Mehmet Özdoğru
Otomatik Bilgi Değişimi
Küreselleşme, ülkelerin vergi mevzuatlarındaki farklılıklar, finans piyasalarındaki teknolojik gelişmeler neticede sermayenin rahat hareket edebilmesini sağlamış, dolayısıyla vergi mükellefleri de düşük vergi yükü olan ülkelere yönelmiştir. Sermayenin bazen gizlenmek istemesi, bazen de ülkemizdeki gibi kur farkı vergilemesinin sermayeyi aşındırması gibi faktörler de bunda rol oynamıştır. Ülkelerin bilgi saklaması ve finansal bilgileri paylaşmama eğilimleri de bir başka faktör olarak karşımıza çıkmıştır.
Bu durum ise, bir yanda gelirlerin çok düşük oranda vergilendirilmesi ya da hiç vergilendirilmemesi öte yanda ise bazı ülkelerin vergi gelirlerinde aşınma sonuçlarını doğurmuştur. Ayrıca bu durum terörün finansmanı ve suç gelirlerinin aklanması ile mücadeleyi de olumsuz etkilemiştir.
Bu konu özellikle 2001 yılında Amerika’dan başlayarak yayılan finansal kriz sonrasında daha çok tartışılmaya başlanmıştır. Tarihçe ile fazla uğraşmayıp günüme gelirsek, bu konudaki sakıncaları özellikle vergi gelirleri aşınan ülkeler lehine gidermek amacıyla iki önemli anlaşma ortaya çıkmıştır. Bunlardan birincisi Amerika tarafından diğer ülkelere kabul ettirilen ve Amerikan vatandaşlarının dünyanın her hangi bir yerindeki gelir ve gelir kaynaklarının Amerika tarafından izlenmesini amaçlayan FATCA (Foreign Account Tax Compliance Act) anlaşmasıdır. Diğeri de OECD tarafından geliştirilen hem Avrupa Birliği (AB) hem de OECD üyesi ülkeler arasında imzalanan “Vergi Konularında Karşılıklı İdari Yardımlaşma Sözleşmesi”dir.
Türkiye, her iki anlaşmayı da imzalamıştır. İki anlaşma da ülkeler arasında ayrı ayrı yürürlüktedir. Amerika, AB ve OECD ülkelerinin sözleşmesine katılmamış kendi anlaşmasını yürütmeyi tercih etmiştir. Biz bu yazımızda kısaca sözleşme olarak anacağımız Vergi Konularında Karşılıklı İdari Yardımlaşma Sözleşmesi’nin Otomatik Bilgi Değişimi (kısaca OBD) düzenlemelerini aktarmaya çalışacağız. OBD Eylem Planı'na katılan ülke sayısı 14 Kasım 2017 tarihi itibariyle 106’ya ulaşmıştır.
OBD, devletlerin kendi ülkesindeki finansal kuruluşlardan bilgi edinip bu bilgileri yıllık olarak diğer üye devletlere otomatik olarak bildirmesi prensibine dayanmaktadır. Bu kapsamda Sözleşmeyi imzalayan taraf ülkelerin birbirleriyle yapacakları bilgi değişimi ile vergiden kaçınmanın önlenmesi amaçlanmaktadır.
Türkiye bu sözleşmeyi 3.11.2011 tarihinde Cannes’te imzalamıştır. İmzalanan sözleşme TBMM tarafından 7018 sayılı Kanun ile uygun bulunmuştur. Nihayet sözleşme uygun bulma Kanunu ve usul kuralları gereğince 2017/10969 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile ve bazı çekince ve beyanlarla onaylanmıştır. Netice olarak, Türkiye’de OBD kervanında yerini almıştır.
Türkiye OBD’yi sadece gelir, kurumlar ve katma değer vergilerinin konusuna giren gelir ve faaliyetler için kabul etmiştir. Gümrük vergisi hariç diğer vergiler ve kanunla kurulu sosyal güvenlik primleri açısından diğer ülkelere yardımcı olmama hakkını saklı tutmuştur.
Esasen, mevcut durumda da ülkeler, aralarında imzalanmış çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmalarına dayanarak ülkeler karşılıklı olarak bilgi değişimi yapabilmektedirler. Ancak gerçekleştirilen bilgi değişimi çoğunlukla talep üzerine gerçekleşmekte, bir vergi idaresi şüphelendiği bir durum olursa diğer vergi idaresinden bilgi talep etmektedir. OBD dışındaki yöntemlerden talep üzerine bilgi değişimi, bir devletin başvurusu üzerine başvuruda bulunulan devletin gerekli bilgileri edinip diğer talepte bulunan devlete iletmesini ifade etmektedir. Kendiliğinden bilgi değişimi ise Sözleşmenin tarafı olan bir devletin diğer devlete belirli durumlarda herhangi bir talep olmaksızın belirli bilgileri gördüğü gereklilik üzerine göndermesini ifade etmektedir. Sözleşmede bu konular da OBD’den ayrı olarak düzenlenmiştir.
Görüleceği üzere talep üzerine veya kendiliğinden bilgi değişimi, esasen taraf devletlerden birinin vergisel açıdan önemli bir durumdan haberdar olmasını ve bunun sonucunda karşı taraf ile sadece bu durum ile ilgili bilgilerin paylaşılmasını içermektedir. Yani mutlaka tetikleyici bir durum gerekmektedir.
OBD ise bilgilerin dönemsel ve düzenli olarak ve tetikleyici her hangi bir nedene dayalı bir talep olmaksızın ilgili ülkeye raporlanmasıdır. Bu husus sözleşmenin 4. maddesinde “taraflar sözleşmenin kapsamına giren vergilere iç mevzuat hükümlerinin yürütülmesi veya uygulanması ile ilgili olduğu öngörülen bilgileri değişime tabi tutacaklardır” denilmek ve 6. maddede ise “bilgilerin konu kategorileri itibariyle ve ülkelerin aralarında belirleyecekleri yönteme göre otomatik olarak değişime tabi tutulacağı” vurgulanarak belirtilmiştir.
6. maddede belirtilen karşılıklı anlaşma yoluyla belirlenecek olan yöntemler “Mali Hesaplar ile İlgili Bilgilerin Otomatik Olarak Değişimine İlişkin Yetkili Otorite Anlaşması” ile belirlenecektir. Bu anlaşma karşılıklı anlaşma şeklinde olabileceği gibi çok taraflı da imzalanabilmektedir.
OBD ile bir ülke mukiminin (vergi kanunları açısından o ülkede ikamet eden kişi veya kurumun) diğer ülkedeki finansal kuruluşlarda bulunan hesapları hakkındaki bilgiler her yıl otomatik olarak ve standart bir şekilde ilgili kişinin mukim olduğu ülkenin mali idaresine bildirilecektir.
Bir örnek vermek gerekirse; anlaşmanın devreye girmesi ile beraber bir Türkiye mukiminin İsviçre’de bir bankada bulunan hesabı ve bu hesaba ilişkin bilgiler her yıl Türk Maliye İdaresi’ne bildirilecektir. Aynı şekilde bir İsviçre mukiminin de Türkiye’de herhangi bir finansal kuruluşta bulunan hesabına ilişkin bilgiler her yıl İsviçre Mali İdaresi'ne bildirilecektir. Dünya giderek küçülmektedir.
Sözleşme uyarınca bilgi değişimi yapacak ülkelerden 49’u Eylül 2017’de, 53’ü ise Eylül 2018’de ilk bilgi değişimi yapmayı kabul etmiştir. Türkiye’de ilk bilgi aktarımını Eylül 2018’de yapacaktır. Türkiye gibi, Eylül 2018’de bilgi değişimi yapacak ülkeler 1.7.2017 – 30.6.2018 bilgilerini aktaracaklardır.
