Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Prim Matrahına Dahil Edilecek Kazançlar.

Mehmet Tiraş SMMM Adana

Pazar, 12 Kasım 2017 12:26

İş Kanunu’nda Mazeret İzinleri

İş Kanunu’nda mazeret izinleri ayrı başlık altında Ek Madde 2’de belirtilmiştir. Bu izinler evlilik, doğum, ölüm ve engelli ebeveyni iznidir. İşçiye;

  • Evlenmesi durumunda 3 gün,
  • Evlat edinmesi durumunda 3 gün
  • Anne veya babasının, eşinin, kardeşinin, çocuğunun ölümü hâlinde 3 gün,
  • Eşinin doğum yapması hâlinde ise 5 gün,
  • En en az %70 oranında engelli veya süreğen hastalığı olan çocuğunun tedavisinde, hastalık raporuna dayalı olarak ve çalışan ebeveynden sadece biri tarafından kullanılması kaydıyla, 1 yıl içinde toptan veya bölümler hâlinde 10 güne kadar

ücretli izin verilir.

İşçi ve işveren kendi arasında anlaşarak bu izinlerin süresini iş sözleşmesi ile arttırabilirler, bu izinlere ek olarak yeni mazeret izinleri ekleyebilir. Örneğin, birçok şirket kanunda taşınma izni olmamasına rağmen, iş sözleşmelerine taşınma izni eklemektedirler.

Mazeret izinleri özelliği gereği ücretli izinlerdir. İşçinin ücretinden bu izinleri kullanması nedeniyle kesinti yapılmaz. http://iskanunu.com

Tarhiyat sonrası uzlaşmalarda üzerinde tartışılan konulardan biri de; uzlaşma tutanağının mükellefe tebliğ edilip/edilmeyeceği ile ilgili hususlardır. 213 sayılı VUK’nun uzlaşmayı düzenleyen ek 7.maddesi hükmü gereğince, süresi içerisinde uzlaşma talep ederek uzlaşma talebinde bulunan mükellefe bir uzlaşma günü verilmektedir. Uzlaşma günü ile davetiyenin tebliğ tarihi arasında en az 10 gün bulunması zorunludur.

Mükellef veya ceza muhatabı aynı anda hem uzlaşma ve hem de vergi mahkemesinde dava açmış bulunabilir. Bu gibi durumlarda vergi mahkemeleri uzlaşma komisyonun kararlarının neticelerini beklemek zorundadır. Vergi mahkemeleri, uzlaşma komisyonu kararlarının sonuçlarını beklemek durumundadır(1). Uzlaşma işleminin neticeye bağlanmasından evvel vergi mahkemelerince dosya karara bağlanmamaktadır.

Diğer taraftan, uzlaşmanın vaki olmaması durumunda mükellef veya ceza muhatabı; tarh edilen vergi ve kesilen cezaya karşı, uzlaşmanın vaki olmadığına dair tutanağın kendisine tebliğinden itibaren genel hükümler kapsamında ve yetkili vergi mahkemesine dava açabilir. Bu gibi durumlarda dava açma süresi kısalmış veya bitmiş veya 15 günden daha az bir süre kalmış olabilir.  Bu takdirde dava açma süresi tutanağın tebliğ tarihinden itibaren 15 gün olarak uzamaktadır.

Uzlaşmanın gerçekleşmemesi yani vaki olmaması durumunda ise, yukarıdaki 2.fıkra uyarınca durdurulmuş olan davanın görülmesine, keyfiyetin vergi dairesince işarı üzerine vergi mahkemesinde devam olunur(2).

Uzlaşmanın vaki olması durumunda, mükellef veya vergi sorumlusu üzerinde mutabık kaldığı vergi ve ceza için genellikle dava açma hakkını kaybeder. Genellikle diyoruz çünkü, üzerinde uzlaşılan vergi ve cezalarda artık dava açma olanağı bulunmamaktadır. Bu kuralın tek istisnası, vergi hatasının bulunması durumunda üzerinde uzlaşma sağlanmış olsa bile, dava açma yolu gözükebilecektir(3).

