I- GENEL AÇIKLAMALAR
Bilindiği gibi, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun, “Mirasçıların Sorumluluğu” başlığını taşıyan 12. maddesine göre; “Ölüm halinde mükelleflerin ödevleri, mirası reddetmemiş kanuni ve mansup mirasçılarına geçer. Ancak, mirasçılardan her biri ölünün vergi borçlarından miras hisseleri nispetinde sorumlu olurlar.”[1]
VUK’un 372. maddesinde “ölüm halinde vergi cezası düşer” hükmü yer almaktadır. Bu hüküm mirasçıların sorumluluğu ilkesinin tek istisnasını teşkil etmektedir.
6183 sayılı AATUHK’nın “Borçlunun Ölümü” başlığını taşıyan 7. maddesine göre;[2]
“1- Borçlunun ölümü halinde, mirası reddetmemiş mirasçılar hakkında da bu Kanun hükümleri tatbik edilir.
2- Borçlunun ölümünden evvel başlamış olan muamelelere devam olunur.
3- Terekenin bir mahkeme veya iflas dairesi tarafından tasfiyesini gerektiren haller bu hükmün dışındadır.
4- Mirasın tutulan defter mucibinde kabulü halinde mirasçı, deftere kaydedilmemiş olsa dahi amme alacağından mirastan kendisine düşen miktar ile mesuldür.
5- Defter tutma muamelesinin devamı müddetince satış yapılamaz.” Madde hükmünde, borçlunun ölümü halinde takibin mirası reddetmemiş mirasçılar hakkında devam edeceği hükme bağlanmakta, mirasçıların sorumluluğu belirlenmektedir. Madde her türlü vergi, resim, harç ve diğer amme alacaklarını kapsamaktadır.
Yine 6183 sayılı Kanun’un 50. maddesine göre ise; “Karısı yahut kocası, kan ve sıhriyet itibariyle usul veya füruundan birisi ölen borçlu hakkındaki takip ölüm günü ile beraber üç gün için geri bırakılır.[3]
Borçlunun ölümü halinde terekenin borçlarından dolayı ölüm günü ile beraber üç gün için takip geri bırakılır.[4] Üç günün bitiminde terekenin borçları için takibata devam olunur. Mirasçılar, mirası kabul veya ret etmemişlerse bu hususta Medeni Kanun’daki muayyen müddetler geçinceye kadar takip geri bırakılır.”
II- MURİSİN BORCUNDAN DOLAYI MİRASÇILARIN SORUMLULUĞU NEDİR?
213 sayılı Kanun’un 12. maddesi gereğince ölüm halinde mükelleflerin ödevleri, mirası reddetmemiş kanuni ve mansup mirasçılarına geçmekte ve mirasçılardan her biri ölünün vergi borçlarından miras hisseleri nispetinde sorumlu tutulmaktadır. Yasa hükmünde ölen kişinin vergi borçlarından dolayı her mirasçının kendi miras hissesi nispetinde sorumlu olması esası getirilmiştir. Bu itibarla, ölen amme borçlusundan aranılan amme alacaklarının 213 sayılı Kanun kapsamına giren alacaklardan olması halinde mirasçılar hakkında yapılacak takiplerde mirasçıların sorumlu oldukları tutarların 213 sayılı Kanun’un anılan maddesi uyarınca tespit edilmesi gerekmektedir. Dolayısı ile terekenin normal şekilde tevarüs edildiği hallerde, intifa hakkı sahibi dışındaki mirasçılar, vergi borcu intikal eden varlıktan daha fazla olsa bile hisseleri oranında ödemekle mükelleftirler. Mirası reddetmemiş kanuni ve mansup mirasçıların murisin vergi borçlarından sorumluluğu, miras hisseleri oranında olmasına rağmen miras hisseleri miktarıyla sınırlı değildir. Başka bir deyişle, mirasçıların murisin vergi borçlarından sorumluluğu miras hisseleri oranında, fakat müteselsilen olmamak üzere bütün malvarlıkları ile sorumluluktur.[5]
Kanuni ve mansup mirasçıların mirası reddetmesi halinde murise ait vergi borçlarından dolayı sorumlulukları bulunmamaktadır. Bu durumda vergi alacağının terekeden tahsil edilemeyen kısmının terkin edilmesi gerekir. Zira bu durumda alacaklı durumdaki vergi idaresinin hukuksal olarak başvurabileceği kimse bulunmamaktadır.[6]
III- TUTULAN DEFTERLERE GÖRE MİRASIN KABULÜ HALİNDE MİRASÇILARIN SORUMLULUĞU NEDİR?