Sözleşme uyarınca finansal bilgiler, bütün ülkelere değil, sadece kişi ve kurumların mukimi olduğu ülkeye yapılacaktır. Dolayısı ile Türkiye’de mukim olan kişiler hakkında diğer ülkelere bilgi aktarımı OBD kapsamında yapılamaz. Çünkü OBD, mükelleflere ilişkin toplu bilgilerin sistematik ve periyodik olarak gelirin elde edildiği kaynak ülkeden geliri elde eden kişi veya kurumun yerleşik olduğu mukim ülkeye aktarılmasını ifade etmektedir. Konunun vatandaşlıkla ilgisi yoktur. Örneğin İsviçre’de mevduatı olan bir Türk vatandaşı, İngiltere’de yaşıyorsa (orada yerleşik ise), İsviçre bu kişinin finansal gelirlerini Türkiye’ye değil, İngiltere’ye bildirecektir. Bir Hollanda vatandaşıda Fransa’da yerleşik ise Türkiye bu kişinin finansal gelirlerini Holanda’ya değil, Fransa’ya bildirecektir.
Ülkelerin aktaracakları bilgiler, önce her bir ülkedeki finansal kuruluşların (ve o ülkedeki yabancı finansal kuruluşların ülkedeki şubeleri dahil) kendilerindeki bilgileri kendi maliye idaresine aktarmaları suretiyle toplanacak ve oradan OBD’ye konu edilecektir.
Bu konuda Maliye Bakanlığı’da bir çalışma yapmaktadır. Yapılan çalışmalar kamuoyuna bir Tebliğ Taslağı ile duyurulmuştur. Bu Tebliğ Taslağına göre OBD’ye konu olmak üzere bakanlığa bilgi aktaracak kurumlar saklama kuruluşları, mevduat kuruluşları, yatırım kurumları ve belirli sigorta şirketleri olarak belirlenmiştir. Kurumlar, bildirim yükümlülüğü kapsamında bir finansal kuruluş olup olmadıkları, yapacakları değerlendirme neticesinde bildirimi zorunlu hesap tutup tutmadıklarını kendileri belirleyeceklerdir. Bu konudaki sorumluluk ve yaptırım riski, finansal kurumlardadır.
Maliye idareleri ile paylaşılacak olan bilgiler, kişilerin dolambaçlı yollara girişerek bilgi vermekten kaçınmalarını önlemek adına çok geniş kapsamlı olarak belirlenmiştir. Bu çerçevede finansal kurumlar anlaşma kapsamındaki ülkelerin mukimi olan kişilere ilişkin aşağıdaki bilgileri Gelir İdaresi'ne bildirecek, oradan da kişinin mukim olduğu ülkelerin maliye idareleri ile finansal bilgiler paylaşılacaktır.
Raporlanması gereken kişinin; adı-soyadı/unvanı, adresi, mukim olduğu ülke ve vergi kimlik numarası, gerçek kişiler için doğum yeri/tarihi, hesap numarası, hesabının takvim yılı sonu itibariyle bakiyesi veya değeri, finansal kuruluş kapsamında elde edilen faiz, kar payı, sigorta geliri vb. gelirleri, finansal kuruluş kapsamında elde edilen finansal varlıkların elden çıkarılmasından sağlanan kazançlar, hesabına raporlama dönemi içerisinde ödenen ya da alacak kaydedilen finansal varlıklarının satışından ya da itfasından doğan toplam brüt tutar (saklama hesapları için).
Vergi kayıp ve kaçağı ile mücadele etmek için Sözleşmeye taraf ülkeler arasında öngörülen kapsamlı iş birliği yöntemleri arasında bilgi değişiminin yanı sıra, eşzamanlı vergi incelemeleri, yurt dışı vergi incelemeleri, tahsilatta yardımlaşma ve tebligat konuları da yer almaktadır. Otomatik Bilgi Değişimi müessesesinin başarılı olması için zaman zaman bu yöntemlerinde birlikte kullanılacağı açıktır.
Ancak bu müessesenin başarıya ulaşması, finansal kurumların sorumlulukları ve bilgi aktarımları konusunun özel bir yaptırım düzenine kavuşturulmasını gerekli kılmaktadır. Şu anda bu konuda uygulanabilecek tek yaptırım, özel usulsüzlük gibi görünmektedir. Aslında bu husus, pek çok müessese için gerekli olup, müesseselerin başarı şansını azaltmaktadır.
Öte yandan bu kapsamda mükellef hakları konusunun da değerlendirilmesi gerekmektedir. Verilecek bilgilerin mükelleflerin de ıttılaına sunulması, bilgilerin karşı ülkede kullanım sınırları, saklanması, mahremiyetin sağlanması, zamanaşımı süresi sonunda imhası, yargı yolu vb. pek çok konu üzerinde çalışılmayı beklemektedir. Bumin Doğrusöz
https://www.dunya.com/kose-yazisi/otomatik-bilgi-degisimi/393198
Kadın İistihdamının Artırılmasına Yönelik Vergisel Teşvikler
25 Kasım tarihi “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü” olarak tüm dünyada kadınlara karşı uygulanan şiddet başta olmak üzere, kadınların uğradıkları haksızlık ve zorluklara dikkat çekmek üzere takvimlerde yer etmiştir. Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek de 25 Kasım gününün anlamına binaen Kredi Garanti Fonu’nun belli bir kısmının kadın girişimcilere ayrılacağı yönündeki açıklamasıyla konunun teşvik kısmını gündeme taşımış oldu.
Kadınların iş hayatındaki yerinin sağlamlaştırılması ve işyerlerinde kadın istihdamının artırılması ülke ekonomisinin gelişimi açısından çok önemlidir. Özellikle orta gelir tuzağına düşen ülkelerin bulundukları ekonomik düzeyin üzerine çıkabilmelerinde kadınların eğitim düzeyinin ve işgücüne katılım oranının artırılması önemli etkenlerden bir tanesidir. Bu nedenle birçok sivil toplum kuruluşu kadınların eğitimi ve istihdamı konusunda etkin rol oynamakta ve çok önemli projelere imza atmaktadır. Bu konuda önemli işler yapan sivil toplum kuruluşlarından bir tanesi olan Genç Yönetici ve İşadamları Derneği (GYİAD), kadın istihdamının artırılması için alınması gereken önlemlere yönelik hazırladığı bir raporu, yakın bir zamanda konuyla ilgili olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı ile paylaştı. Söz konusu raporda konu ekonomik ve sosyal yönleriyle incelenip tespit edilen sorunlara pratik çözüm önerileri sunuldu. Raporun vergisel teşviklere ilişkin şahsımın da katkı yaptığı kısmını konunun daha geniş kitleye ulaşması açısından siz okuyucularla paylaşmak istiyorum. Raporda kadın istihdamının artırılması ve kadın girişimcilerin vergisel açıdan teşvik edilmesine ilişkin olarak aşağıdaki öneriler dile getirilmiştir.
- Küçük çocuklu ailelere kreş çeki verilmeli ve verilen bu kreş çekleri gelir vergisinden istisna edilmelidir.
- Kreşlere veya evde bakılan çocuklar için bakıcılara yapılan ödemelerin gelir vergisi matrahından (ücret geliri elde edenler dahil) indirimine izin verilmelidir.
- Nakdi kreş yardımları sigorta prim matrahından istisna edilmelidir.
- Yeni istihdam edilecek kadın çalışanların gelir vergisi stopajı ve sigorta primlerinin belli bir kısmı belirli bir süre için devlet tarafından karşılanmalıdır.
- Yatırım teşvik uygulamaları kapsamındaki bölgesel Türkiye dağılımı düşünüldüğünde 4., 5. ve 6. bölgelerde belli sayıda veya oranda kadın istihdam eden şirketler için kurumlar vergisi teşviki getirilmesi ya da ilk etapta belli sektörler hedeflenerek yapılacak düzenlemeler, kadın istihdam etmeyi bir yük olarak gören işveren anlayışını ciddi ölçüde değiştirmek yönünde en büyük adımlardan biri olacaktır.
