Mehmet Özdoğru
Boş Duran İş Yerleri Ve Çevre Temizlik Vergisi
2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’nun mükerrer 44. maddesinin birinci fıkrasında, "Belediye sınırları ve mücavir alanlar içinde bulunan ve belediyelerin çevre temizlik hizmetlerinden yararlanan konut, iş yeri ve diğer şekillerde kullanılan binalar çevre temizlik vergisine tabidir." şeklinde hüküm bulunmaktadır.
Yine aynı Kanun’un 5035 sayılı Kanun’la değişmeden önceki mükerrer 44. maddesinin üçüncü fıkrasında, "Çevre temizlik vergisinin mükellefi, her ne şekilde olursa olsun binaları kullananlardır. Boş bulunan binalarda bu verginin mükellefi, binaların malikleri veya malik gibi tasarruf edenleridir." hükmü yer almaktaydı.
Anılan Kanun’un 5035 sayılı Kanun’la değişik mükerrer 44. maddesinin üçüncü fıkrasında ise, "Verginin mükellefi, binaları kullananlardır. Mükellefiyet binanın kullanımı ile başlar." hükmü yer almaktadır.
Diğer yandan, 2464 sayılı yasanın mükerrer 44. maddesinde yer alan bir başka düzenleme ile de su tüketim miktarları esas alınmak suretiyle hesaplanan çevre temizlik vergisi, su faturasında ayrıca gösterilmek suretiyle tahakkuk edilmiş sayılır. Bu suretle tahakkuk eden vergi, su tüketim bedeli ile birlikte belediyelerce tahsil edilir. Su ve kanalizasyon hizmetleri ayrı bir kanunla düzenlenmiş bulunan büyük şehir belediye sınırları ve mücavir alanlardaki çevre temizlik vergisi ise 20.11.1981 tarihli ve 2560 sayılı kanun hükümlerine göre kurulan su ve kanalizasyon idarelerince tahsil edilir.[1]
Bu durumda, yukarıda yer alan hükümlere göre, çevre temizlik vergisinin mükellefi, her ne sıfatla ve ne şekilde olursa olsun binaları kullananlar olduğundan, binaları kullananların kiracılar olması halinde verginin kiracılar tarafından ödenmesi ve boş bulunan binalardan 01.01.2004 tarihinden itibaren çevre temizlik vergisi alınmaması gerekmektedir.
Konu ile ilgili olarak, Maliye Bakanlığı tarafından verilen bir özelgede şu görüşlere yer verilmiştir:
“Yazımız ekinde yer alan dilekçede, adı geçen kişinin belediyeniz 37080 sicil no ile kayıtlı emlak vergisi mükellefi olduğu, sahibi olduğu 125 ada 8 pafta 66 parseldeki taşınmaza ait çevre temizlik vergilerinin 2004 yılından itibaren kiracı tarafından ödenmediği, taşınmazın satışı esnasında bu vergi borcunun kendisinden talep edildiği ve mükellefin vergiyi kiracı adına ihtirazi kayıtla yatırdığı, yazınızda ise söz konusu taşınmazın 11.05.1994 tarihli çevre temizlik vergisi bildirimi ile kahve olarak kullanıldığının bildirildiği ve bu tarihten sonra herhangi bir bildirimde bulunulmadığı gerekçesiyle verginin talep edildiği belirtilmekte olup konuya ilişkin görüşümüz aşağıda açıklanmıştır.
Bilindiği üzere, 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’nun mükerrer 44. maddesinin birinci fıkrasında, "Belediye sınırları ve mücavir alanlar içinde bulunan ve belediyelerin çevre temizlik hizmetlerinden yararlanan konut, iş yeri ve diğer şekillerde kullanılan binalar çevre temizlik vergisine tabidir." denilmektedir.
Aynı Kanun’un 5035 sayılı Kanun’la değişmeden önceki mükerrer 44. maddesinin üçüncü fıkrasında, "Çevre temizlik vergisinin mükellefi, her ne şekilde olursa olsun binaları kullananlardır. Boş bulunan binalarda bu verginin mükellefi, binaların malikleri veya malik gibi tasarruf edenleridir." hükmü yer almaktaydı.
Anılan Kanun’un 5035 sayılı Kanun’la değişik mükerrer 44. maddesinin üçüncü fıkrasında ise, "Verginin mükellefi, binaları kullananlardır. Mükellefiyet binanın kullanımı ile başlar." hükmü yer almaktadır.
Yukarıda yer alan hükümlere göre, çevre temizlik vergisinin mükellefi, her ne sıfatla ve ne şekilde olursa olsun binaları kullananlar olduğundan, binaları kullananların kiracılar olması halinde verginin kiracılar tarafından ödenmesi ve boş bulunan binalardan 01.01.2004 tarihinden itibaren çevre temizlik vergisi alınmaması gerekmektedir.
Bu itibarla mülkiyeti ...........’ ya ait iki adet işyerinin;
- 2004 yılına kadar ödenmesi gereken çevre temizlik vergilerinin; binayı kullananın kiracı olması halinde kiracıdan, binanın malik tarafından kullanılması ya da boş olması halinde ise malikten zaman aşımı süresi de göz önünde bulundurulmak suretiyle alınması,
- 2004 yılından sonra ödenmesi gereken çevre temizlik vergilerinin; binayı kullananın bulunması durumunda kullanandan alınması, boş bulunması halinde ise alınmaması,
gerekmektedir.
Buna göre, adı geçen mükellefe ait işyerlerinin çalışma ruhsatları, çevre temizlik vergisi bildirimleri, vergi dairesi kayıtları ve benzeri belgeleri dikkate alınarak, 01.01.2004-12.01.2009 tarihleri arasında mülk sahibince söz konusu işyerinin kullanılmadığının tespiti halinde bu dönemlere ait çevre temizlik vergilerinin iade edilmesi ve kiracı tarafından kullanılmış ise kiracıdan tahsil edilmesi gerekmektedir.”
Diğer taraftan bir başka özelge de konu ile ilgili şu görüşlere yer verilmiştir:
“.............Belediye Başkanlığından alınan ....... tarih ve ...... sayılı yazıda, dilekçenizde belirtilen adreste çevre temizlik vergisi yönünden mükellefiyetinizin bulunmadığı belirtilmiştir.
213 sayılı vergi Usul Kanununun 413 üncü maddesinde; "Mükellefler, Maliye Bakanlığından veya Maliye Bakanlığının bu hususta yetkili kıldığı makamlardan vergi durumları ve vergi uygulaması bakımından müphem ve tereddüdü mucip gördükleri hususlar hakkında izahat isteyebilirler." denilmektedir.
1988 / 9 Sıra No.lu vergi Usul Kanunu İç Genelgesinde ise; mükelleflerin, kendileri ile ilgili olmak koşuluyla vergi durumları veya uygulaması bakımından doğrudan yaptıkları başvurular dikkate alınacağı, diğer bir anlatımla mükellefler adına başkaları tarafından yapılan veya mükellefler tarafından yapılmakla birlikte, somut (müşahhas) bir olaya dayanmayan başvurular üzerine görüş verilmeyeceği açıklanmıştır.
Bu itibarla, .........ilçesi ........ Cad. ....... İşhanı No:........adresindeki işyeri için mükellefiyetinizin bulunmadığı anlaşıldığından bu işyerine ait çevre temizlik vergisi uygulaması hakkında tarafınıza bilgi verilmesi mümkün bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu'nun çevre temizlik vergisine ilişkin mükerrer 44 üncü maddesinin birinci fıkrasında, belediye sınırları ve mücavir alanlar içinde bulunan ve belediyelerin çevre temizlik hizmetlerinden yararlanan konut, işyeri ve diğer şekillerde kullanılan binaların çevre temizlik vergisine tabi olduğu belirtilmiştir.
Anılan fıkra hükmüne göre, belediye sınırları ve mücavir alanlar içinde bulunan ve belediyelerin çevre temizlik hizmetlerinden yararlanan konut, işyeri ve diğer şekillerde kullanılan binalar çevre temizlik vergisine tabi bulunmaktadır. boş bulunan dolayısıyla hiçbir şekilde kullanılmayan binalar, 01.01.2004 tarihinden itibaren çevre temizlik vergisine tabi tutulmamaktadır.”[2]
Sonuç olarak, Boş bulunan ve kullanılmayan binaların çevre temizlik vergisi mükellefiyeti 01.01.2004 tarihinden itibaren söz konusu olmayacaktır. Ayrıca, önceden dolu olarak kullanılan bu gibi binaların bilahare tahliye edilmesi durumunda ise bu durum bir dilekçe ile belediye vergi dairesi şefliğine bildirilmelidir. Bildirilmeyen iş yerleri ile ilgili çevre temizlik vergisi tahakkuku devam edeceğinden dolayı bu konu üzerinde özellikle durulmasında yarar vardır. Nazlı Gaye Alpaslan Güven
http://www.hurses.com.tr/Haber-Bos_duran_is_yerleri_ve_cevre_temizlik_vergisi-15290.htm
[1] Maliye Bakanlığı Özelgesi: 11.12.2009 gün ve B.07.01.GİB.0.02.66/6601-790 sayı. İlgili md. için bkz. Belediye Gelirleri Kanunu Mük. Md.44.