Amme alacağının deftere kaydedilmemiş olması halinde, amme alacağının 213 sayılı Kanun kapsamında olup olmamasına bakılmaksızın, miras yoluyla iktisap edilen miktar kadarıyla, olacaktır.
Mirasın tutulan defter mucibinde kabul edildiği hallerde amme alacağı deftere yazılmamış olsa bile mirasçı mirastan hissesine düşen miktarla sınırlı olarak sorumludur.[7] Medeni Kanuna göre; Mirasçı, murisin deftere yazılmış olan borçlarından hem tereke malları, hem kendi malvarlığı ile sorumludur.[8] Ancak, Alacaklarını süresi içinde yazdırmayan alacaklılara karşı mirasçı, kendi kişisel mallarıyla sorumlu olmadığı gibi; terekeden kendisine geçen mallarla da sorumlu tutulamaz. Ancak, alacaklının kusuru olmadan deftere yazdıramadığı veya bildirdiği hâlde deftere yazılmamış alacakları için mirasçı, zenginleşmesi ölçüsünde sorumlu kalır.[9] 6183 sayılı Kanun’un 7. maddesinde de amme alacakları bakımından deftere yazılmamış olsa bile amme alacağından hissesi miktarı ile mirasçının sorumlu olduğu belirtilmiştir.
Bu anlamda eşit paylarla iki mirasçıya düşen miras miktarı 100.000 TL ise, ölenin amme borcundan tutarı daha yüksek olsa bile sadece 50.000 TL mirasçılardan istenebilir.
6183 Sayılı Kanun’un 7. maddenin son fıkrasında ‘defter tutma muamelesinin devamınca satış yapılamaz,’ hükmüne yer verilmiştir. Ayrıca madde hükmünde defter tutma muamelesi deyimine bağlı olarak ifade edilmiş olmakla beraber, bu hüküm diğer halleri de kapsamakta ve ölümden önce haczedilenler de dahil mallar mirasın kabulüne kadar satılamamaktadır. Bu anlamda 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 590 ve 619. maddeleri gereğince defter tutmaya karar verilmesi halinde, defter tutma işlemlerinin devam ettiği süre içinde terekeye dahil mal varlıklarının satışı yapılamayacaktır.
IV- AMME BORÇLUSUNUN VEFATINDAN SONRA AMME ALACAĞININ TAKİP VE TAHSİL YÖNTEMİ
Borçlunun ölümü halinde, 6183 sayılı Kanun hükümleri amme alacağının takip ve tahsili için mirası reddetmemiş kanuni ve mansup mirasçılara uygulanmakta ve ölümden evvel başlamış olan muamelelere de devam olunmaktadır. Ancak terekenin bir mahkeme veya iflas dairesi tarafından tasfiyesini gerektiren hallerde ise takip işlemleri durdurulmakta, terekenin tasfiyesini yürüten mercie takip ve tahsili gereken amme alacakları bildirilmektedir.
Borçlunun ölümü üzerine mirası reddetmemiş kanuni ve mansup mirasçılar hakkında yapılacak takip ve tahsil işlemleri vergi alacağının içinde bulunduğu safhaya göre değişecektir.
