Mehmet Özdoğru

Mehmet Özdoğru

Email: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

Gelir Vergisi Kanunu'nun 23. maddesinde gelir vergisinden istisna edilen ücretler sayılmıştır. Bu maddenin 6. bendine göre hizmetçilerin ücretlerinin istisna kapsamındadır. Buna göre; ücretleri vergiden istisna edilmesi öngörülen hizmetçiler; özel fertler tarafından evlerde, bahçelerde, apartmanlarda ve ticaret mahalli olmayan sair yerlerde çalıştırılan orta hizmetçisi, bahçıvan, kapıcı, kaloriferci gibi hizmet erbabıdır.

Anılan Kanunun 61. maddesinde ise işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerin ücret olduğu belirtilmiştir. Yönetim ve denetim kurulları başkanı ve üyeleriyle tasfiye memurlarına bu sıfatları dolayısıyla ödenen veya sağlanan para, ayın ve menfaatlerin de ücret niteliğinde olduğu ifade edilmiştir.

Ayrıca aynı Kanunun 94. maddesinde, "Kamu idare ve müesseseleri, iktisadî kamu müesseseleri, sair kurumlar, ticaret şirketleri, iş ortaklıkları, dernekler, vakıflar, dernek ve vakıfların iktisadî işletmeleri, kooperatifler, yatırım fonu yönetenler, gerçek gelirlerini beyan etmeye mecbur olan ticaret ve serbest meslek erbabı, zirai kazançlarını bilanço veya ziraî işletme hesabı esasına göre tespit eden çiftçiler aşağıdaki bentlerde sayılan ödemeleri (avans olarak ödenenler dahil) nakden veya hesaben yaptıkları sırada, istihkak sahiplerinin gelir vergilerine mahsuben tevkifat yapmaya mecburdurlar." hükmü yer almaktadır. Bu fıkranın (1)'inci bendinde, hizmet erbabına ödenen ücretler ile 61. maddede yazılı olup ücret sayılan ödemelerden (istisnadan faydalananlar hariç), 103 ve 104. maddelere göre, aynı fıkranın (2)'nci bendinin b alt bendinde ise serbest meslek işleri dolayısıyla bu işleri icra edenlere yapılan ödemeler üzerinden gelir vergisi tevkifatı yapılacağı düzenlenmiştir.

Diğer taraftan, Kat Mülkiyeti Kanunu'nun 40. maddesinde, "'Yönetici yönetim planında veya kendisiyle yapılan sözleşmede bir ücret tayin edilmemiş olsa bile kat maliklerinden uygun bir ücret isteyebilir." ifadelerine yer verilmiştir.

Bu hüküm ve açıklamalar kapsamında; tevkifat uygulamasında "sair kurum" olarak değerlendirilen apartman yöneticiliğiniz tarafından; apartmanın yönetimini ve muhasebe işlerini yürütmek üzere görevlendirilen serbest muhasebeci mali müşavire bu hizmetleri karşılığı yapılan ödemenin ne kadarının yönetim hizmeti karşılığı, ne kadarının muhasebe hizmeti karşılığı olarak yapıldığı belirlenmelidir. Akabinde; adı geçen kişiye yönetim hizmeti karşılığı olarak belirlenen ve ücret ödemesi kapsamında değerlendirilen tutar üzerinden Gelir Vergisi Kanunu'nun 61, 94, 103 ve 104. maddelerine göre, muhasebe hizmeti karşılığı yapılan ve serbest meslek ödemesi kapsamında değerlendirilen tutar üzerinden ise anılan Kanunun 94. maddesi gereğince gelir vergisi tevkifatı yapılması gerekmektedir.

Apartmanınızda görevli kapıcıya yapılacak ödemeler ise apartmanın tamamının iş yeri olması nedeniyle gelir vergisinden istisna değildir. Dolayısıyla kapıcıya yapılan ödemeler, ücret olarak gelir vergisine tabi tutulmalıdır. Lebib Yalkın Yayımları

Cumartesi, 25 Kasım 2017 21:46

Tatil Günlerinde Ödenecek Yevmiye

Mehmet Tiraş SMMM Adana

Bilindiği gibi, bir mükellefe ait ve nakliyatçılıkta kullandığı aracın gelir vergisi veya sigorta borcu nedeniyle vergi dairesi veya SGK idaresi tarafından araç üzerine haciz konulabilmektedir.[1] Üzerine haciz konulan araç ayrıca trafiğe yazı çıkartılarak aracın yakalama ve bağlama kararı alınabilmektedir. 6183 sayılı kanunun 62. md hükmü gereğince araçlar üzerine konulan hacizler aynı zamanda trafikteki ruhsatlarına da işlenmektedir. Böylece aracın satışı engellenmişi olacaktır. 6183 sayılı kanunun 62. maddesi hükmü gereğince konulan hacizlerin kaldırılabilmesi için borcun ödenmesi ve itfa edilmesi gerekecektir. Aksi takdirde araç ileride satışa çıkarılarak amme borcunun tasfiyesi yoluna gidilebilir.[2]

