Geçen hafta sonu vergi gündemi açısından yine hareketli geçti. Zaten vergisel düzenlemelerin hafta sonları açıklanmasına da alıştık artık. Bu hafta sonu 30.01.2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan iki adet Cumhurbaşkanı kararıyla iki verginin oranında değişiklik yapıldı. Dolayısıyla, sizlere bir iyi, bir de kötü haberim var. İki değişiklik de bana deprem gerçeğini hatırlattı.
Önce kötü haberden başlayayım. 1999 depremi sonrasında hayatımıza geçici (!) olacağı söylenerek giren ama kalıcı hale gelen, kamuoyunda da “deprem vergisi” olarak bilinen “özel iletişim vergisi”nin oranı, 3469 sayılı Cumhurbaşkanı kararıyla %7,5’dan %10’a çıkarıldı. Diğer bir ifadeyle, özel iletişim vergisi oranı %33 artırıldı. Özel iletişim vergisi, adından da anlaşılacağı üzere iletişimden alınan bir vergi olup 6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu’nun 39. maddesinde düzenlenmiştir. Verginin konusuna giren hizmetler ise şunlardır: 1) Her nevi mobil elektronik haberleşme işletmeciliği kapsamındaki (ön ödemeli hatlara yüklemeler için yapılan satışlar dâhil) tesis, devir, nakil ve haberleşme hizmetleri, 2) Radyo ve televizyon yayınlarının uydu platformu ve kablo ortamından iletilmesine ilişkin hizmetleri, 3) Kablolu, kablosuz ve mobil internet servis sağlayıcılığı hizmeti, 4) İlk üç seçenek kapsamına girmeyen diğer elektronik haberleşme hizmetleri.
Görüldüğü üzere, özel iletişim vergisi esas itibariyle teknolojik iletişim üzerinden alınan bir vergi olup verginin şeklen mükellefi bu hizmetleri sağlayanlar olsa da, diğer harcama vergilerinde olduğu gibi vergiyi ödeyenler aslında bu hizmetleri kullananlardır. Dolayısıyla, bu vergi artışı vatandaşın cebinden çıkmaktadır. Avrupanın en yavaş internetini kullanan vatandaşımız artık daha fazla vergi ödeyecektir. Pandemi şartlarında internet ve teknoloji kullanımın arttığı bir dönemde, böyle bir vergi artışını ben anlamlı bulduğumu söyleyemeyeceğim. Umarız buradan elde edilen ilave vergi, bilgisayarı/tableti olmayan çocukların online eğitim ihtiyaçlarını karşılamak için kullanılır da vergi artışı anlam kazanır.
Peki, özel iletişim vergisindeki bu artış planlı mıydı? Bütçedeki etkisi ne olur? Aşağıdaki tabloda, özel iletişim vergisinin 2020 ve 2021 yılı Bütçe Kanunlarında yer alan tutarları ile 2020 yılı gerçekleşmesi yer almaktadır. 2020 yılı sonu rakamları henüz açıklanmadığından 2020 yılı Eylül ayında açıklanan son rakamı esas alınarak yıl sonu için tahmini bir rakamı tabloya yansıttım.
Daha bir ay önce kabul edilen Bütçe Kanun’da geçen seneki bütçeye göre %13.8, gerçekleşen tahsilata göre %8.9 artış öngörülüp bütçe kabul edilmişken, Bütçe Kanuna yansımayan %33’lük bir artışa neden gidildiğini bilmiyoruz. Özel iletişim vergisinin toplam vergi gelirleri içindeki payı binde 4.5 civarında. Bu artış ile 1.5 milyar TL’lik ilave bir gelir yaratılması mümkün olacaktır. Ancak alınacak bu ilave vergi artık herkesin evinde televizyon, cebinde de telefon olduğuna göre ayırım yapmadan herkesten alınacaktır. Yine adaletsiz bir vergi artışıyla karşı karşıyayız.
Şimdi gelelim iyi habere. 3470 sayılı Cumhurbalkanı kararı ile “6306 sayılı Kanun kapsamında riskli yapıların bulunduğu yerlerde dönüşüm pojeleri çerçevesinde taşınmaz maliklerine ait mevcut inşaat alanının bir buçuk katına kadar olan yeni inşaat alanında yapılacak olan konutlara ilişkin inşaat taahhüt işleri”ndeki KDV oranı %1 olarak belirlendi. Bu indirim kentsel dönüşüm projelerindeki vergisel bir haksızlığı giderme açısından önemli ve yerindedir. Malum ülkemiz deprem kuşağında ve deprem gerçeği ara ara kendini hatırlatmaktadır. Mevcut bina stokunun da önemli bir kısmı depreme dayanıklı olmayıp bu binaların yenilenmesi gerekmektedir. İşte 6306 sayılı Kanun bu kentsel dönüşümü hızlandırmak amacıyla çıkarılmıştı, ancak uygulama maalesef istendiği gibi olmadı. İstanbul Fikirtepe bölgesindeki başarısız ve “tuhaf” yapılaşmalara yol açtığı gibi başarılı örnekler de yok değil.