Borçlu ölümünden önce dolan dava açma süresinde dava açmamış veya açmış olduğu davayı nihai olarak kaybetmiş olabilir. Bu takdirde terekenin takip edileceği ve mirasçıların durumu nazara alınmaksızın alacağın terekeden tahsil edileceği anlaşılmaktadır. Haczedilmiş mallar varsa bu haciz devam edecektir. Haciz ve teminat olmayan hallerde de tahsil dairesi ilk planda alacağını terekeden tahsil edecektir. Daha önce başlamış olan muamelelerin, ölümle ortadan kalkması, yok sayılması söz konusu değildir. Bu hallerde alacak tahsil edilebildiğinde sorun yoktur. Terekeden alacağın tahsilinin mümkün olmaması halinde ise mirası kabul eden mirasçılara başvurulması gerekecektir. Bu takdirde bunlara normal olarak ayrıca ödeme emri çıkarılması gerekir. Bu durumda mirasçılar ölenden maddi hiçbir varlık iktisap etmemiş olsalar bile murisin vergi borcundan dolayı hisseleri oranında kişisel varlıkları ile sorumludur.
Ancak alacak kesinleşmiş olduğundan, bu ödeme emrine 6183 sayılı Kanun’un 58. maddesi uyarınca açılacak davada, sadece sorumluluk payı itibariyle tutarın yanlış hesaplanmış olduğu ileri sürülebilecektir.
Tebliğ edilmiş ödeme emri kesinleşmeden borçlu ölmüş olabilir. Bu takdirde, ödeme emri ölümden önce borçluya tebliğ edilmiş, ancak dava açma süresi henüz dolmadan ölüm vuku bulmuştur veya dava açılmış vergi mahkemesince henüz karar verilmemiştir. Yahut vergi mahkemesi davayı reddetmiş fakat Danıştay’dan henüz karar çıkmamıştır. Ödeme emrine karşı açılan davalar[10] tahsilatı durdurmadığından, alacaklı amme idaresinin ödeme emrinin tebliğinden hemen sonra, ölümden önce takibata geçmiş olması mümkündür. Davanın ölümden önce açılmış olduğu hallerde, ölüm üzerine idarenin mirasçılar aleyhine takibi yenilemesine kadar dava dosyası işlemden kaldırılacaktır.[11] Bu esas, vergi mahkemesi kararı üzerine Danıştay’a gidilmiş olan hallerde de geçerlidir. Bütün bu durumlarda, mirasçılar adına sorumlulukları dahilinde yeniden ödeme emri çıkarılması gerekir. 6183 sayılı kanunda cebri takibatta hareket noktası ödeme emri olduğu, başka bir ifadeyle ödeme emri çıkarılmadan haciz paraya çevirme vb. gibi işlemlere tevessül edilemeyeceği için, ölümden önce başlamış muamelelerin devamı da söz konusu olamaz.
Diğer taraftan amme alacağının kesinleşmiş olmasına rağmen ödeme emrinin çıkarılmamış olmaması mümkündür. Bu durumda ‘borçlunun ölümünden önce başlamış’ takip muamelesi yoktur. Vergi alacaklarında varisler adına (mirası reddetmemiş olmaları şartıyla) ödeme emri hisseleri oranında düzenlenir. Ayrıca, varislerden, duruma göre, teminat istenmesi veya haklarında ihtiyati haciz uygulaması da mümkündür.
Amme alacağının ölümden önce tahakkuku itibariyle kesinleşmemiş olması halinde, vergi alacağı kesinleşmeden sonra hisseleri oranında mirası reddetmemiş mirasçılardan istenecektir.
