- Sahte senetle 90 milyon TL’lik vurgun. Bir iş insanını 90 milyon liralık sahte senetle icra ettiren avukat tutuklandı. İş insanının 57 gayrimenkulü haczedildi.
Ankara’da sahte senetlerle 250 milyon vurgun yapan avukat gözaltına alındı. Mağdurlarını senetlerde hazırladıkları özel bir yöntemle dolandıran ikisi avukat beş kişi gözaltına alındı.
- Sahte senet iş adamının başını yaktı. Çorum’da 40 yıldır faaliyet gösteren bir otomobil firması sahibi, yıllarca alın teri dökerek kazandığı birikimini imza atmadığı bir senet karşılığında elinden gitmesine isyan etti.
- Kargocu kılığında gittikleri iş yerleri ve evlerde, imza evrakının altına sahte senet koyarak imzalanmasını sağlayan 5 şüpheli gözaltına alındı. Şüphelilerin, "pencere" veya "kes-yapıştır" yöntemiyle yüksek miktarda haksız kazanç elde ettikleri ortaya çıktı.
- Ankara'da, mal varlığı yüksek kişileri tespit ettikten sonra sahte senet düzenleyip, icra takibi başlatan 2'si avukat 5 şüpheli, gözaltına alındı.
Yukarıda çeşitli gazete ve haber sitelerden aldığım haberleri çoğaltmak mümkün. Her gün medyada bu tür haberlerle sık sık karşılaşıyoruz. Peki, belgelerin ve üzerindeki yazı ve imzaların kimin elinden çıktığı saptanabiliyor mu?
Adli belge incelemede ayrıntılar
İncelenmesi istenen belge ve karşılaştırma belgelerinde bulunan yazı, rakam ve imzalardaki çizgi ve gramaların tek tek özellikleri ve birbirleriyle olan ilişkileri, kağıdın kullanımı, kişisel alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu, tersim biçimi, hız, alışkanlıklar ve baskı dereceleri gibi yönlerden karşılaştırmalar yapılarak, dikey ve yatay ışıklar altında, büyütme özelliklerine sahip mercekler, araçlar ve bilgisayarda çeşitli programlar kullanılarak üst üste çakıştırma ve yan yana getirme yöntemleriyle gramalar arasında benzerlikler ve farklılıklar incelenerek bir değerlendirme yapılır.
Yaşadığımız çağda bilim ve teknoloji alanında gelişmelere koşut olarak adli belge incelemelerinde de çok değişik yöntemler ve gelişmeler olmuştur. Sıklıkla çek, senet, sözleşme gibi hukuksal sorunlar nedeniyle belge üzerindeki yazı ve imzaların kime ait olduğuna ilişkin adli sorunlara ek olarak kullanılan kalemin mürekkebi, kağıt niteliği, makinalarla atılan imzalar ve belgenin sahte olup olmaması gibi durumlar da incelenir hale gelmiştir.
Ne zaman başladı?
Dünyada adli belge incelemeleri 19. yüzyılın başlarından itibaren gelişmeye başlamıştır. Albert S.Osborn’un 1910 yılında yayınladığı “Questioned Documents” alanın en önemli eserlerindendir. Ve bu kitabın ardından 1942 yılında kurulan ilk kurumsal yapı da; ASQDE (Amerikan Adli Belge İnceleme Uzmanları Derneği) olmuştur. Ardından ABD ve Avrupa’da bu alanda çalışmalar hızla artarak bugünlere gelinmiştir.
Ülkemizde ise Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile birlikte bilirkişilik sistemine geçişle adli belge inceleme sitemine de geçildiğini söyleyebiliriz. 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte “kriminalistik”, hem polis hem de jandarma teşkilatında yürütülmüştür. Türkiye’de adli belge incelemesi polis, jandarma ve adli tıp müessesesinde başlamıştır. 1928 yılında harf devrimi ile Latin alfabesi ve uluslararası rakamlar kullanılmaya başlanmıştır. 21 Haziran 1934 yılında kabul edilen soyadı kanunu ve buna bağlı olarak yayınlanan soyadı nizamnamesinde "imza atarken, adı ve soyadı açık olarak yazmak ya da ismin ilk harfini ve soyadının tamamını yazarak kullanmak uygundur" ifadesi yer almaktadır. Bu yıldan itibaren eski ve yeni alfabeler arasında çıkan sorunların çözümlenmesi önemli bir konu olarak ortaya çıkmış ve konuyla ilgili bilirkişilerin görüşüne başvurulmaya başlanmıştır.