Diğer taraftan, aracın aynından doğan motorlu taşıt vergisi dolayısıyla bu borç ödenmediği sürece aracın kesin satış izni verilmez. Başka bir ifade ile, ilişiksiz yazısı alınabilmesi için bütün bu borçların sıfırlanması gerekir. Aracın vize yapılabilmesi için ise, bu araç ile ilgili borcun taksitlendirilmesi yeterli olacaktır.[3]

Asıl konu başlığımıza dönmemiz gerekir ise, bir gelir vergisi borcu dolayısıyla mükellefin sahibi olduğu motorlu araçlar üzerine konulan hacizler yeterli görülebilir. Ayrıca bu araca yakalama kararı alınarak yakalamalı haciz konulması ve bağlanması mükellef hukukunu zedeleyecektir. Aracın trafik tarafından vergi borcu dolayısıyla yakalanıp bağlanması ve otoparka çekilmesi amme borcunun tahsilatı hızlandıracak nitelikte değildir. Tam tersi bir aracın sahibinin vergi borcu dolayısıyla aracın trafik kayıtlarına haciz şerhinin düşülmesi satışı ve devri engeller. Bu aracın satılması olanaksız olduğu gibi bu araç uzun süre otoparklarda beklemesi sonucunda çalışan ücretler aracın borcunu giderek arttırabilir.

Gelir İdaresi Başkanlığı’nın borçlu gerçek ve tüzel kişi mükelleflerin sahip oldukları araçlarla, ilgili haciz, satış ve yakalamalı haciz politikalarını yeniden gözden geçirmesi gerekli hale gelmiştir.

Borçlunun varlığından kolaylık tahsili olanaklı kamu alacağı için, onun ticari faaliyetini daha fazla güçleştirecek ve haklı şikayetlere neden olabilecek varlıkların haczedilmemesi gerektiği 351 sayılı tahsilat genel tebliğinde belirtilmiştir. Yine, Danıştay 4. Dairesi tarafından verilen 22.01.1996 gün ve E:1995/4421-K:1996/300 sayılı kararda; “davacının ticari faaliyetleri sürdürebilmesi için gerekli olan istihkakı üzerinde haciz konulmasında isabet olmadığına” karar verilmiştir.

Bilindiği gibi, amme borçlusunun “mal bildiriminde” gösterilmiş olduğu malların haczi olanaklıdır. Başka bir ifade ile, alacaklı tahsil dairesi, amme borçlusunun mal beyanında gösterilen mal, alacak ve haklardan, 6183 sayılı yasanın 70. maddesinde haczedilemeyeceği belirtilenler haricindekileri haczedebilir. Keza, aynı yasanın 71. maddesinde kısmen haczedebileceği belirtilen gelirlerin de, haczi yapabilecek kısımlarına haciz uygulanabilir.[4] Burada yeri gelmişken üzerinde durulması gereken husus şudur: tahsil dairesi amme borçlusunu mal bildiriminde gösterilen malların kamu alacağını karşılamaya kafi miktarından fazlasını haczedemez. Başka bir ifade ile, bu tür haciz uygulaması yasalara aykırıdır.[5]

Haczedilen malların kıymetleri açısından amme alacağını karşılayabilecek miktarda olup, olmadığı, 6183 sayılı yasanın 81 ve 91. maddelerine göre yapılacak değerleme çalışmasına göre saptanacaktır.

Diğer yandan, amme alacağı için yapılacak hacizlerde, mesnedi olan haciz varakasında belirtilen amme alacağı için konulmuş   olmalıdır.   Başka bir ifade ile, haciz varakasında belirtilen amme alacağının yanı sıra başka kamu alacakları için de haciz konulması olanaksızdır.

Son olarak, üzerinde durulması gereken bir diğer hususta şudur: amme alacakları ile ilgili haciz yapılabilmesi için önceki aşamalarda 6183 sayılı yasanın 55. maddesine göre mutlak surette ödeme emrinin tebliği zorunludur. Ödeme emri tebliğ edilmeden haciz yapılamaz.   6183 sayılı kanunun 8. maddesinde aksine hüküm bulunmadıkça, bu kanunda yazılı tebliğlerin yapılmasında 213 sayılı VUK’nun hükümleri uygulanacağı belirilmiştir. [6]

Yüksek mahkeme Danıştay tarafından verilen bir kararda 2005, 2006 ve 2007 yıllarına ilişkin muhtelif vergi borçlarını vadesinde ödemeyen mükellefin evvelce mal beyanında göstermiş olduğu 2 adet nakil vasıtaları üzerine konulan haczin usul ve yasaya uygun olduğuna karar verilmiştir.[7] Somut olayda, 6183 sayılı kanunun 60. maddesine göre tahsil dairesi tarafından saptanan ve borçluya ait mallar veya üçüncü şahısların elindeki menkul mallar ile gayrimenkullerinden, alacak ve haklarından amme alacağına yetecek miktarın tahsil dairesince haczolunacağı hükme bağlanmıştır. Nazlı Gaye Alpaslan

http://www.hurses.com.tr/Haber-Tasit_araclarinda_vergi_borcu-15409.htm


[1] CANDAN Turgut, Açıklamalı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, Güncellenmiş 2. Baskı, Maliye ve Hukuk Yayınları, Ankara, s.395.