- Kadın girişimciler için Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 20. maddesindeki istisnaya benzer şekilde “kadın girişimcilerde kazanç istisnası” sağlanmalıdır.
- Kadın girişimciler için düşük faizli finansman imkanları sağlanmalı ve kadın girişimcilere sağlanan kredilerinden kesilecek KKDF oranları düşürülmelidir.
Bu önerilerden bir kısmı ilk bakışta Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırıymış gibi gözükse de sosyal ve ekonomik gerekçelerle kadınlara pozitif ayırımcılık yapılmasının Anayasa Mahkemesi tarafından eşitliğe aykırı bulunmayacağı görüşündeyim. Zira gelişmiş batılı ülkelerdeki trend kadınlara sağlanan bu yöndeki pozitif ayırımcı uygulamaların eşitliğe aykırı olmadığı yönünde. Dr. Numan Emre ERGİN
İşverenlerce İş Görenlere Geri Alınmamak Kaydıyla Sağlanan Giyim Yardımları
İşverenler; yasalar veya toplu sözleşmeler veya bireysel iş sözleşmeleri uyarınca veya işverenin kendi arzuları gereğince işçilerine geri almamak kaydı şartıyla verilen giyim yardımları GVK’nun 27/2. maddesinde belirtilen demirbaş giyim eşyası kapsamına girmediğinden, söz konusu ayni menfaatlerin; ücretlerin genel vergileme rejimi statüsüne göre vergilendirilmesi gerekecektir. Diğer taraftan işverenlerce işçilerine geri alınmamak üzere verilen giyim eşyalarını personele verdiği dönem muhtasar beyannamesinde söz konusu ödemeye isabet eden stopajların beyan edilmesi gerekecektir.
İşverenler tarafından, iş görenlere yasalar, toplu veya bireysel iş sözleşmeleri veya kendi istekleri doğrultusunda işçilere iş elbisesi veya “giyim yardımı” adı altında çeşitli giyim eşyaları verilebilmektedir. Bu giyim eşyaları takım elbise, ayakkabı, bot, çizme, tulum önlük, yağmurluk, palto gibi eşyalar olabilmektedir.
İşverenlerin işçilerine verdikleri bu tür giyim eşyaları hakkında satın aldıkları şirketlere ödedikleri bedelleri bu şirketlerin faturalarına dayalı olarak maliyet hesaplarına yazmakta ve bu faturalardaki KDV’lerinde indirilecek KDV hesabına koymaktadırlar. Bu konuda herhangi bir vergisel problem bulunmamakla beraber sorun; giyim eşyalarının işçilere dağıtılmasını ücret ödemesi sayılıp sayılmayacağı hakkında ve sonuçta da üzerinden vergi kesilip kesilmeyeceği noktasında düğümlenmektedir.
Ücretin tanımı GVK’nun 61. maddesinde çok uzun v geniş bir şekilde tanımlanmıştır. 193 sayılı GVK’nun 61. maddesinde; “Ücret işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerdir.
Ücretin ödenek, tazminat, kasa tazminatı (mali sorumluluk tazminatı), tahsisat, zam, avans, aidat, huzur hakkı, prim, ikramiye, gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş olması veya bir ortaklık münasebeti nitelinde olmamak şartı ile kazancı belli bir yüzdesi şeklinde tayin edilmiş bulunması onun mahiyetini değiştirmez ………. “hükmü yer almıştır.
Aynı kanunun 27/2. maddesinde; “Demirbaş olarak verilen giyim eşyası (Resmi ve özel daire ve müesseselerce hizmet erbabına işin icabı olarak verilen ve bunların işten ayrılmaları halinde geri alınan giyim eşyası ) gelir vergisinden müstesnadır.” ifadesi yer almıştır.
Diğer taraftan yine GVK’nun 94. maddesinde “Kamu idare ve müesseseleri, iktisadi kamu müesseseleri, sair kurumlar, ticaret şirketleri, iş ortaklıkları, dernekler, vakıflar, dernek ve vakıfların iktisadi işletmeleri, kooperatifler, yatırım fonu yönetenler, gerçek gelirlerini beyan etmeye mecbur olan ticaret ve serbest meslek erbabı, zirai kazançlarını bilanço veya zirai işletme hesabı esasına göre tespit eden çiftçiler aşağıdaki bentlerde sayılan ödemeleri (avans olarak ödenenler dahil) nakden veya hesaben yaptıkları sırada istihkak sahiplerinin gelir vergilerine mahsuben tevkifat yapmaya mecburdurlar” denilmiş olup aynı maddenin 1. bendinde “Hizmet erbabına ödenen ücretler ile 1. madde de yazılı olup ücret sayılan ödemelerden (istisnadan faydalananlar hariç) 103. maddesine göre “tevkifat yapılacağı hüküm altına alınmıştır(1).
Öte yandan, aynı kanunun 98. maddesinde, “94. madde gereğince vergi tevkifatı yapmayan mecbur olanlar bir ay içinde yaptıkları ödemeler veya tahakkuk ettirdikleri karlar ve iratlar ile bunlardan tevkif ettikleri vergileri ertesi ayın 20. günü akşamına kadar, ödeme veya tahakkukunun yapıldığı yerin bağlı olduğu vergi dairesine bildirmeye mecburdurlar.” hükmü yer almaktadır.
İşçilere işin gereği demirbaş olarak verilen ve işçilerin işten ayrılmaları halinde geri alınan giyim eşyası 193 sayılı GVK’nun 27/2. maddesi uyarınca gelir vergisinden istisnadır. Bunların işçilere verilmesi sırasında herhangi bir vergi kesintisi yapılmaması gerekir. Bu kapsamdaki giyim eşyasının sadece işyerinde giyilecek diye bir koşula bağlı olmaması gerekir kanısındayım. Örneğin; bir fabrikanın gece bekçisine verilen üniformanın işyeri dışında da giyilmesi ya da bu kıyafetle dışarıda dolaşması istisnaya engel olmaz. İşçinin işyerinde çalışmaya devam ettiği sürece giymesi ve işten ayrılma durumunda bunları işverene teslim etmesi kafidir(2).
Öte yandan, 27/2. maddede yer alan istisna hükmünün uygulaması ile ilgili olarak işçilere verilen giyim eşyasının türünün belirleyici olmamasıdır. Belirleyici olan giyim eşyasının demirbaş olup olmaması ve işten çıkma durumunda işverence geri alınıp alınmamasıdır. Her ne kadar önlük, tulum, çizme gibi giyim eşyaları demirbaş iş elbisesi belirginliğini taşımakta ise de, takım elbise, ayakkabı, bot, palto hem işte hem iş dışında giyilebilen normal kıyafetlerdir. Giyim eşyasının iş elbisesi veya normal kıyafet görüntüsünde olması önem arz etmez. İstisna hükmünün uygulanması için işçiye verilen giyim eşyasının demirbaş niteliğinde olması ve işçinin işten ayrılma durumunda bunları işverene geri vermesi yükümlülüğünün olması yeterli görülmektedir(3). Nazlı Gaye Alpaslan
(1) Maliye Bakanlığı tarafından verilen 7.4.1981 gün ve 20534 sayılı özelgede; toplu iş sözleşmesi gereğince, nakden veya demirbaş niteliğinde olmayan ve ayın olarak verilen giyecek yardımlarının vergiye tabi olması gerektiği ifade edilmiştir.
(2) Maliye Bakanlığı tarafından verilen 4.6.1984 gün ve 26912 sayılı bir başka özelgede; giyim eşyasının gelir vergisinden istisna tutulabilmesi için, hizmet erbabına işin gereği ve ayın olarak verilmesi ve demirbaş niteliğinde olması şarttır. Giyim eşyasının alınması veya diktirilmesi için ilgililere nakden ödeme yapılması halinde istisna hükmü uygulanamaz.
