Mehmet Özdoğru
Hangi Durumlarda Riskli Mükellef Olursunuz?
≡ Bilançodaki kasa hesabında yüksek tutarda nakit bulunması,
≡ Bilançolarında sürekli zarar beyan edilmesi,
≡ Bilançolarında yer alan kasa ve banka hesaplarında nakit bulunduğu halde yüksek tutarlı banka kredisi kullanımı,
≡ Bilançodaki banka hesapları ile fiili banka hesapları arasında fark bulunması,
≡ Şirket ortağına yüksek tutarlı borç para verilmesi,
≡ Şirketin bilançosunda banka kredisi ve ortaklardan alacaklar hesabının bulunması,
≡ Şirket ortağına sermayenin üç katından fazla borçlanılması,
≡ POS satışlarının sektör ortalamasının altında ya da üstünde olması,
≡ Karlılık oranının sektörel ortalamaya göre sapma göstermesi,
≡ Gelir tablosunda yer alan toplam satışlara oranla karın düşük olması,
≡ Karlılık oranının diğer yıllara göre sapma göstermesi,
≡ Nakit satışlarının sektör ortalamasının altında ya da üstünde olması,
≡ Finansman giderlerinin yüksek olması,İşletmelerin kasa ve banka hesaplarında yeterli bakiye bulunmasına rağmen yüksek tutarlı kredi kullanımı nedeniyle oluşan finansman giderleri inceleme gerekçesi açısından risk taşıyabilir.
≡ Net Satışlarına oranla yüksek tutarlı Pazarlama, Satış ve Dağıtım Gideri, Genel Yönetim Gideri, Karşılık Gideri, Kambiyo Zararı Finansman Gideri, olması
≡ Banka hesap hareketleri ve çek hareketleri ile mal satışı ya da alışı yapılan mükellefler arasında uyumsuzluk olması,
≡ Alınan Çekler hesabındaki tutarlar ile toplam satış tutarlarının karşılaştırılması sonucu çekler hesabının satışlar hesabından yüksek olması,
≡ Şüpheli Alacaklar İçin Dava Açılan Dönemden Sonra Karşılık Gideri Yazılması,
Kesim mizan üzerinden yapılan analizlerde davanın açıldığı dönemlerden sonra “654 Karşılık Gideri Hesabı” yazılması durumu inceleme gerekçesi açısından risk faktörü olarak değerlendirilebilmektedir.
≡ Verilen Sipariş Avansları İçin Şüpheli Alacaklar Karşılığı Ayrılması ve Gider Yazılması, Bu alacaklara karşılık ayıran ve gider yazan firmalar riskli mükellef olarak değerlendirilerek incelenmeleri istenebilmektedir.
≡ Başka bir mükellef incelemesi yapılırken söz konusu mükelleften mal ya da hizmet alışı ya da satışı yapılması inceleme gerekçesi olabilmekte,
≡ Ba/Bs gibi elektronik formlar arasında tutarsızlıklar bulunması,
≡ Bilanço kalemleriyle ilgili yatay ya da dikey rasyo analizlerindeki sapmalar, uyumsuzluklar,
≡ Devreden KDV’lerin yüksek olması ve süreklilik göstermesi,
≡ 2 nolu KDV Beyannamesine konu hizmetlerin stopaj durumu,
≡ Sahte fatura kullanma ya da düzenleme yönünden riskli mükellefler,
≡ Teslim ve hizmet bedelini kredi kartı ile tahsil eden mükelleflerin kredi kartı işlem banka bilgileri, Ba-Bs bildirimleri ve KDV beyanname bilgileri analizine göre riskli olarak değerlendirilmesi. Ahmet Hikmet Sönmez
2018 Yılı İçin Bağımsız Denetim Kriterleri
16.02.2016 tarihli 2016/8549 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararına ilaveten 29.07.2017 tarih ve 30138 Sayılı Mükerrer Resmi Gazetede BOBİ Finansal Raporlama Standartları yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
BOBİ FRS, 19/12/2012 tarihli ve 2012/4213 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Bağımsız Denetime Tabi Olacak Şirketlerin Belirlenmesine Dair Karar uyarınca bağımsız denetime tabi olup, 26/8/2014 tarihli ve 29100 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Kurul Kararı kapsamında TFRS uygulamayan işletmelerin (diğer bir ifade ile MSUGT uygulayan işletmelerin) münferit ve konsolide finansal tablolarının hazırlanmasında uygulanacaktır.
Tebliğde , BOBİ FRS’yi uygulayan işletmelerin iki yıl geçmedikçe isteğe bağlı olarak TFRS’yi uygulayamayacakları hüküm altına alınmıştır. Diğer taraftan isteğe bağlı olarak TFRS’yi uygulayan işletmelerin BOBİ FRS’yi uygulayabilmeleri için en az iki yıl TFRS’yi uygulamış olması zorunludur.
01.01.2018 tarihinden itibaren 19.12.2012 tarihli 2012/4213 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenen ve 16.02.2016 tarih ve 20168549 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Revize edilen hadler çerçevesinde bağımsız denetime tabi olup; Tek Başına veya bağlı ortaklıkları ve iştirakleriyle birlikte aşağıdaki üç ölçütten en az ikisini iki yılda sağlayan şirketler , 6102 Sayılı TTK ve 660 Sayılı Kamu Gözetim Kurumu’na ait Kanun Hükmünde Kararname gereğince bağımsız denetime tabidir.
Söz Konusu 2016/8549 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararına göre Genel Ölçütler;
a) Aktif toplamı 40 milyon ve üstü Türk Lirası.
b) Yıllık net satış hasılatı 80 milyon ve üstü Türk Lirası.
c) Çalışan sayısı 200 ve üstü,
olarak belirlenmiştir.
Ayrıca Kamu Gözetim Kurumunun 21.08.2014 tarih ve 75935942-050.01.04-(01/26) Sayılı Kararına ekli listedeki şirketler TFRS (Türkiye Finansal Raporlama Standartlarına) göre Rapor üretirken Listede yer almayan şirketler isteğe bağlı olarak TFRS’ye göre veya MSUGT (Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliği) Kapsamında Finansal Raporlarını ve Denetimini yaptırabileceklerdi.
Ancak BOBİ Finansal Raporlama Standardı yayınlanmasıyla söz konusu MSUGT kapsamında raporlama yapan tüm şirketler 01.01.2018 ve sonraki Finansal Raporlarını ve Bu finansal Raporların Denetimi BOBİ FRS.’ye göre yapması gerekecektir.
BOBİ FRS içerisinde yer alan Büyük işletme kriteri ayrıca belirlenmiş olup, BOBİ FRS.nin Büyük İşletmelere ait işlemlerinde uygulanacaktır.