[2] 28.12.2004 tarih ve B.07.4.DEF.0.34.12.2.EMLK:50-12128 sayı. İlgili Md. Belediye Gelirleri Kanunu Mük. Md. 44
İşveren Çalışana Hakaret Edemez
Sayın Okurum, iş kanununa göre işverenin işçisine hakaret etmesi tazminat hakkı doğurur. Hatta işçi için bildirim bile yapmasına gerek kalmaksızın iş sözleşmesini fesih edebilir. Sizde bu nedenle iş sözleşmenizi fesh ederseniz tazminat hakkınız vardır.
■ Firmada mesaiye kalıyoruz. Mesai ücretlerimizi zamanında alamıyoruz. Ne yapmamız gerekiyor? ...879257 Nolu SMS:
İş kanununa göre işveren işçinin ücretini kanun ve ya sözleşme hükümlerine göre hesaplayıp ödemiyorsa ve ya ücret ödemelerinde sürekli gecikme oluyorsa işçi iş sözleşmesini fesh ederek tazminatını talep edebilir.
Bu nedenle işverene yazılı olarak fesih bildirimi göndererek iş sözleşmenizi fesh edeceksiniz. Ödemez ise iş mahkemesine dava açacaksınız.
■ Ben 15.11.1959 doğumlu olup, 1976 yılında SSK'ya giriş yaptım fakat arada bir hayli boşluğum var. Toplam gün sayısı 2600 günüm var. Askerlik borçlanması ile 3200 günü tamamlıyorum. Emekli olmam için hangi koşular gerekiyor? Süleyman
5000 günü tamamlarsanız tam emekli, 3600 prim günü tamamlayıp kısmi emekli olabilirsiniz. Eğer SSK girişiniz 08.09.1976 tarihi ve öncesi ise 3600 prim günü tamamlayıp hemen emekli olabilirsiniz. Fakat SSK girişiniz 08.09.1976 tarihinden sonra ise bu sefer yaş ve kademeye giriyor ve 60 yaşa tabi oluyorsunuz.
NE ZAMAN EMEKLİ OLURUM?
■ 27.06.1978 doğumlu erkeğim. 10.09.1996 SSK girişim var. Toplam 4781 gün prim ödemesi var. Aynı iş yerinde 7 senedir çalışıyorum, SGK primi brüt 1400 TL. olarak ödeniyor. Ne zaman emekli olurum ve tazminat ne kadar alırım? ... 766479 Nolu SMS:
İşe girişinize göre 25 yıl, 56 yaş ve 5825 prim gün şartlarına tabisiniz. Prim gün sayınızın tamamlanması için 1044 gün daha prim ödemeniz gerekmektedir. Bu da yaklaşık üç yıla tekabül eder. Ancak 56 yaşınız 2034 yılında dolacak. Bu durumda prim günü tamamlasanız bile emekli olacağınız tarih 27.06.2034 tarihi olacaktır. Ali Şerbetçi
Kat Karşılığı Alınan Dairelerin Satışında Vergilendirme
T.C.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
MERSİN VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
(Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü)
Sayı : 18008620-130[ÖZG-2013-66]-67
Tarih: 17/11/2016
Konu : Kat Karşılığı Alınan Dairelerin Satışında Vergilendirme.
İlgide kayıtlı özelge talep formunda, 07/12/1993 tarihinde satın aldığınız arsanızı müteahhide vermeniz karşılığında aldığınız 7 adet daireyi satmak istediğiniz belirtilerek;
-Kazancınızın değer artış kazancı mı yoksa ticari kazanç olarak mı vergilendirileceği, ticari kazanç olarak vergilendirilmesi halinde mükellefiyetinizin hangi tarih itibariyle ve hangi vergi dairesine tesis ettirileceği,
-Değer artış kazancı veya ticari kazanç hesaplanırken arsanın ilk alış değeri ile dairenin satış değeri arasındaki farkın mı, yoksa müteahhidin tarafınıza fatura ettiği tutar ile daire satış tutarı arasındaki farkın mı dikkate alınacağı,
-Mükellefiyetinizin tesisinden önceki tarihlerde müteahhidin adınıza düzenlediği faturaların kayıtlarınıza nasıl alınacağı ve bu faturalarda gösterilen KDV'lerin indirim konusu yapılıp yapılamayacağı veya maliyete ilave edilip edilemeyeceği hususlarında Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.
GELİR VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN:
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 37 nci maddesinin birinci fıkrasında, her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançların ticari kazanç olduğu hükme bağlanmış, aynı maddenin ikinci fıkrasının (4) numaralı bendinde ise, gayrimenkullerin alım, satım ve inşa işleriyle devamlı olarak uğraşanların bu işlerinden elde ettikleri kazancın ticari kazanç olduğu hükmüne yer verilmiştir.
Ayrıca, aynı Kanunun 38 inci maddesinde; "Bilanço esasına göre ticari kazanç, teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müsbet farktır. Bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce:
1.İşletmeye ilave olunan değerler bu farktan indirilir.
1.İşletmeden çekilen değerler ise farka ilave olunur.
Ticari kazancın bu suretle tespit edilmesi sırasında, Vergi Usul Kanununun değerlemeye
ait hükümleri ile bu Kanunun 40 ve 41 inci maddeleri hükümlerine uyulur." hükümleri yer almaktadır.
Ticari faaliyet emek-sermaye organizasyonuna dayanmakta olup, kazanç sağlama niyet ve kastının bulunup bulunmaması böyle bir organizasyon tarafından icra edilen faaliyetin ticari faaliyet olma niteliğine etki etmemektedir. Ancak, bir faaliyetin ticari faaliyet sayılabilmesi için kazanç sağlama niyet ve kastı gerekmemekle birlikte, faaliyeti icra eden organizasyonun bütün unsurlarıyla birlikte değerlendirildiğinde kazanç sağlama potansiyeline sahip olması, şahsi ihtiyaç kapsam ve sınırlarını aşması gerekmektedir.
Gayrimenkul alım satımı ticari bir organizasyon içinde yapıldığında alım satımın ticari faaliyetin bir unsuru sayılması, ancak ticari organizasyonun şekli ve maddi unsurları ile açıkça belli olmadığı hallerde faaliyetin devamlılık kasıt ve niyeti ile yapıldığını belirleyen objektif ölçü olarak, muamelede çokluk olup olmadığına bakılması gerekmektedir.
Buna göre, gayrimenkullerin iktisap tarihinden sonra aynı kişiye farklı tarihlerde veya farklı kişilere aynı tarihte veya birbirini izleyen tarihlerde satılması durumunda yapılan satışlar devamlı olarak gayrimenkul alım-satım işiyle uğraşıldığına karine teşkil edeceğinden, elde edilen kazancın Gelir Vergisi Kanununun 37 nci maddesine göre ticari kazanç olarak vergilendirilmesi gerekmektedir.
Diğer yandan, aynı Kanunun "Değer Artışı Kazançları" başlıklı Mükerrer 80 inci maddesinin 1 inci fıkrasının 6 ncı bendinde, iktisap şekli ne olursa olsun (ivazsız olarak iktisap edilenler hariç) 70 inci maddenin birinci fıkrasının (1), (2), (4) ve (7) numaralı bentlerinde yazılı mal ve hakların, iktisap tarihinden başlayarak beş yıl içinde elden çıkarılmasından doğan kazançların (Kooperatiflerin ortaklarına bu sıfatları dolaysıyla tahsisi ettikleri gayrimenkullerin tahsis tarihinde ortak tarafından satın alınmış sayılır.) değer artışı kazancı olduğu hükme bağlanmıştır.
Aynı maddenin ikinci fıkrasında, bu maddede geçen "elden çıkarma" deyiminin, maddede yazılı mal ve hakların satılması, bir ivaz karşılığında devir ve temliki, trampa edilmesi, takası, kamulaştırılması, devletleştirilmesi, ticaret şirketlerine sermaye olarak konulmasını ifade ettiği belirtilmiş, üçüncü fıkrasında da bir takvim yılında elde edilen değer artışı kazancının, (2013 takvim yılı gelirleri için) 9.400 Türk Liralık kısmının gelir vergisinden müstesna olduğu hüküm altına alınmıştır.
Öte yandan, 25/03/2011 tarihli ve 76 sıra numaralı Gelir Vergisi Kanunu Sirkülerinin, "Gayrimenkullerde İktisap Tarihinin Belirlenmesi" başlıklı dördüncü bölümünde,
" Gayrimenkullerde iktisap, Türk Medeni Kanununun 705 inci maddesi uyarınca, tapuya tescille olmaktadır. Buna göre, kat karşılığı müteahhide veya kooperatiflere verilen arsa karşılığında alınan gayrimenkuller dahil, iktisap edilen gayrimenkullerin elden çıkarılması halinde, değer artışı kazancının tespiti yönünden iktisap tarihi olarak, gayrimenkulün tapuya tescil edildiği tarih esas alınacaktır.
Ancak, gayrimenkulün tapuya tescil tarihinden önce sahibinin fiilen kullanımına bırakıldığı bazı özel haller de iktisap tarihi olarak tapuya tescil tarihi yerine fiilen kullanıma bırakılma tarihinin kabul edilmesi gerekir.
...”
açıklamalarına yer verilmiştir.