(3) Sayın Mahmut - Emekçi Muzaffer, Vergi Sorunları Özel Ek, Vergi Kılavuzu, Mayıs 2008, s.111
2018 Yılında Tutulacak Ticari Defterler (Açılış Ve Kapanış Tasdiki)
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 221 inci maddesinde yasal defterlerin tasdik ettirme zamanları belirtilmiştir. Buna göre;
1- Öteden beri işe devam etmekte olanlar defterin kullanılacağı yıldan önce gelen son ayda;
2- Hesap dönemleri Maliye Bakanlığı tarafından tespit edilenler, defterin kullanılacağı hesap döneminden önce gelen son ayda;
3- Yeniden işe başlayanlar, sınıf değiştirenler ve yeni bir mükellefiyete girenler, işe başlama, sınıf değiştirme ve yeni mükellefiyete girme tarihinden önce; vergi muafiyeti kalkanlar, muaflıktan çıkma tarihinden başlayarak on gün içinde;
4- Tasdike tabi defterlerin dolması dolayısıyla veya sair sebeplerle yıl içinde yeni defter kullanmaya mecbur olanlar bunları kullanmaya başlamadan önce,
tasdik ettirilmesi mecburidir.
Anılan yasa hükümleri gereğince hesap dönemi takvim yılı olan mükelleflerin 2018 yılında kullanacakları yasal defterleri en geç 02.01.2018 günü (sürenin son günü tatil gününe rastladığından) mesai saati bitimine kadar notere tasdik ettirmeleri gerekmektedir.
Anonim Şirketler Tarafından Tasdik Ettirilmesi Zorunlu Defterler:
1- Yevmiye Defteri
2- Defter-i Kebir
3- Envanter Defteri
4- Damga Vergisi Defteri
5- Pay Defteri (TTK 64/4) (Kullanılmakta olan Pay Defteri yeterli yaprak bulunmak kaydıyla 2018 yılında da açılış onayı yapılmadan kullanılabilir.)
6- Yönetim Kurulu Karar Defteri (TTK 64/4)
7- Genel Kurul Toplantı ve Müzakere Defteri (TTK 64/4) (Kullanılmakta olan Genel Kurul Toplantı ve Müzakere Defteri yeterli yaprak bulunmak kaydıyla 2018 yılında da açılış onayı yapılmadan kullanılabilir.)
Otel işletmelerinde günlük müşteri listelerinin de notere tasdik ettirilmesi zorunludur.
Limited Şirketler Tarafından Tasdik Ettirilmesi Zorunlu Defterler:
1- Yevmiye Defteri
2- Defter-i Kebir
3- Envanter Defteri
4- Damga Vergisi Defteri
(Sürekli damga vergisi mükellefiyeti açtıran limited şirketlerin damga vergisi defterini de tasdik ettirmesi gerekmektedir.)
5- Pay Defteri (TTK 64/4)
(Kullanılmakta olan Pay Defteri yeterli yaprak bulunmak kaydıyla 2018 yılında da açılış onayı yapılmadan kullanılabilir.)
6- Müdür/Müdürler Kurulu Karar Defteri (TTK 64/4) (Kararlarını Genel kurul toplantı ve Müzakere Defterine alan Limited Şirketlerin tasdik ettirmesi zorunlu değildir.)
7- Genel Kurul Toplantı ve Müzakere Defteri (TTK 64/4)
(Kullanılmakta olan Genel Kurul Toplantı ve Müzakere Defteri yeterli yaprak bulunmak kaydıyla 2018 yılında da açılış onayı yapılmadan kullanılabilir.)
Otel işletmelerinde günlük müşteri listelerinin de notere tasdik ettirilmesi zorunludur.
Bilanço Esasına Göre Defter Tutan Gelir Vergisi Mükellefleri Tarafından Tasdik Ettirilmesi Zorunlu Defterler:
1- Yevmiye Defteri
2- Defter-i Kebir
3- Envanter Defteri
“ŞAHIS ŞİRKETLERİ (KOLLEKTİF VE KOMANDİT ŞİRKETLER) YUKARIDAKİ DEFTERLERE İLAVE OLARAK GENEL KURUL TOPLANTI VE MÜZAKERE DEFTERİ DE TASDİK ETTİRMEK ZORUNDADIR.”
Serbest Meslek Erbabı Tarafından Tasdik Ettirilmesi Gereken Defterler:
1- Serbest Meslek Kazanç Defteri *
İşletme Hesabına Göre Defter Tutan Gelir Vergisi Mükellefleri Tarafından Tasdik Ettirilmesi Gereken Defterler:
1- İşletme Defteri
Kooperatifler Tarafından Tasdik Ettirilmesi Gereken Defterler :
1- Yevmiye Defteri
2- Defter-i Kebir
3- Envanter Defteri
4- Pay Defteri (TTK 64/4)
5- Yönetim Kurulu Karar Defteri (TTK 64/4)
6- Genel kurul Toplantı ve Müzakere Defteri (TTK 64/4)
Dernek ve Vakıfların İktisadi İşletmeleri Tarafından Tasdik Ettirilmesi Gereken Defterler :
1- Yevmiye Defteri
2- Defteri Kebir
3- Envanter Defteri
Dernekler Tarafından Tasdik Ettirilmesi Gereken Defterler:
İşletme Hesabı Esasında Defter Tutan Dernekler :
1- İşletme Defteri
2- Karar Defteri
3- Üye Kayıt Defteri
4- Evrak Kayıt Defteri
5- Demirbaş Defteri (Tutulması İsteğe Bağlı)
6- Alındı Belgesi Kayıt Defteri (Tutulması İsteğe Bağlı)
Bilanço Hesabı Esasında Defter Tutan Dernekler :
1- Yevmiye Defteri
2- Defteri Kebir
3- Karar Defteri
4- Üye Kayıt Defteri
5- Evrak Kayıt Defteri
6- Demirbaş Defteri (Tutulması İsteğe Bağlı)
7- Alındı Belgesi Kayıt Defteri (Tutulması İsteğe Bağlı)
Derneklerce tutulması zorunlu olan defterlerin dernekler biriminden veya noterden onaylı olması zorunludur. Dernekler işletme hesabı esasına göre defter tutarlar. Ancak, kamu yararına çalışma statüsü bulunan dernekler ile yıllık brüt gelirleri beşyüzbin TL’yi (2016 yılı için 651.234 TL) aşan dernekler takip eden hesap döneminden başlayarak bilanço esasına göre defter tutarlar.
Bilanço esasına geçen dernekler, üst üste iki hesap döneminde yukarıda belirtilen haddin altına düşerlerse, takip eden yıldan itibaren işletme hesabı esasına dönebilirler. İşletme hesabı esasına göre defter tutan dernekler, yukarıda belirtilen hadde bağlı kalmaksızın yönetim kurulu karar ile bilanço esasına göre defter tutabilirler.
Vakıflar Tarafından Tasdik Ettirilmesi Gereken Defterler:
Yıllık geliri Vergi Usul Kanunu’nun 117 inci maddesinin birinci fıkrasının (2) bendinde yer alan ve her yıl Maliye Bakanlığınca belirlenen tutarın üzerinde bulunan vakıflar ile vergi muafiyeti, işletmesi, iştiraki, şube ve temsilciliği olan vakıfların bilanço esasına göre defter tutması zorunludur. Bunlar dışında kalan vakıflar ise işletme esasında defter tutabilirler.