Büyük İşletme Ölçütleri;
a) Aktif toplamı 75 milyon ve üstü Türk Lirası.
b) Yıllık net satış hasılatı 150 milyon ve üstü Türk Lirası.
c) Çalışan sayısı 250 ve üstü,
2017 YILI BAĞIMSIZ DENETİM KRİTERLERİ
Bu durumda mevcut düzenlemelere göre, 2017 Yılı içerisinde Bağımsız Denetim için 19.12.2012 tarihli 2012/4213 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenen ve 16.02.2016 tarih ve 2016/8549 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Revize edilen hadler çerçevesinde bağımsız denetime tabi olup; Kamu Gözetim Kurumu’nun 21.08.2014 tarih ve 75935942-050.01.04-(01/26) Sayılı kararının ekinde belirlenen işletmeler TFRS.’ye göre Raporlama yapacaktır.
2017 Yılı için İlgili Kararın ekindeki Listede yer almayan işletmeler TFRS (Türkiye Finansal Raporlama Standartlarına) göre veya MSUGT (Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliği) Kapsamında Finansal Raporlarını ve Denetimini yaptırabileceklerdir.
2018 YILI BAĞIMSIZ DENETİM KRİTERLERİ
Kamu Gözetim Kurumunun 21.08.2014 tarih ve 75935942-050.01.04-(01/26) Sayılı Kararına ekli listedeki şirketler TFRS (Türkiye Finansal Raporlama Standartlarına) göre Rapor üretirken Listede yer almayan şirketler isteğe bağlı olarak TFRS’ye göre veya MSUGT (Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliği) Kapsamında Finansal Raporlarını ve Denetimini yaptırabileceklerdi.
Ancak BOBİ Finansal Raporlama Standardı yayınlanmasıyla söz konusu MSUGT kapsamında raporlama yapan tüm şirketler 01.01.2018 ve sonraki Finansal Raporlarını ve Bu finansal Raporların Denetimi BOBİ FRS.’ye göre yapması gerekecektir.
SONUÇ :
2017 Yılında Bağımsız Denetime Tabi olacak Şirketler yukarıda belirlenen Kriterlere göre (2015 ve 2016 Yılı Verileri değerlendirilerek ) belirlenmektedir.
Söz Konusu 2016/8549 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararına göre Genel Ölçütler;
a) Aktif toplamı 40 milyon ve üstü Türk Lirası.
b) Yıllık net satış hasılatı 80 milyon ve üstü Türk Lirası.
c) Çalışan sayısı 200 ve üstü,
olarak belirlenmiştir. (Tam Liste için ek-1 bakınız.)
Bu Anlamda Her iki yılda, 3 kriterden her hangi ikisini birlikte sağlayan mükellefler 2017 Yılı Faaliyetlerini Bağımsız Denetim yaptırmak zorundadırlar.
2017 Yılı için İlgili Kararın ekindeki Listede yer almayan işletmeler TFRS (Türkiye Finansal Raporlama Standartlarına) göre veya MSUGT (Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliği) Kapsamında Finansal Raporlarını ve Denetimini yaptırabileceklerdir.
2018 Yılında ise, (2016 ve 2017 Yılı Verileri değerlendirilerek ) 2016/8549 Sayılı Bakanlar Kurulunca belirlenen kriterleri aşanlar Bağımsız Denetime Tabi olacaktır.
Ancak BOBİ Finansal Raporlama Standardı yayınlanmasıyla söz konusu MSUGT kapsamında raporlama yapan tüm şirketler 01.01.2018 ve sonraki Finansal Raporlarını ve Bu finansal Raporların Denetimi BOBİ FRS.’ye göre yapması gerekecektir.
Ahmet Gündüz
http://www.ahmetgunduz.com.tr/haberler/2018-yili-icin-bagimsiz-denetim-kriterleri-degisti
Özdoğrular 20.11.17 E-Bülten
özdoğrular 20.11.17 e-Bülten için tıklayınız
Motorlu Nakil Araçlarının Mükellefiyetle İlgili Sorunları
Bilindiği gibi, nakliye araçlarında vergi dairesi ile ilgili işe başlama, işi terk ve elektronik beyan konusunda uygulamada birçok problemler ortaya çıkmaktadır. Uygulamada ortaya çıkan bir başka problemlerden biri de kişisel amaç için alınan kamyonet, doblo türündeki vasıtaların vergi dairesine gerçek usulde kayıt açılıp açılmayacağı ile ilgili konulardır. Örneğin, arazi sahibi bir vatandaşın kendi ihtiyaçlarında kullanmak üzere midibüs veya kamyonet alması, hususi amaçla kullanılmak üzere kamyon alınması vb.
Nakliye araçlarında vergi daireleri ilk işe başlama sırasında;
1) İşe başlama dilekçesi,
2) Aracın noter kesin alış sözleşmesi,
3) Varsa aracın alış faturası,
4) Aracın ruhsatnamesi,
5) Aracın sahibinin nüfus cüzdanı,
6) Aracın sahibinin ikametgah senedi,
…….
gibi belgeleri talep ederek buna göre işe başlama dilekçesi ekinde vergi kaydının açılması böylelikle yapılabilmektedir.
Son yıllarda ise, gerçek kişilerin yıl içerisinde internet sitesi üzerinden yılda birden çok araç alım satımı yapması faaliyetleri dolayısıyla yeterince araştırma yapılmadan gerçek usulde vergi kaydı açılması sıklıkla karşılaşılmaktadır.
Diğer taraftan, nakil araçlarında işin terki için aşağıdaki belgeler istenilmektedir:
1) Terk dilekçesi,
2) Varsa boş faturalar,
3) Kati satış senedi,
4) Araç kullanılamaz hale gelmiş ise bununla ilgili ekspertiz raporu veya pert belgeleri veya araç kullanılmıyor ise otoparka çekilme ile ilgili tutanaklar,
…….
gibi belgeler istenmektedir.
Uygulamada bazı araçlar gerek teknik olarak ve gerekse başka nedenlerle trafikten men edilebilmektedirler. İşte bu gibi nedenlerle de tamamen kullanılmaz hale gelen veya ticari iş yapamaz duruma düşen araçların vergi kayıtlarının da terk ettirilmesi gerekir.