Danıştay 3. Dairesi tarafından verilen bir kararda: “Dava açma süresinin başlaması için uzlaşma komisyonu toplantısında tutanağın imzalanması yeterli olmayıp bu tutanağın ayrıca mükellefe tebliğ edilmesi gerekmektedir. Vergi mahkemesince uzlaşma komisyonu tutanağının mükellefe tebliğ edildiği tarih araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken tutanağın imzalandığı tarih dikkate alınarak davanın süre aşımı yönünden reddedilmesi yolundaki kararda hukuka uygunluk görülmemiştir” şeklinde karar verilmiştir(4).

Diğer taraftan, yine uzlaşma ile ilgili olarak mükellefin uzlaşma talebinin müzakereye sokulmadan ve incelenmeden reddi durumunda ise, uzlaşmanın temin edilmemesi veya uzlaşmanın vaki olmaması halinden farklı olduğu, bu durumda VUK’nun Ek-7. maddesine göre, ek 15 günlük süresinin işlemeyeceği yönünde görüşler de mevcuttur. Bu görüşe göre örneğin, VUK’nun 343/3 maddesine göre kesilen vergi ziyaı cezası uzlaşma kapsamında olmamasına rağmen, bu ceza için uzlaşma istenmesi, buna karşılık bu talebin konunun esasına girilmeden uzlaşma komisyonunca reddedilmesi halinde; uzlaşmanın vaki olmadığından veya temin edilemediğinden bahsedilemeyeceğinden, bu durumda ek 15 günlük dava açma süresi söz konusu değildir.

Konuya ilişkin Danıştay’ın bu hallerde de dava açma için mükellefe 15 günlük süre verilmesi gerektiği yönünde kararları yanında farklı yönde verilmiş kararları da mevcuttur.

Danıştay 11. Dairesi tarafından verilen bir kararda ise; “uzlaşmanın vaki olmaması ve mükellefe 15 günlük ek dava açma süresinin verilmesi halinde VUK 376. maddesine göre indirimden yararlanılması mümkün değildir”(5).

Diğer taraftan, yine Danıştay 9.dairesi tarafından verilen bir başka kararda ise;

“Uzlaşma başvurusu sonucu uzlaşmaya varılmışken, bu uzlaşmanın gereklerini derhal yerine getirmekle yükümlü bulunan vergi dairesi müdürlüğünce uzlaşma talebi geçersiz sayılarak, üzerinde uzlaşılan kısımlarda yeniden cezalı tarhiyata gidilmesinde isabet bulunmadığı” şeklinde karar verilmiştir(6).

Sonuç olarak, tarhiyat sonrası uzlaşmalarda uzlaşmaya varılmaması halinde bu konuyla ilgili düzenlenen tutanak mükellefin varlığı halinde kendisine veya vekiline komisyon huzurunda tebliğ edilmektedir. Mükellefin yokluğu durumunda ise, bu durum bir tutanak ile tespit edilir ve bu düzenlenen tutanak mükellefe tebliğ için adresine yollanır. Bundan sonra ise yargı yolu mükellef için söz konusu olacaktır. Nazlı Gaye Alpaslan Güven

http://www.hurses.com.tr/Haber-Vergi_Mahkemesinde_dava_acma_suresinin_baslamasi_icin_uzlasma_tutanaginin_ayrica_mukellefe_tebligi-15154.htm


(1) VUK uzlaşma ek madde 7

(2) VUK uzlaşma ek madde 7, VUK md. 112, GT 368, İYUK md. 27

(3) VUK 116 ila 124

(4) Dnş. 3. D.nin 29.01.2003 gün ve E:2000/3173-K:2003/607 sayılı karar. Bu karar için bkz. Danıştay Dergisi, Sayı:1, Yıl:2003, s.150

(5) Dnş. 11. D. nin 17.11.1997 gün ve E:1996/5556-K:1997/4079 sayılı kararı.