Mezkur Kanunun 106 ncı maddesinde ise, gelir vergisinin, mükellefin ikametgahının bulunduğu mahal vergi dairesince tarh edileceği, iş yeri ve ikametgahı ayrı vergi daireleri bölgesinde bulunan mükelleflerin vergilerinin, Maliye Bakanlığınca uygun görüldüğü takdirde ve mükellefe de evvelden bildirmek kaydıyla iş yerinin bulunduğu yerin vergi dairesince tarh edileceği hüküm altına alınmıştır.
Yukarıdaki hüküm ve açıklamalar çerçevesinde;
-Arsanızın kat karşılığı müteahhide verilmesi karşılığında iktisap edilen gayrimenkullerin satışının ticari bir organizasyon içerisinde yürütülmesi veya bu tür bir organizasyon içinde yürütülmemekle beraber;
a) Aynı kişiye farklı tarihlerde,
b) Farklı kişi ve tüzel kişilere aynı tarihte,
c) Değişik kişi ve tüzel kişilere, değişik tarihlerde veya birbirini izleyen yıllarda,
d) Bir kısmının teslim alındığı takvim yılı içinde toplu olarak diğer kısmının ise takip eden takvim yılı içinde satılması
durumunda, yapılan satışlar devamlı olarak gayrimenkul alım satım işiyle uğraşıldığına karine teşkil edeceğinden, elde edilen kazancın Gelir Vergisi Kanununun 37 nci maddesi çerçevesinde ticari kazanç olarak vergilendirilmesi gerekmektedir.
Söz konusu gayrimenkullerin iktisap tarihinden itibaren beş yıl içinde ticari organizasyon oluşturmayacak şekilde satılması halinde ise, elde edeceğiniz kazancın Gelir Vergisi Kanununun değer artışı kazancına ilişkin hükümleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
VERGİ USUL KANUNU YÖNÜNDEN:
213 sayılı Vergi Usul Kanununun;
-153 üncü maddesinde mükelleflerin işe başamayı bildirmek zorunda oldukları,
-156 ncı maddesinde, ticari, sınai, zirai ve mesleki faaliyette iş yerinin; mağaza, yazıhane, idarehane, muayenehane, imalathane şube, depo,otel, kahvehane, eğlence ve spor yerleri, tarla, bağ, bahçe, çiftlik, hayvancılık tesisleri, dalyan ve voli mahalleri, madenler, taş ocakları, inşaat şantiyeleri, vapur büfeleri gibi ticari, sınai, zirai veya mesleki bir faaliyetin icrasına tahsis edilen veya bu faaliyetlerde kullanılan yer olduğu,
-219 uncu maddesinde, muamelelerin defterlere 10 gün içinde veya kayıtlarını devamlı olarak muhasebe fişleri, primanota ve bordro gibi yetkili amirlerin imza ve parafını taşıyan mazbut vesikalara dayanarak yürüten müesseselerde, muamelelerin bunlara işlenmesi deftere işlenmesi hükmünde olduğundan 45 gün içinde kaydedileceği,
-229 uncu maddesinde faturanın, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen vesika olduğu,
-262 nci maddesinde maliyet bedelinin, iktisadi bir kıymetin iktisap edilmesi veyahut değerinin artırılması münasebetiyle yapılan ödemelerle bunlara müteferri bilumum giderlerin toplamını ifade ettiği
hükümleri yer almaktadır.
Yukarıdaki hüküm ve açıklamalara göre, gerçek kişilere mükellefiyet tesisi edilmesi halinde mükellefiyet tesis edilen faaliyet konusunun ayrı bir işyeri açılmasını gerektirmeyecek nitelikte olması halinde ikametgah adresinin işyeri olarak kabulü mümkün bulunmaktadır.
Sahibi olduğunuz arsanın elden çıkarılması nedeniyle vergiyi doğuran olay, müteahhidin arsa karşılığı yapmış olduğu konutları tarafınıza teslim etmesi ile gerçekleşmektedir. Buna göre, söz konusu konutların tarafınıza teslimini müteakip azami yedi gün içinde bu konutların emsal bedelleri üzerinden müteahhit tarafından (mükellefiyetiniz olmadığından) adınıza arsa satışı için gider pusulası düzenlenmesi gerekmektedir.
Öte yandan, müteahhit tarafından şahsınıza teslim edilen konutlar için emsal bedelleri üzerinden fatura düzenlenmesi gerekmektedir.
Buna göre, gerek tarafınızdan müteahhide teslim edilen arsa için, gerekse müteahhit firma tarafından şahsınıza yapılan konut teslimlerinde, vergiyi doğuran olay karşılıklı olarak vuku bulduğundan, bu tarih itibariyle eş zamanlı olarak gider pusulası ve fatura düzenlenmiş olacaktır.
Ayrıca, söz konusu müteahhit tarafından düzenlenen faturada yer alan bedelin iktisap ettiğiniz konutların maliyet bedeli olarak değerlendirilmesi gerekmekte olup, adınıza mükellefiyet tesis edilmesi halinde ise anılan faturanın işe başlanılmasından itibaren 219 uncu maddede yer alan sürede tevsik edici vesika olarak kayıtlara alınması mümkün bulunmaktadır.
KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN:
Katma Değer Vergisi Kanununun;
-1/1 inci maddesinde, Türkiye'de yapılan ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesindeki teslim ve hizmetlerin KDV'ye tabi olduğu,
-10 uncu maddesinin (a) bendinde, vergiyi doğuran olayın, mal teslimi ve hizmet ifası
hallerinde malın teslimi veya hizmetin yapılması ile (b) bendinde ise, malın tesliminden veya hizmetin yapılmasından önce fatura veya benzeri belgeler verilmesi halinde, bu belgelerde gösterilen miktarla sınırlı olmak üzere fatura veya benzeri belgelerin düzenlenmesi ile vuku bulduğu,
-29/1 inci maddesinde; mükellefler, yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden, bu Kanunda aksine hüküm olmadıkça, faaliyetlerine ilişkin olarak kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen katma değer vergisini indirebilecekleri,
-29/3 üncü maddesinde ise, indirim hakkının vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu takvim yılı aşılmamak şartıyla, ilgili vesikaların kanuni defterlere kaydedildiği vergilendirme döneminde kullanılabileceği,
-34/1 inci maddesinde, yurt içinden sağlanan veya ithal olunan mal ve hizmetlere ait KDV, alış faturası veya benzeri vesikalar ve gümrük makbuzu üzerinden ayrıca gösterilmek ve bu vesikalar kanuni defterlere kaydedilmek şartıyla indirilebileceği
hüküm altına alınmıştır.
Bu açıklamalar çerçevesinde, gayrimenkul satışlarınızın ticari mahiyet arz etmesi durumunda, KDV mükellefiyetinin tesisinden önce faaliyetinize ilişkin olarak yüklendiğiniz KDV'nin, vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu takvim yılı aşılmamak kaydıyla KDV mükellefiyetinin tesisinden sonra kanuni defterlere kaydedilmesi ve indirim konusu yapılması mümkündür.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.
(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.
(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.
5000 Günle İle 3600 Günle İşçi Emekli Olur
Son günlerde kendini Sosyal Güvenlik Uzmanı diyerek ekranlara çıkan yaptığı işi bilmeden sadece sigortalıları yanıltmak suretiyle erken emeklilik ,yüksek emekli maaşı diyerek uydurma haberle rant kapısını zorlayanlara cevap verelim.
5000 VE 3600 GÜNLE EMEKLİLİK
Zaten yasalarımızda işçi olarak çalışanlara 5000 gün ve 3600 günle emeklilik var.
Eğer bunlar doğru kişilerle Yurtdışı Borçlanma,12 Eylül 1980 göre Borçlanma, Usta Öğretici Borçlanma gibi yasadaki hakları kullanarak emekli olabilirler.
Aşağıdaki tablolara bakarak sigortalılar ne zaman emekli olabileceğini kendileri de rahatlıkla bulabilir.
Bunun yanında doğru kişilerle emeklilik planlamalarını da yapabilirler.
Sosyal Güvenlik Müşavirliğine hakim kişi ile yola çıkarsanız yasal yoldan yanılmadan emeklilik planlamasını,efektif emekli aylığı planlaması yaparsınız.