Örneğin;
1) Aracın trafik tarafından muhtelif sebeplerle men edilerek otoparka çekilmesi,
2) Araca fenni muayene yapılması dolayısıyla trafik tarafından el konularak bir yeddi emin otoparkına konulması,
3) Araçta yakalanan bir yasak madde veya malzeme dolayısıyla aracın mahkeme tarafından el konulması ve mahkeme neticelenene kadar bir yerde alı konulması,
4) Aracın teknik sebeplerle kullanılmaz hale gelerek bu durumun bir rapora bağlanması,
5) Aracın yasa dışı bir olaya karışması dolayısıyla bloke edilmesi,
6) Aracın modelinin 1990 ve daha eski olan bir taşıt kapsamında olması nedeniyle 5838 sayılı yasa gereğince trafikten çekilmesi (MTV GT seri 41)
7) Aracın ticari vasıftan, hususi vasfa dönüştürülmesi,
8) Binek vasıftaki bir aracın çeşitli fiziki imalat neticesinde trafikten alınan izne göre, başka bir vasfa örneğin kamyonet şekline dönüştürülmesi,
9) Aracın çalınması veya çeşitli nedenlerle bulunamaması,
…….
Bu gibi durumlarda vergi dairesine gerçek usulde kaydı olan bir aracın kaydının silinmesi gerekecektir.
Maliye Bakanlığı, yayınladığı çeşitli genel tebliğ ve iç genelgelerle nakliye araçlarındaki işe başlama ve terk konularını açıklamıştır. Buna karşın, uygulamada özellikli durumlar nedeniyle çeşitli duraksamalarla karşılaşıldığı görülmektedir.[1]
Vergi dairelerinin yukarıda yer alan araçlarla ilgili vergi kayıtlarını sonlandırmamış olmaları nedeniyle pek çok mükellef yüksek miktarlara varan e-beyan özel usulsüzlük cezaları, gereksiz tarhiyatlar, beyanname verilmemiş olması nedeniyle kesilen vergi ve vergi cezaları vs. tarhiyatlar vergi dairelerinde önemli borçların oluşmasına neden olmaktadır. Böylece vergi dairelerinin tahakkuk tahsilat dengesi bozulmakta ve neticede iş yapmayan araçların gıyabında hacizler uygulanmakta, araç sahiplerinin banka hesaplarına elektronik hacizler yürütülmektedir.
Maliye Bakanlığı’nın taşıt araçları ile ilgili nakliyecilikten dolayı gerçek usulde gelir vergisi kayıtlarını silme konusunda ilgili vergi dairelerine yetki vermesi zorunludur. Aksi takdirde, yukarıda belirtilen gereksiz tarhiyatlar nedeniyle gerek idare açısından ve gerekse mükellefler açısından maddi ve manevi pek çok mağduriyetler ortaya çıkmaktadır. Nazlı Gaye Alpaslan Güven
[1] Bkz. VUK Md. 153, 161 ve GVK İç Genelgesi Seri No: 2003/3.
İbraname İmzalarken Dikkat Edin!
■ 4.5 yıldır çalıştığım işyerinden hiçbir neden gösterilmeden işten çıkarıldım ve bana bir ibraname verilerek imzalamamı istiyorlar.
Ben de düşünmek için süre istedim. Eğer bunu imzalarsam haklarımı alacağımı yoksa imzalamadan alamayacağımı söylüyorlar. Ne yapmam lazım?İbranameyi imzalarsam haklarım kaybolur mu? Suat
İbraname 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Borçlar Kanunun ile yeniden düzenlenmiştir. Yasanın 132. Maddesinde "Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir." Kuralına yer verilmiştir.
■ 05.10.1959 doğumluyum. 31.03.1976 tarihinde sigortalı oldum. 21.03.1979 yılında askerlik yaptım. Toplam ödenmiş 1920 günüm var. Askerlik günlerim 610 gün nasıl ve ne zaman emekli olabilirim? 5...343233 Nolu SMS
İşe girişi 08.09.1976 tarihinden önce olanlarda kademeli olarak artan yaş şartı aranmaz. Erkeklerde tam emeklilik için 25 yıl sigortalılık süresi ve 5000 gün, kısmi emeklilik için 55 yaş ve 3600 prim gün aranmaktadır.
Siz de işe girişinize göre 3600 günü tamamlar tamamlamaz kısmi emekli olabilirsiniz. Bunun için 1920 günün üzerine askerliği borçlanıp toplamda 2520 güne ulaşırsınız. Eksik kalan 1080 günü (3 yıl eder) prim ödeyip tamamlayarak tamamladığınız tarihte emekli olursunuz. 55 yaş şartınız 2014 yılında tamamlanmış. Bu nedenle yaş sıkıntınız yok. Askerliği ödeyip 3 yıl daha prim ödeyin.
NE ZAMAN EMEKLİ OLURUM?
■ Eşim 1961 doğumlu, Nisan 2001 sigorta başlangıçlı, 4500 primi var, yüzde 45 engelli raporu var. 5...831255 Nolu SMS
Eşiniz, işe girişi ve vergi indirimine göre 19 yıl ve 4240 prim gün şartlarına tabidir. Prim gün şartı tamamlanmış ancak 19 yıl şartı Nisan 2020'de dolacak. Bu durumda emekli olabileceği tarih Nisan 2020 olacaktır. Eğer eşiniz askerlik yaptıysa borçlanma yaparak girişini geriye çekebilir ve borçlanma süresi kadar erken emekli de olabilir.
■ 20.12.1969 doğum tarihim. SGK girişim 03.06.1997. 5...722743 Nolu SMS
İşe başlangıcınıza göre 25 yıl, 57 yaş ve 5900 prim gün şartlarına tabisiniz.
Emekli olabilmeniz için 5900 prim günü tamamlayıp 57 yaşınızın dolacağı 20.12.2026'da emekli olabilirsiniz.
Askerliğiniz işe başlangıçtan önce ise sadece 15 gün askerlik borçlanıp 56 yaşa tabi olabilir ve 20.12.2025'te emekli olabilirsiniz. Ali Şerbetçi
https://www.takvim.com.tr/yazarlar/aliserbetci/2017/11/20/ibraname-imzalarken-nelere-dikkat-edilmeli
Toptan Ödeme – Tasfiye – İhya Ne İşe Yarar?
5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununa tabi olarak beş yıl ila on yıl arası hizmeti olanların bu hizmetleri, eğer sonrasındaki beş yıl içinde herhangi bir statüde sigortalı olmaması halinde 5434 sayılı Kanunun 117 nci maddesi kapsamında tasfiye olmuş sayılıyor.
İhyada Son Durum
Tasfiye edilen bu hizmetlerin ihyası yani canlandırılması mümkün bulunuyor. Zira 5510 sayılı Kanun gereği kesenek veya toptan ödemeleri zamanaşımına uğramış olması nedeniyle hizmetleri tasfiye edilmiş olanların, tasfiye edilmiş sürelerinin 01.10.2008 tarihinden itibaren birleştirilecek hizmetlerden kabul edilmesi gerekiyor.