[2] 6183 sayılı kanun 51, 102, 106. md hükümleri ödenmeyen SGK prim ve diğer alacaklar hakkında da aynen uygulanmaktadır. 5510 sayılı kanun 88. maddesinin 16. fıkrası hükmü gereği.

[3] İşverenlerin SGK prim borçları nedeniyle şirkete ait veya işverene ait motorlu nakil vasıtalarının kayıtlı olduğu trafik sicil müdürlüğünde araçların ruhsatları üzerine haciz konulabilmektedir. Bazı durumlarda araçlar trafik denetimleri sırasında aracın bağlamalı haczi söz konusu ise, araçlar otoparka çekilerek, araçlara el konularak kapatılmaktadır.

[4] CANDAN Turgut, age, s.395

[5] 6183 sayılı yasa md.71. ayrıntılı açıklamalar için bkz. CANDAN Turgut, age, s.429.

[6] Bkz. VUK md.93

[7] Bkz. Dnş. 3. D. kararı, 13.09. 2011 gün ve E:2009/3890-K:2011/4707 sayılı kararları. Bu karar, Vergi Dünyası Dergisinin, Ağustos 2012, Yıl:31, Sayı:372, s.245-246 yayınlanmıştır.

Cumartesi, 25 Kasım 2017 10:59

İşverene Asgari Ücret Desteği Sona Eriyor

İşverenler tarafından merakla beklenen asgari ücret desteğinin sürüp sürmeyeceği konusunda hükümetten net bir açıklama geldi. 

Maliye Bakanı Naci Ağbal, 2018 yılı bütçesinde 1 Ocak 2018'den sonraki dönemlerle ilgili bir asgari ücret desteği öngörüsünün bulunmadığını ifade ederek, 2017 yılındaki dönemlere ilişkin muhtemelen gelecek yılın ocak, şubat, mart aylarında yapılacak destekleme ödeme ödeneğini 2018 yılı bütçesine koyduklarını dile getirdi.

Ağbal, 2016 yılında asgari ücret artışını yaptıktan sonra bu destek ödemesini geçici olarak bir defalığına getirdiklerini, daha sonra bunu ikinci kez uzattıklarını hatırlatarak, "Bu sene bunun geçici bir tedbir olduğunu düşünerek bu konuyla ilgili Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesine bir ödenek ayrıca koymadık ama hiç ödenek konulmadığı şeklinde bir açıklama yapılmış ama bu açıklama doğru değil, 2017'den kalan ödemeleri yapacağız." şeklinde konuştu. 

İşverene çalıştırdığı işçi başına hükümet tarafından 100 TL asgari ücret desteği veriliyordu. 

Kaynak: AA

Cumartesi, 25 Kasım 2017 10:55

SGK Arabuluculuk Sözleşmeleri Genel Yazı

T.C.

SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI

Sigorta Primleri Genel Müdürlüğü

Sayı : 35158785-309/06-202.99-E.5882267

Tarih: 21/11/2017

Konu : Arabuluculuk sözleşmeleri

GENEL YAZI

6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun;

“Tanımlar” başlıklı 2’nci maddesinin (b) bendinde, “arabuluculuk” sistematik teknikler uygulayarak, görüşmek ve müzakerelerde bulunmak amacıyla tarafları bir araya getiren, onların birbirlerini anlamalarını ve bu suretle çözümlerini kendilerinin üretmesini sağlamak için aralarında iletişim sürecinin kurulmasını gerçekleştiren, uzmanlık eğitimi almış olan tarafsız ve bağımsız bir üçüncü kişinin katılımıyla ve ihtiyarî olarak yürütülen uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak tanımlanmıştır.

“Tarafların Anlaşması” başlıklı 18’inci maddesinin birinci ve ikinci fıkrasında, arabuluculuk faaliyeti sonunda varılan anlaşmanın kapsamı taraflarca belirlenir; anlaşma belgesi düzenlenmesi hâlinde bu belge taraflar ve arabulucu tarafından imzalanır.

Taraflar arabuluculuk faaliyeti sonunda bir anlaşmaya varırlarsa, bu anlaşma belgesinin icra edilebilirliğine ilişkin şerh verilmesini talep edebilirler. Dava açılmadan önce arabuluculuğa başvurulmuşsa, anlaşmanın icra edilebilirliğine ilişkin şerh verilmesi, asıl uyuşmazlık hakkındaki görev ve yetki kurallarına göre belirlenecek olan mahkemeden talep edilebilir. Davanın görülmesi sırasında arabuluculuğa başvurulması durumunda ise anlaşmanın icra edilebilirliğine ilişkin şerh verilmesi, davanın görüldüğü mahkemeden talep edilebilir. Bu şerhi içeren anlaşma, ilam niteliğinde belge sayılır.