Kentsel dönüşümde bina sahipleri müteahhitlerle “arsa karşılığı kat” şeklinde sözleşmeler yaptığı gibi, bu tür bir anlaşmaya girmeden bir müteahhit firmasından hizmet alarak da binalarını yeniletebilmektedir. İki yöntem benzer sonucu verse de vergisel olarak farklı sonuçlar doğurdu. İlk yöntemde müteahhit arsa alıp karşılığında kat mülkiyeti/irtifakı teslim ettiğinden Maliye bunu bir takas olarak değerlendirip müteaahhitin teslim ettiği konutun 150 m2’den düşük olması durumunda %1 oranında, 150m2’den yüksek olması durumunda ise %18 oranında KDV uygulatmakta iken ikinci yöntemde müteaahhidin yaptığı işlemin bir konut teslimi olmadığı, arsa sahiplerinin müteahhitten müteahhitlik hizmeti satın aldığı gerekçesiyle yapılan inşaatın metrekaresine bakmadan %18 oranında KDV uygulanmaktaydı. Bu nedenle, ikinci yöntemde ilave %17’lik KDV bir adaletsizliğe neden oluyordu. İşte bu yeni Karar ile bu adaletsiz duruma son verilmiş olacaktır. Yerinde ama gecikmiş bir indirim!
Bu indirimden kimlerin yararlanacağını şu şekilde belirtebiliriz. 1) İndirimden 6306 sayılı Kanun kapsamında riskli yapı şerhi konulmuş binalar yararlanacak, 2) riskli yapı için dönüşüm projesi olacak, 3) mevcut inşaat alanının 1.5 katına kadar yeni inşaat alanı olacak, 4) indirimden sadece konutlar yararlanacak, 5) yapılan iş inşaat taahhüt işi olacak.
Görüldüğü üzere, indirimin kapsamı ve sınırları belirlenmiş durumdadır. Projede konut dışındaki ticari alan inşaatı indirim dışındadır. Ayrıca indirimden sadece inşaat taahhüt hizmetleri yararlanacaktır. Bu nedenle müteaahhit tarafından yapılan ve inşaat taahhüt işi dışında kalan işler indirimden yararlanamayacaktır. Maliyenin açıklığa kavuşturması gereken iki konu olduğunu düşünüyorum. İlki, projede konut olarak gözüken ama fiilen işyeri olarak yapılan teslimlerin (veya tersi) durumunun ne olacağıdır. İkinci olarak, projenin mevcut inşaat alanının 1.5 katını aşması durumunda indirimin uygulanıp uygulanmayacağı konusudur. İkinci soru için 1.5 kata kadar %1’lik oranın uygulatılmasının düzenlemenin amacına uygun ve hakkaniyetli olacağını düşünüyorum. Ayrıca bu KDV indirimi ile müteaahhitlerin sundukları %1 oranına tabi müteaahitlik hizmetlerine ilişkin olarak yüklenip indiremedikleri %18 KDV’yi iade almalarının önü açılmış oldu.
Yazımı aynı Resmi Gazete’de yayımlanan 2021-32/59 numaralı Tebliğden bahsederek sonlandıracağım. 2018 yılında yapılan bir düzenleme ile döviz cinsinden ve dövize endeksli sözleşme düzenleme yasağı getirilmiş, sonrasında da döviz cinsinden düzenlemesine izin verilen sözleşmeler belirlenmişti. İşte yayımlanan bu son tebliğ ile “Türkiye’de yerleşik kişilerin Kültür ve Turizm Bakanlığından belgeli konaklama tesislerinde akdedeceği konaklama hizmet sözleşmeleri” de dövizli sözleşme yasağının dışına çıkarılmış oldu. Bu düzenleme sonrasında artık vatandaşlarımızın yapacağı konaklama hizmetleri döviz cinsinden olabilecek. Bu düzenleme ile pandemi nedeniyle turist gelmeyince zor günler geçiren otelleri Türkiye’de yerleşiklerin ödeyeceği dövizlerin kurtaracağı varsayılıyor olsa gerek. Artık otel konaklamaları daha pahalı olacak gibi...
Sözün özü: Deprem, sallamasa da kendisini vergiyle hatırlatır. Numan Emre ERGİN
https://www.dunya.com/kose-yazisi/iletisime-bindirim-kentsel-donusume-indirim/609167