Nakdi sermaye veya parayla temsil edilen değerlerden oluşan sermaye dolayısıyla elde edilen faiz, kâr payı ve benzeri gelirleri, Gelir Vergisi Kanunu menkul sermaye iradı olarak tanımlıyor.
Kanun bu tanımı yaptıktan sonra, tanım kapsamına giren gelirleri ayrıca saymış. En yaygın bilinen birkaçını saymak gerekirse; mevduat faizi, repo geliri, Devlet tahvili ve Hazine bonolarından elde edilen faizler, şirketlerden alınan kâr payları, özel sektör tahvillerinden elde edilen faizler ilk akla gelenler. Bunlar daha çok kurumsal faiz ve benzeri gelirler. Sayılanlar kadar kurumsal olmayan, yaygın da karşılaşılmayan bir menkul sermaye iradı daha var, o da alacak faizleri.
Günlük hayatta gerçek kişiler tarafından elde edilen alacak faiziyle ben çok karşılaşmıyorum. Gelir elde etme amaçlı borç verme faaliyetleri ne kadar yaygın bilmiyorum, bu konuyla ilgili çok sayıda yargı kararı görüyorum ama bu faaliyet ticari faaliyet, elde edilen gelir de ticari kazanç olduğu için, bugün konumuz değil. Alacak faizi elde edilmesini nadiren de olsa, kişilerin ortak oldukları şirketlere verdikleri borçlar nedeniyle görüyorum. Bir de çeşitli ödemelerin zamanında yapılmamasından veya eksik yapılmasından kaynaklanan, paranın zaman değerini korumaya yönelik olarak daha çok yargı kararları gereği hesaplanan ve ödenen faizler var ki, bu makalenin konusu bu.
Menkul sermaye iradı sayılan alacak faizi nedir?
Gelir Vergisi Kanunu’nun 75. maddesinde vergiye tabi alacak faizi; adi, imtiyazlı, rehinli, senetli alacaklarla cari hesap alacaklarından doğan faizler ve kamu tüzel kişilerince borçlanılan ve senede bağlanmış olan meblağlar için ödenen faizler dahil, her türlü alacak faizleri olarak belirlenmiş.
Maddede genel bir alacak faizi tanımı yok. Bu nedenle uygulamada adı faiz olan birçok gelirin vergiye/beyana tabi bir gelir olup olmadığı uzun yıllardır tartışmalı. Gördüğüm kadarıyla Mali İdare görüşleriyle yargı kararları da tamamen farklılaşmış durumda.
Beyana tabi olup olmadığı tartışmalı, adı faiz olan gelirlerin bir kısmından aşağıda bahsedeceğim. Bunlar daha çok, yukarıda da belirttiğim gibi, yapılması gereken ödemenin zamanında veya tam olarak yapılmaması durumunda yargı kararıyla ödenen faizler. Bunlar neler olabilir? İşçiye ödenmesi gereken kıdem tazminatının, kamulaştırmada mülk sahibine ödenmesi gereken bedelin, kiracı tarafından mülk sahibine ödenmesi gereken kira bedelinin, daha sayılabilecek birçok ödemenin zamanında ödenmemesi veya eksik ödenmesi nedeniyle ortaya çıkan faizler.
Konuyla ilgili olarak Mali İdare ne diyor?
Yukarıda örneklerini verdiğim gelirler ve benzerleri için İdare eskiden beri alacak faizi yorumu yapıyor. İdarenin gördüğüm kadarıyla görüşü hiç değişmemiş, istikrarlı bir şekilde, sayılan gelirler alacak faizi olarak tanımlanıyor, beyan sınırının üzerindeyse, yıllık beyannameyle bildirilmesi gerektiği söyleniyor. Beyan sınırı da oldukça düşük, 2020 yılı için 2.600 lira.