Hükümleri bulunmakta olup, 12/10/2017 tarihli, 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 24 üncü maddesi ile 6325 sayılı Kanunun 18 inci maddesine eklenen dördüncü ve beşinci fıkralarla, taraflar ve avukatları ile arabulucunun birlikte imzaladıkları anlaşma belgesinin icra edilebilirlik şerhi aranmaksızın ilam niteliğinde belge sayılacağı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması hâlinde üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamayacağı hükümleri yer almıştır.

Öte yandan, aynı Kanunun 1’inci maddesinin ikinci fıkrasındaki; “Bu kanun, yabancılık unsuru taşıyanlar da dahil olmak üzere, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri iş ve işlemlerden doğan özel hukuk uyuşmazlıklarının çözümlenmesinde uygulanır…” hükmü ile arabuluculuk yöntemi ile çözümlenebilecek uyuşmazlıkların kapsamı belirtilmiştir.

Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere, iş hukukuna ilişkin işçi ve işverenin, aralarındaki özel hukuk uyuşmazlıklarına ilişkin arabulucuya başvurmaları mümkün bulunmaktadır.

Diğer taraftan, 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun “Dava şartı olarak arabuluculuk ” başlıklı 3 üncü maddesinde, “Kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.” hükmü yer almaktadır.

Bu itibarla, 6325 Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununa istinaden işveren-işçi ilişkisinden kaynaklanan, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebine ilişkin bir uyuşmazlığın arabuluculuk süreci sonucunda anlaşma ile sona ermesi durumunda, taraflar ve avukatları ile arabulucunun birlikte imzaladıkları anlaşma belgesinin icra edilebilirlik şerhi aranmaksızın ilam niteliğinde belge sayılması gerektiğinden, imzalanan arabuluculuk anlaşma tutanağının mahkeme kararı niteliğinde sayılarak Kurum iş ve işlemlerinde mahkeme ilamı vasfında kabul edilerek işlem yapılması gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini ve gereğini rica ederim.

Cumartesi, 25 Kasım 2017 10:51

Torba Yasa’da Bütün Maddeler Kabul Edildi

Genel Kurulda bugün kabul edilen maddelere göre, finansal kiralama ve finansman şirketleri tarafından, doğmuş veya doğması beklenen zararlarını karşılamak amacıyla ayrılan karşılıkların tamamı, ayrıldıkları yılda kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak kabul edilecek.

Kitle fonlaması suretiyle halktan para toplanması, Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) tarafından faaliyet izni verilen kitle fonlama platformları aracılığıyla gerçekleştirilecek ve kanunun izahname ya da ihraç belgesi hazırlama yükümlüğüne ilişkin hükümlerine tabi tutulmayacak.

Halka açık ortaklıklarda payları borsada işlem gören ortaklıklar ile kitle fonlaması suretiyle halktan para toplayan ortaklıklar hariç olmak üzere pay sahibi sayısı 500’ü aşan anonim ortaklıkların payları halka arz olunmuş sayılacak.

Sermaye piyasası kurumlarına, kitle fonlanmasına aracılık eden ve elektronik ortamda hizmet veren Kitle Fonlama Platformları ekleniyor. 

Kitle fonlama platformlarının kurulabilmesi ve faaliyete başlaması için SPK’dan izin alınacak. Bu platformların kuruluşlarına, ortaklarına, pay devirlerine, çalışanlarına, her bir fon sağlayıcısı tarafından yatırılabilecek veya proje sahipleri ile girişim şirketleri tarafından toplanabilecek paranın azami limitine ve faaliyetleri sırasında uymaları gereken diğer ilke ve esaslar ile toplanan fonların ilan edilen amacına uygun olarak kullanıldığının kontrolü ve denetimine ilişkin esaslar, SPK tarafından belirlenecek.

SPK’dan izin alınmaksızın kitle fonlama platformları aracılığıyla halktan para toplandığına veya Türkiye’de yerleşik kişilere yönelik olarak internet aracılığıyla yurt dışından kaldıraçlı işlem ve kaldıraçlı işlemlerle aynı hükümlere tabi olduğu belirlenen türev araç işlemleri yaptırıldığına ilişkin bilgi edinilmesi halinde, internet sitesine erişim engellenecek.

Tüzel kişiliği kaldırılan köylerde Emlak Vergisi Kanunu’na göre alınması gereken emlak vergisi ile Belediye Kanunu uyarınca alınması gereken vergi, harç ve katılım paylarının alınması, 31 Aralık 2017’den 31 Aralık 2020’ye erteleniyor.