(6) Dnş. 9. D. nin 14.10.2004 gün ev E:2002/805-K:2004/4955 sayılı kararları. Bu karar KIZILOT Şükrü, “Danıştay Kararları ve Özelgeler” isimli çalışmasının Cilt:8, sayfa:988 de yer almaktadır. Ankara, 2008, Yaklaşım Yayınları

İş Kanunu’na göre haftalık çalışma süresi 45 saattir. Bunun üzerinde yapılan çalışmalar da fazla mesaidir. Ancak ne yazık ki, ülkemizde pek çok işveren işçilerini fazla çalıştırıyor fakat fazla mesai ücreti ödemiyor. Pek çok çalışanın ortalama haftalık çalışma süresi 45 saatin üzerinde belirleniyor ve ücretlerine yıllık 270 saate kadarki fazla mesailer dahil sayılıyor. Ancak Yargıtay bu durumu yalnızca ‘kendi mesai saatlerini belirleyebilen’ veya bulunduğu pozisyona göre ortalama ücret seviyesinin üzerinde ücret belirlenmiş kişiler için geçerli kabul ediyor.

5 YILLIK SÜREYE DİKKAT!

İşçiler fazla mesai alacakları için çoğu kez işverene dava açmak zorunda kalıyor. Fazla mesai alacaklarında zaman aşımı süresi 5 yıldır. Dolayısıyla 29 Mayıs 2017’de işten ayrılan bir çalışan en fazla 29 Mayıs 2012’ye kadar olan fazla çalışmaları için dava açabilir. Bu tarihten önceki fazla çalışmalar için bir hak iddia edemez. Bu nedenle çalışanlar eğer fazla mesai alacakları için dava açmayı düşünüyorlarsa işten ayrıldıktan sonra ellerini çabuk tutmalılar.

İSPAT ETMEK ZORUNDA

Fazla mesai yaptığını iddia eden ve mahkemeye başvuran işçi, bunu ispat etmelidir. Bunun içinde yazılı belgeler, tanık beyanları ve işyeri kayıtlarıyla durumu ispatlayıcı delillere başvurulması gerekir. Bu nedenle çalışanlar fazla mesai davası açacaklarsa buna ilişkin belge ve kayıtları toplamalı ve davada bu belgeleri delil olarak mahkemeye sunmalılar. Aksi taktirde iddialarını ispatlayamayacaklardır.

Aynı dönemde çalışmış olmaları şart

Yazılı belgelerle fazla mesai yapıldığı kanıtlanamıyorsa tanık beyanlarının dinlenmesi söz konusu olabilir. İş arkadaşları arasından fazla mesai yapıldığı yönünde tanık olabilecek kişilerin mahkeme tarafından dinlenebilir. Ancak Yargıtay tanıklıkta çalışma arkadaşlarının birlikte çalışıldığı döneme ilişkin beyanlarını kabul etmektedir. Kişinin tanıklığı yalnızca davacı işçiyle çalışılan dönem için delil olacaktır. Tanığın işçinin fazla çalışmasına gerçekten tanık olacak nitelikte bir kişi olması da şarttır. Aynı birimde çalışan işçiler tanıklık yapabilir.

E-mail ya da dekont bile ortaya çıkarır

Fazla mesainin ispatlanmasında işçinin çalıştığı süreleri gösteren her türlü belge delil olarak mahkemeye sunulabilir. Bu doğrultuda işçinin işverenine gönderdiği bir rapor, ilettiği bir bilginin maili de fazla mesainin ispatı konusunda delil oluşturacaktır. Aynı şekilde işçinin işverenin kendisine verdiği bir faturayı ödediğine dair dekont işçinin çalıştığının ispatı olacaktır. Yargıtay geçmiş yıllarda verdiği bir kararında, işçinin işyerinin önündeki bankamatikten para çektiğini gösteren belgeleri, işçinin bu saatlerde çalıştığının belgesi olarak kabul etmiştir.