Bir de kesenek iadesi veya toptan ödeme yapılan hizmetler de söz konusu olabiliyor ve bunların da ihyası mümkün bulunuyor.
İhya Aylık Bağlanma Şartına Bağlı
15.10.2008 tarihi öncesi, Emekli Sandığı iştirakçisi olup bu tarihten sonra 4/a (SSK) sigortalılığı veya 4/b (Bağ-Kur) sigortalılığı bulunmayanlardan;
- Re’sen, sicilen, malûlen veya yaş haddinden emekliye sevk edilenlerden hizmet sürelerinin aylık bağlanmasına yetmemesi nedeniyle tarafına toptan ödeme yapılmak suretiyle hizmetleri tasfiye olanların,
- Kesenek iadesi yapılmak suretiyle hizmetleri tasfiye olanların,
- İstifa etmek suretiyle görevinden ayrılanların,
- Hizmetleri tasfiye edilenlerden veya istifa edenlerden ölenlerin dul ve yetimlerinin,
Borçlandırılacak veya ihya edilecek hizmetleri ile birlikte 5510 sayılı Kanuna göre aylığa hak kazanmaları ve 5434 sayılı Kanuna (mülga hükümleri dâhil) göre aylık bağlanması koşullarını taşımaları halinde borçlanma ve ihya işlemlerinin yapılması icap ediyor.
Kesenekleri iade edilmek veya toptan ödeme yapılmak suretiyle hizmetleri tasfiye olanlar ile borçlanma yapanların bu hizmetleri ihya ve borçlanma için gerekli paranın yatırıldığı tarihten itibaren geçerli hizmet olarak dikkate alınması, ihya ve borçlanma tutarı hesabının ise mülga 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılması gerekiyor.
Memurun Ölüm Aylığında 5434 – 5510 Farkı
Tabii bu ihya işlemi daha çok hizmeti 5-10 yıl arası iken ölen iştirakçilerin eş ve çocuklarına 5510 sayılı Kanun gereği Ekim 2008’den sonra önü açılarak bağlanacak aylıklarda önem kazanıyor.
Bu aylıklarda 5510 sayılı Kanun kapsamında bağlandığı için 5510 sayılı Kanunun 34 üncü maddesindeki aylık bağlama şartlarını taşıdıkları sürece ödenmesi mümkün bulunduğunu özellikle vurgulamakta fayda bulunuyor.
Başka Hizmetlerde de İhyanın Yararı
Tasfiye olmuş hizmetlerin hizmete eklenmesi için illa Emekli Sandığı’ndan emekli olmak şart değil. SSK yahut Bağ-Kur veyahut özel banka sandıklarından da emekli olunsa eğer tasfiye olmuş Emekli Sandığı süresi varsa ihya işlemi emeklilik tarihinin öne çekilmesinde faydalı olabilirken, aylık tutarına da katkı sağlıyor.
Örneklerle İhyanın Yararı
Örneğin 5434 sayılı Kanuna tabi çalışmakta iken 20.10.2006 tarihinde vefat eden ve söz konusu tarih itibariyle 5 yıl 11 ay hizmeti bulunan iştirakçiden dolayı çocuklarına öğrenim çağındaki çocuklarına yetim aylığı bağlanırken eşine toptan ödeme yapılmıştır. Ekim 2008’den itibaren 5-10 yıl arası hizmeti var iken vefat eden iştirakçilerden dolayı ölüm aylığı bağlanma imkânı doğduğu için eşinin müracaatı halinde toptan ödeme ihyası yapılıp dul aylığı bağlanabilecektir.
Diğer bir örnekte 5434 sayılı Kanuna tabi çalışmakta iken adi malûl olarak emekliye sevk edilen ancak hizmetinin yetmemesi nedeniyle tarafına toptan ödeme yapılmış olan kişi 6 ay SSK sigortalısı olarak çalıştıktan sonra açıkta iken 02.02.2002 tarihinde vefat etmiştir. Son kez sigortalı olarak çalışan ancak açıkta iken ölmesi nedeniyle hak sahiplerine 2829 sayılı Kanun uyarınca 506 sayılı Kanuna göre aylık bağlanması icap ettiğinden ihya işlemi yapılamayacaktır.
Bir başka örnekte ise yine 5434 sayılı Kanuna tabi çalışmakta iken vefat eden ve vefat ettiği tarihte 4 yıl 5 ay hizmeti bulunan iştirakçinin hizmet süresinin dul ve yetimlerine aylık bağlanmasına yetmemesi nedeniyle eşe, çocuğa ve anneye toptan ödeme yapılmıştır. Dul aylığı bağlanacak eşin, eşi olan müteveffa iştirakçinin askerlikte geçen 8 aylık süresinin borçlandırılarak tarafına aylık bağlanmasını istemesi yeterli bulunuyor. Bu talep ile askerlik süresi borçlanması tahakkuk ettirilerek, tahakkuk eden borç tutarı ile 4 yıl 5 ay hizmetinin ihyası için yatırması gereken paranın tamamının aylık bağlanma talebinde bulunan eşten istenmesi gerekiyor.
İhya işlemlerinin yapılabilmesi için aylık bağlanması talebi yeterli olacağından ayrıca ihya talep dilekçesi gerekmiyor. Buna karşın borçlanma işlemlerinin yapılabilmesi için muhakkak borçlanma talep dilekçesinin şart olduğunu bir kez daha vurgulayalım. Şevket Tezel
Anonim Şirket Pay Senetlerinin Satışının Vergilendirilmesi
T.C.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü
Sayı :62030549-120[Mük.80-2016/211]-181606
21.06.2017
Konu : Anonim şirket pay senetlerinin satışının vergilendirilmesi.
İlgide kayıtlı özelge talep formunda, ............ Vergi Dairesi Müdürlüğünün .......... vergi kimlik numaralı mükellefi .............. Tic. A.Ş.'nin hissedarı olduğunuz, söz konusu Şirkette mevcut 5850 adet paya karşılık 58.500.-TL değerindeki hisseyi satın alma yoluyla 5/3/2012 tarihinde iktisap ettiğiniz, şirkete ortak olduğunuz tarihte henüz pay senedi bastırılmadığından hisseleri devir ve temlik sözleşmesiyle devralarak pay defterine işlettiğiniz nama yazılı pay senetlerini 5/2/2016 tarihinde iktisap ettiğiniz belirtilerek, sahip olduğunuz pay senetlerinin hissedarı ve aynı zamanda müdürü olduğunuz .............. Ltd. Şti.'ye satışından elde edilecek kazancın değer artış kazancı istisnası kapsamındaki durumu ile iki yıllık sürenin hesabında hisse senetlerinin iktisap tarihi olarak ortaklık hisselerinin iktisap tarihi olan 5/3/2012 tarihinin mi yoksa hisse senetlerini fiziki olarak edindiğiniz 5/2/2016 tarihinin mi dikkate alınacağı; pay senetlerini sattığınız Şirketin müdürü ve hissedarı olmanız nedeniyle transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı açısından değerlendirme yapılıp yapılmayacağı ile pay senetlerinin satış bedelini tahsil ederken tevsik zorunluluğunun olup olmadığı hususlarında Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.