Elektrik dağıtım şirketlerinin denetimleri haricinde de genel aydınlatma kapsamında tespit edilen yanmayan, yerinde olmayan armatür veya direklere ilişkin eksiklerin giderilmesine ilişkin süre verilecek. Belirlenen sürelerde eksiklerin giderilmemesi durumunun tespiti ile belirlenen her bir direk veya armatür için Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının Enerji Piyasası Düzenleme Kuruluna bildirmesini müteakip, Kurul tarafından 500 lira idari para cezası verilecek.

Tespit edilen eksikliklerin giderilmesine ilişkin verilecek süreler ve eksikliklerin tespit esasları yönetmelikle belirlenecek.

Verilen idari para cezaları, tebliğinden itibaren 1 ay içinde ödenecek.

Genel aydınlatma giderlerinin bakanlık bütçesine konulacak ödenekten ve ilgili belediyeler ile il özel idarelerinin genel bütçe vergi gelirleri payından karşılanmasına ilişkin Bakanlar Kuruluna verilen yetki 31 Aralık 2020 yılına kadar uzatılıyor.

Türkiye Demiryolu Ulaştırmasının Serbestleştirilmesi Hakkında Kanun’un geçici maddesinde düzenleme yapılarak, TCDD’ye 2019 yılından itibaren finansman desteği yapılmasının önünde engel teşkil eden 5 yıllık süre, 2020 yılı sonuna kadar uzatılıyor.

Tasarıyla, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’a “Uzlaşma” başlığı altında yeni madde ekleniyor.

Buna göre, kanunda öngörülen idari para cezaları hakkında, ceza muhatabı tarafından, tespit edilen aykırılıkların kanun hükümlerine yeterince nüfuz edememekten veya kanun hükümlerini yanlış yorumlamaktan kaynaklandığının veya yargı kararı ile idarenin ihtilaf konusu olayda görüş farklılığının olduğunun ileri sürülmesi durumunda Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, idari para cezasının muhatabı ile uzlaşabilecek.

Reklam Kurulunca verilen idari para cezaları hariç, Bakanlık tarafından verilen idari para cezaları ile valiliklerin verdiği idari para cezalarına karşı uzlaşma talebinde bulunulabilecek.

Uzlaşma talebi, idari para cezası kararının tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde, henüz idari yargı yoluna müracaat edilmemiş idari para cezaları için yapılacak. Uzlaşma talebinde bulunulması halinde, dava açma süresi duracak.

Uzlaşma sağlanmaması halinde süre kaldığı yerden işlemeye başlayacak, yeniden uzlaşma talebinde bulunulamayacak. Yapılan uzlaşma talepleri, uzlaşma komisyonları tarafından değerlendirilecek. Uzlaşma komisyonlarının tutacakları uzlaşma tutanakları kesin olup gereği idarece derhal yerine getirilecek. Ceza muhatabı, üzerinde uzlaşılan ve tutanakla tespit olunan hususlar hakkında dava açamayacak ve hiçbir merciye şikayette bulunamayacak.

Üzerinde uzlaşma talebinde bulunulan idari para cezaları hakkında peşin ödeme indiriminden yararlanılamayacak.

Uzlaşma konusu yapılan idari para cezaları, uzlaşma gerçekleştiği takdirde, uzlaşma tutanağı uzlaşma anında tebliğ edilecek ve tebliğden itibaren 15 gün içinde ödenecek. 

Uzlaşma komisyonlarının başkan ve üyelerine, bu komisyonlardaki çalışmaları dolayısıyla verilecek huzur hakkı ve huzur ücreti ile buna ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak belirlenirken, komisyona yapılacak başvurular ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenecek.

Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’da, Gümrük ve Ticaret Bakanlığının yetkisine ilişkin düzenlemeye gidiliyor. 

Buna göre, kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve diğer gerçek ve tüzel kişiler, elektronik ticaretin gelişiminin izlenebilmesi ve değerlendirilebilmesi amacıyla Bakanlık tarafından istenilen bilgileri Bakanlıkça oluşturulan sisteme bildirecek. 

Buna aykırı hareket eden gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişileri hakkında 5 bin liradan 20 bin liraya kadar cezai yaptırım uygulanabilecek. 

Bakanlık, ticari elektronik ileti onaylarının alınmasına ve reddetme hakkının kullanılmasına imkan tanıyan bir elektronik sistem kurmaya veya kurdurmaya yetkili olacak. Bu Kanun çerçevesinde alınan onaylar, Bakanlıkça belirlenen süre içinde sisteme aktarılacak.

Sisteme aktarılmayan onaylar geçersiz kabul edilecek. Alıcılar sisteme kaydedilen onayları Bakanlıkça belirlenen süre içinde kontrol edecek. Bu sürenin bitiminden sonra gönderilen ticari elektronik iletiler onaylı kabul edilecek. Alıcılar tarafından reddetme hakkı bu sistem üzerinden kullanılacak. 

