Mehmet Özdoğru
SGK Prim Alacaklarında Zamanaşımı Ve Görevli Merci
Zamanaşımı belirli bir sürenin geçmesi ile bir hakkın kazanılmasına, kaybedilmesine veya bir yükten kurtulmaya neden olan süredir. Zamanaşımı bir hakkı sona erdirmez ancak dava edilebilmesini engellemektedir.
SGK primlerinde zamanaşımını düzenleyen mevzuat hükümlerini kısaca incelersek;
Borçlar Kanunu’nun 125. maddesinde, “Bu Kanun’da başka suretle hüküm mevcut olmadığı takdirde, her dava on senelik müruru zamana tabidir. 128. maddesinde de, müruru zaman alacağın muaccel olduğu zamandan başlar, alacağın muacceliyeti bir ihbar vukuuna tabi ise müruru zaman bu haberin verilebileceği günden itibaren cereyan eder” şeklinde düzenlenmiştir.
6183 sayılı Yasa’nın 102. maddesinde, “Amme alacağı, vadesinin rastladığı takvimi yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrar. Para cezalarına ait hususi kanunlarındaki zamanaşımı hükümleri mahfuzdur. Zamanaşımından sonra mükellefin rızaen yapacağı ödemeler kabul olunur.” şeklinde düzenlenmiştir.
5510 sayılı kanuna göre, süresinde ödenmeyen prim alacakları için kurum gecikme zammı ve gecikme cezası uygulanmaktadır. İdari para cezaları on yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Zamanaşımı süresi, fiilin işlendiği tarihten itibaren başlar.
Kurumca zamanaşımı, süre geçmesi suretiyle kurumun prim, rücu ve diğer alacağının kalkmasıdır. Zamanaşımıi bu kapsamda bir müracaat olup olmadığına bakılmaksızın hüküm ifade etmektedir. Bir borcun zamanaşımına uğraması alacağı sona erdirmekmekte, alacaklının dava yolu ile alacağını elde etme imkanını ortadan kaldırmaktadır. Diğer bir ifade ile, borcun eksik borç haline gelmesidir.
5510 sayılı kanunun 93/2 md hükmüne göre; kurumun prim ve diğer alacakları ödeme süresinin dolduğu tarihi takip eden takvim yılı başından başlayarak 10 yıllık zamanaşımına tabidir.[1]
Kurumun prim ve diğer alacakları;
a) Mahkeme kararı sonucunda doğmuş ise mahkeme kararının kesinleşme tarihinden,
b) Kurumun denetim ve kontrolle görevli memurlarınca yapılan tespitlerden doğmuş ise rapor tarihinden,
c) Kamu idarelerinin denetim ve incelemelerden doğmuş ise bu soruşturma denetim ve inceleme sonuçlarının kuruma intikal ettiği tarihten
d) Bankalar, döner sermayeli kuruluşlar, kamu idareleri ile kanunla kurulmuş kurum ve kuruluşlardan alınan bilgi ve belgenin kuruma intikal ettiği tarihten itibaren,
zamanaşımı 10 yıl olarak uygulanır. Bu alacaklar için 89. Madde hükümleri gereğince hesaplanacak gecikme cezası ve gecikme zammı, 88. Madde hükümlerinde belirtilen ödeme süresinin son gününü takip eden günden itibaren uygulanır.
Sosyal Güvenlik Kurumu primlerinde zamanaşımı 4 dönemde ayrı ayrı uygulanmaktır.
a) 08.12.1993 ve öncesinde sona eren alacaklar için, Borçlar Kanunu hükümlerine istinaden, ödeme süresinin sona erdiği tarihi takip eden günden itibaren 10 yıldır. Örneğin; 1992 yılı Mayıs ayına ait sigorta primleri takip eden ay olan Haziran ayı sonuna kadar ödenebilecektir. Bu dönem için zamanaşımı başlangıcı 01.07.1992 yılı olup zamanaşımı ise 10 yıl sonrası olan 01.07.2002’dir.
b) 08.12.1993 ila 05.07.2004 tarihleri arasında sona eren alacaklar için, 6183 sayılı Kanun hükümlerine istinaden, alacağın ödeme süresinin sona erdiği tarihi takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıldır. Örneğin; 1996 yılı Nisan ayına ait SSK primleri takip eden Mayıs ayı sonuna kadar ödenmektedir. Zamanaşımının başlangıcı ödeme dönemini takip eden yılbaşı olan 01.01.1997 olup zamanaşımının dolduğu tarih 01.01.2002 tarihidir.
c) 06.07.2004 ila 30.09.2008 tarihleri arasında sona eren alacaklar için, Borçlar Kanunu hükümlerine istinaden, ödeme süresinin sona erdiği tarihi takip eden günden itibaren on yıl, olarak dikkate alınacaktır. Örneğin; 2005 yılı Nisan ayı sigorta primleri 2005 yılı Mayıs sonuna kadar ödenebilecektir. Zamanaşımı başlangıç tarihi 01.06.2005 olup 10 yıl sonrası 01.06.2015’te zamanaşımı defi ileri sürülebilecektir.
d) Vadesi 01.10.2008 veya sonrasında sona eren prim alacakları için zaman aşımı süresi; bu döneme ait prim borçlar, yasal ödeme süresinin sona erdiği tarihi takip eden takvim yılı başından itibaren on yıllık zamanaşımı süresine tabi olacaktır.