İşletme Esasında Tutulacak Defterler:
1- İşletme Defteri
2- Karar Defteri
3- Bağış Makbuzu Kayıt Defteri
Bilanço Esasında Tutulacak Defterler :
1- Yevmiye Defteri
2- Defteri Kebir
3- Envanter
4- Karar Defteri
5- Bağış Makbuzu Kayıt Defteri
* 2017 yılında kullanmakta oldukları yasal defterlerini 2018 yılında da kullanmak isteyen mükelleflerin Vergi Usul Kanunu’nun 222 inci maddesi hükümlerine göre 2018 yılının Ocak ayı sonuna kadar defterlerine ara tasdik yaptırmaları gerekmektedir.
* Pay Defteri ile Genel Kurul Toplantı ve Müzakere Defteri yeterli yaprakları bulunmak kaydıyla izleyen faaliyet dönemlerinde de açılış onayı yaptırılmaksızın defter bitene kadar kullanılmaya devam edilebilecektir.
* Ticari Defterlere İlişkin Tebliğ’in 11’nci maddesinin 4’ncü bendine göre; “Limited şirketlerde müdür veya müdürler kurulunun şirket yönetimi ile ilgili olarak aldığı kararlar genel kurul toplantı ve müzakere defterine kaydedilebileceği gibi ayrı bir müdürler kurulu karar defteri de tutulabilir. Müdürler kurulu karar defterinin tutulması halinde açılış ve kapanış onayları dahil olmak üzere yönetim kurulu karar defterine ilişkin hükümler uygulanır. Kararların genel kurul toplantı ve müzakere defterine kaydedilmesi halinde 10’uncu maddenin ikinci fıkrasında belirtilen hususların yazılması zorunludur. Ayrı bir müdürler kurulu karar defteri tutulması halinde müdür veya müdürler kurulu kararları genel kurul toplantı ve müzakere defterine kaydedilemez.”
Elektronik Defterlerin Açılış ve Kapanış Zamanı
Elektronik defterlerin (yevmiye ve defteri kebir) ait olduğu ayı takip eden üçüncü ayın son günü saat 24:00’e kadar GIB sistemine yüklenmiş ve GIB onaylı beratlarının alınmış olması gerekmektedir. İlk aya ait defterlerin GIB sistemine yüklenmesi ve onaylı beratın alınması açılış onayı yerine geçmektedir. Faaliyet döneminin son ayına ait defterlerde ise, gerçek kişi mükelleflerde takip eden üçüncü ayın sonuna kadar GIB onaylı berat alınması zorunlu iken kurumlar vergisi mükellefleri için kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği ayın son günü saat 24:00’e kadar da son defterin sisteme yüklenme ve onaylı berat alma işleminin tamamlanmış olması gerekir. Faaliyet döneminin son ayına ait defterlerin GIB sistemine yüklenmesi ve onaylı beratın alınması ile kapanış tasdiki yapılmış sayılmaktadır.
Elektronik defter tutan mükellefler yevmiye ve defteri kebir dışındaki diğer tutulması zorunlu olan defterlerini süresinde notere tasdik ettirmek zorundadır.
Ticari Defterlerde Kapanış Tasdiki
* Limited Şirketlerde ayrı bir Müdür/Müdürler Kurulu Karar Defteri tutuluyor ise bu defterin her yıl kapanış tasdiklerinin, izleyen faaliyet döneminin birinci ayının sonuna kadar (31 Ocak 2018) notere yaptırılması zorunludur. Eğer Limited Şirketlerde ayrı bir Müdür/Müdürler Kurulu Karar Defteri tasdik ettirilmemiş ve kararlar Genel Kurul Toplantı ve Müzakere Defterine alınmış ise Genel Kurul Toplantı ve Müzakere Defterinin izleyen faaliyet döneminin birinci ayının sonuna kadar (31 Ocak 2018) kapanış tasdikinin notere yaptırılması zorunludur. Aksi halde idari para cezası ile karşılaşılacaktır.
* Anonim Şirketlerde Yönetim Kurulu Karar defterinin her yıl kapanış tasdiklerinin, izleyen faaliyet döneminin birinci ayının sonuna kadar (31 Ocak 2018) notere yaptırılması zorunludur. Aksi halde idari para cezası ile karşılaşılacaktır.
* Yevmiye Defterinin her yıl kapanış tasdiklerinin, izleyen faaliyet döneminin altıncı ayının sonuna kadar ( 30 Haziran 2018 tarihi tatile rastladığı için 02.07.2018 tarihine kadar) notere yaptırılması zorunludur. Aksi halde idari para cezası ile karşılaşılacaktır.
* Gelir İdaresi Başkanlığı’nın 24.10.2017 tarihinde internet sitesinde yayınlanan Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğ Taslağı ile de serbest meslek erbabı, işletme hesabı esasına göre defter tutan mükellefler ile basit usule tabi olan mükelleflerin kayıtlarının elektronik ortamda tutulması, bu mükelleflerden defter tutmak zorunda olanların bu kayıtlardan hareketle elektronik ortamda oluşturulması ve saklanması, vergi beyannamesi bildirim ve dilekçelerin elektronik ortamda verilebilmesi ile elektronik ortamda belge düzenlenebilmesi amacıyla geliştirilen Defter-Beyan Sistemine ilişkin düzenlemeler kamu oyunun görüşlerine açılmış olup, 2017 yılı içerisinde Tebliğ yayımlanması halinde (2018 yılı için uygulamaya konulması durumunda) konu edilen Defterler kayıtlarının elektronik ortamda tutulması gerekeceğinden, Tasdiki yapılmayacaktır.
Suç İşleyen Şirketlere Kayyım Atanması
Son yıllarda şirketlere kayyım atandığına dair haberlere sıklıkla rastlamışsınızdır. Uygulamada ve hatta bazı yargı kararlarında “kayyum” denilse de, yasal düzenlemelerde yer alan ve doğru olan kavram “kayyım”dır. Kayyım, sözlük anlamı itibariyle, belli bir malın yönetilmesi veya belli bir işin yapılması için görevlendirilen kimsedir. Hukuk literatüründe ise, kayyım, belirli bir malın, şirketin veya vakfın yönetilmesi veya belli bir işin görülmesi için tayin edilen kimsedir. Kayyım, farklı kanunlara göre atansa da, bizim üzerinde duracağımız, faaliyeti çerçevesinde suç işlenen şirketlere kayyım atanmasıdır.
Suç işleyen şirketlere kayyım atanması, Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) getirilen bir koruma tedbiridir. CMK’ya göre, suçun bir şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli olması halinde; soruşturma ve kovuşturma sürecinde, hâkim veya mahkeme, şirket işlerinin yürütülmesiyle ilgili olarak kayyım atayabilir. Hakim veya mahkeme kararında; şirketin yönetim organının karar ve işlemlerinin geçerliliğini yalnızca kayyımın onayına bağlı kılmışsa şirkete “denetim kayyımı”, yönetim organının yetkilerinin tümü ile kayyıma vermişse “yönetim kayyımı” atanmış demektir.
Peki, hangi suçlar için şirkete kayyım atanabilir? Şirket yönetimine kayyım atanabilmesi için soruşturması yapılan suçun CMK’nın 133’üncü maddesinin dördüncü fıkrasında sayılan katalog suçlardan birisi olması gerekir. Diğer bir deyişle, CMK yönünden kayyım, sadece, Türk Ceza Kanunu'nda yer alan göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti, uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti, parada sahtecilik, fuhuş, kumar oynanması için yer ve imkân sağlama, zimmet, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama, silahlı örgüt veya bu örgütlere silah sağlama, devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk suçları; Ateşli Silahlar ve Bıçaklar İle Diğer Aletler Hakkında Kanun'da tanımlanan silah kaçakçılığı, Bankalar Kanunu'nun 22’nci maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu; Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'nda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar ile Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun 68 ve 74'üncü maddelerinde tanımlanan suçlar ile ilgili olarak atanabilir. Kayyım tedbiri şirket için öngörüldüğünden, ortakların şirketten bağımsız olarak anılan katalog suçlardan birini işlemesi durumunda bu tedbirin uygulanması mümkün değildir.