GELİR VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN:
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun "Değer artışı kazançları" başlıklı mükerrer 80 inci maddesinde, "Aşağıda yazılı mal ve hakların elden çıkarılmasından doğan kazançlar değer artışı kazançlarıdır.
1. İvazsız olarak iktisap edilenler ile tam mükellef kurumlara ait olan ve iki yıldan fazla süreyle elde tutulan hisse senetleri hariç, menkul kıymetlerin veya diğer sermaye piyasası araçlarının elden çıkarılmasından sağlanan kazançlar.
Bu maddede geçen "elden çıkarma" deyimi, yukarıda yazılı mal ve hakların satılması, bir ivaz karşılığında devir ve temliki, trampa edilmesi, takası, kamulaştırılması, devletleştirilmesi, ticaret şirketlerine sermaye olarak konulmasını ifade eder.
Bir takvim yılında elde edilen değer artışı kazancının, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçlarının elden çıkarılmasından sağlanan kazançlar hariç, 11.000 Türk Lirası (290 seri no.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği ile 1/1/2016 tarihinden itibaren) gelir vergisinden müstesnadır." hükümleri yer almaktadır.
Ayrıca, 23/3/2000 tarihli 23998 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 232 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinin "2- Hisse Senetlerinin İktisap Tarihi" başlıklı bölümünde;
"Hisse senetlerinin üç ay süreyle elde tutulduktan sonra satılması halinde doğan değer artış kazancının vergilendirilmeyecek olması hisse senedinin iktisap tarihinin bilinmesini önemli kılmaktadır. Bu nedenle, hisse senedi alım satımı yapanların vergisel yükümlülüklerini tam olarak yerine getirebilmeleri açısından hisse senetlerinin iktisap tarihini izlemeleri gerekmektedir.
Genel olarak hisse senedi üzerinde tasarruf hakkına sahip olunan tarihin iktisap tarihi olarak dikkate alınması gerekmektedir. Bununla birlikte gerçek kişi ortakların şirketin sermaye artırımına gitmesi dolayısıyla sahip oldukları hisse senetlerinin ve aynı hisse senedinden değişik tarihlerde alım yapıldıktan sonra bunların bir kısmının elden çıkarılması halinde elden çıkarılan hisse senetlerinin iktisap tarihinin belirlenmesi farklılık göstermektedir."
açıklamalarına yer verilmiştir.
Yukarıdaki hüküm ve açıklamalara göre, 5/3/2012 tarihinde hisselerini satın alma yoluyla iktisap ettiğiniz ... Tic. A.Ş.'deki ortaklık payınız 5/2/2016 tarihinde hisse senedi çıkarılmak suretiyle hisse senedine bağlanmış olduğundan, tarafınıza ait hisse senetlerinin iktisap tarihi olarak şirket hisse senetleri üzerinde tasarruf hakkına sahip olduğunuz 5/2/2016 tarihinin esas alınması gerekmektedir.
Dolayısıyla, 5/2/2016 tarihinde iktisap edilen söz konusu hisse senetlerinin iki yıldan fazla süre elde tutulduktan sonra elden çıkarılmasından kazanç doğması durumunda, bu kazançlar değer artışı kazancı olarak dikkate alınmayacak ve vergiye tabi tutulmayacaktır. Sahibi olduğunuz hisse senetlerinin iki yıldan daha az bir süre elde tutularak satılması durumunda ise elde edeceğiniz kazancın değer artışı kazancı olarak vergilendirilmesi gerekmektedir.
Diğer taraftan, Gelir Vergisi Kanununun mükerrer 80 inci maddesinde "Bir takvim yılında elde edilen değer artışı kazancının, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçlarının elden çıkarılmasından sağlanan kazançlar hariç, 11.000 Türk Lirası (290 seri no.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği ile 1/1/2016 tarihinden itibaren) gelir vergisinden müstesnadır." hükmüne yer verildiğinden, vergiye tabi değer artışı kazancının hesaplanmasında söz konusu istisna tutarı uygulanmayacaktır.
KURUMLAR VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN:
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun "Transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı" başlıklı 13 üncü maddesinin birinci fıkrasında kurumların, ilişkili kişilerle emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit ettikleri bedel veya fiyat üzerinden mal veya hizmet alım ya da satımında bulunmaları durumunda, kazancın tamamen veya kısmen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılmış sayılacağı; alım, satım, imalat ve inşaat işlemleri, kiralama ve kiraya verme işlemleri, ödünç para alınması ve verilmesi, ikramiye, ücret ve benzeri ödemeleri gerektiren işlemlerin her hal ve şartta mal veya hizmet alım ya da satımı olarak değerlendirileceği, ikinci fıkrasında ilişkili kişinin kurumların kendi ortakları, kurumların veya ortaklarının ilgili bulunduğu gerçek kişi veya kurum ile idaresi, denetimi veya sermayesi bakımından doğrudan veya dolaylı olarak bağlı bulunduğu ya da nüfuzu altında bulundurduğu gerçek kişi veya kurumları ifade ettiği ve ilişkinin doğrudan veya dolaylı olarak ortaklık kanalıyla oluştuğu durumların örtülü kazanç dağıtımı kapsamında sayılması için en az %10 oranında ortaklık, oy veya kâr payı hakkının olması şartı arandığı ve ortaklık ilişkisi olmadan doğrudan veya dolaylı olarak en az %10 oranında oy veya kâr payı hakkının olduğu durumlarda da tarafların ilişkili kişi sayıldığı ve ilişkili kişiler açısından bu oranların topluca dikkate alındığı; üçüncü fıkrasında emsallere uygunluk ilkesinin ilişkili kişilerle yapılan mal veya hizmet alım ya da satımında uygulanan fiyat veya bedelin, aralarında böyle bir ilişkinin bulunmaması durumunda oluşacak fiyat veya bedele uygun olmasını ifade ettiği hüküm altına alınmıştır.
Konuya ilişkin ayrıntılı açıklamaların yapıldığı 1 seri numaralı Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkında Genel Tebliğin "3.1.1 Kurumların Kendi Ortakları" başlıklı bölümünde de, kurumların doğrudan veya dolaylı olarak sermaye payına sahip gerçek kişi veya kurum ortaklarının ilişkili kişi kapsamında değerlendirileceği açıklanmıştır.
