacak.

Normal şartlarda işin işyerinde yapılması gerekmekle birlikte, bazı sektör ve mesleklerde veya işletmelerde uzaktan çalışma yöntemi kullanılabilmektedir. Uzaktan çalışma haftanın belli günlerinde olabileceği gibi, tüm mesainin uzaktan çalışma olarak kabulü de mümkündür.
Uzaktan çalışma, işveren iş organizasyonu içinde, genellikle de kendi evinde, işverenin doğrudan bir yönetimi ve denetimi olmaksızın bir malın üretilmesi veya bir hizmetin sunulmasıdır.

Uzaktan çalışma; işçinin, işveren tarafından oluşturulan iş organizasyonu kapsamında iş görme edimini evinde ya da teknolojik iletişim araçları ile işyeri dışında yerine getirmesi esasına dayalı ve yazılı olarak kurulan iş ilişkisidir.

Uzaktan çalışma genellikle satış ve pazarlama, veri hazırlama ve işleme, yazılım ve e-satış, muhasebe, tasarım, tercüme ve çeviri hizmetleri, mimarlık hizmetleri, basın ve yayın sektörü, çağrı merkezi gibi sektör ve iş alanlarında uygulandığı görülmektedir.

2016 yılında esnek çalışmayla ilgili yapılan düzenlemede uzaktan çalışma sistemi getirilmiştir.

Çalışanlara teknolojik iletişim araçları aracılığıyla işyerini dışında çalışma imkânı sağlanarak işin niteliğine göre iş edimlerini evlerinde yerine getirme imkânı düzenlenmiştir.

Uzaktan çalışan işçilerin emsal işçiye göre farklı işleme tabi tutulamaması hükmü ile hakları korunmaktadır. Uzaktan çalışacak işçilerin iş sözleşmelerinin yazılı bir şekilde yapılması ile işin tanımı, şekli, süresi ve yeri, ücret ve ücretin ödenmesi gibi hükümlerin sözleşmede yer alması zorunluluğu getirilmektedir.

Uzaktan çalışan işçiler, ayrımı haklı kılan bir neden olmadıkça, salt iş sözleşmesinin niteliğinden ötürü emsal işçiye göre farklı işleme tabi tutulamayacaklardır.

İşverenler, iş sağlığı ve güvenliği önlemleri hususunda işçileri bilgilendirmek, gerekli eğitimleri vermek, sağlık gözetimini sağlamak ve sağladığı ekipmanla ilgili gerekli iş güvenliği tedbirlerini almakla yükümlüdürler.

İş sözleşmesi yazılı olmakla birlikte asgari birtakım unsurları da barındırmak zorundadır. Uzaktan çalışma sözleşmesinde; işin tanımı, işin yapılma şekli, işin süresi ve yeri, ücret ve ücretin ödenmesine ilişkin hususlar, işveren tarafından sağlanan ekipman ve bunların korunmasına dair hükümler, işverenin işçiyle iletişim kurması, genel ve özel çalışma şartlar olmak zorundadır. İbrahim Işıklı

https://www.dunya.com/kose-yazisi/yeni-bir-calisma-modeli-uzaktan-calisma/428330

Emekli aylığı almaya hak kazananların önemli bir bölümü çalışmayı sürdürüyor. Emekli çalışanların kıdem tazminatı  ve emekli aylığı konularını mercek altına aldık.

25-30 yıl çalışıp emekli aylığı almaya hak kazanan emeklilerin önemli bir bölümü çalışmaya devam ediyor. Aylık bağlama oranlarındaki düşüş nedeniyle azalan emekli aylıkları yüzünden emeklilik sonrası çalışma artmaya başladı. Diğer yandan, çocukların eğitim hayatının devam etmesi nedeniyle evin geçimi de emeklilerimize kalıyor. Hal böyle olunca pek çok emekli emeklilik sonrası çalışmaya devam ediyor. Peki, emekli olduktan sonra çalışmaya devam eden kişi işten ayrıldığında kıdem tazminatı alabilir mi ve çalışan emeklinin emekli aylığı artar mı? Bir bakalım...

1 Ekim 2008 önemli... 

İlk kez 1 Ekim 2008 sonrasında sigortalı olmuş kişiler emekli olduktan sonra çalışmaya 4/a’lı yani eski adıyla SSK’lı olarak çalışmaya devam etmek isterlerse SGDP ödeyemezler.

Bu kişiler aylıklarını kestirip bütün sigorta kollarına prim ödeyerek çalışmak durumundadırlar. Dolayısıyla, ilk kez 1 Ekim 2008 sonrasında sigortalı olmuş kişiler emekli olduklarında SGDP ödeyerek çalışma imkanı elde edemeyecekler. Bu kişiler aylıklarını kestirip çalışmak zorunda kalacaklar.

Kıdem tazminatı alabilir mi?