Yüksek mahkeme Yargıtay 10. Hukuk Dairesi tarafından verilen bir kararda;
“506 sayılı Kanun’un 80. maddesinde 3917 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik uyarınca, Kurum’un süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. Bu durumda zamanaşımı süresi bakımından; 3917 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 08.12.1993 tarihinden önceye ilişkin prim ve gecikme zamları yönünden Kurum’un alacak hakkı, Borçlar Kanunu’nun 125. maddesinde öngörülen on yıllık zaman- aşımı süresine tabi olup, zamanaşımının başlangıç tarihi, anılan Kanunu’nun 128. maddesinde öngörülen gereğince alacağın muaccel olduğu tarihtir ve zamanaşımının kesilmesi ile durmasına ilişkin 132. madde ve ardından gelen düzenlemeler de burada uygulama alanı bulmaktadır. 08.12.1993 tarihi ve sonrasına ilişkin prim ve gecikme zammı yönünden ise 6183 sayılı Kanun’un “Tahsil Zamanaşımı” başlığını taşıyan 102. ve ardından gelen maddeleri uygulanacaktır. Anılan madde hükmüne göre zamanaşımı süresi beş yıl olup, zamanaşımı süresinin başlangıcı da, alacağın vadesinin rastladığı takvim yılını izleyen yılbaşı olarak belirlenmiştir. Öte yandan 06.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5198 sayılı Kanun ile bu konuda yeniden bir düzenleme yapılarak 506 sayılı Kanun’un 80. maddesinin beşinci fıkrasına eklenmiş, Kurum’un süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Kanun’un 51. maddesiyle birlikte 102. maddesinin de uygulanamayacağı hükme bağlanmıştır. Böylelikle 3917 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki duruma dönülmüş olmaktadır.” şeklinde hüküm verilmiştir.[2]
Diğer yandan, kanuna dayanılarak kurumca açılacak tazminat ve rücü davaları ise, 10 yıllık zamanaşımına tabidir. Zamanaşımı tarihi, rücu konusu gelir ve aylıklar bakımından kurum onay tarihinden, masraf ve ödemeler için ise masraf veya ödeme tarihinden itibaren başlar. [3]
Kurumun prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı AATUHK’nun uygulamasından doğan uyuşmazlıkların çözümlenmesinde, kurumun alacaklı birminin bulunduğu ildeki yetkili “iş mahkemesi”ne 7 gün içerisinde iptal davası için müracaat edilmektedir. Ancak, SGK idari para cezalarında ise, 15 gün içinde kuruma itiraz talebinde bulunulup, kurum tarafından gelen red yazısına karşı 30 gün içerisinde başvurulacak yetkili mahkeme “idare mahkemesi”dir.
Prim alacaklarının tahsili için 5510 sayılı Yasa’dan önce prim borçları için amme alacaklarının tahsilini düzenleyen yasaya yollama yapılmıştır. Bu yasada da, amme alacağının vadesinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içerisinde tahsil edilmezse zaman aşımına uğrayacağı düzenlenmiştir. Ancak, 5510 sayılı Kanun’da açık şekilde, kurumun prim ve diğer alacaklarının ödeme süresinin dolduğu tarihi takip eden yılın başından itibaren başlayarak 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğu düzenlenmiştir. Bu durumda, 5510 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 01.10.2008 tarihinden önce 5 yıllık zamanaşımı süresi dolan prim borçları için zaman aşımı süresi 5 yıldır ve sürenin bitmesi ile borç zaman aşımına uğrayacaktır. Ancak, 5 yıllık zamanaşımı süresi dolmadan yeni yasa yürürlüğe girmiş ise zamanaşımı süresi 10 yıla uzayacaktır. 2008 yılından önceye ait prim borcu için 5 yıllık zamanaşımı süresi dolmamışsa, 01.10.2008 tarihinden itibaren zamanaşımı süresi 10 yıl olacaktır. Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 26.04.2011 Tarih, 2011/2076 E. ve2011/6094 K. sayılı kararı da bu yöndedir. Nazlı Gaye Alpaslan http://www.hukukihaber.net
-------------------------------------
[1] BİLGİLİ Özkan, Yeni Sosyal Güvenlik Uygulaması, İzmir SMMMO Yayını, Eylül 2008, s.313
[2] Yrg. 10. HD.’nin, 14.02.2008 tarih ve E. 2007/25251, K. 2008/1851 sayılı Kararı.