Belediyeler ve bağlı kuruluşları ile sermayesinin yüzde 50’sinden fazlası belediyelere ait şirketler ve il özel idarelerinin ödemekle yükümlü olduğu ve özelleştirme işlemleri sırasında TEDAŞ’a devredilmiş elektrik tüketiminden kaynaklanan yapılandırılmamış alacaklar ile Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun kapsamında yapılandırıldığı halde düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla ihlal edilmiş olan alacakların asılları ile bu alacaklara bağlı feri alacaklar yerine düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar (bu tarih dahil) Yİ-ÜFE aylık değişim oranları esas alınmak suretiyle hesaplanacak tutarın ilk taksiti, 2018 yılının ocak ayından başlamak üzere 24 ayda 24 eşit taksitte ödenecek.

Bu süre içinde ödenen taksitlere herhangi bir zam ve faiz hesaplanmayacak.

Hesaplanan taksit tutarlarının süresinde ödenmemesi halinde ise bu tutara ödemede gecikilen her ay ve kesri için geç ödeme zammı uygulanacak.

– Tarımsal sulamada elektrik alacakları

TEDAŞ’ın tarımsal sulamada kullanılan elektrik tüketiminden kaynaklanan alacaklarından (özelleştirme devir işlemleri sırasında TEDAŞ’a devredilmiş olan alacaklar), Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun kapsamında yapılandırılmış olanlara ilişkin de düzenleme yapılıyor.

Bu alacaklardan yapılandırılmış olanlar için 2020 ocak ayı sonuna kadar TEDAŞ’a iletilmek üzere dağıtım/perakende satış şirketlerine veya TEDAŞ’a yazılı başvuruda bulunulması halinde bu alacaklar da yapılandırılacak. Bu kapsamda yapılandırılan alacakların ilk taksiti 2020 ekim ayının son gününe kadar ödenmek üzere ve her yıl ilk taksitin tekabül ettiği ayda toplam 5 eşit taksitte ödenecek.

Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun kapsamındaki tarımsal sulamadan kaynaklanan TEDAŞ alacaklarına ilişkin ilk taksit ödeme süreleri üçer yıl uzatılacak.

Bu kapsama giren alacaklarla ilgili düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başvuru, taksit ödeme veya kesinti suretiyle yapılacak tahsilatta geçen sürelerde, ilgili kanunlarda ön görülen zaman aşımı süreleri işlemeyecek.

24/11/2017 tarihli ve VUK-96 / 2017-9 sayılı Vergi Usul Kanunu Sirküleri ile, Vergi Usul Kanununun mükerrer 28 inci maddesindeki yetkiye dayanılarak; 24 Kasım 2017 günü sonuna kadar verilmesi gereken Katma Değer Vergisi Beyannamelerinin verilme süreleri 27 Kasım 2017 Pazartesi günü sonuna kadar uzatılmıştır.

 

Tarih: 24/11/2017
Sayı: VUK-96 / 2017-9

T.C.

MALİYE BAKANLIĞI

Gelir İdaresi Başkanlığı

  

VERGİ USUL KANUNU SİRKÜLERİ/96

Konusu: 24 Kasım 2017 günü sonuna kadar verilmesi gereken Katma Değer Vergisi Beyannamelerinin verilme sürelerinin uzatılması

Tarihi: 24/11/2017

Sayısı: VUK-96 / 2017-9

1. Giriş:

Bakanlığımıza iletilen talepler nedeniyle, Vergi Usul Kanununun mükerrer 28 inci maddesindeki yetkiye dayanılarak; 24 Kasım 2017 günü sonuna kadar verilmesi gereken Katma Değer Vergisi beyannamelerinin verilme sürelerinin uzatılması bu sirkülerin konusunu oluşturmaktadır.

2. Katma Değer Vergisi Beyannamelerinin Verilme Süresinin Uzatılması:

24 Kasım 2017 günü sonuna kadar verilmesi gereken Katma Değer Vergisi Beyannamelerinin verilme süreleri 27 Kasım 2017 Pazartesi günü sonuna kadar uzatılmıştır.

Beyanname verme sürelerinin uzatılması ödeme süresini etkilemeyeceğinden, mükelleflerin beyan ettikleri vergileri kanuni süresinde (27 Kasım 2017, Pazartesi) ödeyecekleri tabiidir.

Duyurulur.

