TTK’nın 636. maddesinin üçüncü fıkrasına göre, limited şirket ortaklarından her biri “haklı sebeplerin varlığında” mahkemeden şirketin feshini isteyebilir. Mahkeme, ortağın talebi üzerine şirketin feshine karar verebileceği gibi, fesih yerine, davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve şirketten çıkarılmasına ya da duruma uygun düşen makul diğer bir çözüme hükmedebilir.
Şirketin feshini talep hakkı, yasa ile limited şirket ortaklarının tümüne tanımıştır. Buna karşılık, TTK’nın 636. maddesinin üçüncü fıkrasında “haklı sebep” tanımlanmamış, örnek olarak da gösterilmemiştir. Düzenlemenin gerekçesinden, haklı sebeplerin niteliklerinin gösterilmesi ve tanımlanmasının yargı kararları ile öğretiye bırakıldığı anlaşılmaktadır(4). Öğretide şirketin feshine ilişkin haklı sebeplere örnek olarak;
- Şirketin, çoğunluk paya sahip olan ortak tarafından kötü yönetilmesi nedeni ile mali sıkıntı içinde bulunması,
- Şirketin kasasının sistematik bir şekilde boşaltılması,
- Mali açıdan hiçbir geçerli sebep bulunmamasına rağmen en az 3-4 yıl boyunca kâr payı dağıtılmaması,
- Azınlık paylara sahip ortakların haklarının sistematik bir şekilde ve sürekli olarak kısıtlanması.
- Genel kurulun sürekli olarak toplantıya çağrılmaması,
- Şirketin amacı ile bağdaşmayan faaliyetlerde bulunulması,
- Şirket organlarının çalışamayacak şekilde bloke edilmesi (toplanmasının ve/veya karar almasının engellenmesi)
sayılmıştır(5).
Yargıtay 11. HD’nin 01.05.1995 tarihli ve E.2880, K.3152 sayılı kararında da, uzun süredir ortaklık faaliyetinin bulunmaması haklı sebep olarak kabul edilmiştir. Bir diğer yargı kararı uyarınca, haklı nedenlerle fesih davasının açılabilmesi için, haklı nedenlerin ortaya çıkmasında davacı ortağın kendi eylem ve işlemlerinin katkısının bulunmaması, diğer bir anlatımla feshe dayanak gösterilen haklı nedenlerin diğer ortaklardan kaynaklandığının kanıtlanması gerekir(6).
Şirketin genel kurulunun uzun süreden beri toplanmadığı, şirketin ticaret siciline yansıyan son işlem tarihinden dava tarihine kadar başkaca bir işleminin bulunmadığı, önceki işlemlerin de yine temsile ilişkin olup bu hususun bile ortaklar arasında ihtarname ve uyuşmazlıklara konu edildiği, şirketin bulunduğu mecurun kira borcu ve tahliye istemleri ile karşı karşıya kaldığı, şirketin ciddi oranlarda vergi ve sosyal güvenlik borcunun olduğu ve ticari faaliyette bulunmadığı, kâr edemediği, şirketin ödenmiş sermayesini tamamen yitirdiği, borca batık olduğu gibi gerekçelerle açılan fesih davasında da mahkemece şirketin feshine karar verilmiş olmasına karşılık, temyiz aşamasında Yargıtay 11. HD. 22.02.2014 tarihli, E.2013/11801, K.2014/1374 sayılı Kararı ile mahkemece 6102 sayılı TTK’nın 636/3 maddesinde belirtilen tedbir ya da çözümlerden birine hükmedebilme olgusunun düşünülüp, tartışılıp, değerlendirilerek sonucuna göre hüküm tesisi gerekirken anılan husus gözetilmeksizin fesih kararı verilmesini doğru görmemiş ve mahkeme kararının bozulmasına hükmetmiştir.
Diğer yandan, İsviçre öğretisinde genel kurulun birçok kez kanuna aykırı bir şekilde toplantıya çağrılmış olması, azlık hakları ile bireysel hakların devamlı ihlalî, özellikle bilgi alma ve inceleme haklarının engellenmesi, şirketin sürekli zarar etmesi, dağıtılan kâr payının düzenli azalması, haklı sebep sayılmıştır. Buna karşılık varsayımlar ve olumsuz beklentiler haklı sebep sayılmamıştır.
Doğal olarak haklı nedenler sayılanlar ile sınırlı değildir. Haklı sebep olarak kabul edilebilecek her husus şirkete karşı ileri sürülebilir. Neticede, ileri sürülen sebep veya sebeplerin haklı olup olmadığına karar verecek olan mahkemedir. Ancak, mahkeme sebepleri haklı bulsa bile fesih kararı vermek zorunda değildir. Böylece, hem ortakların menfaatlerinin korunması hem de şirketin fesih sonucundan kurtarılması için hakime davayı kabul veya red dışında seçenekler de tanınmıştır. Mahkeme fesih talebini kabul veya reddetmek dışında, davacı ortağa paylarının gerçek değerinin ödenmesi ve ortaklıktan çıkarılmasına da karar verebilir. Bu bağlamda, haklı nedenle şirketin feshini istemenin bir sonucu, ortak açısından ortaklıktan çıkma, şirket açısından ise ortaklıktan çıkarma olarak gerçekleşir(7).
Bu durumda, şirketin feshini haklı kılan sebeplerin varlığına rağmen, yaşatılmasının ekonomik ve rasyonel açıdan daha doğru olacağına kanaat getiren mahkeme; şirketi feshetmek yerine, fesih talebinde bulunan ortağın payının gerçek değerinin ödenmesine ve kendisinin şirketten çıkarılmasına karar verebilir. Düzenlemenin gerekçesinde, davacı ortağa ödemenin kimin tarafından ve nasıl yapılacağı, payların geçici olarak şirket tarafından iktisap edilip edilemeyeceği gibi hususların yargı kararlarına ve öğretideki görüşlere göre belirleneceği belirtilmiştir(8).
TTK’nın 641. maddesinin birinci fıkrasında “Ortak şirketten ayrıldığı takdirde, esas sermaye payının gerçek değerine uyan ayrılma akçesini istem hakkını haizdir.” denilmek suretiyle, şirketten ayrılan ortağın ayrılma akçesi talep edebileceği hükme bağlanmıştır. Bu itibarla, istemi üzerine, fesih davası açan ortağa paylarının gerçek değerinin, yani ayrılma akçesinin ödenmesi gerekir. “Gerçek değerine uyan” ibaresi TTK’da tanımlanmamış; buna karşılık, düzenlemenin gerekçesinde, bu ibarenin yorumu öğreti ve yargı kararlarına bırakılmış, ancak ibarenin en azından “bilanço değeri”ni ifade ettiğinde şüphe bulunmadığı belirtilmiştir.
Ayrılma akçesi kural olarak nakden ödenir. Ancak taraflar dilerse bunun aksini, örneğin ayni olarak ödemeyi kararlaştırabilirler(9). Ayrılma akçesi; şirket kullanılabilir bir özkaynak üzerinde tasarruf ediyorsa, ayrılma ile muaccel olur. Ayrılma akçesinin ödenemeyen kısmı, şirkete karşı, bütün alacaklılardan sonra gelen bir alacak oluşturur. Bu husus yıllık raporda kullanılabilir özkaynak tutarının tespiti ile muaccel hâle gelir.
Soner ALTAŞ*
Yaklaşım / Nisan 2022 / Sayı: 352