[3] 5510 sayılı kanun md.93/3
özdoğrular 18.12.17 e-Bülten
özdoğrular 18.12.17 e-Bülten için tıklayınız
2018' de Sona Eren SGK Teşvikleri
2017 yılı, sigorta prim teşvikleri yönüyle işverene büyük kolaylıklar getirdi. 2018 yılında yeni teşvikler olsa da mevcut bazı teşvikler sona erecek gibi görünüyor.
Her Çalışana 99 TL Asgari Ücret Desteği
5510 sayılı Kanun'a 6770 sayılı Kanun'la eklenen 71. madde ve Bakanlar Kurulunca 22.02.2017 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan Karar ile, 2017 yılı için sağlanacak destek tutarına esas gün sayısının tespitinde dikkate alınacak prime esas kazanç tutarı 110 TL olarak ve desteğe esas günlük tutar ise 3.33 TL olarak tespit edilmişti. Yani aylık brüt ücreti 3.300 TL ve altında olan her çalışan için prim ödeme gün sayısını aşmamak üzere bu devlet desteğinden yararlanılıyordu. Örneğin; 30 gün çalışan ve brüt ücreti 3300 TL ve altında kalan bir çalışan için işverene 3.3x30=99 TL devlet desteği sağlanıyor. Bu kapsamda 100 kişi 30 gün çalıştırılsa aylık 9.900 TL devlet işverene katkı veriyor. 2018 yılında yeni bir karar alınmazsa bu teşvik olmayacak.
İşkur'un İşbaşı Eğitim Programına Katılanlara Prim Desteği
Bunlara ilave olarak 2018'de uzatılmaz ise olmayacak bir teşvik de işverenlerin sıklıkla kullandığı işbaşı eğitim programına yönelik prim teşviki. 23/4/2015 tarihli, 29335 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6645 sayılı Kanun'un 28'inci maddesi ile 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu'na geçici 15'inci madde eklenmiş olup anılan madde ile 18 yaşından büyük, 29 yaşından küçük olanlardan Türkiye İş Kurumu tarafından 31/12/2016 tarihine kadar başlatılan işbaşı eğitim programlarını tamamlayanların; Programın bitimini müteakip en geç üç ay içinde programı tamamladıkları meslek alanında özel sektör işverenleri tarafından 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında işe alınması ve İşe alındıkları yıldan bir önceki takvim yılında işyerinden bildirilen aylık prim ve hizmet belgelerindeki sigortalı sayısının ortalamasına ilave olması şartıyla imalat sanayinde 42 ay diğer sektörlerde 30 ay sigorta primlerinin işveren hisselerine ait tutarı İşsizlik Sigortası Fonu'ndan karşılanıyor. Bu da her sigortalı için prime esas kazanç alt sınırı üzerinden hesaplanıyor ve her ay 363 TL tutarında 42 aya varan devlet desteği anlamına geliyor. Bakanlar Kurulu, 24/12/2016 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 20/12/2016 tarihli ve 2016/9643 sayılı Kararname Eki Kararı ile, 31/12/2016 tarihine kadar işbaşı eğitimi programı eğitimlerine başlama şartını 31/12/2017 tarihine kadar uzatmıştı. 2018 sonuna kadar işbaşı eğitim programına ilişkin bu teşvikin süresini uzatma yetkisi kullanılırsa, bu durum işverenleri biraz rahatlatacaktır.
Yeni İstihdama 2017'de Verilen Prim ve Vergi Desteği
Yine işverenlerin sıkça kullandığı, can simidi gibi görülen 687 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile getirilen düzenlemeyle halen yeni istihdam teşvik ediliyor. Yeni istihdam olduğu takdirde sigortalı başına günlük 22,22 TL, aylık 666,66 TL prim teşviki ve bu teşvike vergiler de eklendiğinde kişi başı 773 TL'yi buluyor. Bu teşvik de uzatılmazsa 2018'de olmayacak. Yeni bir teşvik gelse dahi 2017 yılında teşvikten yararlananları kapsamazsa işverenlerin maliyet avantajı ortadan kalkıyor. Şartları taşıyanlar 2011 yılından beri uygulanan 6111 sayılı Kanun'la getirilen istihdam teşvikine geçebilir ama bu şartları sağlayanların sayısı çok olmayacaktır.