Bordroya atılan imza önemli

İşçilerin en çok kafasını karıştıran konu, bordrolara atılan imzalardır. İşçinin imzalamış olduğu bordroda fazla mesai sütunu bulunmuyor veya bu sütun boş olsa bile işçi mahkemede o ay fazla mesai yaptığını ispat edebilirse fazla mesai ücretine hak kazanır. Dolayısıyla bordronun imzalı olması, işçi ve işverenin bordroda yazılan tutarlar üzerinde anlaştığını gösterir. Ancak bordroda yer almayan fazla mesainin yapılmış olduğunun işçi tarafından ispat edilmesi halinde işçi yine de fazla mesaiye hak kazanır.

Kayıtlar istenebilir

İşçinin fazla mesai yaptığını ispat etmesinin bir diğer yolu, mahkemeye başvurarak işyerindeki giriş çıkışları gösteren elektronik kayıtların veya görüntülerin istenmesini talep etmesidir. Bu durumda işveren varsa kamera kayıtlarını veya işe giriş çıkışı gösteren elektronik bilgileri ya da puantaj kayıtlarını mahkemeye sunmak durumundadır. Okan Güray Bülbül

http://www.aksam.com.tr/yazarlar/okan-guray-bulbul/is-arkadasinin-tanikligi-da-c2fazla-mesaiyi-ispatlar/haber-678398

Kredili Hayat Sigortasında Daini Mürtehin Banka kullandırdığı kredi borcundan dolayı doğrudan mirasçılara müracaat edemez.

Banka, önce sigorta şirkete karşı hukuki yolları tüketmeden mirasçılara karşı icra takip başlatamaz, dava açamaz.

YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ E. 2015/16813 K. 2016/12955 T. 11.5.2016 “Davacı, davalının murisine bireysel kredi sözleşmesi ile kredi kullandırıldığını, murise dava dışı sigorta şirketinden hayat sigortası yapıldığını, murisin vefatından sonra sigorta şirketinin kredi borcunu ödemediğini, davalının da borcun ödenmesi için yapılan icra takibine itiraz ettiğini ileri sürerek, icra takibine vaki itirazın iptalini istemiştir. Davalı, davanın reddini istemiştir Mahkemece, davanın kabulüyle .... İcra müdürlüğünün 2012/9831 esas sayılı dosyasına davalıların yapmış oldukları itirazın iptaline, takibin devamına, alacağın %20' si oranında icra inkar tazminatının davalılardan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davacılar tarafından temyiz edilmiştir.

