Salgın döneminde kapalı kalan iş yerleri, açık iş yerlerinde azalan iş hacmi, işleri bozulan sektörlerden kaynaklanan nakit akışı sorunları ve benzer nedenlerle bir süredir tahsil edilemeyen kira bedelleri zannediyorum az değildir. Bunlara ilave olarak kiracıların kira bedellerinde indirim istekleri de eminim birçok durumda çeşitli ihtilaflara ve sorunlara yol açmıştır.
Konu çok boyutlu ve birden fazla makale konusu olacak çeşitlikte. Bu makalede sorunun kaynağına bakmaksızın, tahsil edilemeyen kira bedellerine ilişkin olarak Gelir İdaresince verilen iki özelgenin özetini yorum yapmadan yazmak istedim.
Özelgelerin tam metinlerine Gelir İdaresi’nin internet sitesinden ulaşmak mümkün.
Anlaşmazlık nedeniyle eksik kira ödenmesi ve alınan faturaların kayıtlara alınmayıp iade edilmesi durumunda kira tutarı nasıl gider kaydedilebilir?
(10.01.2020 tarih ve 14881 sayılı özelge)
Özelge talep formunda yer alan bilgilerden; bedeli 15.000 TL + KDV olarak belirlenen bir iş yeri kiralandığı, kiralanan taşınmaz için iş yeri açma ve çalışma ruhsatı alınamadığı ve sorunun giderilmesinin mülk sahipleri tarafından çözüme kavuşturulmadığı, bu sorun nedeniyle faaliyetin tam olarak yapılamadığı gerekçesiyle kiranın ödenmediği, mülk sahipleri tarafından tahliye davası açılması üzerine karşı dava olarak ayıplı malın kiraya verilmesine ilişkin olarak dava açıldığı, mülk sahipleri tarafından her ay düzenli olarak 15.000 TL + KDV olarak düzenlenen faturaların iadeli taahhütlü olarak itiraz süresinde iade edildiği ve kira bedeli olarak 7.500 TL + KDV olarak ödeme yapıldığı fakat bu tutara ilişkin mülk sahiplerinin fatura düzenlemediği belirtilerek, 7.500+KDV olarak ödediğiniz kira bedelinin gider yazılıp yazılmayacağı konusunda görüş istendiği anlaşılmaktadır.
Ticari kazancın tespitinde “tahakkuk esası ilkesi” ve “dönemsellik ilkesi” olmak üzere iki temel ilke geçerlidir. Tahakkuk esası ilkesinde, gelir veya giderin miktar ve mahiyet itibarıyla kesinleşmiş olması yani geliri veya gideri doğuran işlemin tekemmül etmesinin yanı sıra miktarının ve işlemden kaynaklanan alacağın veya borcun ödeme şartlarının da belirlenmiş olması gereklidir. Dönemsellik ilkesi gereğince işletmenin sürekli kabul edilen ömrü belli dönemlere bölünür ve her dönemin faaliyet sonuçları diğer dönemlerden bağımsız olarak saptanır. Gelir ve giderler tahakkuk esasına göre muhasebeleştirilerek hasılat, gelir ve karlar aynı döneme ait maliyet, gider ve zararlarla karşılaştırılır.
Tahakkuk, gelir ve giderin miktar ve mahiyet itibariyle kesinleşmesini ifade eder. Tahakkuk esasında, geliri doğuran muamelelerin eksiksiz olarak tekemmül etmiş olması, gelirin elde edilmiş sayılması için yeterlidir. Diğer bir ifade ile tahakkuk esasında vergilendirme yapılabilmesi için, alacak hakkının doğmuş olması gerekir. Gerek hasılat gerekse giderlerin hangi hesap dönemine ilişkin olduğunun tespiti açısından hasılatın tahsil edilip edilmediğinin, giderlerin ise ödenmiş olup olmadığının bir bağlayıcılığı bulunmamaktadır.