506/GEÇİCİ 81/A BENDİNE GÖRE AYLIĞA HAK KAZANMA KOŞULLARI (KADINLAR)
İLGİLİ KANUN |
SİGORTALILIK SÜRESİNİN |
TAHSİS TALEP TARİHİNDEKİ |
|||
No |
Madde No |
Sigortalılık |
Yaşı |
Gün |
|
506/4759 |
G.M.81/A |
8.9.1981 öncesi |
-- |
50 |
5000 |
15 |
50 |
3600 |
|||
20 |
-- |
5000 |
506/GEÇİCİ 81/A BENDİNE GÖRE AYLIĞAHAK KAZANMA KOŞULLARI (ERKEKLER)
İLGİLİ KANUN |
SİGORTALILIK SÜRESİNİN |
TAHSİS TALEP TARİHİNDEKİ |
|||
No |
Madde No |
Sigortalılık |
Yaşı |
Gün |
|
506/4759 |
GM.81/A |
8.9.1976 öncesi |
-- |
55 |
5000 |
15 |
55 |
3600 |
|||
25 |
-- |
5000 |
506/GEÇİCİ 81/B BENDİNE GÖRE AYLIĞA HAK KAZANMA KOŞULLARI (KADINLAR)
İLGİLİ KANUN |
SİGORTALILIK SÜRESİNİN |
TAHSİS TALEP TARİHİNDEKİ |
|||
No |
Madde No |
Sigortalılık |
Yaşı |
Gün |
|
506/4759 |
GM.81-B |
09.09.1981 - 23.05.1984 |
20 |
40 |
5000 |
24.05.1984 - 23.05.1985 |
20 |
41 |
5000 |
||
24.05.1985 - 23.05.1986 |
20 |
42 |
5075 |
||
24.05.1986 - 23.05.1987 |
20 |
43 |
5150 |
||
24.05.1987 - 23.05.1988 |
20 |
44 |
5225 |
||
24.05.1988 - 23.05.1989 |
20 |
45 |
5300 |
||
24.05.1989 - 23.05.1990 |
20 |
46 |
5375 |
||
24.05.1990 - 23.05.1991 |
20 |
47 |
5450 |
||
24.05.1991 - 23.05.1992 |
20 |
48 |
5525 |
||
24.05.1992 - 23.05.1993 |
20 |
49 |
5600 |
||
24.05.1993 - 23.05.1994 |
20 |
50 |
5675 |
||
24.05.1994- 23.05.1995 |
20 |
51 |
5750 |
||
24.05.1995 - 23.05.1996 |
20 |
52 |
5825 |
||
24.05.1996 - 23.05.1997 |
20 |
53 |
5900 |
||
24.05.1997 - 23.05.1998 |
20 |
54 |
5975 |
||
24.05.1998 - 23.05.1999 |
20 |
55 |
5975 |
||
24.05.1999 - 08.09.1999 |
20 |
56 |
5975 |
506/GEÇİCİ 81/B BENDİNE GÖRE AYLIĞA HAK KAZANMA KOŞULLARI (ERKEKLER)
İLGİLİ KANUN |
SİGORTALILIK SÜRESİNİN |
TAHSİS TALEP TARİHİNDEKİ |
|||
No |
Madde No |
Sigortalılık |
Yaşı |
Gün |
|
506/4759 |
GM.81-B |
09.09.1976 - 23.05.1979 |
25 |
44 |
5000 |
24.05.1979 - 23.11.1980 |
25 |
45 |
5000 |
||
24.11.1980 - 23.05.1982 |
25 |
46 |
5075 |
||
24.05.1982 - 23.11.1983 |
25 |
47 |
5150 |
||
24.11.1983 - 23.05.1985 |
25 |
48 |
5225 |
||
24.05.1985 - 23.11.1986 |
25 |
49 |
5300 |
||
24.11.1986 - 23.05.1988 |
25 |
50 |
5375 |
||
24.05.1988 - 23.11.1989 |
25 |
51 |
5450 |
||
24.11.1989 - 23.05.1991 |
25 |
52 |
5525 |
||
24.05.1991 - 23.11.1992 |
25 |
53 |
5600 |
||
24.11.1992 - 23.05.1994 |
25 |
54 |
5675 |
||
24.05.1994- 23.11.1995 |
25 |
55 |
5750 |
||
24.11.1995 - 23.05.1997 |
25 |
56 |
5825 |
||
24.05.1997 - 23.11.1998 |
25 |
57 |
5900 |
||
24.11.1998 - 08.09.1999 |
25 |
58 |
5975 |
506/GEÇİCİ 81/C BENDİNE GÖRE AYLIĞA HAK KAZANMA KOŞULLARI (KADINLAR)
İLGİLİ KANUN |
SİGORTALILIK SÜRESİNİN |
TAHSİS TALEP TARİHİNDEKİ |
||||
No |
Madde No |
Sigortalılık |
Yaşı |
Gün |
||
506/4759 |
GM.81-C |
15 YIL+50 YAŞ+3600 Gün |
|
|
|
|
G.M.81/C-a |
23.05.2002'den önce |
15 |
50 |
3600 |
||
G.M.81/C-ba |
24.05.2002 - 23.05.2005 |
15 |
52 |
3600 |
||
G.M.81/C-bb |
24.05.2005 - 23.05.2008 |
15 |
54 |
3600 |
||
G.M.81/C-bc |
24.05.2008 - 23.05.2011 |
15 |
56 |
3600 |
||
G.M.81/C-bd |
24.05.2011 - ------- |
15 |
58 |
3600 |
506/GEÇİCİ 81/C BENDİNE GÖRE AYLIĞA HAK KAZANMA KOŞULLARI (ERKEKLER)
İLGİLİ KANUN |
SİGORTALILIK SÜRESİNİN |
TAHSİS TALEP TARİHİNDEKİ |
||||
No |
Madde No |
Sigortalılık |
Yaşı |
Gün |
||
506/4759 |
GM.81-C |
15 YIL+55 YAŞ+3600 GÜN |
|
|
|
|
G.M.81/C-a |
23.05.2002'den önce |
15 |
55 |
3600 |
||
G.M.81/C-ba |
24.05.2002 - 23.05.2005 |
15 |
56 |
3600 |
||
G.M.81/C-bb |
24.05.2005 - 23.05.2008 |
15 |
57 |
3600 |
||
G.M.81/C-bc |
24.05.2008 - 23.05.2011 |
15 |
58 |
3600 |
||
G.M.81/C-bd |
24.05.2011 - 23.05.2014 |
15 |
59 |
3600 |
||
G.M.81/C-be |
24.05.2014'den sonra |
15 |
60 |
3600 |
Tablolara baktığınızda ne zaman emekli olacağınızı zaten tespit edebilirsiniz. Vedat İlki
Vergide Etkin Mükellef Olabilme
Bilindiği gibi, vergi mükellefiyetinde mükellefiyet itibari ile işe başlama durumu farklılık arz etmektedir. Vergi dairesi tarafından yoklama sırasında iş yerinin tadil aşamasında olması halinde görevli yoklama memurları yoklama fişini düzenlemeyerek veya iş yerinin tadilatta olduğunu yoklama fişine kayıtlandırmaktadır.
213 sayılı VUK 153. Maddesine göre işe başlama bildiriminin nasıl yapılacağı belirtilmiştir. Burada tüccarlar açısından işe başlama, serbest meslek erbabının işe başlaması, şirketlerin işe başlaması ve ayrıca kollektif ve adi şirketlerde işe başlama bildirimi yasa hükmünde açıkça belirtilmiştir. 213 sayılı VUK 155. Maddesinde serbest meslek erbabı için işe başlamanın tarifi ve emareleri yapılmıştır.
Uygulamada anonim ve limited şirketler yönünden şirketin kurulması, sicil tasdiknamesinin alınması, noterden imza sirkülerinin düzenlenmesi, vergi dairesine işe başlama bildiriminin verilmesi, yoklama memurunun iş yerini ziyaret edip, fiilen işe başlama olmadığını tespit etmesi… hallerinde fiilen işe başlamadan söz edilemez.
Öte yandan, bir iş yerinin tutulması, o iş yerinde boya badana yapılması veya başka tamir ve tadilatlar yapılması bu mükellefin işe başladığına emare teşkil etmez. Özellikle limited ve anonim şirketlerde fiilen işe başlama konusunda e-yoklama fişi düzenlenmediği takdirde bu şirketin fiilen işe başladığından söz etmek olanaksızdır. Bu durum beraberinde kağıt üzerinde şirketin kurulması, sicil tasdiknamesinin alınması, ticaret sicil gazetesinden şirketin ana sözleşmesinin yayınlanması bu şirketin fiilen işe başladığını göstermez. Ancak, vergi daireleri bu tür kurulan şirketlerden her ay aylık KDV, BABS formu ve diğer beyan ve bildirimleri talep etmektedirler. Aynı durum gerçek usul gelir vergisi mükelleflerinde olması durumunda ( Fiilen işe başlanıldığının e-yoklama fişi ile tespit edilmemesi hali ) vergi daireleri KDV beyannamesi, BABS formu talep etmemektedir. Sanırız bu durum gerçek usuldeki mükelleflerde fiilen işe başlamanın tespit edilmeyişi nedenine bağlıdır. Doğal olarak vergi daireleri bu gibi mükelleflere daha sonra ikinci bir e-yoklama fişi düzenleyerek, işe başlamayı tespit etmektedirler.
Sonuç olarak, işe başlama, fiilen işe başlama, e-yoklama fişinin düzenlenmesi gibi konular anonim ve limited şirketler açısından maddi ve manevi mağduriyetlere neden olabilmektedir. Nazlı Gaye Alpaslan Güven
http://www.hurses.com.tr/Haber-Vergide_etkin_mukellef_olabilme-15271.htm
KDV İade Alacağının, SGK Borcuna Mahsubunda Yasalardaki Çelişki
SGK mevzuatında (5510 sayılı Kanunun 88. maddesi) İşverenin KDV iadesi alacağından kendisinin veya iştiraklerinin hatta alım satım ilişkisi içinde olduğu diğer işverenlerin de SGK borçları için mahsup talebinde bulunabileceği belirtilirken, Maliye mevzuatında( 11 nolu KDV Genel Tebliğinde) sadece işverenin kendi SGK borçları için iade alacağından mahsup talebinde bulunabileceği belirtilmektedir. SGK ve Maliye mevzuatındaki bu gibi çelişkiler giderilmeli, mevzuatlar yazılırken ilgili Kurumların da görüşleri alınmalıdır. Mehmet Emre Dikmen
5510 Sayılı SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNU
Primlerin ödenmesi
MADDE 88- 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen sigortalıları çalıştıran işveren, bir ay içinde çalıştırdığı sigortalıların primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı üzerinden bu Kanun gereğince hesaplanacak sigortalı hissesi prim tutarlarını ücretlerinden keserek ve kendisine ait prim tutarlarını da bu tutara ekleyerek en geç ertesi ayın sonuna kadar Kuruma öder.