Bu çerçevede, hissedarı ve aynı zamanda müdürü olduğunuz " ... Limited Şirketi" ile ilişkili kişi kapsamında bulunduğunuzdan; söz konusu Şirketin ilişkili kişisinden pay senetlerinin alınması işleminin anılan Kanunun 13 üncü madde hükümleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği tabiidir.
VERGİ USUL KANUNU YÖNÜNDEN:
213 sayılı Vergi Usul Kanununun "İspat Edici Kağıtlar" başlıklı 227 nci maddesinin birinci fıkrasında "Bu kanunda aksine hüküm olmadıkça, bu kanuna göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan münasebet ve muamelelere ait olan kayıtların tevsiki mecburidir." hükmü yer almaktadır.
Mezkûr Kanunun mükerrer 257 nci maddesinde de, mükelleflere muameleleri ile ilgili tahsilat ve ödemelerini banka, benzeri fınans kurumları veya posta idarelerince düzenlenen belgelerle tevsik etmeleri zorunluluğunu getirme ve bu zorunluluğun kapsamını ve uygulamaya ilişkin usul ve esaslarını belirleme hususlarında Bakanlığımıza yetki verilmiştir.
Bu yetkiye dayanılarak, tahsilat ve ödemelerin banka, benzeri finans kurumları, 6493 sayılı Kanun kapsamında yetkilendirilmiş ödeme kuruluşları veya Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketince düzenlenen belgelerle tevsiki uygulamasının 1/8/2003-1/1/2016 tarihleri arasındaki tahsilat ve ödemeler bakımından uygulama usul ve esasları 320, 323, 324, 332 ve 400 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğlerinde; söz konusu tarihten sonraki tahsilat ve ödemeler bakımından uygulama usul ve esasları ise 469 ve 479 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğleri ile değişik 459 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde belirlenmiştir.
Mevcut uygulamaya ilişkin açıklamaların yer aldığı 459 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğine göre, tahsilat ve ödemelerin tevsik zorunluluğu kapsamına; Vergi Usul Kanununun 232 nci maddesinin birinci fıkrası kapsamında fatura almak zorunda olan ve mezkur Tebliğde tevsik zorunluluğu kapsamında olanlar olarak tanımlanmış olan; birinci ve ikinci sınıf tüccarların, serbest meslek erbabının, kazançları basit usulde tespit olunan tüccarların, defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçilerin ve vergiden muaf esnafın, kendi aralarında ve tevsik zorunluluğu kapsamında olmayanlarla yapacakları, 7.000 TL'yi aşan tutardaki her türlü tahsilat ve ödemeleri girmekte olup, yine aynı Tebliğde belirlenen bir kısım tahsilat ve ödemeler ise tevsik zorunluluğu dışında tutulmuştur.
Bu itibarla, şahsınıza ait bulunan pay senetlerinin tevsik zorunluluğu kapsamında olanlara
satış tutarı 7.000 TL'yi aşıyor ise prensip olarak bu satışa ilişkin tüm tahsilat ve ödemelerin aracı fınansal kurumlar kullanılarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bununla birlikte, söz konusu pay senetleri satışının, noter aracılığıyla gerçekleştirilmesi durumunda, bu işleme ilişkin tahsilat ve ödemelerin aracı finansal kurumlar kanalıyla yapılması zorunluluğu bulunmamaktadır.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.
(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.
(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.
Eşini Kaybeden Erkek' de "Dul Aylığı" Alır!
Halk arasında ‘dul aylığı’ adından ötürü sanki sadece kadınlar bu maaşı alabilirmiş gibi bir algı olsa da eşini kaybetmiş erkekler de ölüm aylığı alabilir. Üstelik çalışması ya da emekli olması aylık almasına engel değil...
Sosyal güvenlik sisteminde güvence altına alınan risklerden olan ölüm halinde, geride kalanlara ölüm aylığı bağlanır. Ölüm aylığı halk arasında aylık alan kişinin durumuna göre isimlendiriliyor. Yetim aylığı, dul aylığı gibi... Böyle olunca da sanki bir tek kadınlar dul aylığı alabilirmiş gibi bir algı oluşuyor. Hâlbuki erkeklerin de eşlerinden dolayı ölüm aylığı alma hakkı var.
Bazı şartlar var...
Diğer yandan geriye dönük ölüm aylığı talep edilmesi de mümkündür. Fakat birden fazla eşinden aylığa hak kazananlara iki aylık birlikte ödenmez. Ölüm aylığı geride kalan eş, çocuk, anne-babaya bağlanabilir. Ancak bu kişilerin bazı şartları taşıması gerekir. Vefat eden kişiyle ölüm tarihinde yasal evlilik bağı bulunan eşe aylık bağlanır. Sigortalının eşinin çalışması veya kendi sigortalılığı nedeniyle aylık veya gelir alıyor olması bu durumu değiştirmez.
KIZ-ERKEK ÇOCUK FARKLI
Vefat eden kişinin çocuklarında ise cinsiyete göre farklı kriterler var. Kız çocuklarına evli olmamaları şartıyla yaşa bakılmaksızın ölüm aylığı bağlanır. Evlenen kız çocuğunun ise aylığı kesilir. Erkek çocuklarında ise yaş şartı var. Erkek çocukları 18 yaşına kadar ölüm aylığı alabilir. Orta öğretime devam eden erkek çocuk 20, yüksek öğrenime devam eden ise en fazla 25 yaşına kadar ölüm aylığı alabilir. Yaşı geçenlerin aylıkları kesilir.
İki eşten birlikte alamaz
Vefat eden eşinden dolayı ölüm aylığı alan eş, çalışırsa aylığını kaybetmez. Ancak yeniden evlenirse kesilir. Bu noktada akıllara gelen husus ise, kişinin ikinci evliliğinde de eşinin vefat etmesi halinde ikinci ölüm aylığını alıp alamayacağıdır. Yeniden evlenen eş, evliyken eski eşinden dolayı ölüm aylığı alamaz. İkinci evliliğinde de eşinin vefatı halinde bu eşinden dolayı da ölüm aylığına hak kazanmışsa, bu durumda iki ölüm aylığını birlikte alamaz, yalnızca tercih ettiği aylığı alabilir.