Konuyla ilgili özelgelere bakarsak, eski/yeni birçok özelge aynı görüşü içeriyor. İşte 2004 yılında yayınlanmış bir sirküler ve birkaç örnek özelgede alacak faizi niteliğinde kabul edilen ve yıllık beyannameyle beyan edilmesi gerektiği söylenen faizler:
- Mahkemece hükmolunan kıdem, ihbar tazminatı, fazla çalışma ücreti, asgari geçim indirimi, izin ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücretlerinin hak sahibine geç ödenmesi nedeniyle ödenen faizler. (İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 04.08.2020 tarih ve 567951 sayılı özelgeleri)
- Taşınmaza kamulaştırmasız el konulması nedeniyle açılan davada hükme bağlanan tazminata ilişkin faiz tutar. (Ankara Vergi Dairesi Başkanlığının 17.02.2016 tarih ve 6580 sayılı özelgeleri)
- Kiralama işlemine dayanmayan kira kaybı tutarına bağlı olarak tahsil edilen yasal faiz. (Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 28.11.2016 tarih ve 399531 sayılı özelgesi)
- Mahkeme kararına istinaden ödenen ecrimisil bedeline ilişkin yasal faiz ödemesi. (30.11.2016 tarih ve 146711 sayılı özelge)
- Mahkemece hükmedilen manevi tazminat tutarı için işletilecek olan yasal faiz. (Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 12.11.2014 tarih ve 1137 sayılı özelgeleri)
- Mahkeme kararına istinaden, ücret ödemelerine ilişkin olarak hesaplanan kanuni faizler. (Büyük Mükellefler vergi Dairesi Başkanlığının 16.08.2013 tarih ve 127 sayılı, Ankara Vergi Dairesi Başkanlığının 05.01.2012 tarih ve 26 sayılı özelgeleri)
- Emeklilik nedeniyle ayrılan ancak daha sonra mahkeme kararı gereği görevi iade olan personelin çalışmadığı sürelere ait ücret ödemelerinin hak sahibine geç ödenmesi nedeniyle ödenen faizler. (İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 31.01.2012 tarih ve 398 sayılı özelgesi)
- Geç ödenen kira bedeline ödenen gecikme faizleri. (İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 12.10.2012 tarih ve 905 sayılı özelgesi)
- Mahkeme kararı gereğince ödenecek ücret farklarına ait yasal faizler. (Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 17.06.2005 tarihli özelgesi)
- Kiracıların kira bedellerini ödememeleri nedeniyle açılan davalar sonucu verilen yargı kararlarında, kira bedelinin yanı sıra yasal faiz ödenmesine de karar verilmiş olması halinde, söz konusu faiz geliri. (09.07.2004 tarih ve 25 numaralı Gelir Vergisi Sirküleri)
- Taşınmazın fuzuli işgali nedeniyle mahkemece ödenmesine karar verilen işgal tazminatına ilişkin faiz. (Kocaeli Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 30.12.1997 tarih ve 57420 sayılı özelgesi)
- Kıdem tazminatının yasada belirtilen sürede ödenmemesi nedeniyle ödenen faiz. (Maliye Bakanlığı’nın 04.04.1997 tarih ve 14271 sayılı özelgesi)
Yargı kararları ne diyor?