Hak edilen ancak, ödenmemiş olan ücretler üzerinden hesaplanacak primler hakkında da birinci fıkradaki hüküm uygulanır.
60 ıncı maddenin birinci fıkrasının (b), (c), (d) ve (g) bentleri gereği genel sağlık sigortalısı sayılanlar için, her ay otuz tam gün genel sağlık sigortası primi ödenmesi zorunludur.
87 nci maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde belirtilen yükümlüler, her aya ait primlerini takip eden ayın sonuna kadar Kuruma öderler. Bunlardan sosyal güvenlik destek primine tâbi olanların primleri, aylıklarından kesilmek suretiyle tahsil edilir. Bu kişiler primlerini en fazla 360 günle sınırlı olmak üzere peşin olarak erken ödeyebilir. Erken ödeme halinde erken ödenen her gün için 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun Ek 1 inci maddesine göre erken ödeme indirimi hükümleri uygulanır. Ancak yapılan erken ödeme indirimi, prime esas kazançtan indirilmez. Erken ödemede sigortalılık süresi, sigorta priminin ait olduğu her ayın ilk gününden itibaren, prim ödeme gün sayısına dahil edilir. Erken ödeme yapılan ve prim ödeme gün sayısına dahil edilmeyen sürede isteğe bağlı sigortalılığın sona ermesi halinde, sigortalılık süresine sayılmayan günlere ait primler, ilgililere iade edilir.
4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında sigortalı sayılanların, her ay için otuz tam gün prim ödemesi zorunludur. Bu kapsamdaki sigortalılardan, bu Kanuna göre tescilleri yapıldığı halde, beş yılı aşan süreye ilişkin prim borcu bulunanların, bu sürelere ilişkin prim borçlarının Kurumca yapılacak bildirimde belirtilen süre içerisinde ödenmemesi halinde, daha önce prim ödemesi bulunan sigortalının ödediği primlerin tam olarak karşıladığı ayın sonu itibariyle, prim ödemesi bulunmayan sigortalının ise tescil tarihi itibariyle sigortalılığı durdurulur. Prim borcunun ait olduğu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilmez ve bu sürelere ilişkin Kurum alacakları takip edilmeyerek, Kurum alacakları arasında yer verilmez. Ancak, sigortalı ya da hak sahipleri daha sonra müracaatları tarihindeki 80 inci maddenin dokuzuncu fıkrasına göre belirlenecek prime esas kazanç tutarı üzerinden hesaplanacak borç tutarını, tebliğ tarihinden itibaren üç ay içinde ödedikleri takdirde, bu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilir.
4 üncü maddenin birinci fıkrasının (c) bendinde belirtilen sigortalıları çalıştıran işverenler, çalıştırdığı sigortalıların primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı üzerinden bu Kanun gereğince hesaplanacak prim tutarlarını ücretlerinden keserek ve kendisine ait prim tutarlarını da bu tutara ekleyerek, en geç ödemenin yapıldığı tarihi takip eden onbeş gün içinde Kuruma öderler.
87 nci maddenin birinci fıkrasının (c) ve (d) bentlerinde belirtilen yükümlüler, her aya ait primleri ilgili ayı takip eden ayın sonuna kadar Kuruma öderler.
Kuruma fiilen ödenmeyen prim tutarları, gelir vergisi ve kurumlar vergisi uygulamasında gider yazılamaz.
Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında sigortalı sayılanların prim borçları, sattıkları tarımsal ürün bedellerinden borç tutarını geçmemek şartıyla % 1 ilâ % 3 oranları arasında olmak üzere kesinti yapılmak suretiyle tahsil etmeye Kurum yetkilidir.
Prim borçları katma değer vergisi iade alacağından mahsubu suretiyle de ödenebilir. Bu takdirde katma değer vergisi iade hakkı sahibi kendisinin, mal veya hizmet satın aldığı veya iştirak veya ortaklık ilişkisi içinde bulunduğu işverenlerin prim borçları için de mahsup talep edebilir. Bu işverenlerin mahsup talebinde bulundukları ayda muaccel olan prim borçlarının birinci fıkrada belirtilen ödeme sürelerini izleyen onbeş gün içinde mahsup suretiyle ödenmesi halinde, yasal süresi içinde ödendiği kabul edilir. Ancak prim borçlarının katma değer vergisi iade alacağından mahsup suretiyle ödenmesi talebinde bulunulduğu halde, süresinde mahsup edilemeyen veya eksik mahsup edilen prim borçları için birinci fıkrada belirtilen ödeme sürelerini izleyen günden başlanarak gecikme cezası ve gecikme zammı uygulanır. Kurum, Maliye Bakanlığının uygun görüşü ile bu uygulamadan faydalanacak işverenleri; iştigal konusu, işletme türü ve işletme büyüklüğü itibariyle belirlemeye ve lehine mahsup talebinde bulunulan işverenlerin prim borcu ödeme süresini otuz günü aşmamak üzere uzatmaya yetkilidir.
Kurum, prim ve her türlü alacaklarını, işverenlere olan borçlarından mahsup etmek suretiyle tahsil etmeye yetkilidir.
Primlerin özel ödeme şekilleri kullanılmak suretiyle ödenmesi zorunluluğunu getirmeye ve primlerin yatırılacağı tahsilât kuruluşlarını belirlemeye Kurum yetkilidir.
Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51 inci, 102 nci ve 106 ncı maddeleri hariç, diğer maddeleri uygulanır. Kurum, Amme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanunun uygulanmasında Maliye Bakanlığı ile diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri kullanır.
Kurumun prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun uygulamasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde Kurumun alacaklı biriminin bulunduğu yer iş mahkemesi yetkilidir. Yetkili iş mahkemesine başvurulması alacakların takip ve tahsilini durdurmaz.
Kurumun sigorta primleri ve diğer alacakları haklı bir sebep olmaksızın bu Kanunda belirtilen sürelerde ödenmez ise, kamu idarelerinin tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri, tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri, görevleri ile ilgili olarak Kuruma karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur.
Kurum, kamu idarelerinde işyerinin özelliği nedeniyle primlerin farklı zamanlarda ödeme süresini belirlemeye yetkilidir. Prim alacaklarının tahsili için en geç bir yıl içinde icra yoluna başvurmayan Kurum yetkili personeli hakkında genel hükümlere göre kovuşturma yapılır.
Miktarı Kurum Yönetim Kurulunca belirlenen tutarı geçen ve yurt dışına çıkış yasağı konulacağına dair ihtar tebliğ edilmesine rağmen, borcunu ödemeyen işverenlerin kendileri veya kanunî temsilcileri hakkında Kurumun talebi üzerine, 5682 sayılı Pasaport Kanununun 22 nci maddesi hükümleri uygulanır.
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar ile haklı sebebin neler olduğu, Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.
Mirasçıların, Murisin Vergi Borçlarından Sorumluluğu
Bilindiği gibi, murisin (ölen kişi) vergi borçlarından mirası reddetmemiş kanuni mirasçılar veya mansup mirasçılar sorumludur.[1]
Yasal düzenleme gereği, ölüm durumunda vergi mükelleflerinin görevleri, mirası kabul etmiş yasal veya atanmış varislerine intikal eder. Bu gibi durumlarda, varislerden her biri ölen kişinin vergi borçlarından kendilerine intikal eden miras payları oranında sorumlu olacaklardır.
Uygulamada, bazı vergi daireleri ölen kimse adına ödeme emri düzenleyip, varislerine tebliğ edebilmektedir.
Tarhiyat aşamasında, murisin ölüm tarihinden sonra yapılacak tarhiyatlarda mirası kabul etmiş mirasçılar adına payları oranında ayrı ayrı ihbarname tebliği zorunludur. Bazı vergi daireleri ise, mirasçılar adına tek tek ihbarname tebligatı yapmak yerine, muris adına ihbarname düzenleyip, varislere tebliğ edebilmektedirler. Oysaki, ölen kimse adına ihbarname tebliğ edilmesi olanaksızdır.