Örneğin; 6111 sayılı teşvikte işveren için işe girmeden önceki son 6 aylık çalışan ortalamasına ilave aranıyor ve işçinin de 6 aydır işsiz olması şartı var. 687 sayılı KHK ile düzenlenen prim teşvikinde ise 2016 Aralık ayı çalışan sayısı ve işçinin 3 ay öncesinde işsiz olması koşulu isteniyor.
Özetle 773 –TL'lik devlet desteği de yeni bir karar alınmazsa, yani 12 aylık yararlanma süresi uzatılmazsa, 2018 yılında olmayacak teşviklerden.
Sonuç olarak; 2018 yılında her ne kadar yeni istihdam edileceklerle ilgili yeni teşvik uygulamaları getirilecek olsa bile 2017 yılından devam eden* ve işverenlere önemli maliyet avantajı getiren teşviklerin kesilmemesi önemli olacaktır. Yukarıda açıkladığımız teşviklerin 2018 yılında da devam etmesi için ilgili kurumların ve karar alıcıların konuyu tekrar değerlendirmelerinin faydalı olacağı kanaatindeyiz. İsmail Sevinç www.kpmgvergi.com
* 2017 yılında istihdam edilenlere yönelik olarak
Mükellefler İş Yapacağı Kişi Veya Şirketleri Vergi Dairesi Kayıtlarında Sorgulayabilecek
Vergi dairesi kayıtları aktif olmayan mükellefler, idare tarafından resen terk sistemi ile vergi kayıtları sonlandırılmaktadır. Böyle bir durum karşısında vergi kaydı kapalı olan bir gerçek veya tüzel kişinin düzenlediği fatura hakkında problemler yaşanmaktadır. Vergi dairelerinin 2004/13 sayılı Uygulama İç Genelgesi hükümlerine göre mükelleflerin adresinde bulunmaması nedeni ile; vergi kayıtlarını tek taraflı olarak kapatma yetkisine sahiptir (2004/13 sayılı İç Genelge 21.12.2004 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir).
Öte yandan, 213 sayılı VUK’un 160. Md. uyarınca gerçek kişiler işi bırakma durumunu işi terk dilekçesi ile ilgili vergi dairesine bildirmek zorundadırlar. Şirketlerde işi terk ya resen terk yöntemi ile veya ticaret sicilinden tasfiye ile son bulur. Bazı hallerde vergi daireleri adresinde bulunmayan mükellefleri iki ayrı tarihte yoklama yaparak resen terk yöntemi ile kayıtları sonlandırmaktadırlar.
Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından, yeni geliştirdiği ve internet vergi dairesinde kullanıma açtığı uygulama ile 2004/13 sayılı Genelge gereğince resen terk ettirilen mükellefleri sorgulama imkânı getirmiştir. Yine, Gelir İdaresi Başkanlığı’nın internet sitesinde; mükelleflerin vergi levhaları sorgulanarak mükellefin vergi kaydının açık veya kapalı durumda olup, olmadığı bakılabilmektedir.
Gelir İdaresi’nin internet sitesinde BA – BS formlarında da mükellefin aktif mükellef ise, kaydının açık olduğu; eğer kapalı ise, vergi kaydının sonlandırıldığı görülebilmektedir. Böylece Gelir İdaresi tarafından vergi mükelleflerine, muhasebecilere, malî müşavirlere mükellefler ile ilgili bazı hususlar araştırma ve sorgulama açısından inceleme olanağı kısmen de olsa verilmektedir. Bütün bu olanakların yanı sıra, sahte ve muhteviyatı itibariyle belge kullananlar veya düzenleyenler ve ayrıca haklarında vergi tekniği raporu düzenlenen gerçek veya tüzel kişiler hakkında da Gelir İdaresi’nin internet sitesinde 3568 sayılı yasaya göre unvan almış SM, SMMM ve YMMM’lere bilgi alma olanağı verilmelidir. Ayrıca özel esaslara geçen mükelleflerle ilgili olarak da vergi daireleri tarafından, işbu durum mükelleflere tebliğ edilmeli ve yine meslek mensuplarına özel esaslara alınan mükellefler hakkında VEDOP sisteminde bilgi edinme bölümü açılmalıdır. Nazlı Gaye Alpaslan
Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğine Göre Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlerin Sorumluluğu
Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumuna Ait 3 Adet Tebliğ
18 Aralık 2017 Tarihli Resmi Gazete
Sayı: 30274
Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumundan:
- İştiraklerdeki ve İş Ortaklıklarındaki Yatırımlara İlişkin Türkiye Muhasebe Standardı (TMS 28) Hakkında Tebliğ Sıra No: 215’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Sıra No: 83)
- Hisse Bazlı Ödemelere İlişkin Türkiye Finansal Raporlama Standardı (TFRS 2) Hakkında Tebliğ Sıra No: 36’da Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Sıra No:84)
- Sigorta Sözleşmelerine İlişkin Türkiye Finansal Raporlama Standardı (TFRS 4) Hakkında Tebliğ Sıra No: 30’da Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Sıra No: 85)
Şirketler Topluluğu Raporlarını Unutmayın
Şirketler topluluğu ilk defa 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nda (TTK) düzenlenip birtakım kurallara bağlanmış ve topluluğa dahil şirketler için bazı yükümlülükler getirilmiştir. Bu yükümlülüklerden uygulamada yeterince bilinmemesi nedeniyle gözden kaçırılıp ihmal edilenlerden birisi şirketler topluluğuna dahil olan bağlı ve hakim şirketlere getirilen rapor düzenleme yükümlülüğüdür. Bu raporların düzenlenmemesi suç sayılmış ve ağır yaptırımlara bağlanmıştır.