Geriye dönük talep edilebilir
SGK’dan ölüm aylığı alabilmek için hem gerekli şartları sağlamak, hem de yazılı olarak SGK’ya başvurmak gerekiyor. Hem anne-baba ve kocadan birlikte aylık kazandığını bilmeyenler, hem de dul kalan erkeklere ölüm aylığı bağlandığını bilmeyenlerin SGK’ya başvuru yaparak hak sahibi olduklarını almaları çok önemli. Eğer kişi ölüm aylığı hak etmesine rağmen SGK’ya başvuru yapmadıysa, 5 yıl geriye dönük olarak ölüm aylıklarını talep edebiliyor. Ancak 5 yıldan eski süreler için ölüm aylığı talep edilemiyor.
Evlenmediği sürece maaş devam eder
Dul aylığı denilince, sanki yalnızca kadınlar ölüm aylığı alabilir gibi bir algı oluşuyor. Halbuki kanun erkek-kadın ayrımı yapmıyor, Sigortalının eşi olarak hak sahibi kişiyi tanımlıyor. Erkeklerin genellikle dul olarak nitelendirilmemesi kanunun yaptığı bir ayrım değil. Bu nedenle eşini kaybetmiş erkekler de ölüm aylığı alabilirler. Eşini kaybetmiş erkeğin çalışması veya emekli olması ölüm aylığı almasına engel olmadığı için evlenmediği sürece ölüm aylığının alınması mümkündür.Okan Güray Bülbül
Boş Duran İş Yerleri Ve Çevre Temizlik Vergisi
2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’nun mükerrer 44. maddesinin birinci fıkrasında, "Belediye sınırları ve mücavir alanlar içinde bulunan ve belediyelerin çevre temizlik hizmetlerinden yararlanan konut, iş yeri ve diğer şekillerde kullanılan binalar çevre temizlik vergisine tabidir." şeklinde hüküm bulunmaktadır.
Yine aynı Kanun’un 5035 sayılı Kanun’la değişmeden önceki mükerrer 44. maddesinin üçüncü fıkrasında, "Çevre temizlik vergisinin mükellefi, her ne şekilde olursa olsun binaları kullananlardır. Boş bulunan binalarda bu verginin mükellefi, binaların malikleri veya malik gibi tasarruf edenleridir." hükmü yer almaktaydı.
Anılan Kanun’un 5035 sayılı Kanun’la değişik mükerrer 44. maddesinin üçüncü fıkrasında ise, "Verginin mükellefi, binaları kullananlardır. Mükellefiyet binanın kullanımı ile başlar." hükmü yer almaktadır.
Diğer yandan, 2464 sayılı yasanın mükerrer 44. maddesinde yer alan bir başka düzenleme ile de su tüketim miktarları esas alınmak suretiyle hesaplanan çevre temizlik vergisi, su faturasında ayrıca gösterilmek suretiyle tahakkuk edilmiş sayılır. Bu suretle tahakkuk eden vergi, su tüketim bedeli ile birlikte belediyelerce tahsil edilir. Su ve kanalizasyon hizmetleri ayrı bir kanunla düzenlenmiş bulunan büyük şehir belediye sınırları ve mücavir alanlardaki çevre temizlik vergisi ise 20.11.1981 tarihli ve 2560 sayılı kanun hükümlerine göre kurulan su ve kanalizasyon idarelerince tahsil edilir.[1]
Bu durumda, yukarıda yer alan hükümlere göre, çevre temizlik vergisinin mükellefi, her ne sıfatla ve ne şekilde olursa olsun binaları kullananlar olduğundan, binaları kullananların kiracılar olması halinde verginin kiracılar tarafından ödenmesi ve boş bulunan binalardan 01.01.2004 tarihinden itibaren çevre temizlik vergisi alınmaması gerekmektedir.
Konu ile ilgili olarak, Maliye Bakanlığı tarafından verilen bir özelgede şu görüşlere yer verilmiştir:
“Yazımız ekinde yer alan dilekçede, adı geçen kişinin belediyeniz 37080 sicil no ile kayıtlı emlak vergisi mükellefi olduğu, sahibi olduğu 125 ada 8 pafta 66 parseldeki taşınmaza ait çevre temizlik vergilerinin 2004 yılından itibaren kiracı tarafından ödenmediği, taşınmazın satışı esnasında bu vergi borcunun kendisinden talep edildiği ve mükellefin vergiyi kiracı adına ihtirazi kayıtla yatırdığı, yazınızda ise söz konusu taşınmazın 11.05.1994 tarihli çevre temizlik vergisi bildirimi ile kahve olarak kullanıldığının bildirildiği ve bu tarihten sonra herhangi bir bildirimde bulunulmadığı gerekçesiyle verginin talep edildiği belirtilmekte olup konuya ilişkin görüşümüz aşağıda açıklanmıştır.
Bilindiği üzere, 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’nun mükerrer 44. maddesinin birinci fıkrasında, "Belediye sınırları ve mücavir alanlar içinde bulunan ve belediyelerin çevre temizlik hizmetlerinden yararlanan konut, iş yeri ve diğer şekillerde kullanılan binalar çevre temizlik vergisine tabidir." denilmektedir.
Aynı Kanun’un 5035 sayılı Kanun’la değişmeden önceki mükerrer 44. maddesinin üçüncü fıkrasında, "Çevre temizlik vergisinin mükellefi, her ne şekilde olursa olsun binaları kullananlardır. Boş bulunan binalarda bu verginin mükellefi, binaların malikleri veya malik gibi tasarruf edenleridir." hükmü yer almaktaydı.
Anılan Kanun’un 5035 sayılı Kanun’la değişik mükerrer 44. maddesinin üçüncü fıkrasında ise, "Verginin mükellefi, binaları kullananlardır. Mükellefiyet binanın kullanımı ile başlar." hükmü yer almaktadır.
Yukarıda yer alan hükümlere göre, çevre temizlik vergisinin mükellefi, her ne sıfatla ve ne şekilde olursa olsun binaları kullananlar olduğundan, binaları kullananların kiracılar olması halinde verginin kiracılar tarafından ödenmesi ve boş bulunan binalardan 01.01.2004 tarihinden itibaren çevre temizlik vergisi alınmaması gerekmektedir.
Bu itibarla mülkiyeti ...........’ ya ait iki adet işyerinin;
- 2004 yılına kadar ödenmesi gereken çevre temizlik vergilerinin; binayı kullananın kiracı olması halinde kiracıdan, binanın malik tarafından kullanılması ya da boş olması halinde ise malikten zaman aşımı süresi de göz önünde bulundurulmak suretiyle alınması,
- 2004 yılından sonra ödenmesi gereken çevre temizlik vergilerinin; binayı kullananın bulunması durumunda kullanandan alınması, boş bulunması halinde ise alınmaması,
gerekmektedir.