Bilindiği gibi, ölüm bireylerin şahsiyetlerini ortadan kaldırdığı gibi vefat eden kimse adına ölüm tarihinden sonra tesis edilen ve tebliğ edilen işlemlerin hukuksal olarak hiçbir geçerliliği yoktur. Ölüm nedeniyle ölen kişinin şahsiyeti hukuk aleminden silinmiş olacağından dolayı ölen kişinin vergisel ödevleri varislerine intikal edecektir. Dolayısıyla, ölen kişi adına ne bir ihbarname veya ne de bir ödeme emri tebliğ edilemez.[2]
Sonuç olarak, ölüm vergi kaydının silinmesini gerektirir bir işlemdir. Ölen kişinin nüfus cüzdanı Mezarlıklar Müdürlüğü tarafından alınır ve iptal edilir. Aynı zamanda ölüm nedeniyle ölen mükellefin vergi cezası var ise ceza düşer.[3] Neticede, ölen kişinin mirasını kabul eden mirasçılar tarafından veraset ilamı kapsamında mirasçılık hissesi oranında düzenlenen ihbarnamelerde mirasçılar payları oranında sorumlu olurlar. Bu noktada her varis için ayrı ayrı ve payları nispetinde tek tek ihbarname tebliğ edilmelidir.[4]
Ölüm nedeniyle, varisler tarafından vergi dairesine 4 ay içerisinde veraset ve intikal vergisi beyannamesi de ayrıca verilmelidir. Ölen kişinin aktif olarak vergi dairesine gelir vergisi mükellefiyeti var ise, bununla ilgili yıllık gelir vergisi beyannamesi muris adına mirası kabul etmiş mirasçılar tarafından 4 ay içerisinde verilmelidir.[5] Veraset ve intikal vergisi verilebilmesi için 2013 yılı ile ilgili ivazsız intikallerde 3.244 TL veraset ve intikal vergisinden istisnadır. Evlatlıklar dahil olmak üzere, füru ve eşlerden her birine isabet eden miras hisselerinden 140.774 TL’si, füru bulunmaması halinde ise, miras hissesinin: 281.720 TL’si veraset ve intikal vergisinden istisnadır.[6]
Diğer yandan, ölen kişi adına düzenlenmiş bir ihbarname veya ödeme emri var ise, bu belgeler düzeltme hükümlerine göre terkin edilir. Eğer, murisin ölüm tarihiden sonra yapılan tarhiyatlara ilişkin vergi/ceza ihbarnameleri ölüm tarihinden sonraki bir tarihte ölen kişiye ilanen tebliğ edildiği dikkate alındığında, yapılan tebliğin usulsüz olması nedeniyle, usulüne uygun olarak kesinleşmiş bir amme alacağı olmayacağı açık olup, söz konusu amme alacakları için bugün itibariyle yeniden tarhiyat yapılması da tarh zamanaşımı nedeniyle mümkün değildir. Nazlı Gaye Alpaslan Güven
http://www.hurses.com.tr/Haber-Mirascilarin_murisin_vergi_borclarindan_sorumlulugu-15254.htm
[1] 213 sayılı VUK md. 12 ve ilgili olarak bkz. 6183 sayılı yasa md.7
[2] Bkz. Gelir İdaresi Başkanlığı yazıları: 25.12.2012 gün ve 132683 sayılı yazıları.
[3] Bkz. VUK md.372.
[4] Mirasçılar arasında 18 yaşından küçükler var ise, bunlar adına ihbarname tebliğ edilmez. 18 yaşından küçük çocuklar için bunların veli veya vasileri adına ihbarname düzenlenir ve tebliğ edilir.
[5] GVK md. 92
[6] Bkz. VİV md.4. Topluca Türk Vergi Kanunları, Yaklaşım Yayınları, Yıl:2013, s.791
Kısa Çalışma Ödeneği Nedir Nasıl Faydalanılır
Bir önceki yazımızda Ücret Garanti Fonu'ndan faydalanmaya ilişkin bilgiler vermiştik. Bu yazımızda da yine işverenleri zor duruma düşen işçilerin ücret alacaklarını kısmen de olsa alabilmeleri için faydalanılabilecek diğer bir imkan olan Kısa Çalışma Ödeneğinden bahsedeceğiz.
Kısa çalışma ödeneği nedir?
Kısa Çalışma Ödeneği de İşsizlik Sigortası Fonu kapsamında sağlanan bir imkan olup, genel ekonomik, sektörel, bölgesel kriz veya zorlayıcı sebeplerle işyerindeki haftalık çalışma sürelerinin geçici olarak en az üçte bir oranında azaltılması veya süreklilik koşulu aranmaksızın işyerinde faaliyetin tamamen veya kısmen en az dört hafta süreyle durdurulması hallerinde, işyerinde üç ayı aşmamak üzere sigortalılara çalışamadıkları dönem için gelir desteği sağlayan bir uygulamadır. Bakanlar Kurulu kararı ile üç aylık süre altı aya kadar uzatılabilir.
Kısa çalışma ödeneğine başvuru genel ekonomik, sektörel, bölgesel kriz veya zorlayıcı sebeplerin varlığı iddiasıyla işveren tarafından yapılmaktadır.
- Genel ekonomik kriz ile ulusal veya uluslararası ekonomide ortaya çıkan olayların, ülke ekonomisini ve dolayısıyla işyerini ciddi anlamda etkileyip sarstığı durumlar,
- Bölgesel kriz ile ulusal veya uluslararası olaylardan dolayı belirli bir il veya bölgede faaliyette bulunan işyerlerinin ekonomik olarak ciddi şekilde etkilenip sarsıldığı durumlar,
- Sektörel kriz ile ulusal veya uluslararası ekonomide ortaya çıkan olaylardan doğrudan etkilenen sektörler ve bunlarla bağlantılı diğer sektörlerdeki işyerlerinin ciddi anlamda sarsıldığı durumlar,
- Zorlayıcı sebep ile de işverenin kendi sevk ve idaresinden kaynaklanmayan, önceden kestirilemeyen, bunun sonucu olarak bertaraf edilmesine olanak bulunmayan, dışsal etkilerden ileri gelen, geçici olarak çalışma süresinin azaltılması veya faaliyetin tamamen veya kısmen durdurulması ile sonuçlanan deprem, yangın, su baskını, salgın hastalık, seferberlik ve benzeri nedenler anlaşılmalıdır.
Başvuru şartlarının oluştuğunu düşünen işveren, genel ekonomik, bölgesel veya sektörel kriz ile zorlayıcı sebeplerin işyerine olan etkilerini ve zorlayıcı sebebin ne olduğunu açıklayarak, bunlara ilişkin kanıtları ile işyerine ait bilgi ve belgeleri de ibraz ederek İş Kur’a başvurmalıdır.
Kısa çalışma için başvuru yapıldığında bu hallerin oluşup oluşmadığına İş-Kur yönetim kurulunca karar verilmektedir. Zorlayıcı sebeplerin varlığı halinde ayrıca yönetim kurulu kararı gerekmemektedir. İşletmeden kaynaklanan nakit akışında bozulma, yönetsel sorunlar veya pazar daralması gibi nedenler kısa çalışmaya gerekçe oluşturmamaktadır.
Kısa çalışma ödeneğinden faydalanma koşulları nelerdir?
İşçinin kısa çalışma ödeneğine hak kazanabilmesi için, işverence Kuruma yapılan başvurunun uygun bulunmasının yanında, kısa çalışmanın başladığı tarihten önceki son 120 gün içinde kesintisiz çalışmış olması ve son üç yıl içinde adına en az 600 gün işsizlik sigortası primi bildirilmiş olması gerekmektedir.
Ayrıca zorlayıcı nedenlerle ödenek alınacak olunması halinde ödeneğe esas süre, İş Kanunun 24üncü maddesine göre işyerinde zorlayıcı sebeplerle işin bir haftadan daha uzun süre durması halinde bu süreden sonra başlamaktadır.
Kısa çalışma ödeneğinin miktarı nedir ve hangi süreyle ödenir?
Sigortalıya yapılacak olan günlük ödeme sigortalının son oniki aylık prime esas kazançları üzerinden hesaplanacak günlük ortalama kazancın %60’ı üzerinden gerçekleşmektedir. Ancak bu şekilde yapılacak hesaplama sonucunda bulunan tutar, aylık asgari ücretin brüt tutarının %150’sini geçemeyecektir. 2017 yılı için yapılabilecek ödemenin üst sınırı aylık 2.666.25 TL, olup, ödemelerden yalnızca damga vergisi kesilmektedir. Kısa çalışma ödeneği en fazla üç ay için ve işyerinde uygulanan haftalık çalışma süresini tamamlayacak şekilde aylık olarak işçiye ödenmektedir. Kısa çalışma ödeneği süresinde çalışanların genel sağlık sigortası primleri ödenmekte olup, kısa vadeli sigorta kollarına ait primlerle emeklilik için gerekli olan uzun vadeli sigorta kollarına ilişkin primler ödenmemektedir. İş-Kur tarafından yayımlanan istatistiklere bakıldığında, bu ödenek kapsamında 2016 yılında 1.276.589 Tl ödeme yapılmış olup, 2017 yılı ilk dokuz ayında 594.340 TL ödeme gerçekleşmiştir. İstatistiklere yansıyan son ay olan eylül ayında ise 15 kişiye 24.941 TL ödeme gerçekleşmiştir.