Şirketler topluluğundan bahsedelim önce. Şirketler topluluğu, hâkim şirket ile ona doğrudan veya dolaylı olarak bağlı bulunan şirketlerden oluşur. Şirketler topluluğunun varlığından bahsedebilmek için, biri hakim ikisi de yavru şirket olmak üzere en az üç ticaret şirketi bulunmalıdır. Bağlı şirket, üzerinde doğrudan veya dolaylı hakimiyet uygulanan şirkettir. Hakim şirket ise bağlı şirketleri kontrolü altında tutan şirkettir. TTK’nın 199’uncu maddesi uyarınca, bağlı şirketlerin yönetim organı her yıl “Bağlılık Raporu” diye adlandırılan bir raporu hazırlamak zorundadır. Bu rapor bağlı şirketlerin kendi aralarındaki ve hâkim şirketle aralarındaki ilişkileri ve bu ilişkilerin kayıp/yarar olarak sonuçlarını açıklar. Bu raporu düzenlenmeyen ya da raporda kanunun aradığı asgarî unsurlara yer vermeyen bağlı şirketin yönetim organı üyelerine, iki yüz günden az olmamak üzere adlî para cezası verilir.
TTK’nın 199’uncu maddesinde öngörülen diğer rapor ise hakim şirketi ilgilendirmektedir. Fakat, bu rapor, düzenlenmesi şarta bağlı bir rapor olup, bağlılık raporu gibi her yıl düzenlenmesi zorunlu olan bir rapor değildir. Hâkim şirketin yönetim organı üyelerinden herhangi birisi, yönetim organı başkanından; bağlı şirketlerin finansal ve malvarlığıyla ilgili durumları ile üç aylık hesap sonuçları, hâkim şirketin bağlı şirketlerle, bağlı şirketlerin birbirleriyle, hâkim ve bağlı şirketlerin ortakları ve bunların yakınlarıyla ilişkileri; yaptıkları işlemler ve bunların sonuç ve etkileri hakkında, bir rapor hazırlattırıp yönetim organına sunmasını ve bunun sonuç kısmının yıllık rapor ile denetleme raporuna eklenmesini talep ederse düzenlenir. Talebe rağmen anılan rapor hazırlatılıp hakim şirketin yönetim organına sunulmaz ya da eksik bilgi ile hazırlanır veyahut bağlı şirketler haklı bir sebep olmaksızın bu raporun hazırlanması için gerekli olan bilgi ve belgeleri hâkim şirketin bu işle görevlendirilen uzmanlarına vermez ise, sorumlularına ikiyüz günden az olmamak üzere adlî para cezası verilir. Bu nedenle, şirketler topluluğuna dahil olan bağlı şirketlerin yönetim organı üyelerinin bağlılık raporunu her yıl hazırlamaları, ayrıca talep halinde hakim şirket raporunun da eksiksiz bir şekilde hazırlanıp yönetim organına sunulması ilgililerin menfaatlerine olacaktır. Soner Altaş
https://www.dunya.com/kose-yazisi/sirketler-toplulugu-raporlarini-duzenlemeyi-ihmal-etmeyin/394842
Sosyal Güvenlikte Son Değişiklikler Ne Getiriyor?
5 Aralık 2017 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği’ndeki değişiklikler emeklilik ve benzeri haklarda önemli yenilikler meydana getiriyordu. Yargıya intikal eden sorunlar sonrasında oluşan yargı kararlarından etkilenerek gerçekleştirildiği açık olan değişikliklerin bir kısmına bir önceki yazımızda değinmiştik. Bugünkü yazımızda de bahse konu önemli değişiklikleri irdelemeye devam ediyoruz.
Aylık Tahsisi ve Sonrasında Saptanan Borçlar
SSİY’ne eklenen ek 9 uncu madde ile tahsis aşamasında ve sonrasında ortaya çıkan borçların tahsisi yersiz ödemeye çevirmesinde bir çıta konuyor.