SSK’lı olan emekliler, emekli olmaları nedeniyle işverenlerinden kıdem tazminatlarını alabilirler. Bu sebeple, 30 yıl aynı işyerinde çalışan bir kişi emekli olurken 30 aylık brüt ücreti tutarındaki kıdem tazminatını alarak işyerinden ayrılabilir.

Bu durumdaki kişi emekli olduktan sonra yeniden çalışmaya devam ederse kıdem tazminatını hangi hallerde alabileceği farklılık gösterir. Emekli olduktan sonra SGDP ödeyerek, yani aylığını kestirmeden çalışmaya devam eden bir kişi çalışmasını sonlandırmak istediğinde, emekli olmak nedeniyle kıdem tazminatı talep edemez. Ancak SGDP ödemek yerine aylığını kestirip çalışmaya devam ederse, istediği zaman çalışmasını sonlandırıp işverenden kıdem tazminatı talep edebilir. Dolayısıyla, emekli olup yeniden çalışmaya devam edecek olan kişiler bu tercihi yaparken kıdem tazminatı konusunu da dikkate almalılar.

SGDP ödeyerek çalışmaya devam eden kişiler, işverenin işten çıkarması halinde ve bazı durumlarda kıdem tazminatı alabilirler. Buna karşılık emekli olmaları sebebiyle istifa edip kıdem tazminatı almaları söz konusu değildir. Bu kişilerin kıdem tazminatlarını alabilmeleri için İş Kanunu’nda belirtilen diğer nedenlerle işten çıkartılmaları veya ayrılmaları gerekiyor.

Emekli nasıl çalışabilir?

Emekli olduktan sonra 4/a’lı olarak yani eski adıyla SSK’lı olarak çalışmaya devam etmek isteyenler için belirleyici olan bu kişilerin ilk kez ne zaman sigortalı olduklarıdır.

1 Ekim 2008 tarihinden önce çalışmaya başlamış veya emekli olmuş kişiler, emekli olduktan sonra 4/a’lı yani bir işverene bağlı olarak çalışmaya devam etmek isterlerse iki seçenekleri söz konusudur. Ya emekli aylıklarını kestirirler ya da sosyal güvenlik destek primine (SGDP) tabi olarak çalışırlar. Sosyal güvenlik destek primi ödeyerek çalışan kişilerin ücretlerinden yüksek prim kesintisi olmakla birlikte, söz konusu kişiler emekli aylıklarını almaya devam ederler. Aylığını kestirip çalışan emekli için ise normal bir sigortalı gibi bütün sigorta kollarına prim ödenir.

Aylık artar mı?

Emekli olduktan sonra çalışmaya devam eden kişilerin emekli aylıklarının artıp artmayacağı çalışma biçimlerine göre değişiyor. Emekli olduktan sonra SGDP ödeyerek çalışmaya devam eden kişiler, işlerinden ayrıldıklarında da aynı emekli aylığını almaya devam ederler. Bu dönemde yaşlılık sigortasına prim ödenmediği için emekli aylığı artmaz.  Ancak emekli olduktan sonra çalışmaya devam eden ve aylığını kestiren kişiler için durum farklıdır. Bu dönemde hem aylık almadıkları, hem de yaşlılık sigortasına prim ödedikleri için bu süre sonunda yeniden aylık hesaplanır ve kendilerine bağlanır. Çalışan emekli eğer aylığını kestirip çalışmaya devam etmiş ise çalışma sonlanınca daha yüksek bir aylık alabilir.

Yargıtay bu konuda ne dedi?

Yargıtay’ın görüşü, emeklilik nedeniyle işten ayrılan çalışan tekrar aynı işyerinde çalışmaya başlarsa, emekli olunan tarihte kıdem tazminatı ödenmişse, kıdem hakkının sıfırlandığı yönünde. Yani kişi için yeni bir çalışma dönemi başlıyor ve bir yıllık asgari sürenin baştan başlaması söz konusu oluyor. Çalışanın bu işyerinden tekrar ayrılırken ödenecek olan kıdem tazminatının da emekli olduktan sonraki dönem üzerinden hesaplanması gerekiyor.

Örneğin, çalışan 20 yıl aynı işyerinde çalışıp kıdem tazminatını alarak emekli olmuş ve sonra yeniden aynı işyerinde çalışmaya devam ederek 3 yıl daha çalışmış ise ikinci kez kıdem tazminatına hak ettiğinde yalnızca 3 yıllık süre üzerinden kıdem tazminatı alabilecektir.