  

Adnan ERTÜRK

Gelir İdaresi Başkanı

 
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2016/23571 E. , 2017/15684 K. 16.10.2017 Tarihli Kararı
"Fesih nedeninin, şirket içi müşteri bilgi, belge ve tekliflerini kişisel mail adresine göndermesi ve taşınabilir hard diske kopyalaması suretiyle doğruluk ve bağlılığa aykırı davranışta bulunması iddiası olup, tanık anlatımlarından feshe konu kopyalama işleminin yönetici bilgisi ve izni ile gerçekleşmesinin mümkün olduğunun, ancak davacının fesih öncesi alınan savunmasında; işten ayrılması konusunda baskı uygulandığını, haklarını alabilmek ve koruyabilmek için mailleri davada kullanmak üzere sakladığını ikrar ettiğinin, davacının bu davranışının davalı işverenin güvenini kötüye kullanmak, işverenin ticari sırlarını ortaya çıkarma riskini doğurmak niteliğinde olup, davalı işveren feshinin haklı nedene dayandığının anlaşılmasına göre davacının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine......" Av. Alper Yılmaz

Yurt içinde döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak gerçekleştirilen işlemlerde vergiyi doğuran olayın gerçekleştiği tarih ile tahsilat tarihi arasında ortaya çıkan lehe kur farklarının faturalandırılması ve kur farklarına ilişkin KDV konusu mükellefler açısından bir türlü benimsenemeyen, vergi incelemelerinde ise eleştiri ve tarhiyata konu olan bir husus olarak sıklıkla karşımıza çıkmaktadır.

Peki; döviz kurlarının başını alıp gittiği bu günlerde ödeme aracı olarak döviz cinsinden düzenlenen vadeli çek kullanılması ve çekin ciro silsilesi ile el değiştirmesi durumunda kur farkı takibi kimler tarafından nasıl yapılacak, kur farkı faturası kimler arasında düzenlenecek, kur farkına ilişkin KDV yükümlülüğü kimde olacaktır?

Mali İdare’nin bakış açısıyla;

Konuyu Mali İdare’nin verdiği muktezalar çerçevesinde değerlendirmek en az kafa karıştıran yol olacaktır diye düşünüyorum. İdare’nin müstakar hale gelen muktezalarında dövizli işlemlere ilişkin yaklaşımı dövizli çekler için de aynı olup tahsil tarihine kadar oluşan lehe kur farkları için KDV’li fatura düzenlenmesi gerektiği yönündedir. Ancak muktezalarda kur farkının faturalanması açısından önem arz eden konu; döviz cinsinden düzenlenen çeklerin ciro edildikleri veya kırdırıldıkları tarih itibariyle ödenmenin gerçekleşmiş sayılmasıdır. Diğer bir ifade ile çeklerin ilk ciro edildikleri veya kırdırıldıkları (ödemenin gerçekleştiği) tarih itibariyle lehe kur farkı oluşan taraf KDV’li kur farkı faturasını düzenleyecek ancak çekin nihai olarak tahsil edildiği tarihe kadar oluşacak kur farklarının ilk işlemle veya KDV matrahı ile ilişkisi bulunmadığından cirantalar arasında kur farkı için fatura düzenlenmesine gerek bulunmayacaktır.

Muktezalarda yer alan açıklamalara göre; kur farkına ilişkin faturalaşma vergiye tabi işleme doğrudan taraf olanlar arasında gerçekleştirilecek olup çekin ciro tarihinden sonra oluşacak kur farkları ilk işlemin matrahında herhangi bir değişiklik meydana getirmeyeceğinden ciro silsilesindeki diğer kurumlar arasında kur farkı nedeniyle faturalaşma olmayacaktır.

Özetle;

- Bedelin döviz cinsinden tespit edildiği vadeli satışlarda çeklerin vadesinden önce ciro edilmesi veya kırdırılması durumunda ödeme gerçekleşmiş sayılacak ve ciro tarihindeki kur ile ilk işlemin gerçekleştiği kur arasındaki fark için “kur farkı geliri elde eden” tarafından KDV’li fatura düzenlenecek,

- Dövizli çeklerin vade tarihinden önce firma tarafından mal ve hizmet alımındaki ödemelerde ciro edilerek kullanılması halinde; çeklerin vadesinden önce birkaç kez el değiştirmesi durumunda oluşan kur farkları için çeki düzenleyenler ile çeki elinde bulunduranlar arasında kur farkı faturası düzenlenmesine ve KDV hesaplanmasına gerek bulunmayacaktır.

Mükellefin gözünden;

Teoride farklı tarihlerde verilen muktezalarla netlik kazandırılan bu konu, pratikte mükellefler açısından oldukça zorlu bir takip sürecini de beraberinde getirmektedir. Aylık olarak onlarca, belki de yüzlerce dövizli işlem yapan bir firmada her bir dövizli işlem için vade ve tahsil tarihi takibi yapılması, dövizli çeklerle düzenlenen alım/satım faturaları arasında illiyet bağı kurulması ve dövizli çeklerin ciro edildiği veya kırdırıldığı tarihe kadar oluşan kur farklarının işlem bazında hesaplanması, faturalanması, muhasebeleştirilmesi oldukça zahmetli ve hataya açık bir uğraş gerektirmektedir. Bunun yanı sıra, dövizli çeklerin ciro edildiği/kırdırıldığı tarihte ödenmiş sayılması hususu da çeklerin vadesi geldiğinde ödenmemesi ve şüpheli alacağa dönüşmesi durumunda vergisel açıdan hatalı bir yaklaşım olacaktır.