Buna göre;
Tahsis talep veya ölüm tarihi itibariyle prim borcu olmamakla birlikte, tahsis talep veya ölüm tarihinden önceki sürelere ait asgari ücretin iki katı tutarına kadar prim borcu olduğu aylık bağlama işlemleri sırasında tespit edilenlerin aylık başlangıç tarihlerinde değişiklik yapılmaksızın aylıkları bağlanacak ve bu prim borçları ödenecek aylıklarından kesilerek tahsil edilebilecek.
Malûllük veya yaşlılık aylığı bağlanan sigortalılar için tahsis talep tarihinden, ölen sigortalılar için ise ölüm tarihinden önceki sürelere ilişkin prim borcu olduğu aylık bağlandıktan sonra tespit edilenlerden; söz konusu süreleri aylık bağlama işleminde dikkate alınmamış olanlar için tahsis talep ya da ölüm tarihi itibariyle yeniden aylık hesaplanacak, dikkate alınmış olanlar için ise aylıkların ödenmesine devam edilecek. Bu durumda olanların aylıkları durdurulmaksızın ve aylık başlangıç tarihleri değiştirilmeksizin prim borçları ödenmekte olan aylıklardan kesilmek suretiyle tahsil edilecek.
Aylık Almakta İken Sonradan Tespit Edilen Çalışmaların Etkisi
Yine SSİY’ye eklenen ek 10 uncu madde ile malullük, yaşlılık, ölüm aylığı veya ölüm geliri almakta iken, gelir veya aylıkları Kanuna göre veya yabancı bir ülke mevzuatı kapsamında çalışmaya başlaması nedeniyle kesilmesi gerektiği daha sonra tespit edilenler hakkında yersiz ödenen aylıkların tespitinde sadece çalışılan süreler esas alınarak borç çıkartılacak.
Bunlardan işten ayrılmış olanların malullük veya yaşlılık aylıkları, sigortalılığın sona erdiği tarih yazılı istek tarihi kabul edilerek, bu tarihi takip eden ödeme dönemi itibarıyla Kanunun 27 veya 30 uncu maddesine göre yeniden hesaplanarak bağlanabilecek. Hak sahiplerinin aylıkları ise işten ayrıldıkları tarihi takip eden aybaşından itibaren ödenmeye devam edilecek.
Ölen Bağ-Kurluların Yetim Kızlarının Aylık Sorununa Çözüm
Bağ-Kur yetimlerine anne babalarının öldüğü tarihteki mevzuata göre uygulama yapılarak borç çıkartılması uygulamasına daha kalıcı çözüm geliyor.
Buna göre 1 Ekim 2008 tarihinden önce ölen sigortalıların hak sahiplerine gelir veya aylık bağlanmasında, sigortalıya ilişkin koşulların tespiti ile gelir veya aylığın hesaplanması ve paylaştırılmasında ölüm tarihindeki, hak sahiplerine ilişkin koşulların tespitinde ise hak sahibi olma niteliğinin kazanıldığı tarihteki Kanun hükümleri uygulanacak. Kız çocukları gibi ölen Bağ-Kurlunun anne babasına bağlanacak yetim aylıklarında da aynı yöntem geçerli olacak.
Aylık Bağlandıktan Sonra Prim Ödeme Gün Sayısı Eksik Olduğu Tespit Edilenler
SSİY’ye eklenen geçici 35 inci madde ile 05.12.2017 tarihinden önce 5510 sayılı Kanuna veya ilgili sosyal güvenlik kanunlarına göre aylık bağlanmış olanlardan, tahsis talep veya ölüm tarihi itibariyle ilgili kanunlarında öngörülen aylık bağlama koşullarından prim ödeme gün sayısı şartının sigortalıların kasıtlı veya kusurlu davranışlarından kaynaklanmayan nedenlerle yerine gelmediği daha sonra anlaşılanların eksik hizmet süreleri;
a) 5510 sayılı Kanuna veya 3201 sayılı Kanuna göre borçlanılacak süresi olanlar, borçlanma talep tarihinde prime esas günlük kazanç alt sınırı üzerinden eksik hizmet süresi kadar borçlandırılmak,
b) 5510 sayılı Kanuna veya 3201 sayılı Kanun kapsamında borçlanılacak süresi olmayanlar ile borçlanılacak süreleriyle eksik hizmet süresini tamamlamayanlardan; tahsis talep tarihi ile yersiz ödemenin tespit edildiği tarih arasında zorunlu SSK, Bağ-Kur, 4/c sigortalılıkları kapsamında sigortalılığı bulunanların eksik hizmet süresinin tamamlanacağı tarihe kadar hizmet verilmek,
c) Hem 5510 sayılı Kanuna veya 3201 sayılı Kanun kapsamında borçlanılacak süresi olmayıp hem de emeklilik öncesine aktarılacak emeklilik sonrası hizmeti olmayanlardan; isteğe bağlı, 2925 sayılı Kanuna tabi, ek-5 tarım sigortalılığı ile ev hizmetlerine ilişkin sigortalılık kapsamındaki sigortalılıkları tahsis talep tarihi itibariyle aylığa hak kazanmaları nedeniyle sona erenlere, eksik hizmet süresinin tamamlanacağı tarihe kadar belirtilen kapsamdaki sigortalılıkları devam ettirilmek,
suretiyle tamamlatılabilecek.