Kamu alacağının 213 Sayılı Vergi Usul Kanunun kapsamına girmeyen alacaklardan olması durumunda, mirasçılar miras bırakanın borçlarından mirasın paylaştırılmasından itibaren geçecek 5 yıllık sürede müteselsilen sorumlu olduklarından, bu süre içinde ödeme emrinin borcun tamamı üzerinden ve her bir mirasçı için ayrı ayrı çıkarılması mümkündür. Bu durumda yapılan ödeme nispetinde borç ortadan kalkacaktır. Diğer taraftan bu sürenin bitiminden sonra ölenin borçlarından mirasçılar miras hisseleri oranında sorumlu olacaklarından ödeme emrinin sorumluluk nispetinde çıkarılması gerekir. [12]
V- BORÇLUNUN ÖLÜMÜ HALİNDE TAKİBİN GERİ BIRAKILMASI
6183 sayılı Kanun’un 7. maddesi gereğince, borçlunun ölümü halinde mirası reddetmemiş mirasçılar hakkında bu Kanun hükümlerinin tatbik edilmesi ve borçlunun ölümünden önce 6183 sayılı Kanun çerçevesinde başlatılmış takip işlemlerinin tereke üzerinde devam ettirilmesi gerekmektedir. Bununla birlikte, Kanun’un 50. maddesine göre; tereke hakkındaki takip işlemleri ölüm günü dahil 3 gün süre ile durdurulacak, 3 üncü günün bitiminden itibaren takip işlemlerine devam edilecektir. Ancak mirasçılar, mirası kabul veya ret etmemişlerse bu hususta 4721 sayılı Kanunda belirlenmiş süreler geçinceye kadar haklarındaki takip durdurulacaktır.
Aynı şekilde, karısı yahut kocası, kan veya sıhriyet itibariyle usul veya fürundan birisi ölen mükellefler hakkındaki takip ölüm günü ile beraber üç gün için geri bırakılmaktadır. 4721 sayılı Kanun’un 606. maddesinde; mirasın 3 ay içerisinde ret olunabileceği hükme bağlanmış olup, bu süre içerisinde mirasın kabul edildiğine ilişkin bir bilgi edinilmeden mirasçılar hakkında takip yapılmasına imkan bulunmamaktadır. Söz konusu erteleme hükmü buyurucu nitelikte olup, uygulanmasından kaçılamaz.[13]. Bu nedenle bilinmeden bir takip işlemi yapılmışsa, tahsil dairesinin bu işlemi kendiliğinden iptal etmesi gerekmektedir.[14] Bununla birlikte, 4721 sayılı Kanun’un 610. maddesi uyarınca, mirası ret süresi sona ermeden mirasçı olarak tereke işlemlerine karışan, terekenin olağan yönetiminde olmayan veya miras bırakanın işlerinin yürütülmesi için gerekli olanın dışında işler yapan ya da tereke mallarını gizleyen veya kendisine mal eden mirasçı mirası reddedemeyeceğinden, mirası ret hakkından mahrum olan bu mirasçılar hakkında mirası ret süresi beklenilmeden takip işlemlerine devam edilmesi gerekmektedir.
Bu itibarla Medeni Kanun’un 606.madde hükmünde yazılı mirası red için belirtilmiş 3 aylık süre geçmesi veya yine aynı Kanunun 610. maddelerinde yazılı red hakkında mahrumiyet gerektiren sebeplerinin mevcut olduğunun tespit edilmesi halinde mükellefin (ölenin kanuni temsilcisi olması halinde sorumlu olduğu dönemlere ait vergi borcundan) vergi borçlarından mirası reddetmemiş mirasçılarının miras hisseleri oranında sorumlu tutulmaları gerekmekte olup, mirası reddetmemiş mirasçıların her biri adına miras hisseleri oranında 6183 sayılı Kanun’un 55. maddesine göre ayrı ayrı ödeme emri düzenlenerek tebliğ edilmesi gerekmektedir. [15]
VI- BORÇLUNUN ÖLÜMÜ HALİNDE VERGİ CEZALARININ DURUMU
VUK’un 372. maddesinde “ölüm halinde vergi cezası düşer” hükmü yer almaktadır. Bu hüküm mirasçıların sorumluluğu ilkesinin tek istisnasını teşkil etmektedir.