1-)Dava, tüketici kredisinden doğan alacak için başlatılan takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. Davalılar murisi ile davacı banka arasında 23.05.2012 tarihli 5200 Tl bedelli tüketici kredisi sözleşmesi imzalandığı esnada dava dışı sigorta şirketi nezdinde 1 yıllık hayat sigortası yapılmış, krediyi kullanan tüketici 24.05.2012 tarihinde vefat etmiştir.Davacı ihbar olunan şirketin ödeme yapmaması üzerine takibe geçmiş, davalılar kredinin hayat sigortası ile güvence altına alındığını, kredinin sigortadan tahsil edilmesi gerektiğini savunmuşlar mahkemece " kullanılan tüketici kredisinden dolayı hayat sigortası yaptırılmasının isteğe bağlı olduğu, bununla birlikte hayat sigortası yapılmak suretiyle kredi kullanılmasından sonra vefat gerçekleştiğinde öncelikle sigorta şirketine müracaat edilmesi gerektiği yönünde bir hükmün bulunmadığı, davalıların mirası reddettiklerine dair bir bilginin yer almadığına göre mirasçıların terekeden mesul olduğu, sigorta şirketinin ödeme yapıp yapmamasının çözümü gereken bir uyuşmazlık olmadığını, mirasçıların gerektiğinde yaptıkları ödeme oranında ya da bankanın muvafakatini alarak sigorta şirketi aleyhine dava açma hakları bulunduğu, davalıların hayat sigortası yaptırıldığı gerekçesiyle murisin kredi borcunu ödemeden kaçınmalarının hukuki bir dayanağı bulunmadığı" gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Uyuşmazlık kullanılan kredi borcundan dolayı hayat sigortası olmasına rağmen mirasçılara müracaat edilip edilmeyeceği noktasında toplanmaktadır. Hemen belirtilmelidir ki, somut olayda hayat sigortası yapıldığı ve priminin ödendiği, murisin poliçeler üzerinde banka lehine dain ve mürtehin hakkı tesis ettiği uyuşmazlık konusu değildir. Davacı dul maaşı alan murisin kredi çekildikten bir gün sonra öldüğü gerekçe gösterilerek sigorta şirketinin ödeme yapmadığını, bu yüzden mirasçılara karşı icra takibine geçtiğini beyan ederek eldeki davayı açmış ise de sigorta poliçelerinin üzerinde davacı Banka'nın adına dain ve mürtehin kaydı bulunacağı yazılı olup sigorta şirketinin menfi yanıtına karşı hukuki yollar davacı banka tarafından tüketilmeden mirasçılara karşı takip başlatılması yerinde değildir. Mahkemece bu husus gözetilerek vaktinden evvel açıldığı anlaşılan davanın usulden reddi gerekirken işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup hükmün bozulmasını gerektirir.” Ahmet Can http://www.ahmetcan.av.tr/

Kurumlar vergisi mükelleflerinin kurum kazancının tespitinde, Gelir Vergisi Kanunu’nun ticari kazanç hakkındaki hükümleri uygulanır.

Gelir Vergisi Kanunu’na göre de genel giderlerin ticari kazancın safi tutarının tespitinde dikkate alınabilmesi için bu giderlerin gelirin elde edilmesi veya devam ettirilmesi için yapılmış olması gerekir.

Bu bağlamda yapılan bağışın (dağıtılan etlerin) gelirin elde edilmesi ve devam ettirilmesi arasında doğrudan bir illiyet bağı olmadığından, kazancın tespitinde indirilmesi mümkün değildir. Kazancın tespitinde indirimi kabul edilmeyen gider dolayısıyla ödenen KDV’nin de indirimi mümkün değildir. KDV dahil ödenen bedelin ancak kanunen kabul edilmeyen gider olarak kaydı mümkün olabilir.

İşçilere dağıtılacak et bedelinin ise ayni ücret olarak değerlendirilmesi, et bedelinin net ücret olarak kabul edilip, hesaplanan brüt tutarı üzerinden gelir vergisi stopajına tabi tutulması ve brüt tutarının genel gider olarak dikkate alınması gerekir. Ayni yardımlar sigorta primine tabi ücrete dahil olmadığından, ayni ödemeler üzerinden sigorta primi hesaplanması gerekmemektedir. Yaklaşım 

Takdir komisyonları 213 sayılı VUK md. 74 hükmünde yer alan takdir yetkilerini kullanmaktadırlar. Buna göre, komisyonlar kendilerine vergi dairesinden yollanan matrah ve servet takdirlerini yapmak, vergi yasalarında yazılı fiyat, ücret veya sair matrah ve kıymetleri takdir etmek durumundadırlar.

Takdir komisyonları, matrah takdiri sırasında; vergi dairesinden istenilen takdirleri yapmaları sırasında, vergi usul kanununa göre vergi incelemesi yetkisine sahiptir (VUK md. 31-74).Bu kapsamda, mükellefin defter kayıt ve belgelerini incelemek zorundadırlar.