Borçlanarak Hizmet Tamamlama
Eksik hizmeti 5510 sayılı Kanuna veya 3201 sayılı Kanuna göre borçlanılarak tamamlananlar için yeni bir aylık hesabı yapılmayacak ve aylık başlangıç tarihi değiştirilmeyecek.
SGDP ile Hizmet Tamamlama
Emeklilik sonrası hizmeti emeklilik öncesi hizmete eklenecek olanlar için ise aylık bağlanmış olan sigortalılık haline göre eksik hizmet süresinin tamamlanacağı tarih itibariyle yeniden aylık hesaplanacak ve yapılacak hesaplamada; devam eden sigortalılık süreleri gün ve kazanç olarak, borçlanılacak süreler sadece prim ödeme gün sayısı olarak değerlendirilebilecek.
Tüm bu yöntemlerle emekli aylığına yetecek hizmeti tamamlanabilenler için tahakkuk edecek borç tutarları ile bu madde kapsamında olanlara son aylık ödenen tarihten eksik hizmet süresi kadar geriye gidilerek tespit edilecek sürede yapılmış olan yersiz ödemeler aylıklarından kesilmek suretiyle tahsil edilecek.
Aylığı Daha Önce Kesilmiş Olanlar
Ancak bu maddenin yürürlük tarihinden önce aylıkları kesilerek Kanunun 96 ncı maddesi hükümlerine göre yersiz ödenen tutarların tamamı tahsil edilmiş olanlar ile tahsil süreci devam edenlerin ödemiş oldukları tutarlar bu madde kapsamında hesaplanan yersiz ödeme tutarından fazla ise iade ve mahsup edilmeyecek. Şevket Tezel
SGK Emeklilikle İlgili Beş Önemli Düzenleme Yaptı
Ülkemizde yaşayan tüm bireylere sosyal güvence sunan SGK, emeklilikle ilgili yaşanan beş önemli sonunu Yönetmelikle çözüme kavuşturdu. Bu yazıda, 5 Aralık 2017 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği değişikliklerini sizlere sunmak istiyoruz.
İlk değişiklik, emeklilik aşamasında ortaya çıkan prim borcuna yönelik mağduriyetleri giderme alanında yapıldı. Daha önce prim borcu çıkınca borcun ödenmesi gerektiği gibi emekli aylığı borcun ödendiği ayı takip eden aybaşından başlatılıyordu. Bu da maaş kaybına neden olmaktaydı. Hatta bazen emeklilik hakkının yitirilmesi bile söz konusuydu. Artık emeklilik müracaatı itibariyle prim borcu olmamakla birlikte, emeklilik müracaatı öncesine ait süreler için asgari ücretin iki katı tutarına kadar prim borcu olduğu aylık bağlama işlemleri sırasında tespit edilenlerin aylık başlangıç tarihlerinde değişiklik yapılmaksızın aylıkları bağlanacak. Örneğin emeklilik müracaatı yapan Ali Bey’in müracaat tarihinde borcu bulunmamakla birlikte vergi kaydının değişikliğine bağlı daha sonra 1.000 TL prim borcu oluşmuşsa bu borç emekli maaşından kesilip bir kayıp yaşamayacak.
İkinci düzenleme sigortalı çalışması nedeniyle maaşı kesilmesi gerektiği halde kesilmeyenlerin mağduriyetini gidermiştir. Düzenlemeye göre; malullük, yaşlılık, ölüm aylığı veya ölüm geliri almakta iken, gelir veya aylıkları sigortalı olması nedeniyle kesilmesi gerektiği daha sonra tespit edilenler hakkında yersiz ödenen aylıkların tespitinde sadece sigortalılık süreleri esas alınacak. Sigortalılığı sona ermiş olanların malullük veya yaşlılık aylıkları, sigortalılığın sona erdiği tarih yazılı istek tarihi kabul edilerek, bu tarihi takip eden ödeme dönemi itibarıyla yeniden bağlanacak.