Ceza kesmenin amacı, suçu işleyen kişiyi işlediği hukuka aykırı fiilden dolayı cezalandırma ve bu suretle onun bir daha suç işlemesini önlemektir.[16] Bu anlamda ölen bir şahsın bir daha suç işlemesi bahis konusu olamayacağından, ceza kesilen bir kişinin ölmesi halinde cezanın kalkacağını kabul etmek gerekir. Yasa hükmüne göre cezaların kişiselliği ilkesi mucibince mükellefin/ilgilinin/vergi sorumlusunun ölümü halinde ölümünden önce veya daha sonra uygulanacak cezalar düşer, mirasçılardan aranmaz.[17]. Ortadan kalkacak olan vergi değil cezalardır. Ölüm halinde gecikme zammı ve gecikme faizi gibi fer’i kamu alacakları düşmez.[18] Ayrıca ölümden önce suç eşyasının , örneğin sahte belge basılan matbaa makinesinin zapt ve müsaderesi ve mahkeme masraflarına dair kesinleşmiş hükümler infaz edilir.
Ancak ölüm tarihi itibariyle tahsil edilmiş olan ceza tutarları varislere iade edilmez. Ayrıca varisler mirası reddetmemiş olsalar bile, murisin cezalarını devralamazlar. Ölene ait olup mirasçılar tarafından sehven ödenen cezaların mirasçılara iadesi gerekir. Anılan yasa maddesinde; ölüm halinde vergi cezasının düşeceği belirtilmiştir. Ancak burada ölen kişi ile ceza arasında illiyet bağı olması gerektiği tabiidir. Yani cezanın ölen kişinin fiilinden kaynaklanması gerekir, yoksa mirasçılarının kanuna aykırı ya da eksik fiillerinden kaynaklanan vergi cezası mirasçılar adına hisseleri oranında kesilecektir. Ölümle aynı sonucu doğuran diğer bir hal de Medeni Kanunu’nun 31. maddesinde düzenlenen ölüm karinesidir. Buna göre ceza muhatabı için ölüm değil, ölüm karinesi söz konusu ise vergi cezalarına etkisi ölüm gibidir.
Diğer yandan varislerin sorumlu sıfatıyla ölen mükellef adına yapmaları gereken ödevleri yerine getirmemeleri halinde kendi adlarına kanunda öngörülen cezalar kesilir. Ancak bunlar mirasçılardan her birinin, miras hisseleri nispetinde sorumlu oldukları vergi kısmına ilişkin cezalara inhisar eder. Mirasçıların ölene ait gelir unsurlarını, kanunen tespit edilen sürede beyan etmeleri gerekirken; bu ödevi yerine getirmeyen mirasçılar adına ceza kesilir. Bu durumda mirasçılardan her biri, kendine ait vergiye ilişkin ceza kısmı için ceza indirimi talebinde bulunabilirler. Örneğin ölümle ilgili beyannameleri vermemek, noksan bildirimlerde bulunmak vs. gibi fiillerde varislerin kendi kusurları söz konusudur. Bu nedenle, yasalara aykırı fiillerden dolayı adlarına hisseleri oranında ceza kesilir. Mirasçılara ceza uygulamasında; VUK da ilgili maddelerde yazılı “hadler” in hesabında sadece kendi hisseleri dikkate alınacak ve mukayese buna göre yapılacaktır.
Ölüm gerçek kişiler için söz konusu olduğundan bahsedilen hususlar tamamen gerçek kişiler için geçerlidir. Ancak ölüm halinde cezanın düşmesinde, adi ortaklık, adi komandit şirket ve kolektif şirket ortakları için bazı farklılıklar var olduğundan konuyu şirketin ve cezanın nev’ine ve de cezanın kaynağına göre değerlendirmek gerekir. Şöyle ki;
Gelir vergisi ve geçici vergiye ilişkin vergi ziyaı cezaları adi şirket ve kolektif şirkette ortaklar, adi komandit şirkette komandite ortaklar adına kesilir. Dolayısıyla adi şirket ortakları, adi komandit şirketin komandite ortakları ile kolektif şirket ortaklarının ölümü halinde kesilmiş ve kesinleşmiş cezalar gelir vergisi ve geçici vergiye ilişkin vergi ziyaı cezaları düştüğü gibi, tespit edilecek fiillerden dolayı da vergi ziyaı cezası kesilmez, kesilemez.