Takdir komisyonları, görevleri itibariyle gelir idaresi bünyesinde vergi dairesi başkanlıklarına bağlı olarak faaliyette bulunmaktadırlar. Takdir komisyonu kendilerine gelen dosyaları inceleyip, eğer takdir nedeni yok ise dosyayı tekrar vergi dairesine yollamak zorundadırlar.

Takdir komisyonları;

1) Kendilerine yollanan dosya kapsamında somut olarak takdir nedeni yok ise, gerekçeli olarak dosyayı vergi dairesine iade etmek mecburiyetindedir.(Bkz. 213 sayılı VUK md. 31)

2) Takdir komisyonları, kendilerinden istenilen dönemlerle ilgili matrah takdiri sırasında mükellefin defter ve belgelerini incelemek ve mevcut belgelerde ki KDV indirimlerini kabul etmek zorundadırlar (VUK md. 134-135).

3) Takdir komisyonlarının mükellefin, indirilecek KDV‘lerini reddetmek veya sıfırlamak gibi hak ve yetkileri yoktur. [1]

4) Vergi dairesinden yollanan dosya kapsamında ki, vergi tekniği raporlarına istinaden mükellefin sahte belge kullanması halinde, bu dosyalar ile ilgili KDV indirimlerini red sırasında mükelleften ödeme araçlarını, çek, banka dökümlerini istemek ve bunları takdir komisyonu kararına bağlamak zorundadırlar. [2]

5) Vergi tekniği raporlarına veya vergi inceleme raporlarına bağlı takdirlerde (genelde zaman aşımının bitmesine birkaç ay kala), takdir komisyonu kararına bu raporların eklenmesi zorunludur. Vergi tekniği raporlarının (VTR) takdir komisyonu kararına eklenmeyişi “adil yargılama hakkı ve silahların eşitliği ilkesi”ni zedelemektedir.

6) Esasen, takdir, bir inceleme, muhasebe ve murakabe yöntemidir. Takdir sırasında mükellefin beyanı ve ifadelerine, belge istenmesine, müracaat edilmelidir. Aksi takdirde, beylik ifadelerle, standart kalıplar içerisinde matrah takdirinin yapılması halinde bu kararlara dayalı, tarhiyatlar vergi yargısının hakemliğine gidildiğinde tarhiyatlar idare aleyhine neticelenmektedir.

7) Sahte belge kullanımı veya düzenlenmesi ile ilgili matrah takdirlerinde mükelleflerin aynı zamanda “özel esaslara” alındığı bir realitedir. Bu gibi durumlarda, takdir komisyonlarının mutlak surette mükelleften konu ile ilgili yazılı izahat istemesi zorunludur. Çünkü, vergi daireleri takdir komisyonlarından gelen takdir edilmiş kararlar üzerinde mutlak surette tarhiyat yapmak durumundadırlar. Vergi daireleri takdir komisyonu kararlarını değiştirmek, bozmak veya bu karara dayalı tarhiyatları re’sen düzeltme hak ve yetkisine sahip değildir.

8) Son yıllarda, sahte fatura kullanımı ile ilgili KDV matrah takdirlerinde mükellefin takdir edilen ay ve bu aydan önceki ve sonraki KDV indirimlerinin, beyanname sonuçlarının, (191 indirilecek) KDV hesaplarının durumlarını bilmek zorundadırlar. Aksi takdirde, takdir komisyonları sonraki döneme devir eden KDV olması halinde afaki bir takdir yapmış olabilir. [3]

9) Tarh Zaman aşımının bitmesine çok az bir zaman kala, vergi incelemesi bitirilmeden, vergi inceleme raporlarına istinaden olay takdir komisyonu vasıtası ile zaman aşımı uzatılarak ertesi yıl cezalı tarhiyatlar önerilebilmektedir. Bu gibi durumlarda, yargı, idare aleyhine kararlar verdiği sıklıkla görülmektedir. [4]

10) Takdir komisyonları, vergi dairelerinin üzerinde veya vergi inceleme elemanlarının üzerinde, bir yüksek komisyon niteliğinde değildir. Takdir komisyonları, kendilerine 213 sayılı yasadan gelen takdir yetkisine haizdir. Bu konu ile ilgili ayrıca, mahdut bir inceleme yetkisi de mevcuttur (Bkz. 213 sayılı VUK md. 31, 74).