Cem Kılıç

http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/cem-kilic/calisan-emekli-nin-ayligi-ve-2747786/

Genel Sağlık Sigortası (GSS) 1 Ocak 2012 tarihinde yürürlüğe girdikten sonra, uygulamada ortaya çıkan sorunları gidermek için çok sayıda yasal düzenleme yapıldı. Habertürk'ten Ahmet Kıvanç'ın haberine göre düzenleme ile herhangi bir işte çalışmayan, anne veya babasından dolayı bakılmakla yükümlü olmayan kişiler, yüksek tutarlı prim ödemekten kurtuldu.

GENÇLERE 2 YIL BEDAVA SAĞLIK HİZMETİ

Çocuklar 18 yaşına kadar anne veya babaları üzerinden sağlık hizmeti alabiliyor. Yaş sınırı, lise ve dengi okul mezunlarında 20, yükseköğrenim mezunlarında 25 olarak uygulanıyor. Anne babası üzerinden bakılmakla yükümlü olmayan gençler için de aynı hükümler geçerli.

Yükseköğrenimden kasıt sadece lisans eğitimi değil. Lisanstan sonra yüksek lisans veya doktora yapanlar da 25 yaşına kadar aynı haklardan yararlanıyor.

Önceki yıllarda, gençler lise veya üniversiteden mezun olduktan sonra sigortalı olarak bir işe girmemişlerse ya prim ödemek, ya da gelir testine girerek ailesinde kişi başına gelirin asgari ücretin 3’te 1’inden az olduğunu belgelemek zorunda kalıyordu. Prim ödeme yükümlülüğü ise hem gençleri, hem de aileleri zor durumda bırakıyordu.

2016 yılında yapılan değişiklikle, gençlere mezuniyetten sonra iki yıl bedava sağlık hizmetinden yararlanma hakkı tanındı. Böylece gençler bir işe başlayıncaya kadar iki yıllık zaman kazandı.

YAŞ SINIRINA DİKKAT

Bu yıl haziran ayında liseyi veya üniversiteyi tamamlayan bir genç, iki yıl boyunca GSS primi ödemek zorunda olmayacak. Gençler bu süre içinde bir işe girerse; örneğin lise mezunu bir kişi üniversiteyi kazanırsa, ya da üniversite mezunu genç yüksek lisansa başlarsa 25 yaşını dolduruncaya kadar sağlık hizmeti almaya devam edecek.

İki yıllık ücretsiz tedavi hakkından yararlanabilmek için yaş sınırının doldurulmaması gerekiyor. İki yıl için sağlanan ücretsiz sağlık hizmeti hakkı, yaş sınırının doldurulduğu tarihte sona erecek.

Örneğin, bu yıl haziran ayında liseden mezun olan 19 yaşındaki bir genç, bir yıl sağlık hizmeti alabilecek. Haziran ayında üniversiteden mezun olan 23 yaşındaki genç iki tam yıl hizmetten yararlanabilirken, 24 yaşındaki genç sadece bir yıl yararlanabilecek.

GELİR TESTİ YAPTIRIN

Mezun olduktan sonra iki yıl içinde bir işe giremeyen veya yaş sınırını dolduranların, sağlık hizmetinden yararlanabilmek için ayda 60 lira GSS primi ödemesi gerekiyor. GSS primi ödenmesi kişilerin tasarrufunda olan bir husus değil. Herkesin zorunlu olarak ödemesi gerekiyor.

Ekonomik durumu iyi olmayanlar gelir testine girmeli. Gelir testinde, ailede kişi başına düşen aylık gelirin asgari ücretin 3’te 1’inden (676.50 TL) az olup olmamasına bakılıyor. Örneğin dört kişilik ailenin geliri 2018 yılı için aylık 2 bin 707 lira ise prim ödenmesi gerekiyor; gelir 2 bin 700 lira ise prim istenmiyor.

25 yaşında işsiz bir gencin gelir testinde ailenin toplam gelirinin esas alınması dar gelirli ailelerde sıkıntı yaratıyor. Burada da bir ayrım yapılmalı. Dört kişilik aile için aylık kazancı 2 bin 707 lira olan ile 10 bin lira olanın aynı kategoride değerlendirilmemesi gerekir. 

https://www.haberturk.com/2-yil-bedava-saglik-hizmetinden-nasil-yararlanilir-2153281-ekonomi

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • KGK, 23 Kasım 2024 Tarihli Sürdürülebilirlik Denetçiliği Sınav Soruları ve Cevap Anahtarı A Grubu Sınav Soru ve Cevaplarına Ulaşmak İçin Tıklayınız B Grubu…
  • Sosyal Sigortalar ve GSS Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi Meclise Sunuldu Sosyal güvenlik düzenlemesinin ayrıntıları belli oldu. Meclis’e sunulan 28 maddelik…
  • Miras Yoluyla Arsa Sahibi Olanlara Danıştay’dan Müjde! Gazetemizdeki “Vergi Kurdu” adlı köşemizde 12 Kasım’da yayınlanan “Danıştay: Arsasını hasılat paylaşımıyla müteahhide…
Top