Kira giderlerinin tahakkuk ve dönemsellik ilkeleri gereğince miktar ve mahiyet itibariyle kesinleştiği dönem kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmekte olup, kira tutarlarının ödenip ödenmemesinin bir etkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla kira bedellerinin Vergi Usul Kanunu’nda sayılan ispat edici belgelerle tevsik edilmesi halinde tahakkuk ettiği dönem itibariyle kurum kazancının tespitinde gider olarak indirilmesi mümkün bulunmaktadır.
Öte yandan, yapılan harcamaların defter kayıtlarına intikal ettirilerek gider veya maliyet unsuru olarak dikkate alınabilmesi, esas itibariyle, Vergi Usul Kanunu uygulamasında kullanılma zorunluluğu bulunan belgelerle tevsik edilmesi suretiyle mümkün bulunmaktadır.
Vergi Usul Kanunu ve ilgili ikincil mevzuatta, kağıt ortamında düzenlenen faturanın fiziken alıcı tarafından alınmamasına/iadesine ilişkin bir düzenleme yer almamakta olup, faturaya ilişkin itiraz durumunda uygulamada, esas itibariyle, ilgili dönem (muamelelerin defterlere kayıt süresi) içinde tüm nüshalar ile birlikte fatura iptali ve yeniden fatura düzenlenmesi, harici dönemlerde ise mal iadelerinde iadeye, mal teslimi ve hizmet ifalarında bedelde satıcı aleyhine sonradan meydana gelen değişikliklerde ise bedelin düzeltilmesine yönelik olarak alıcı mükellef tarafından fatura düzenlenmesi suretiyle işlem tesis edilmektedir. Dolayısıyla, işlem bedelinin tahsil edilmemesi/ödenmemesi, bedele itiraz edilmesi ve yargı mercileri nezdinde uyuşmazlık konusu edilmiş olması söz konusu yasal süre içerisinde fatura düzenleme zorunluluğuna engel teşkil etmemektedir. Ayrıca, yukarıda belirtilen şekilde fatura iptali olmaksızın, aynı işlem için satıcı tarafından yeni (ikinci) bir fatura düzenlenmesi de mümkün bulunmamaktadır.
Buna göre, çeşitli nedenlerle bedele yönelik itiraz nedeniyle yapılan kira ödemeleri üzerinden, mülk sahibi mükellef tarafından yeni bir fatura düzenlenmesi mümkün bulunmamakta olup, itiraza konu söz konusu kira faturaları muhteviyatı işlemlerin, Kanun’un 219. maddesinde öngörülen süre dahilinde yasal defterlere kaydedilmesi gerekmektedir.
Tahsil edilemeyen kira gelirine ait faturalar gider yazılabilir mi?
(17.09.2019 tarih ve 308906 sayılı özelge)
Kira geliri olarak kayıtlara alınan ancak bedeli tahsil edilemeyen tutarın iade faturası düzenlenerek ilgili dönem kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınması mümkün değildir.
Borçlu şirketin konkordato talebinin bulunması ve anlaşmayla sonuçlanmasına bağlı olarak, varsa söz konusu anlaşma kapsamında vazgeçilen alacak kısmı, değersiz alacak olarak kabul edileceğinden, konkordato anlaşmasının onaylanarak kesinleşmesini müteakiben, alacağın değersiz hale geldiği (anlaşmanın kesinleştiği) yıl hesaplarına zarar olarak yazılması mümkündür.
Bunun yanında, Vergi Usul Kanununun 322. maddesi uygulamasında, alacağın değersiz hale geldiği yıl hesaplarına zarar olarak yazılması gerekmekte olup, ilgili olduğu yılda zarar yazılmayan alacağın sonraki yıllarda dikkate alınması mümkün bulunmamaktadır. Bumin Doğrusöz
https://www.dunya.com/kose-yazisi/tahsil-edilemeyen-odenmeyen-kiralar/478346