Kayyıma ödenecek ücret hâkim veya mahkeme tarafından belirlenir ve şirketin bütçesinden karşılanır. Ancak, soruşturma veya kovuşturma konusu suçtan dolayı kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararının verilmesi halinde, ücret olarak şirket bütçesinden ödenen paranın tamamı, kanunî faiziyle birlikte Devlet Hazinesi'nden karşılanır.
Son olarak, bu şekilde atanan kayyımların görevleriyle ilgili iş ve işlemlerinden dolayı tazminat davalarının devlet aleyhine açılacağını belirtelim. Devlet, ödediği tazminattan dolayı görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanan kayyımlara bir yıl içinde rücu eder. Soner Altaş
https://www.dunya.com/kose-yazisi/suc-isleyen-sirketlere-kayyim-atanmasi/393086
İşyerinin El Değiştirmesi İle İşçilerin Yıllık İzinleri Etkiler Mi?
İşyerinin çeşitli nedenlerle el değiştirmesi veya başkasına geçmesi halinde, bu işyerinde çalışan işçilerin yıllık ücretli izin haklarında bir değişiklik olmaz. Bir diğer ifade ile işverenin değişmesi, işçilerin yıllık ücretli izin haklarını ortadan kaldırmayacağı gibi devreden işveren yanında yapılan çalışmaları da bu anlamda geçersiz kılmaz. Devreden ile devralan arasında bu yükümlülüğün ortadan kaldırılacağına dair bir anlaşma yapılsa bile bu geçerli olmaz.
■ 21.06.1993 işe giriş tarihim, prim gün sayım 3200, 3'üncü derece engelli raporum ve vergi indirimim var. Ne zaman ve kaç yaşında emekli olurum? 5...972585 Nolu SMS
Vergi indirimi raporu olanlar işe başlangıç tarihlerine göre yaş şartı aranmadan sigortalılık süresi ve prim gün sayılarını tamamlayarak emekli olabilmektedirler. Siz işe giriş tarihiniz ile üçüncü derece vergi indiriminize göre 16 yıl ve 3760 prim gün şartlarını tamamlayarak emekli olabilirsiniz. 16 yıl sigortalılık şartınız tamamlanmış ancak 560 gün daha prim ödemeniz gerekmekte. Primi tamamlar tamamlamaz emekli olabilirsiniz.
■ 1996 yılında Bağ-Kur'a başladım. 2001 yılına kadar ödedim. Daha sonra SSK kapsamında çalışmaya başladım.
8 yıllık SSK'm var. Son 2 yıl da isteğe bağlı ödedim. İsteğe bağlı ödemem SSK'dan emekli olmama engel mi? 5...363369 Nolu SMS
Son 7 yıl en fazla nereye prim ödenmişse o kurumdan emekli olunur.
Bu kanun 01.10.2008 tarihinden önce işe başlamış olanlarda geçerlidir. Siz de bu mevzuata tabisiniz. Son 7 senede en fazla ödediğiniz prim SSK kapsamında.
Dolayısı ile emekli olunacak kurum SSK'dır. Son 720 günü farlı kuruma prim ödeyerek geçirmeniz SSK'dan emekli olmanıza engel değildir.
NE ZAMAN EMEKLİ OLURUM?
■ 20.12.1969 doğum tarihim, SGK girişim 03.06.1997. 5...722743 Nolu SMS
25 yıl, 57 yaş ve 5900 prim gün şartlarına tabisiniz. Emekli olabilmeniz için 5900 prim günü tamamlayıp 57 yaşınızın dolacağı 20.12.2026'da emekli olabilirsiniz. Ancak askerlik yaptıysanız ve işe başlangıçtan önce ise sadece 15 gün askerlik borçlanıp 56 yaşa tabi olabilir ve 20.12.2025'te emekli olabilirsiniz. Ali Şerbetçi
Memuriyetten Çıkartılanların Emekli İkramiyesi Sorununda Çözüm
Emekli ikramiyesi konusundaki değişiklikleri yıllardır yazılı ve görsel basında en çabuk ve en doğru biçimde yorumlayarak ilgililerin dikkatlerine sunmaktayım.
2009 yılından itibaren memurların emekli ikramiyesi konusunda Anayasa Mahkemesinin 05.02.2009 tarihli ve E:2005/40, K:2009/17 sayılı kararıyla başlayan “Son defa bu Kanun veya 5510 sayılı Kanun’un geçici 4’iincü maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde çalışmakta iken emekliye ayrılan ve …” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ilişkin iptal kararları ve son olarak 2012 yılında yürürlüğe giren 6270 sayılı Yasayı, hatta bu yasanın iptali konusunda iptal talebinin reddini içeren Anayasa Mahkemesinin 2012/33 Esas ve 2012/174 Karar sayılı kararın anlam ve sonuçlarını da ilk elden okurlarımla paylaşmıştım.
Memuriyetten emeklilik için gerekli hizmet süresi koşulunu tamamlamadan yahut gerekli hizmet süresini tamamlayarak yaş şartının dolmasını beklemek maksadıyla ayrılma veya ilgili personel yasasında gösterilen bir sebeple memuriyetten çıkarılma hayatın içinde olabiliyor.
Bu konuda bilhassa Emekli Sandığı iştirakçiliklerini 15.10.2008 tarihi öncesinde başlayan memurlarla, bu tarih ve sonrasında başlayan memurları ayırmakla işe başlamak icap ediyor. Yeni memurların ikramiyesi konusunu bir başka yazıya bırakalım ve halen gündemdeki eski memurların emekli ikramiyesi konusuna devam edelim.
Eski Memurların İkramiyesi
Memurların istifa etmesi ne emekliliklerini ve ne de ikramiyelerini almalarına engel değildi. 2009 yılından önce istifa etmek değil, istifa ettikten sonra SSK veya Bağ-Kurlu olarak çalışmak ikramiyeye engel oluyordu.
Nihayet bu uygulama Anayasa Mahkemesinin iki iptal kararı ve sonrasında 6270 sayılı Kanundan sonra son şeklini almış ve oturmuştu. Buna göre 26.01.2012 tarihi sonrası emekli olacak olanlar Emekli Sandığı iştirakçiliğinden ayrılanlar ayrılma şeklinin emsal 4857 sayılı Kanuna tabi bir işçinin kıdem tazminatı alarak işten ayrılma şekline benzer şekilde ayrılıyorsa emekli ikramiyesi alabilmeleri mümkün kılınmıştı.
Memuriyetten Çıkarılanların İkramiye Sorunu
Özellikle memurun kendi istek ve iradesiyle memuriyetten ayrılması halinde birçok alternatif dâhilinde geriye dönük ikramiye almalarının önü açılmıştı, ancak konumuz bu da değil.
Konumuz memuriyetten kendi istek ve iradesi dışında çıkartılanların ikramiyelerindeki farklı durum olacak.
Eski memurların yani 15.10.2008’den önce Emekli Sandığı iştirakçisi olanların ikramiye ve emeklilik hakkından faydalanmalarında hangi statüden emekli olunduğunun değil, memuriyetten ayrılma nedenine ve hizmet birleştirme yapılıp yapılmadığına bakılıyor.
Yani bu çerçevede 6270 sayılı Kanun ile son şekli verilen ikramiye hakkında memuriyetten kendi istek ve iradesi dışında çıkartılanların ikramiye hakkını da ikiye ayırmak gerekiyor.
Hizmet Birleştirme Yoksa
Zira hizmet birleştirmeden hizmet süresini T.C. emekli Sandığı kapsamında tamamlayıp başka sigortalılık ya da hizmetleri olmayanların memuriyetten çıkartılmış olsalar bile - eğer memuriyetten çıkartılma suçu zimmete geçirme gibi parasal bir suç ve borç içermiyorsa - ikramiye ödenmesi önünde yasal bir engel bulunmuyor.