İşveren ve sigortalıların İşsizlik Sigortası Fonu'ndan yalnızca işsizlik ödeneği verilmediğini bilmeleri menfaatlerine olacaktır. Erkan ÇETİN
https://www.dunya.com/kose-yazisi/kisa-calisma-odenegi-nedir-nasil-faydalanilir/391036
2018 Yılında İş Kazası Ve Meslek Hastalığını Zamanında Bildirmeyen İşverenlere %14,47 Oranında Ceza Var
Kanun Maddesi |
Ceza Mad. |
Kanun Maddesinde Sözü Edilen Fiil |
2018 Yılında Uygulanacak Ceza Miktarı (TL) (Yeniden Değerleme Oranı %14,47) |
|||||||||
10 dan Az Çalışanı Olan İşyerleri |
10-49 Çalışanı Olan İşyerleri |
50-+ Çalışanı Olan İşyerleri |
||||||||||
AZ TEHLİKELİ (Aynı miktarda) |
TEHLİKELİ (%25 artırılarak) |
ÇOK TEHLİKELİ (%50 artırılarak) |
AZ TEHLİKELİ (Aynı miktarda) |
TEHLİKELİ (%50 artırılarak) |
ÇOK TEHLİKELİ (%100 artırılarak) |
AZ TEHLİKELİ (%50 artırılarak) |
TEHLİKELİ (%100 artırılarak) |
ÇOK TEHLİKELİ (%200 artırılarak) |
||||
MADDE 14 - İş kazası ve meslek hastalıklarının kayıt ve bildirimi |
26/1-e |
14/1 İş kazalarının ve meslek hastalıklarının kaydını tutmamak, gerekli incelemeleri yaparak bunlar ile ilgili raporları düzenlememek, İşyerinde meydana gelen ancak yaralanma veya ölüme neden olmadığı halde işyeri ya da iş ekipmanının zarara uğramasına yol açan veya çalışan, işyeri ya da iş ekipmanını zarara uğratma potansiyeli olan olayları inceleyerek bunlar ile ilgili raporları düzenlememek. |
2.319 |
2.898 |
3.479 |
2.319 |
3.479 |
4.638 |
3.479 |
4.638 |
6.957 |
|
26/1-e |
14/2.İş kazalarını ve meslek hastalıklarını 3 iş günü içinde SGK'ya bildirmemek. |
3.093 |
3.866 |
4.639 |
3.093 |
4.639 |
6.186 |
4.639 |
6.186 |
9.279 |
||
26/1-e |
14/4.Sağlık hizmeti sunucularının iş kazalarını, yetkili sağlık hizmet sunucularının meslek hastalıklarını en geç 10 gün içinde SGK'ya bildirmemesi. |
3.093 |
3.093 |
3.093 |
3.093 |
3.093 |
3.093 |
3.093 |
3.093 |
3.093 |
Yukarıdaki tabloya bakarak 2018 yılında 6331 sayılı Kanununa göre Çalışma ve İş Kur İl Müdürlükleri tarafından kesilen cezalar tahsilatı yapması SGK verilmiştir.
6331 sayılı Kanunun kapsamında olan işyerlerine İş Kazası ve Meslek Hastalıklarının zamanında bildirilmemesi,aynı zaman da Hizmet sunucuları da bunları bildirmemesi halinde İPC uygulanacaktır.
İşveren, aşağıdaki hallerde belirtilen sürede Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirimde bulunur:
- a) İş kazalarını kazadan sonraki üç iş günü içinde.
- b) Sağlık hizmeti sunucuları veya işyeri hekimi tarafından kendisine bildirilen meslek hastalıklarını, öğrendiği tarihten itibaren üç iş günü içinde.
Sağlık hizmeti sunucuları kendilerine intikal eden iş kazalarını, yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucuları ise meslek hastalığı tanısı koydukları vakaları en geç on gün içinde Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirir.
23.04.2015 (dahil) tarihinden sonra meydana gelen iş kazası veya sağlık hizmet sunucuları tarafından konulan meslek hastalığı tanısı nedeniyle 6331 sayılı Kanunun 14. maddesinde belirtilen bildirim yükümlülüğünü yerine getirmeyenlere uygulanacak idari para cezalarına ilişkin iş ve işlemler SGK tarafından takip edilecektir.
6331/2.Maddesinde istisna tutulan işyerleri için ceza uygulanmayacaktır. Vedat İlki
KVK Kanunu Taslak Yönetmelikleri Neler Getiriyor?
KVK Kanunu kapsamında, Veri Sorumluları Sicili Hakkında Yönetmelik Taslağı Mayıs başında; Kişisel Verilerin Silinmesi, Yok Edilmesi veya Anonim Hale Getirilmesi Hakkında Yönetmelik Taslağı ise Mayıs sonunda, Kişisel Verilerin Korunması Kurulu’nun resmi sitesinde duyuruldu.
Bildiğiniz üzere Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (“Kanun”) 7 Nisan 2016 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Kanun’un geçici 1.maddesinin 4.fıkrasında ise, Kanun’un yayımından itibaren 1 yıl içerisinde Kanun’daki yönetmeliklerin yürürlüğe konulacağı belirtilmiştir.
Bu yönetmelikler:
- Kanun’un m. 7/3 hükmündeki; kişisel verilerin silinmesine, yok edilmesine veya anonim hale getirilmesine ilişkin usul ve esasları belirleyen yönetmelik,
- Kanun’un m. 16/5 hükmündeki; Veri Sorumluları Siciline (“Sicil”) ilişkin usul ve esasları düzenleyen yönetmelik,
- Kanun’un m. 23/7 hükmündeki; Kişisel Verilerin Korunması Kurulu’nun (“Kurul”) çalışma usul ve esasları ile kararların yazımı ve diğer hususları düzenleyen yönetmelik,
- Kanun’un m.25/5 hükmündeki; Kişisel Verileri Koruma Kurumu’nun (“Kurum”) teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe konulacak, hizmet birimleri ile bu birimlerin çalışma usul ve esasları,Kanun’da belirtilen faaliyet alanı, görev ve yetkilerine ilişkin yönetmelik,
- Kanun’un m.30/7 hükmüyle değişik 663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 47/6 hükmündeki; kişisel sağlık verilerinin işlenmesi, güvenliği ve ilgili diğer hususlara ilişkin olan yönetmelik (“Sağlık Verisi Yönetmeliği”) olmak üzere 5 yönetmelikten müteşekkildir.
Sağlık Verisi Yönetmeliği, 20 Ekim 2016’da yayımlanarak yürürlüğe girdi. Çoğunlukla iç işleyişe ilişkin olan Kurul’un çalışma usul ve esaslarını düzenleyen yönetmelik ile hizmet birimlerinin görev ve yetkilerine ilişkin yönetmelik çalışmaları Kurulca tamamlansa da henüz yayımlanmadı. Ayrıca, Veri Sorumluları Sicili Hakkında Yönetmelik Taslağı Mayıs başında, Kişisel Verilerin Silinmesi, Yok Edilmesi veya Anonim Hale Getirilmesi Hakkında Yönetmelik Taslağı ise Mayıs sonunda Kurul’un resmi sitesinde (www.kvkk.gov.tr) duyuruldu.
Veri Sorumluları Sicili Hakkında Yönetmelik Taslağı
Veri Sorumluları Sicili Hakkında Yönetmelik Taslağı’nda (“Sicil Yönetmeliği”) öncelikle tanımlar maddesi dikkat çekmekte olup irtibat kişisi, Kişisel Veri İşleme Envanteri (“Envanter”), Kişisel Veri Saklama Ve İmha Politikası (“Politika”), Veri Sicil Bilgi Sistemi (“VERBİS”) ve yurt dışında yerleşik veri sorumlularının atayacağı temsilci gibi kavramlar ilk kez tanımlanmıştır.
Sicile Kayıt Yükümlülüğü
Sicil Yönetmeliği uyarınca veri sorumluları, kişisel veri işlemeden önce Sicile kaydolmalıdır. Sicil Yönetmeliği’nin yürürlüğe girmesini müteakip, mevcut veri sorumluları Kurul’un belirleyeceği sürede kayıt yükümlülüklerini gerçekleştirecektir.
Veri Sorumlularının Sicile Kayıtta Sunması Gereken Bilgiler
- Veri sorumlusu ve varsa veri sorumlusu temsilcisinin kimlik ve adres bilgileri,
- Kurul’un belirleyeceği başvuru formundaki bilgiler,
- Kişisel veri işleme amaçları, veri konusu kişi grupları ve veri kategorileri,
- Kişisel verilerin aktarılabileceği alıcı/alıcı grupları ile yabancı ülkelere aktarımı öngörülen kişisel veriler,
- Veri güvenliğine ilişkin öngörülen ve Kurul’un belirlediği kriterlere göre alınan tedbirler,
- Kişisel verilerin işlendikleri amaç için gerekli azami süre.
Sicil Yönetmeliği uyarınca veri sorumluları, Sicile ilk kayıtta ve kayıtlı kaldığı sürece her yıl Sicil ücreti ödeyecektir. Sicil Yönetmeliği m.5’te ticaret sicilinin aleniliğine benzer şekilde Sicilin kamuya açık tutulacağı ve tüm veri sorumlularının Sicile kaydolacağı belirtilmiştir. Burada hususiyetle Türkiye’de yerleşik olmayan veri sorumlularının da Sicile kaydolma zorunluluğu bulunduğunun altı çizilmelidir. Böylece, Türkiye’de yerleşik olmayan veri sorumlularına da veri işleme olanağı verileceği, ancak bu kişileri Sicile kaydederek söz konusu kişilerin Kurul’un gözetiminde tutulacağı ve söz konusu veri sorumlularının da idari yaptırımlara maruz kalabileceği hususları netleştirilmiştir.