Adli belge sadece adli belge midir?
Çekler, senetler, beyanname, protokol, kira, kredi, banka sözleşmeleri, makinalarla atılan sahte imzalar gibi pek çok adli olay her gün karşımıza çıkıyor. Ve ülkemizde bu alanda çalışan kurumsal yapılar ve adli belge inceleme uzmanları gerçeğin peşinde koşmaya devam ediyor. Adli belgelerde yalnızca ekonomiye dayalı sorunlar değil bazen ulusal ve uluslararası siyasi sonuçları olan sorunlar ve krizleri de beraberinde getiriyor.
Tarihsel süreçte imza ve yazı incelemelerinde en önemli, sarsıcı ve eğitici davalardan biri de Dreyfus davası olmuştur. Fransa tarihini derinden etkileyen ve antisemitik olaylara zemin hazırlayan “Dreyfus Davası” bir casusluk davasının çok ötesindedir. Askeri Mahkemenin gerçek suçluyu beraat ettirmesinin ardından Emile Zola, 1898’de “Suçluyorum” başlığıyla tarihe geçen açık mektubunu yayınlar. Bu olaylardan sonra Zola hakkında orduya hakaretten dava açılır ve Dreyfus’un ardından Zola da 1 yıl hapis cezasına mahkum edilir. Ve Zola’nın girişimi ardından yeniden yargılanan Dreyfus olaydan tam 12 yıl sonra aklanır. Kendisine “Legion d’Honneur” nişanı verilse de 12 yıl hapis yatmıştır. O dönemin bazı bilirkişiler, Dreyfus’un yazı ve imzalarını incelemiş ve yazıların Dreyfus’un eli ürünü olduğunu söyleyip adaleti yanıltmışlardır. Benzer süreç ülkemizde de kamuoyunda Ergenekon davası olarak bilinen davada da gerçekleşmiştir.
Ne yapmalı, nasıl yapmalı?
Sonuç olarak adli belge incelemeleri sadece hukuksal bir sorun değil siyasal ve toplumsal sonuçları da olan önemli bir bilimsel alandır. Ceza Muhakemesi Kanunu 67-6 ve Hukuk Muhakemesi Kanunu 293. maddeleri taraflara hakim ve savcıların atadığı bilirkişi dışında kendi bilirkişisini belirleme ve ondan bilirkişi raporu alma hakkı vermiştir. Bu durumda iş insanlarının mahkemeye sunulmak üzere bir adli tıp uzmanına başvurarak kendi raporunu almasında büyük yarar vardır. Taraf avukatları mahkemelerin atadığı bilirkişilere bağlı kalmadan “Uzman Mütalaası” denilen bilirkişi raporlarını mahkemeye sunarak raporların mahkeme ortamında çatışmasını ve bilimsel gerçekliğin ortaya çıkmasını ve dolayısıyla adaletin tecellisini sağlamış oluyor.
Adli belge incelemeleri bireysel olarak bizi ilgilendirirken sonuçları itibarıyla toplumsaldır. Bir çek, senet, sözleşme vs. imzalarken ve/veya yazarken çok dikkatli olunmalı ve olası hukuksal sonuçlar hakkında öngörülü olmakta büyük yarar var. Yazılarımız ve imzalarımız bilinçli bir şekilde yazıldığı sürece sorun olmaz ve insanlar bunun her türlü bedelini öderler. Ya bizim adımıza bize ait olmayan sahtecilikle üretilen yazı ve imzalarla karşılaşırsak ne yapacağız?
■ Hangi kurum ve kişiler inceliyor?
Adli belgelerin incelemelerini bugün itibarıyla Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesi, Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Daire Başkanlığı Belge İnceleme Şube Müdürlüğü, Jandarma Kriminal Daire Başkanlığı El Yazısı ve Doküman İnceleme Bölümü, üniversitelerin Adli Tıp Anabilim Dalları, Enstitüler ve Güzel Sanatlar Bölümleri, üyesi bulunduğum ABİDER (Adli Belge İncelemeciler Derneği) ve BİUD (Belge İnceleme Uzmanları Derneği) gibi dernekler, özel kuruluşlar, Adalet Bakanlığı’na bağlı Bilirkişi Daire Başkanlığı’nca kabul edilen bilirkişi listesindeki bilirkişiler yürütüyorlar.
Prof. Dr. Halis DOKGÖZ
-Adli Tıp ve Adli Belge İnceleme Uzmanı Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı, Mersin