Bilâkis Yasa bu konuda hizmet sürelerinin tamamı 5434 sayılı Kanun ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun geçici 4 üncü maddesi kapsamında geçenlerden emekli, adi malûllük veya vazife malûllüğü aylığı bağlanan veyahut toptan ödeme yapılan asker ve sivil tüm iştirakçilere, her tam fiili hizmet yılı için aylık bağlamaya esas tutarın bir aylığının emekli ikramiyesi olarak verileceğini amir bulunuyor.
Hizmet Birleştirme Varsa
Buna karşın emekliliğe esas hizmet sürelerini hizmet birleştirme ile SSK, Bağ-Kur, özel banka sandığı gibi diğer sosyal güvenlik kurumlarından yahut sigortalılıklarından gelecek hizmetlerle tamamlayanlar bu defa çıkarma şekli 4857 sayılı İş Kanununun 25 inci maddesi kapsamındaki işverenin işçisini haklı nedenle tazminatsız ve derhal işten çıkartma uygulamasıyla örtüştüğü gerekçesiyle emsali memur olarak ikramiye alamıyor.
Hatta sadece Emekli Sandığı süresi emekli olmasına yetiyor olsa bile şayet 1 gün bile SSK ya da Bağ-Kur hizmeti olan bir memur memuriyetten çıkartılmışsa hizmet birleştirme talebi olmasa dahi yaşı dolup Emekli Sandığı emeklisi olsa bile emekli ikramiyesini alamıyor, Kurum bu talebi reddediyor.
Yani başka hizmetlerle birleştirme yaparak emekli olanlar eğer memuriyetten çıkarılmak suretiyle ayrılmışlar ve yargı kararıyla da dönememişlerse T.C. Emekli Sandığı’ndan emekli olsalar bile emekli ikramiye alma hakları berhava olmuş oluyor.
Hizmet Birleştirenlere Çözüm
İşte bu konuda da son zamanlarda çok yara almış olsa bile yine yargı imdada yetişiyor.
Danıştay bu konudaki emsal kararında öz olarak T.C. Emekli Sandığına tabi hizmet süresi emekli aylığı bağlanması için yeterli olanlara 5434 sayılı Kanun’un 89. Maddesinin 1. fıkrası uyarınca emekli ikramiyesi ödenmesi gerekirken, anılan maddenin 2. fıkrası kapsamında değerlendirilerek emekli ikramiyesi ödenmesi isteminin reddi yolunda tesis edilen işlemi ve bu işlemin iptali istemiyle açılan davanın reddi yolunda verilen kararı hukuka uygun bulmamıştır.
Bu nedenle doğru bir şekilde kurgulanmış dava dilekçesi ile başvurulduğunda memuriyetten çıkartılmış olanlar Emekli Sandığı hizmetleri emekliliklerine yetiyorsa hizmetleri birleşmiş olsa dahi ikramiyelerini yargı yoluyla alabilecekler. Şevket Tezel
SGK'ya Mesleğini Bildirmeyene Ceza Geliyor
Yeni yılla birlikte devlet, artık kimin ne iş yaptığını bilecek. 1 Ocak 2018’den itibaren çalışanın meslek kodunu bildirmeyene ceza verilmeye başlanacak.
Yetkililer, “İlk kez, kimin ne iş yaptığı tam olarak bilinebilecek. Bugüne kadar çalışanının meslek bilgisini vermeyen birçok işyeri vardı ve bunlara ilişkin bir yaptırım da yoktu” bilgisini verdi.
Halen uygulanan mevzuata göre, tüm meslekler için belirlenmiş özel kod numaraları var. Bu numaralar üzerinden Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) bildirimde bulunulduğunda kurum, koda göre çalışanı gruplandırıyor. Bu gruplandırmayla hem kayıtdışılıkla, hem de gerçek ücretlerin saklanmasıyla mücadele edilmesi hedefleniyor. Ancak şu anda, çalışanın meslek kodu bildirilmediğinde, işverene uygulanan herhangi bir yaptırım yok. 2016 yılında çıkarılan torba kanunla, meslek kodu kuralına uymayan işletmelere para cezası verilmesi öngörüldü. Buna göre, “Muhtasar ve prim hizmet beyannamesinde, sigortalıların işyerlerinde fiilen yaptıkları işe uygun meslek adı ve kodunu, gerçeğe aykırı bildiren her bir işyeri için, aylık asgari ücreti geçmemek üzere, meslek adı ve kodu gerçeğe aykırı bildirilen sigortalı başına, asgari ücretin onda biri tutarında idari para cezası” uygulanacak. Cezai yaptırım, 1 Ocak 2018 tarihi itibariyle uygulamaya girecek.
Piyasanın fotoğrafı çekilecek
Yetkililer, Ocak ayıyla birlikte zorunlu hale gelecek olan meslek kodları üzerinden ücret sorgulaması yapılmasının ise kısa vadede planlanmadığını belirtiyorlar. Ancak orta vadede, meslek grupları üzerinden kazançlara bakılması da söz konusu olabilecek. Halen 6 milyondan fazla kişinin asgari ücretle çalıştığını belirten yetkililer, “Bir doktor asgari ücretle çalışıyor. Bu normal koşullarda, hayatın olağan akışına aykırı. Tabii ki, piyasanın genel akışına müdahale edilemez. Ancak yine de bir doktor asgari ücretle çalıştırılıyorsa, ‘Neden bu rakam tercih edildi’ diye sorulabilir. Genel olarak ise meslek kodlarının SGK’ya bildirilmesiyle, çalışma hayatının fotoğrafı net bir şekilde çekilecek ve orta vadedeki politikaların oluşturulmasında bu fotoğraf sağlıklı veriler üretimmesini sağlayacak” bilgisini verdiler. (Hürriyet)
Tefecilik İddiası Kanıtlanmadan Vergi Tarhiyatı Yapılır Mı
İkrazatçılık faaliyetleri izin alınarak yapılması gerekli faaliyetler olarak karşımıza çıkmaktadır. İkrazatçılık, faiz mukabilinde ödünç para verilmesi ile ilgili işlemleri ve faaliyetleri içermektedir. GVK’nuna göre ikrazatçılık faaliyetleri vergi kapsamına alınmıştır. Halk arasında ikrazatçılık faaliyetleri tefecilik olarak da adlandırılmaktadır. Yasal düzenleme gereği olarak ikrazatçılık faaliyetlerinin banka ve sigorta muameleleri vergisi konusuyla da ilişkisi söz konusudur. 6802 sayılı yasaya göre her türlü ve her şekilde yapılan ödünç para verme işlemleri sonucunda lehine para tahakkuk eden kişi açısından BSMV mükellefiyeti söz konusu olacaktır. Diğer taraftan, ikrazatçılık faaliyeti sonucunda lehine para tahakkuk eden kimseler bu faaliyetleri sonucunda ayrıca aldıkları komisyon, ücret, hizmet karşılığı gibi adlarla aldıkları paralar da BSMV’ye tabidir(1). Uygulamada tefecilik iddiaları konusunda çeşitli yayın görüşler bulunmaktadır. Öncelikle bu iddianın somut kanıtlarla ortaya konulması zorunludur. İddialar kanıtlanmadan menkul sermaye iradı konusu ile ilgili vergi inceleme raporu yazılarak tarhiyat önerilemez(2).
Benzeri bir konuda tefecilik yaptığı iddiasıyla tarhiyat yapılan bir mükellef hakkında verilen yerel mahkeme kararı gerekçesi kısaca şöyledir:
“Olayda, davacının faaliyetinin ikrazatçılık olarak değerlendirilemeyeceği mahkeme kararı ile hüküm altına alındığından, davacının basit usul vergi mükellefiyetinin şartlarını ihlal etmediği, dolayısıyla halen basit usul vergi mükellefi olarak mükellefiyetinin devam ettiği görülmektedir.
