Şüpheli Alacaklara Hangi Dönemde Karşılık Ayrılması Gerektiğinin Özelgeler ve Yargı Kararları Çerçevesinde Değerlendirilmesi
I- GİRİŞ
Şüpheli alacakların hangi dönemde ticari kazancın tespitinde gider olarak dikkate alınacağı konusu sürekli olarak tartışma konusu olmuştur. Konu hakkında Gelir İdaresinin ısrarcı kararının yanında Danıştay’ın birbiriyle çelişen kararları bulunmaktadır. Bu tartışmalar doğrultusunda, şüpheli alacakların hangi dönemde ticari kazancın tespitinde gider olarak dikkate alınabileceği hususu makalemizin konusunu oluşturmaktadır.
Tahakkuk esası ve dönemsellik kavramı ticari kazancın ve onun gibi tespit edilen kurum kazancının belirlenmesinde esas alınan iki temel ilkedir([1]).
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun “Hesap Dönemi” başlıklı 174. maddesi dönemsellik ilkesini ele almaktadır. Diğer yandan, 1 Seri No.lu Muhasebe Sistemi Genel Uygulama Tebliği’nde dönemsellik ilkesi “İşletmenin sürekliliği kavramı uyarınca sınırsız kabul edilen ömrünün, belli dönemlere bölünmesi ve her dönemin faaliyet sonuçlarının diğer dönemlerden bağımsız olarak saptanmasıdır. Gelir ve giderlerin tahakkuk esasına göre muhasebeleştirilmesi, hâsılat, gelir ve kârların aynı döneme ait maliyet, gider ve zararlarla karşılaştırılması bu kavramın gereğidir.” şeklinde açıklanmıştır.
Vergi Kanunlarında tahakkuk esasının tanımına yer verilmemekle birlikte tahakkuk kavramı genel itibariyle gelirin mahiyet ve tutar itibari ile kesinleşmesi olarak tanımlanmaktadır([2]). Ticari kazancın tespitinde gelirin elde edilmesi tahakkuk esasına bağlandığından dolayı aynı şekilde ticari kazancın tespitinde giderlerin de tahakkuk esasına bağlanması gerekecektir.
İşletmeler, mal satışını veya hizmet ifasını gerçekleştirdikten sonra söz konusu mal satışına veya hizmet ifasına ilişkin tahsil edecekleri tutarları hâsılat olarak kaydetmekte ve üzerinden vergi ödemektedirler. Tahsilini gerçekleştiremediklerinde ise fiili olarak elde etmemiş olduğu gelir üzerinden vergi ödemeyle karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu durumun önüne geçebilmek için 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesinde “şüpheli alacaklar” hüküm altına alınmıştır.
II- ŞÜPHELİ ALACAK KAVRAMI
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesi “şüpheli alacaklar” konusunu ele almaktadır. Madde metni aşağıdaki gibidir:
“Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla;
- Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar;
- Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar;
Şüpheli alacak sayılır.
Yukarıda yazılı şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir.
Bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karşılık hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu karşılık teminattan geri kalan miktara inhisar eder.
Şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kâr-zarar hesabına intikal ettirilir.”
Kanun metnindeki “karşılık ayrılabilir” ifadesinden yola çıkılarak şüpheli alacaklar için karşılık ayrılmasının zorunlu bir uygulama olmadığını söylemek mümkündür. İşletmenin bu durumda uygulayacağı üç yöntem bulunmaktadır. Şöyle ki;
ü Şüpheli alacağının hepsine karşılık ayırabilir,
ü Şüpheli alacağının hiçbirine karşılık ayırmayabilir,
ü Şüpheli alacağının bir kısmına karşılık ayırabilir.
Tasarruf değeri kavramı 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 264. maddesinde “Bir iktisadi kıymetin değerleme gününde sahibi için arz ettiği gerçek değerdir.” olarak tanımlanmıştır. Buna göre, VUK 323. maddesinde şüpheli alacaklar için değerleme gününde tasarruf değerine göre karşılık ayrılabilir ifadesinden anlaşılan şu olmaktadır: Şüpheli alacağın ne kadarlık kısmı için dava açıldıysa, söz konusu dönemde açılan dava tutarı işletme için tasarruf değeridir.