Buna göre, adı geçen mükellefe ait işyerlerinin çalışma ruhsatları, çevre temizlik vergisi bildirimleri, vergi dairesi kayıtları ve benzeri belgeleri dikkate alınarak, 01.01.2004-12.01.2009 tarihleri arasında mülk sahibince söz konusu işyerinin kullanılmadığının tespiti halinde bu dönemlere ait çevre temizlik vergilerinin iade edilmesi ve kiracı tarafından kullanılmış ise kiracıdan tahsil edilmesi gerekmektedir.”
Diğer taraftan bir başka özelge de konu ile ilgili şu görüşlere yer verilmiştir:
“.............Belediye Başkanlığından alınan ....... tarih ve ...... sayılı yazıda, dilekçenizde belirtilen adreste çevre temizlik vergisi yönünden mükellefiyetinizin bulunmadığı belirtilmiştir.
213 sayılı vergi Usul Kanununun 413 üncü maddesinde; "Mükellefler, Maliye Bakanlığından veya Maliye Bakanlığının bu hususta yetkili kıldığı makamlardan vergi durumları ve vergi uygulaması bakımından müphem ve tereddüdü mucip gördükleri hususlar hakkında izahat isteyebilirler." denilmektedir.
1988 / 9 Sıra No.lu vergi Usul Kanunu İç Genelgesinde ise; mükelleflerin, kendileri ile ilgili olmak koşuluyla vergi durumları veya uygulaması bakımından doğrudan yaptıkları başvurular dikkate alınacağı, diğer bir anlatımla mükellefler adına başkaları tarafından yapılan veya mükellefler tarafından yapılmakla birlikte, somut (müşahhas) bir olaya dayanmayan başvurular üzerine görüş verilmeyeceği açıklanmıştır.
Bu itibarla, .........ilçesi ........ Cad. ....... İşhanı No:........adresindeki işyeri için mükellefiyetinizin bulunmadığı anlaşıldığından bu işyerine ait çevre temizlik vergisi uygulaması hakkında tarafınıza bilgi verilmesi mümkün bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu'nun çevre temizlik vergisine ilişkin mükerrer 44 üncü maddesinin birinci fıkrasında, belediye sınırları ve mücavir alanlar içinde bulunan ve belediyelerin çevre temizlik hizmetlerinden yararlanan konut, işyeri ve diğer şekillerde kullanılan binaların çevre temizlik vergisine tabi olduğu belirtilmiştir.
Anılan fıkra hükmüne göre, belediye sınırları ve mücavir alanlar içinde bulunan ve belediyelerin çevre temizlik hizmetlerinden yararlanan konut, işyeri ve diğer şekillerde kullanılan binalar çevre temizlik vergisine tabi bulunmaktadır. boş bulunan dolayısıyla hiçbir şekilde kullanılmayan binalar, 01.01.2004 tarihinden itibaren çevre temizlik vergisine tabi tutulmamaktadır.”[2]
Sonuç olarak, Boş bulunan ve kullanılmayan binaların çevre temizlik vergisi mükellefiyeti 01.01.2004 tarihinden itibaren söz konusu olmayacaktır. Ayrıca, önceden dolu olarak kullanılan bu gibi binaların bilahare tahliye edilmesi durumunda ise bu durum bir dilekçe ile belediye vergi dairesi şefliğine bildirilmelidir. Bildirilmeyen iş yerleri ile ilgili çevre temizlik vergisi tahakkuku devam edeceğinden dolayı bu konu üzerinde özellikle durulmasında yarar vardır. Nazlı Gaye Alpaslan Güven
http://www.hurses.com.tr/Haber-Bos_duran_is_yerleri_ve_cevre_temizlik_vergisi-15290.htm
[1] Maliye Bakanlığı Özelgesi: 11.12.2009 gün ve B.07.01.GİB.0.02.66/6601-790 sayı. İlgili md. için bkz. Belediye Gelirleri Kanunu Mük. Md.44.
[2] 28.12.2004 tarih ve B.07.4.DEF.0.34.12.2.EMLK:50-12128 sayı. İlgili Md. Belediye Gelirleri Kanunu Mük. Md. 44
İşveren Çalışana Hakaret Edemez
Sayın Okurum, iş kanununa göre işverenin işçisine hakaret etmesi tazminat hakkı doğurur. Hatta işçi için bildirim bile yapmasına gerek kalmaksızın iş sözleşmesini fesih edebilir. Sizde bu nedenle iş sözleşmenizi fesh ederseniz tazminat hakkınız vardır.
■ Firmada mesaiye kalıyoruz. Mesai ücretlerimizi zamanında alamıyoruz. Ne yapmamız gerekiyor? ...879257 Nolu SMS:
İş kanununa göre işveren işçinin ücretini kanun ve ya sözleşme hükümlerine göre hesaplayıp ödemiyorsa ve ya ücret ödemelerinde sürekli gecikme oluyorsa işçi iş sözleşmesini fesh ederek tazminatını talep edebilir.
Bu nedenle işverene yazılı olarak fesih bildirimi göndererek iş sözleşmenizi fesh edeceksiniz. Ödemez ise iş mahkemesine dava açacaksınız.
■ Ben 15.11.1959 doğumlu olup, 1976 yılında SSK'ya giriş yaptım fakat arada bir hayli boşluğum var. Toplam gün sayısı 2600 günüm var. Askerlik borçlanması ile 3200 günü tamamlıyorum. Emekli olmam için hangi koşular gerekiyor? Süleyman
5000 günü tamamlarsanız tam emekli, 3600 prim günü tamamlayıp kısmi emekli olabilirsiniz. Eğer SSK girişiniz 08.09.1976 tarihi ve öncesi ise 3600 prim günü tamamlayıp hemen emekli olabilirsiniz. Fakat SSK girişiniz 08.09.1976 tarihinden sonra ise bu sefer yaş ve kademeye giriyor ve 60 yaşa tabi oluyorsunuz.
NE ZAMAN EMEKLİ OLURUM?
■ 27.06.1978 doğumlu erkeğim. 10.09.1996 SSK girişim var. Toplam 4781 gün prim ödemesi var. Aynı iş yerinde 7 senedir çalışıyorum, SGK primi brüt 1400 TL. olarak ödeniyor. Ne zaman emekli olurum ve tazminat ne kadar alırım? ... 766479 Nolu SMS:
İşe girişinize göre 25 yıl, 56 yaş ve 5825 prim gün şartlarına tabisiniz. Prim gün sayınızın tamamlanması için 1044 gün daha prim ödemeniz gerekmektedir. Bu da yaklaşık üç yıla tekabül eder. Ancak 56 yaşınız 2034 yılında dolacak. Bu durumda prim günü tamamlasanız bile emekli olacağınız tarih 27.06.2034 tarihi olacaktır. Ali Şerbetçi