Özel tüketim vergisi, katma değer vergisi ve gelir vergisi stopajına ilişkin vergi ziyaı cezaları ile usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezaları ortaklık adına kesilir. Bu nedenle ortakların ölümü bu cezaların uygulanmasını önlemez. Yalnız adi şirkette şirket adına kesilmesi gereken cezaların tamamında ölen ortağın payına düşen ceza ortadan kalkar. Danıştay verdiği bir kararında; “kollektif şirket tüzel kişiliği adına kesilen cezadan, ölen ortağın vergi aslına isabet eden kısmının iptali gerektiğine” karar vermiştir.[19]
Cezaların ölümle kalkması gerçek kişiler için bahis konusu olduğundan ve sermaye şirketlerinde ve diğer tüzel kişiliklerde cezalar tüzel kişilik adına kesildiğinden ortaklardan birinin veya birkaçının ölümü cezayı kaldırmaz.
Vergi sorumlusu olarak yerine getirilmesi gereken ödevlerin yerine getirilmemesi durumunda kesilecek cezalar sorumlunun eyleminden kaynaklanıp, sorumlu adına kesilmesi gerektiğinden bu cezalar da, sorumlunun ölümü durumunda düşer. Örneğin, küçük ve kısıtlının ödevlerinin yerine getirilmemesi suçunu işleyen bunların yasal temsilcileri olduğundan ceza bunlar adına kesilir. Küçük ve kısıtlının ölümü cezayı kaldırmaz
Dar mükelleflerde vergi cezası Türkiye’deki temsilci adına salınmakla beraber, temsilci ödemeyi asıl mükellef adına yapmaktadır. Bu nedenle dar mükellefiyette gerçek kişi olan mükellefin ölümü halinde temsilci adına kesilmiş olan ceza kalkar.[20]
Vergi yargılamasına tabi hürriyeti bağlayıcı vergi cezalarını gerektiren suçlarda sanığın ölümü davayı, mahkumun ölümü ceza mahkumiyetini ve ceza mahkumiyetinin bütün sonuçlarını ortadan kaldırır. Bu bağlamda hürriyeti bağlayıcı cezalar; TCK’nın 96. maddesine istinaden kalkar.[21] Bu maddeye göre, failin ölümü halinde tahkikat yapılmakta ise takipsizlik kararı verilir. Tahkikat başlamamışsa tahkikat yapılmaz. Dava açılmışsa dava düşer, ceza kesinleşmiş ancak infaz edilmemiş ise infaz yerine getirilmez. Hapis cezası para cezasına çevrilmişse para cezası da kalkar. Ölüm halinde vergi ziyaı cezası, usulsüzlük cezası ve özel usulsüzlük cezası gibi idari vergi cezaları yanında vergi yargılamasına tabi hürriyeti bağlayıcı vergi cezaları da kalkmaktadır.
VII- SONUÇ
Ölüm halinde mirasçılardan her biri ölünün vergi borçlarından miras hisseleri nispetinde sorumlu olurlar. Bu anlamda mirası reddetmemiş kanuni ve mansup mirasçıların murisin vergi borçlarından sorumluluğu, miras hisseleri oranında olmasına rağmen miras hisseleri miktarıyla sınırlı değildir. Başka bir deyişle, mirasçıların murisin vergi borçlarından sorumluluğu miras hisseleri oranında, fakat müteselsilen olmamak üzere bütün malvarlıkları ile sorumluluktur.
Miras bırakandan aranılan amme alacaklarının 213 sayılı Kanun kapsamında olmayan alacaklardan olması halinde mirasçılar hakkında yapılacak takipte Medeni Kanunun hükümleri esas alınacaktır. Buna göre, mirasçılar miras bırakanın borçlarından mirasın paylaştırılmasından itibaren geçecek 5 yıllık sürede müteselsilen, bu sürenin bitiminden sonra ise miras hisseleri oranında sorumlu olacaklardır. Bu alacaklar her türlü vergi, resim, harç ve diğer amme alacaklarını kapsamaktadır.