Üçüncü önemli değişiklik ölüm aylığında hak sahiplerinin sorununu çözmüştür. Daha önceki uygulamaya göre, bir kimsenin hak sahibi olup olmadığının tespitinde ölümün gerçekleştiği tarihteki yasaya bakılmaktaydı. Yapılan değişiklikle hak sahiplerine ilişkin koşulların tespitinde, hak sahibi olma niteliğinin kazanıldığı tarihteki Kanun hükümleri uygulanacak. Daha önce bu köşede BağKur yetim kızlarla ilgili yapılan düzenlemeyi açıklamıştık. Aynı oldu anne-baba için de geçerli olacak.
Dördüncü değişiklik iş kazası veya meslek hastalığı sonucu yüzde 50’nin altında engelli olup 1.10.2008 öncesi ölen sigortalıların aile bireylerine gelir bağlanmasıyla ilgili. Bu değişiklik sonrası yüzde 50 altında engelliliği bulunup gelir almakta iken 1.10.2008 öncesi ölen sigortalıların eş-çocuk-anne-babasına ölüm geliri ödenebilecek.
Beşinci ve belki de en önemli değişiklik borçlanma hakkıyla ilgili. Daha önce emekli maaşı bağlanan ancak hiçbir kusuru bulunmamasına rağmen başkasının hizmetleriyle kendi hizmeti karıştığı sonradan tespit edilen ve bu hizmetler çıkarılınca emeklilik hakkı kaybolup borç çıkarılanlar için bu sorun yaşanmayacak. Çünkü eksik kalan süreler borçlanmayla tamamlanacak. Sigortalıya duruma göre borç çıkarılmamış olacak. Gerçekten de bu uygulama hatası bulunmamasına rağmen hizmet karışması nedeniyle ilerleyen dönemlerde maaşı kesilmesi gereken emeklileri rahatlatacak.
Böylesi önemli beş sorunu çözüme kavuşturan başta SGK Başkanı ve Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürü olmak üzere emeği geçen diğer SGK çalışanlarına da müteşekkir olduğumuzu özellikle belirtmek istiyoruz. (Murat Özdamar-Yeni Akit Gazetesi)
2017 Yılında Emekli Olan mı Yoksa 2018 Yılında Emekli Olacak Olan mı Kazançlı?
Merak edilen soruyu cevaplandırayım. Soru: 2017 Yılında Emekli Olan mı Yoksa 2018 Yılında Emekli Olacak Olan mı Kazançlı?
2017-Ocak dönemi emekli zam oranı (TÜFE artış oranı) yüzde 4,73 ve 2017-Temmuz dönemi emekli zam oranı yüzde 5,89’dur. Buna göre yıllık bileşik bazlı emekli zam oranı yüzde 10,90 olmuştur.
TÜİK tarafından, 2017 yılına ait TÜFE oranı 2018 yılı Ocak ayında, büyüme hızı ise 2018 yılı Mart ayı sonunda açıklanacak. Bu nedenle bu verileri görmeden kesin bir değerlendirme yapmak mümkün değil. Ancak gerek 2017 yılı ilk 11 aylık TÜFE gerek 2017 yılı ilk III çeyrek döneme ait büyüme hızı gerekse ekonomik gösterge ve beklentilere bakarak bir sonuca varmak mümkün olacak.
Biz burada 2017-Aralık dönemi için TÜFE oranını üç farklı varyasyon üzerinden değerlendirmenin sağlıklı olacağını düşünmekteyiz. Büyüme hızını ise beklentiler ve ekonomik büyüklükleri dikkate alarak % 7 olarak değerlendirmenin reel olacağını değerlendirmekteyiz. Buna göre;
-2017-Aralık ayı TÜFE oranı % -0,50 çıkarsa güncelleme katsayısı % 12,71 ve 2018-Ocak dönemi emekli zam oranı % 4,45 olacaktır.
-2017-Aralık ayı TÜFE oranı % 0 çıkarsa güncelleme katsayısı % 13,26 ve 2018-Ocak dönemi emekli zam oranı % 4,97 olacaktır.
-2017-Aralık ayı TÜFE oranı % 0,76 çıkarsa güncelleme katsayısı % 14,10 ve 2018-Ocak dönemi emekli zam oranı % 5,77 olacaktır.
Dikkat edilirse her üç varyasyonda da güncelleme katsayısı 2017 yılı Ocak-Temmuz dönemi birleşik zam oranlarından yüksek olacağından net olarak 2018 yılında emekli olanın 2017 yılında emekli olana göre daha yüksek aylık alacağını söyleyebilir.
İlk varyasyonumuzda 2018 yılında emekli olan 2017 yılında emekli olana göre yaklaşık % 1 oranında daha yüksek aylık alacaktır. İkinci varyasyonumuzda % 1,52 oranında daha yüksek aylık alacaktır. Üçüncü varyasyonumuzda % 2,23 oranında daha yüksek aylık alacaktır.
SGK İstanbul İl Müdür Yardımcısı Sayın Murat Özdamar beyin bilgi paylaşımından alınmıştır.