Sicile açıklanacak bilgiler; Envantere dayanılarak ve VERBİS’teki başlıklar kullanılarak VERBİS üzerinden Sicile iletilmelidir. Sicil Yönetmeliği’nde de belirtildiği üzere veri sorumluları şirketlerine özgü ve iş süreçlerine bağlı gerçekleştirdikleri kişisel veri işleme faaliyetlerini; kişisel veri işleme amaçları, veri kategorisi, aktarılan alıcı grubu ve veri konusu kişi grubuyla ilişkilendirerek bir Envanter oluşturmalıdır. Öte yandan, Sicil Yönetmeliği m.9/5’te kişisel verilerin saklanması için gerekli azami süreleri belirlemek ve Envanterdeki bilgilerle uyumunu takip etmek üzere bir Politika hazırlanması gerektiği belirtilmiştir.
Sicil Yönetmeliği ile düzenlenen sorumluluk maddesinde ise tüzel kişilerde veri sorumlusunun tüzel kişiliğin kendisi olduğunu belirtilmiştir. Bununla birlikte tüzel kişiliğin temsile yetkili organının Kanun’daki yükümlülüklerin yerine getirilebilmesi için görevlendirme yapabileceği; ancak Kanun’dan doğan sorumluluklarda yetkili organın bir veya birden fazla üyesine ya da tüzel kişilik içinde veya dışında herhangi bir kişiye sorumlulukların devredilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) m.375’te yönetim kurulu üyelerinin vazgeçilemez ve devredilemez görev ve yetkileri düzenlenmiştir. TTK m.367’de de anonim ortaklık esas sözleşmesine konulacak bir hüküm gereğince, yönetim yetkisinin “kısmen veya tamamen bir veya birkaç yönetim kurulu üyesine veya üçüncü kişiye devredilmesine” olanak tanınmıştır. Sicil Yönetmeliği’nin söz konusu maddesi ile adeta TTK m.375’e bir fıkra eklenmek istenmektedir. Oysa usulüne uygun şekilde yönetim yetkisinin yönetim kurulu üyelerinden birine veya bir üçüncü kişiye devrinde artık yetkinin devredildiği konuda diğer yönetim kurulu üyelerinin herhangi bir sorumluluğu söz konusu olamaz. Zira genel bir hukuki prensip olarak “sorumluluk”, “yetkinin” bir sonucudur.
TTK uyarınca yönetim kurulu üyelerinin üst gözetim görev ve yetkisi dikkate alındığında, sorumluluğun bu kapsamda devam ettiği bir gerçektir. Bu itibarla Sicil Yönetmeliği uyarınca yönetim kuruluna sorumluluğun kül hâlinde yüklenmesine ve şirketlerin iç yönergeleriyle belirleyeceği kişilere devredilmemesine dair bir düzenlemenin TTK ile bağdaşmadığı açıktır. Kaldı ki böyle bir düzenlemeyle, uygulamada ve yabancı yatırımcıların ülkemizde yapacakları yatırımlarda ciddi olumsuzluklar gündeme gelebilecektir.
Kişisel Verilerin Silinmesi, Yok Edilmesi veya Anonim Hale Getirilmesi Hakkında Yönetmelik Taslağı
Kişisel Verilerin Silinmesi, Yok Edilmesi veya Anonim Hale Getirilmesi Hakkında Yönetmelik Taslağı (“Silme, Yok Etme veya Anonim Hâle Getirme Yönetmeliği”) ise 15 maddeden müteşekkil olup her ne kadar hukuki bir metin ise de daha ziyade teknik konulara değinen ve bilgi teknolojileri temalı düzenlemelerden ibarettir.
Politika hazırlanırken; kişisel verilerin kayıt ortamları, kullanılan hukuki ve teknik terimlerin tanımları, kişisel verilerin saklanmasını ve imhasını gerektiren sebeplere ilişkin izahat, hukuka aykırı erişime ve işleme faaliyetlerine karşı alınan teknik ve idari tedbirler, saklama ve imha süreçlerinde yer alanların isimleri ve sorumlulukları, saklama ve imha süre tablosu ve periyodik imha sürelerine ilişkin bilgiler yer alacaktır.
Buradaki en önemli husus veri sorumlularına öngörülen periyodik imha yükümlülüğüdür.
maddede de, söz konusu Politikayı hazırlayanların ilk periyodik imha işleminde, henüz Politika hazırlamamış olanlarınsa Sicile kayıt yükümlülüğünün ortaya çıktığı tarihi takip eden otuz gün içerisinde kişisel verileri sileceği, yok edeceği veya anonim hale getireceği belirtilmiş olup periyodik imha sürelerinin faaliyet alanı ve sektörel özellikler gözetilerek Kurulca belirleneceği ancak bu sürelerin 90 günden fazla olamayacağı belirtilmiştir. Silmenin imkânsızlığı sorunsalı ise m. 8/3 hükmüyle giderilmiş ve bazı Avrupa ülkelerinde de rastlanan silinmiş sayılma müessesi düzenlenmiştir.
Görüldüğü üzere, her iki taslak yönetmelikte de veri sorumlularına yönetmeliklerin yürürlüğe girmesinden itibaren birtakım yükümlülükler getirilmektedir. Her ne kadar söz konusu metinler henüz taslak olsa da, şirketlerin söz konusu çalışmaların sonucunda ilgili yönetmeliklerce yapılması zorunlu Envanter ve Politika başta olmak üzere, ilgili mevzuata uyum kapsamında kişisel verilerin korunması hususunda bir an evvel çalışmaya başlamaları gerekmektedir.
Türkiye’de yerleşik olmayan veri sorumlularına da veri işleme olanağı verileceği, ancak Sicile kaydederek söz konusu kişilerin Kurul’un gözetiminde tutulacağı ve söz konusu veri sorumlularının da idari yaptırımlara maruz kalabileceği hususları netleştirilmiştir.
Sicil yönetmeliğindeki bazı kavramlar
Veri Sorumluları Sicili Hakkında Yönetmelik Taslağı 5 Mayıs 2017 tarihinde Kişisel Verileri Koruma Kurulu tarafından internet sitesi üzerinden (kvkk.gov.tr) kamuoyunun bilgisine sunulmuştur.
- İrtibat kişisi
Türkiye’de yerleşik olan veri sorumluları ile yurt dışında yerleşik olan ve tüzel kişi veri sorumlusu temsilcisi atayan veri sorumluları Sicile kayıt ve diğer işlemler için bir irtibat kişisi atamakla yükümlüdür.
- VERBİS
Veri sorumlularının Sicile başvuru ve Sicille ilgili diğer işlemlerde kullanacakları ve internet üzerinden erişilebilen bilişim sistemine VERBİS denmektedir.
- Kişisel veri işleme envanteri
Veri sorumlularının iş süreçlerine bağlı olarak gerçekleştirdikleri kişisel veri işleme faaliyetlerini, amaçlarını, veri kategorisi, aktarılan alıcı grubu ve veri konusu kişi grubuyla ilişkilendirilerek oluşturdukları ve detaylandırdıkları envanteri ifade etmektedir.
- Kişisel veri saklama ve imha politikası
Sicile kayıt yükümlülüğü olan veri sorumluları, kişisel veri işleme amaçlarının gerektirdiği azami veri işleme sürelerini belirlemek için dayanak olan bir politika düzenlemekle yükümlüdür.
- Temsilci
Yurt dışında yerleşik veri sorumlularının,Türkiye’de yerleşik olan bir tüzel kişiyi ya da Türk vatandaşı bir gerçek kişiyi temsilci olarak atamaları gerekmektedir.
Silme, yok etme veya anonim hale getirme yönetmeliğindeki bazı kavramlar
Kişisel Verilerin Silinmesi, Yok Edilmesi veya Anonim Hale Getirilmesi Hakkında Yönetmelik Taslağı
- Silme
Silme, tamamen veya kısmen otomatik yollarla işlenen kişisel verilerin silinmesi; söz konusu kişisel verilerin ilgili kullanıcılar tarafından hiçbir şekilde erişilemez ve tekrar kullanılamaz hale getirilmesi işlemidir.
- Silinmiş sayılma
Kişisel verilerin silinmesi işlemi, diğer verilere de sistem içerisinde erişilememe ve bu verileri kullanamama sonucunu doğuracak ise; Kişisel verilerin ilgili kişiyle ilişkilendirilemeyecek duruma getirilerek arşivlenmesi, Başka herhangi bir kurum, kuruluş ve/ veya kişinin erişimine kapalı olması, Kişisel verilere yalnızca yetkili kişiler tarafından erişilmesini sağlayacak şekilde gerekli her türlü teknik ve idari tedbirlerin alınması kaydıyla kişisel veriler silinmiş sayılacaktır.
- Yok etme
Yok etme, bilgilerin saklandığı veri saklamaya elverişli tüm fiziksel kayıt ortamlarının tekrar geri getirilemeyecek ve kullanılamayacak hale getirilmesidir.
- Periyodik imha
Periyodik imha, Kanunda yer alan kişisel verilerin işlenme şartlarının tamamının ortadan kalkması durumunda kişisel verileri saklama ve imha politikasında belirtilen ve tekrar eden aralıklarla resen gerçekleştirilecek silme, yok etme veya anonim hale getirme işlemini ifade eder.
- Anonim hâle getirme
Anonim hâle getirme, kişisel verilerin başka verilerle eşleştirilse dahi kimliği belirli veya belirlenebilir bir gerçek kişiyle ilişkilendirilemeyecek hale getirilmesidir. Av. Lerzan Nalbantoğlu/Deloitte Times