Gördüğüm kadarıyla yargı kararlarında da uzun yıllardır süregelen bir istikrar var. Yargı organları Mali İdare gibi düşünmüyor. İşte kısa bir tarama sonucu tespit edebildiğim örnek yargı kararlarından özet bilgiler:
- Paydaşı olunan taşınmaza kamulaştırmasız el atılması nedeniyle açılan tazminat davası sonucunda, Asliye Hukuk Mahkemesince belirlenen tazminat tutarı üzerinden hesaplanan faizin alacak faizi olarak beyan edilmeyeceğine ilişkin karar. (Danıştay Dördüncü Dairesi’nin 20.10.2020 tarih ve E:2016/8960 K:2020/4027 sayılı kararı)
- Belediyeye verilen borcun vadesinde ödenmemesi üzerine, alacağın icra yoluyla tahsili sırasında, borcun zamanında ödenmemesi nedeniyle uğranılan zarar karşılığı ödenen temerrüt faizi niteliğinde olduğu ve beyana tabi alacak faizi olmadığına ilişkin karar. (Danıştay Dördüncü Dairesi’nin 14.02.2012 tarih ve E:2011/5588 K:2012/471 sayılı kararı)
- Kıdem tazminatının zamanında ödenmemesi nedeniyle en yüksek banka faizi oranında yapılan ödemenin, yükümlünün uğradığı zarar karşılığı olarak yapılmış bir temerrüt faizi niteliğinde olduğu ve vergilendirilemeyeceği hakkında karar. (Danıştay Dördüncü Dairesi’nin 07.02.1991 tarih ve E:1988/2261 K:1991/414 sayılı kararı)
- Kamulaştırma işleminin kişinin iradesi dışında kamu yararı dolayısıyla taşınmaza idarenin zorla el koyması olduğu, tezyidi bedel davası sonucu artırılan bedelin geç ödenmesi nedeniyle hükmolunan kanuni faizin para değerinde meydana gelen azalışı telafi etmek için ödenen bir nevi tazminat ve gerçek bedele ulaşmak için ödenen fark olduğu ve taşınmaz bedeli sayılması gerektiği, bu nedenle ödenen kanuni faiz nakdi sermaye veya senetten, menkul kıymetlerden doğmadığından menkul sermaye iradı olarak vergilendirilemeyeceğine ilişkin karar. (Danıştay Üçüncü Dairesi’nin 15.01.1992 tarih ve E:1990/520 K:1992/134 sayılı kararı)
- Tezyidi bedel davası sonucu artırılan kamulaştırma bedelinin geç ödenmesi nedeniyle mahkemece hükmolunan faizin menkul sermaye iradı sayılamayacağı hakkında karar. (Danıştay Üçüncü Dairesi’nin 28.02.1989 tarih ve E:1988/1041 K:1989/517 sayılı kararı)
- El konulan ve TMSF’ye devredilen bankada bulunan paranın zamanında iade edilmemesi ve/veya zamanında ödenmemesi nedeniyle uğranılan zarar karşılığı, Mahkeme kararı uyarınca ödenmesine hükmedilen temerrüt faizinin faizin menkul sermaye iradı olarak nitelendirilemeyeceği hakkında karar. (Danıştay Dokuzuncu Dairesinin 29.12.2020 tarih ve E:2020/5596 K:2020/6301 sayılı kararı)
Özetlediğim yargı kararlarının gerekçeleri, genel olarak aynı. Kararlarda özetle;
- Alacak faizinin menkul sermaye iradı sayılabilmesi için, borcun faiz karşılığı verilmiş olması, bir başka deyişle belli bir getiri öngörüsüyle kazanç sağlama amacıyla verilen bir paranın bulunması gerektiği belirtiliyor ve
- Kararlara konu olaylarda faiz karşılığı borç verilmesinin söz konusu olmadığı, ödenen faizin, mahkeme kararına istinaden borcun zamanında ödenmemesi nedeniyle uğranılan (bedelde meydana gelen değer kaybından kaynaklanan) zarar karşılığı ödenen temerrüt faizi niteliğinde bulunduğu, bu çerçevede elde edilen faizin Gelir Vergisi Kanunu’nun 75. maddesi uyarınca alacak faizi olarak nitelendirilemeyeceği sonucuna ulaşılıyor.
Değerlendirme
Yukarıda çeşitli faiz ödemelerinin vergiye tabi olup olmadığına ilişkin Mali İdarenin görüşünü ve yargı kararlarını yorumsuz özetledim. Aslında yorum yapacak bir şey de yok gibi gözüküyor. Yargı kararlarına uyulmasını beklemek doğru olanı. Kanun koyucu makaleye konu gelirleri vergilemeyi uygun görürse de de yasada değişiklik yapılması ve değişiklik sonrasında elde edilen gelirlerin yeni düzenleme çerçevesinde vergilenmesi. Recep Bıyık
https://www.dunya.com/kose-yazisi/ismi-faiz-olan-her-gelir-menkul-sermaye-iradi-midir/618797