Bu durumda; basit usulde vergilendirilen mükelleflerin teslim ve hizmetlerinin KDV’den istisna tutulduğu ve davacının da halen basit usulde vergilendirilen mükellef olduğu göz önüne alındığında KDV beyannamesi vermediği gerekçesiyle davacı adına re’sen vergi tarh edilmesinde yasal isabet bulunmamıştır.”(3).
Öte yandan, Danıştay 7. dairesi tarafından verilen bir başka kararda:
“Birden fazla şahsa borç vermediği anlaşılan davacı adına salınan BSMV ile kesilen ağır kusur cezasında hukuka uyarlık görülmemiştir.” şeklinde karar verilmiştir(4).
İzinsiz olarak faiz mukabilinde para kullandırılması fiilleri 1 yıl içerinde birden çok kerre tekrarlanması durumunda veya birden çok kişiye yıl içerisinde ödünç ve faiz mukabilinde para verilmesi karşılığında elde edilen her türlü menfaatler sonuç olarak tefecilik olarak işlem görmektedir. Bu tür faaliyetlerin vergi idaresi tarafından incelenmesi sonucunda düzenlenen raporlara göre de bu işleri yapanlara hem gelir vergisi yönünden ve hem de BSMV yönünden cezalı tarhiyatlar yapılagelmektedir.
“Yargıtay 7.Ceza Dairesinin vermiş olduğu bir kararında: Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03/07/1995 gün ve 7/207-236 sayılı karında da belirtildiği üzere tefecilik sucunun oluşması için birden fazla kişiye sürekli ve sistemli bir biçimde faiz karşılığı ödünç para verilmesi gerekmekte olup, sanıkların bir çok kişiye faiz karşılığı ödünç para vermek suretiyle kendilerine çıkar sağlayıp sağlamadıkları, bu işi meslek haline getirip getirmedikleri araştırılıp tespit olunmadan müşteki adına birden fazla faizle borç verildiğinden bahisle yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir şeklinde karara varmıştır(5).
Sonuç olarak: ikrazatçılık faaliyetlerinde temel özellik bir paranın bir yıl içerisinde birden çok kişiye sürekli olarak ve de faiz gözetilerek para kullandırılması faaliyetleri tefecilik olarak nitelendirilebilir(6).
Şöyle ki: ödünç para verme işini sürekli olarak icra edenlerin bu faaliyeti neticesinde elde ettikleri gelir menkul sermaye iradı değil, ticari kazanç olarak kabul edilebilmektedir. Ancak uygulamada süreklilik halinin tespitinde bazı tereddütler yaşanabilmektedir.bu konu ile ilgili en önemli kriter yıl içinde ödünç para verme işinin kaç kez yapılmış olduğunun tespit edilmesidir. Buna göre süreklilik halinin varlığından bahsedilmesi için ödünç para verme işinin bir yıl içerisinde birden fazla yapılması yeterli olacak ve elde edilen gelir ticari kazanç olarak değerlendirilecektir. Ancak faaliyet yıl içerisinde bir defa yapılmış ise, elde edilen gelir menkul sermaye iradı olarak kabul edilerek buna göre vergilendirilecektir. Nazlı Gaye Alpaslan
http://www.hurses.com.tr/Haber-_Tefecilik_iddiasi_kanitlanmadan_vergi_tarhiyati_yapilamaz-15568.htm
(1) 6802 sayılı yasa md. 1
(2) Danıştay 7. D. 5/6/2000 gün ve E:1999/2399-K:2000/1801 sayılı kararları, Bkz. TOPUZ İbrahim – ÖZKAYA Kadir, “Seçilmiş Danıştay Kararları”, Yaklaşım Yayıncılık, 2005, s. 409-417
(3) İzmir 3. Vergi Mahkemesi Başkanlığı, 6/3/2008 gün ve E:2007/840-K:2008/280 sayılı kararları
(4) Dnş. 7. D. 11/3/2002 gün ve E:2000/2963-K:2002/1017 sayılı kararları
(5) Yargıtay 7.Ceza Dairesi 12/02/2004 gün ve E:2003/3925-K:2004/1723 sayılı karar.
(6) ŞAHİN Yaşar – ALPASLAN Mustafa, “Tefecilik Suçunun Vergisel Açıdan Değerlendirilmesi Ve Emsal Bir Yargı Kararının İrdelenmesi”, Mayıs 2008, Lebib Yalkın Mevzuat Dergisi, Sayı:53, s.115-117
Ev Kadınına Emeklilik Hakkı
■ Ali Bey, eşim ev hanımı, daha önceden hiç sigortası yok. Sigorta yaptırmak istiyorum. Herkes SSK kapsamında prim öde diyor kimisi de dışardan ödeme sonradan iptal olur diyorlar. Ne yapmalıyım? 5Ö694542 Nolu SMS:
Sayın Okurum, çalışma imkanı olmayan ev hanımları için en uygun sigortalılık isteğe bağlı sigortalılıktır.
İsteğe bağlı sigortalı olma durumunda emeklilik ve sağlık primi ödeyeceğinden hem sağlıktan faydalanabilecek hem de ileride emekli olabilme imkanı olacaktır.
Yapmanız gereken eşinizle beraber en yakın Sosyal Güvenlik İl veya Merkez Müdürlüğüne başvurmaktır. Dışarıdan ödenen ve çalışmadan çalışıyormuş gibi gösterilen 4/a (SSK) primleri tespit edilmesi halinde iptal edilir. Aktif çalışma olmadan ödenecek primler hep risklidir. Bu nedenle aktif çalışma olmadan 4/a (SSK) primi ödemenizi tavsiye etmem.
■ Özel bir şirkete ait fabrikada çalışıyoruz. Maaşlarımız zamanında yatmıyor. Bu gibi durumlarda işçinin hakları nelerdir?
4857 sayılı İş Kanunumuzun 34. maddesinde ücreti ödeme gününden itibaren yirmi gün içinde mücbir (zorunlu) nedenler dışında ödenmesi gerektiği tanımlanmıştır.
Ücreti gününde ödenmeyen işçi şunları yapabilir;
1. İşçi, iş görme borcunu yerine getirmekten kaçınabilir.
2. Bu nedenle kişisel kararlarına dayanarak iş görme borcunu yerine getirmemeleri sayısal olarak toplu bir nitelik kazansa dahi grev olarak nitelendirilemez.
3. Gününde ödenmeyen ücretler için mevduata uygulanan en yüksek faiz oranı uygulanır.
4. Bu işçilerin bu nedenle iş sözleşmeleri çalışmadıkları için feshedilemez ve yerine yeni işçi alınamaz, bu işler başkalarına yaptırılamaz.
Ücret ödeme tarihinden itibaren 20 sine kadar ödenmez ise; 21 inci gün itibariyle İş Kanununun 26. maddesine göre 6 günlük (hak düşürücü) süre içinde 4857 sayılı iş kanunun 24. maddesine göre haklı fgesih imkanınıda kullanabilir.
NE ZAMAN EMEKLİ OLURUM?
■ 02.06.1973 doğumluyum. 1.12.2004 yılından beri esnaf bağkurluyum. O zamandan beri bir fiil yatırıyorum. Ne zaman emekli olurum?5Ö5753 Nolu SMS:
Bağkurdan 9000 prim gün ve 60 yaşa tabisiniz. Emekli olabilmeniz için 9000 prim günü tamamlayıp 60 yaşınızın dolacağı 02.06.2033 tarihi beklemeniz gerekiyor. Son 3,5 yıl SSK ödemeniz halinde yine aynı tarihte 7000 günle SSK'dan emekli olabilirsiniz. Ali Şerbetçi
https://www.takvim.com.tr/yazarlar/aliserbetci/2017/12/03/ev-kadinina-emeklilik-hakki