Mustafa ALPASLAN*
E-Yaklaşım / Kasım 2021 / Sayı: 347
* Dr., SMMM
[1] Bkz. 213 sayılı VUK md.12
[2] Dn. 3. D.nin, 03.03.1992 gün ve E:1991/965-K:1992/874 sayılı kararında: Kamu borçlusunun ölümü halinde, mirası reddetme süresi olan 3 aylık sürenin dolumundan önce, mirasçıların takip edilerek mallarına haciz konulamayacağı hk. karar verilmiştir. Danıştay 3. Dairesinin, 04.06.1992 gün ve E:1991/3403-K:1992/2179 sayılı kararında ise; dava konusu ödeme emri ile istenilen kamu alacağının murisin ölümünden önce tarh ve tebliğ olunarak, dava konusu yapılmaksızın tahakkuk ve tahsil aşamasına geldiği anlaşıldığından; borçlunun ölümünden önce başlamış olan tahsil işlemlerine devam olunmasının, 6183 sayılı kanunun 7. maddesinin hükmü gereği olduğu hk. karar verilmiştir.
[3] Dn. 3. D.nin, 03.03.1992 gün ve E:1991/965-K:1992/189 sayılı kararında; üç aylık mirası ret süresinin dolmasını beklemeden kanuni mirasçılar adına haciz işlemi uygulanamayacağı hk. ve yine Dn. 3. D.nin, 23.01.1997 gün ve E:1996/1600-K:1997/247 sayılı kararında; kamu borçlunun ölümü halinde, başlayan defter tutma işleminin devamı süresince cebri icra takibinin yapılamayacağı şeklinde kararlar verilmiştir. Kararlar için bkz. Danıştay Dergisi, Sayı:86, sh.150.
[4] Turgut CANDAN, Açıklamalı Amme Alacaklarının tahsil Usulü Hakkında Kanun, Maliye ve Hukuk Yayınları, 2. Baskı, Ankara, Ocak 2011, s.265.
[5] Yusuf KARAKOÇ, “Türk Vergi Hukukunda Mirasçıların Sorumluluğu”, Yaklaşım 1993, Sayı:8.
[6] Kemal AKMAZ, “Ölüm Olayının Vergi Alacağına ve Cezasına Etkisi”, Vergi Raporu, 2007, Sayı: 90, s.45
[7] 6183 Sayılı AATUHK, md. 7
[8] MK. md.628
[9] MK. md.629
[10] 6183 sayılı Kanun’un 58. maddeye göre teminat gösterilen haller hariç.
[11] 2577 sayılı İYUK, md. 26
[12] Yılmaz ÖZBALCI, VUK Yorum ve Açıklamaları, Oluş Yayınları, Ankara-2003, s.129
[13] Edip ŞİMŞEK, Amme Alacakları Tahsil Usulü Kanun Şerhi Uygulama ve İçtihatlar, Ankara-1990, s.326
[14] Murat ÖZDEN, “ Ölüm Halinde Sürelerin Uzaması Ve Takibin Geri Bırakılması”, Yaklaşım, Sayı:63
[15] CANDAN, age, s.271.
[16] Doğan ŞENYÜZ, Vergi Ceza Hukuku, Ezgi Yayınları, Bursa-2003, s.139
[17] Mehmet TOSUNER - Zeynep ARIKAN; Vergi Usul Hukuku, İzmir-2009, s.284
[18] Mehmet ASLAN, Vergi Hukuku, Yaklaşım Yayınları, Ankara-2005, s.253
[19] Dn.3. Daire’nin 15.11.1988 tarih ve K:1988/2656, E:1988/153 Sayılı Kararı.
[20] Yafes PEHLİVAN, “Vergi Cezalarını Ortadan Kaldıran Haller”, Maliye Postası, S.92
[21] Yeni TCK md.64