11) Vergi yargısı, kendisine intikal eden bir çok uyuşmazlıkla ilgili olarak tarhiyatın takdir komisyonu kararına dayalı olması halinde bu tarhiyatları genelde tamamen vergi ve VZC ile birlikte ortadan kaldırıldığını sıklıkla görülmektedir. Nazlı Gaye Alpaslan Güven

http://www.hurses.com.tr/Haber-Takdir_komisyonlari_mukellefin_KDV_indirimini_reddedebilir_mi-15137.htm


[1] Bkz. İzmir 1. Vergi Mahk., 12.06.2014 gün ve E:2013/2059 – K:2014/828 sayılı kararı,

[2] Bkz. İzmir 1. Vergi Mahk., 16.05.2014 gün ve E:2013/2379 – K:2014/678 sayılı kararı,

[3] Ayrıntılı açıklamalar için Bkz. YÜCE Prof. Dr. Mehmet, “Yönetim Kurulu Üyeleri Kanuni Temsilciler Müdürler ile Ortakların Hak ve Sorumlulukları”, Ekin Yayınevi, Temmuz 2014, S. 182 - 184

[4] Bkz. YENİSEY Feridun, GÜNEŞ Gülsen, ŞİRİN Z. Ertunç, “Anayasadan Mali ve Vergisel Beklentiler”, On İki Levha, 1. Baskı, İstanbul, 2012, S. 155 - 158

Askerlik nedeniyle işinden ayrılan işçiler, döndükten sonra iki ay içinde aynı işyerine başvurursa, işveren bu kişiyi işe almak zorunda. Aksi halde işçiye 3 aylık ücreti tutarında tazminat ödemek durumunda kalır.

5 SORU CEVAP

1- Soru: 3 yıl çalıştığım işyerimden, askerlik sebebiyle kıdem tazminatımı alarak ayrıldım. 6 aylık askerliğim sonrası beni tekrardan alma mecburiyeti var mı? Almazsa 3 aylık brüt maaşım kadar tazminat vermesi zorunlu mu? (Yıldırım M)
Cevap: Askerlik nedeniyle işinden ayrılan işçiler, askerden döndükten sonra iki ay içerisinde eski işverenine başvurup çalışmak istediklerini bildirirlerse işverenleri bu kişiler işe almak durumundadır. Eğer bu tarihte işyerinde boş bir pozisyon yoksa işveren pozisyon açıldığında bu kişilere öncelik vermek durumundadır. İşveren bu yükümlülüğe uymazsa işçiye 3 aylık ücreti tutarında tazminat ödemek zorundadır. Askere giderken kıdem tazminatı alınarak ayrılınmış olması bu açıdan herhangi bir fark yaratmaz.

Asla imza atmayın, dava açın

2- Soru: İşten çıkartıldım ama kendisi hiçbir ödeme yapmayıp tazminatı almışım gibi evrak imzalamamı istiyor zaten işsizlik alacaksın diyor, hakkımı almak istiyorum ne yapmalıyım? (Hatice S)
Cevap: Almadığınız bir tazminat için tazminatınızı aldığınıza dair bir imza atmayın. İşsizlik maaşı işsiz kaldığınız dönemde gelirinizin korunması amacını taşır. Kıdem ve ihbar tazminatı ise size tanınmış bir haktır. İşvereniniz bu konudaki tutumunu sürdürürse dava açmanız gerekebilir. Bu durumda işvereninize dava açacağınızı söyleyip, farklı şeyler olduğunu anlatın ki durumun ciddiyetinin farkına varsın.