Örneğin, bir işletme 2019 yılı içerisinde 100.000 TL’lik alacağının 20.000 TL’lik kısmını tahsil edeceğini düşünüyor ve 80.000 TL’lik kısmını tahsil edemeyeceğini düşünüyorsa, 80.000 TL’lik kısmı için kısmi alacak davası açabilir. Bu durumda, işletme için 100.000 TL’lik alacağın tasarruf değeri 2019 dönemi için 80.000 TL’dir ve dava açılan 2019 dönemi içinde karşılık ayrılabilir. Eğer ki, alacağının tamamını tahsil edemeyeceğini düşünüyorsa, alacağının tamamı için alacak davası açabilir. Bu durumda ise, işletme için 100.000 TL’lik alacağının tasarruf değeri 2019 dönemi için 100.000 TL’dir ve dava açılan 2019 dönemi içinde karşılık ayrılabilir. 2019 dönemi içinde karşılık ayrılabilir denmesinin nedeni de söz konusu giderin 2019 yılı içerisinde tahakkuk etmiş olmasıdır. 2019 yılı içerisinde tahakkuk eden söz konusu gider için 2019 yılı içerisinde karşılık ayrılmayıp 2020 yılı içerisinde karşılık ayrılması dönemsellik ilkesiyle bağdaşmamaktadır.
III- İDARENİN VE YARGININ KONU HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ
Şüpheli hale gelen alacaklar için ayrılan karşılıkların hangi dönemde ticari kazancın tespitinde gider olarak dikkate alınıp alınmayacağı konusunda maliye idaresinin görüşü dava açılan dönem içerisinde gider olarak dikkate alınabileceği iken, yargının görüşü kendi içerisinde farklılık göstermektedir.
05.04.2019 tarih ve 64597866-105[323-2015]-6557 sayılı olarak Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı’nca verilmiş olan muktezanın metni şöyledir:
“Bu hükümlere göre, ticari kazancın elde edilmesi veya idame ettirilmesi ile ilgili olarak dava veya icra safhasında bulunan alacaklarla, yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş olan dava ve icra takibine değmeyecek derecedeki küçük alacaklar şüpheli alacak sayılmaktadır. Dolayısıyla, söz konusu madde uygulamasında, münhasıran maddede belirtilen şartları haiz alacaklar için karşılık ayrılması mümkün bulunmaktadır. Diğer yandan, şüpheli alacaklar için dava veya icra takibine başlanıldığı yılda karşılık ayrılması gerekmekte olup, şüpheli hale geldiği hesap döneminde karşılık ayrılmayan alacaklar için daha sonraki dönemlerde karşılık ayrılması mümkün olmamaktadır.”
Görüldüğü üzere Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı’nın vermiş olduğu güncel tarihli özelgede, şüpheli alacaklar için dava veya icra takibine başlanıldığı yılda karşılık ayrılması gerektiğini belirtmiştir.
14.04.2014 tarih ve 95462982-105[VUK.ÖZLG-13-54]-112 sayılı olarak Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı’nca verilmiş olan muktezanın metni şöyledir:
“Buna göre, mükellefler borçlu müşterilerinin iflas etmesi halinde, şüpheli alacak karşılığı ayırabilirler. Ancak, karşılık alacağın masaya kaydının yapıldığı, diğer bir deyişle icra safhasına intikal ettiği hesap döneminde ayrılmalıdır. İflas halinde de ayrılan şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kâr-zarar hesabına intikal ettirilir.”
…
“Döviz cinsinden çek karşılığı alacaklarınızın 20. yılında iflas masasına kaydedildiği diğer bir ifadeyle icra safhasına intikal ettiği anlaşılmış olup, ilgili dönemde karşılık ayrılmayan alacaklarınız için 20. ve müteakip yıllarda karşılık ayrılması mümkün bulunmamaktadır.”
Görüldüğü üzere, Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı’nın vermiş olduğu özelgede, iflas halinde iflas masasına kaydının yapıldığı dönemde karşılık ayrılabileceğini belirtmiştir.
Danıştay 4. Daire’nin 10.11.1992 tarihli 1992/719 E. 1992/4809 K. numaralı kararında, Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesinde, şüpheli hale gelen alacaklarla ilgili olarak, alacağın şüpheli hale geldiği yılda karşılık ayrılmasını zorunlu kılan bir ifadeni yer almadığı, önemli olanın alacağın maddede öngörülen koşulları taşıyıp taşımadığı hususu olduğu, dönemin değişmesiyle alacağın şüpheli olma niteliğinin kaybettiğinin kabul edilemeyeceğinden dolayı, şüpheli alacaklar için şüpheli hale geldiği yılı izleyen dönemlerde de karşılık ayrılabileceğine hükmedilmiştir.
Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun 12.11.1999 tarihli 1999/102 E. 1999/480 K. numaralı kararında alacağın şüpheli hale geldiği dönemde karşılığın ayrılmasının gerektiğine, ilgili dönemi izleyen dönem içerisinde karşılık ayrılmasının dönemsellik ilkesine aykırılık oluşturacağına hükmedilmiştir.
Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun 08.12.2006 tarihli 2006/291 E. 2006/334 K. numaralı bir başka kararında İstanbul 7. Vergi Mahkemesi’nin 31.05.2006 günlü ve E: 2006/922, K:2006/1372 sayılı ısrar kararını dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçe ile yerinde bularak, şüpheli alacak karşılığının ancak alacağın şüpheli hale geldiği yılda ayrılabileceğine hükmetmiştir. İstanbul 7. Vergi Mahkemesi’nin 08.03.2004 günlü ve E:2002/1198, K:2004/444 sayılı ilk kararında yer alan dayanak ise şöyledir:
“Şüpheli alacak karşılığı ayırmanın yükümlülerin ihtiyarına bırakılmasının, onları en çok kâr sağladıkları yılda şüpheli alacak karşılığı ayırma yoluna iteceği, bunun ise kanun koyucunun amacına aykırı düşeceği, olayda alacağın 2000 yılında şüpheli hale geldiği ihtilafsız olduğundan, karşılığın bu yılda ayrılması gerektiği…”
Danıştay 4. Daire’nin 13.02.2014 günlü ve 2010/3320 E. 2014/805 K. numaralı kararında;
“213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 323. maddesinin birinci fıkrasında, ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesiyle ilgili olmak şartıyla dava veya icra safhasında bulunan alacakların şüpheli alacak sayılacağı ve ikinci fıkrasında şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabileceği öngörülmüştür. Bu düzenlemede alacağın şüpheli hale geldiği tarihte karşılık ayrılmasını zorunlu kılan bir hükme yer verilmemiştir. Önemli olan alacağın maddede gösterilen niteliklere sahip olup olmadığı hususudur. Dönemin değişmesiyle alacağın şüpheli olma niteliğini kaybettiğinin kabulü kanunda öngörülmeyen, bu nedenle de Kanunla tanınan bir hakkın bertaraf edilmesi anlamına gelecektir.” denilerek şüpheli hale gelen alacaklar için şüphelilik halinin devam ettiği süresince karşılık ayrılabileceğine hükmedilmiştir.
IV- SONUÇ
Şüpheli alacaklara ancak ve ancak dava veya icra takibine başlanıldığı yılda karşılık ayrılabileceğine yönelik olarak Maliye İdaresi’nin hiç değişmeyen düşüncesi devam etmektedir. Bunun yanında Danıştay 4. Daire’nin vermiş olduğu iki kararda şüpheli ticari alacak karşılığının izleyen dönemlerde de ayrılabileceğine hükmedilirken, Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun vermiş olduğu iki kararda ise şüpheli hale gelen alacaklar için ancak dava veya icra takibine başlanıldığı yılda karşılık ayrılabileceğine hükmedilmiştir.
Danıştay 4. Dairesi’nin vermiş olduğu iki kararda şüpheli halen gelen alacaklara şüpheli hale geldiği yılı izleyen dönemlerde de karşılık ayrılabileceğine hükmetse de bu kararlar tahakkuk esasına ve dönemsellik ilkesine aykırı olacaktır. Diğer yandan ise, Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun 2006 yılında vermiş olduğu kararda da belirtildiği üzere işletmeler en çok kâr elde ettikleri dönemde veya şüpheli hale gelen alacakların ilgili olduğu dönemde zarar olması halinde karşılık ayırmayıp sonraki dönemlerde işletmenin kâr elde ettiği dönemde karşılık ayırma yoluna giderek vergi planlaması yapacaklardır. Bu nedenledir ki, VUK 323. maddesinde alacağın şüpheli hale geldiği tarihte karşılık ayrılmasını zorunlu kılan bir hüküm olmamasına rağmen, tahakkuk esası ve dönemsellik ilkelerini göz önünde bulundurarak, alacakların şüpheli hale geldiği dönemde karşılık ayrılmasının daha uygun olacağı görüşündeyiz. Gürkan SEZEN* E-Yaklaşım / Mart 2020 / Sayı: 327
KAYNAKÇA
- • 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu
- • 5520 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu
- • 1 Sıra No.lu Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliği, www.lexpera.com.tr
- • Ersin NAZALI;“Dönemsellik mi Tahakkuk mu”, http://www.mondaq.com/turkey/x/776424/Corporate+Tax/DNEMSELLK+M+TAHAKKUK+MU Erişim: 25.12.2019
- • Hasan YALÇIN,“Ticari Kazançta Elde Etme Tahakkuk Esası ve Dönemsellik İlkesi”, Vergi Dünyası Dergisi Ekim 2000.
* SMMM – Vergi Müdürü
[1] Ersin NAZALI; “Dönemsellik mi Tahakkuk mu”, http://www.mondaq.com/turkey/x/776424/Corporate+Tax/DNEMSELLK+M+TAHAKKUK+MU Erişim: 25.12.2019
[2] Hasan YALÇIN, “Ticari Kazançta Elde Etme Tahakkuk Esası ve Dönemsellik İlkesi”, Vergi Dünyası Dergisi Ekim 2000.