Sözün özü;

Son yıllarda vadeli çek düzenlenebilmesi, çeklere reeskont hesaplanabilmesi, hamiline yazılı çeklerin vergi ödeme aracı olarak kullanılamaması gibi değişen ve gelişen uygulamalarına ilaveten; İdare’nin dövizli çeklerdeki kur farklarının faturalanması konusunu da tekrar değerlendirmesi, hatta tüm dövizli işlemler için kur farkı faturası uygulamasını yeniden gözden geçirmesi hızla artan döviz kurları karşısında zorlanan mükelleflerin finansman yükünü hafifletmese de vergisel yükümlülüklerini bir nebze rahatlatır mı, ne dersiniz? Tuba Gedik

https://www.dunya.com/kose-yazisi/ciro-edilen-dovizli-ceklerin-kur-farki-ve-kdvsi-yukumluluk-kimde/391904

KDV Kanununun geçici 20/1. Maddesine göre, 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununa göre teknoloji geliştirme bölgesinde faaliyette bulunan girişimcilerin kazançlarının gelir veya kurumlar vergisinden istisna bulunduğu süre içinde münhasıran bu bölgelerde ürettikleri ve sistem yönetimi, veri yönetimi, iş uygulamaları, sektörel, internet, mobil ve askeri komuta kontrol uygulama yazılımı şeklindeki teslim ve hizmetleri KDV’den müstesnadır. İstisnanın usul ve esasları ile ilgili olarak 60 Sıra No.lu KDV Sirkülerinde açıklamalar yapılmıştır.[1]

Diğer taraftan, konu ile ilgili olarak Maliye Bakanlığı; program ve lisans cinsleri itibariyle istisnadan faydalanabilecek bedele ilişkin olarak en az alt limit saptamaya, istisna uygulanacak yazılım programlarını tanımlamaya ve uygulamaya ilişkin ilke ve yöntemleri tespit etmeye yetkilidir.

Yasa hükmüne göre, teknoloji geliştirme bölgelerinde faaliyette bulunan bir şirketin veya gerçek kişinin:

1) Bölgede ürettiği “hastane bilgi yönetim sistemleri yazılımı program” satışı ile bu yazılıma yönelik güncelleme işi Kanunun geçici md. 20/1 hükmüne göre KDV ‘den istisna olacaktır. Güncelleme dışında bu yazılımla ilgili verilen bakım, destek (otomasyon) hizmetleri istisna kapsamında yer almamaktadır.

2) Bölgede ürettiği eğitim yazılımları Kanunun geçici md. 20/1 hükmüne göre KDV’den istisna olacaktır. Ancak, bu yazılımı teknoloji geliştirme bölgesinde faaliyette bulunan firmadan alan firmaların satışları genel hükümler çerçevesinde KDV’ye tabi tutulacaktır.

3) Kanunun geçici md. 20/1 hüküm kapsamındaki teslim veya hizmetleri KDV’den istisna olacak, web sitesi aracılığıyla verdiği reklam hizmeti ise bu kapsamda yer almadığından KDV’ye tabi tutulacaktır.

4) İşlevlerini yerine getirmek için yazılım kullanan ürün, aygıt, eşya vb. donanımlar ile bu donanımlara ilişkin hizmetler istisna kapsamına girmemektedir.

5) Bölgede ürettiği yazılımı farklı kişilere satması ya da satışın CD veya elektronik ortamda yapılması istisna uygulanmasına engel değildir. Ancak, bu yazılımın bayilerce satışında istisna uygulanmayacaktır.

6) Bölgede üretilen yazılımın Kanunun 11 ve 12. Maddeleri kapsamında ihraç edilmesi halinde, bu ihracata ilişkin yüklenilen KDV’nin kanunun 32. Maddesine göre indirim ve iade konusu yapılması mümkün bulunmaktadır (Bkz. KDV Kanunu Geçici Md. 20/2). Nazlı Gaye Alpaslan

http://www.hurses.com.tr/Haber-Teknoloji_gelistirme_bolgelerinde_KDV_istisnasi-15390.htm


[1] Bkz. KIZILOT, Şükrü, KDV Kanunu Uygulaması, Yaklaşım Yayıncılık, Ankara 2012, S.1772-1773

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı "AZ TEHLİKELİ" Sınıftaki İş Yerlerinde İSG Hizmetlerine İlişkin Açıklama Yayımladı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, 50'den az çalışanı olan ve…
  • ON SORUDA BEŞ PUANLIK PRİM İNDİRİMİNDE YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER 5510 sayılı Kanunun 81/(ı) bendinde yer alan 5 puanlık prim…
  • Yapı, Tesis ve Onarım İşleri İhalelerinde Kullanılan Müteahhitlik Karneleri ve İş Bitirme Belgelerinin 2025 Yılına Ait Değerlendirme Katsayıları Hakkında Tebliğ 31 Ocak 2025 Tarihli Resmi Gazete Sayı: 32799 Çevre, Şehircilik…
Top