Gelir testine gerek kalmadı

3- Soru: İşten 15 Haziran’da ayrıldım. Eşim memur. Ne zaman gelir testi yaptıracağım, eşim çalıştığı için gerek var mı? (Bekir P)
Cevap: Bir sigortalının bakmakla yükümlü olduğu kişi statüsünde olan kişiler için gelir testi yaptırma zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu kapsamda sigortalının eşi, çocukları, anne ve babası bazı şartları sağlamaları halinde bakmakla yükümlü olunan kişi statüsündedir. Bu kapsamda eşiniz üzerinden sağlık hizmeti alabilirsiniz.

30 gün gündelikçinin yararına olur

4- Soru: 10 günden fazla temizlik işçisi çalıştırıyorum evde. Gün sayısını 10 veya 30 gün olarak bildirmemin çalışana emekliliği bakımından bir durum oluşturur mu? (Ceren Ateş)
Cevap: Kaç gün çalıştırıyorsanız o kadar bildirim yapmalısınız. 10 gün ve üzeri bildirimlerde gündelikçi adına tüm sigorta kollarına prim yatırılır. 30 gün üzerinden bildirmeniz gündelikçinin yararına olur.

Başvuru için 30 güne dikkat

5- Soru: 27 Eylül’de işten çıktım. 28 Ekim’de işsizlik maaşına başvurmam sorun olur mu?
Cevap: İşsizlik sigortasına başvuruda 30 günlük süre söz konusu. 2 gün geç kalmış gözüküyorsunuz. Bunun için süreden 2 gün düşülecektir. Okan Güray Bülbül

http://www.aksam.com.tr/yazarlar/okan-guray-bulbul/askerden-donen-calisani-c2ise-almayan-tazminat-oder-c2/haber-678060

11 Kasım 2017 Tarihli Resmi Gazete

Sayı: 30237 

Maliye Bakanlığı (Gelir İdaresi Başkanlığı)’ndan:

Bilindiği üzere, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesinin (B) fıkrasında “Yeniden değerleme oranı, yeniden değerleme yapılacak yılın Ekim ayında (Ekim ayı dâhil) bir önceki yılın aynı dönemine göre Türkiye İstatistik Kurumunun Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksinde meydana gelen ortalama fiyat artış oranıdır. Bu oran Maliye Bakanlığınca Resmî Gazete ile ilan edilir.” hükmü yer almaktadır.

Bu hüküm uyarınca yeniden değerleme oranı 2017 yılı için % 14,47 (ondört virgül kırkyedi) olarak tespit edilmiştir.

Bu oran, aynı zamanda 2017 yılına ait son geçici vergi dönemi için de uygulanacaktır.

Öte yandan, bu konuda daha önce yayımlanmış olan tebliğler de yürürlükte bulunmaktadır.

Tebliğ olunur.

Cuma, 10 Kasım 2017 13:14

özdoğrular 10.11.17 e-Bülten

özdoğrular 10.11.17 e-Bülten için tıklayınız

 

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • 1 TL için 532.000 TL Fazla Vergi Ödeme Riski Sosyal içerik üreticilerinden ile Appstore, Google Play üzerinden gelir elde…
  • BORSAYA AÇILAN ŞİRKETLER AÇISINDAN EMİSYON PRİMLİ PAYLARA YÖNELİK ÖRNEK UYGULAMA EMİSYON PRİMİ TİCARİ KARA DÂHİL DEĞİLDİR. ÖZKAYNAKLAR ARASINDA 520 PAY…
  • Yatırım Teşvik Belge Kapsamında KDV İstisnası Yatırım Teşvik Belgesi Sahibi Mükellefe Belge Kapsamındaki:· Makine Ve Teçhizat İthal…
Top