9 Kasım 2022 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 7420 sayılı Torba Yasa ile çeşitli konuları ilgilendiren düzenlemeler yapıldı. Söz konusu Kanunda yer alan vergisel düzenlemeler ise aşağıdaki gibidir.
- Yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı lisanssız elektrik satışında gelir vergisi muafiyetinin 25 kW’dan 50 kW’a çıkarılması.
- Çalışanlara günlük ödenen 51 TL’ye kadar olan nakit yemek bedelinin gelir vergisinden istisna edilmesi.
- Çalışanlara elektrik, doğalgaz ve ısınma giderleri için Haziran 2023 sonuna kadar aylık 1.000 TL'ye kadar ödenen tutarların gelir vergisinden istisna edilip SGK kesintisi dışında tutulması.
- Yurt dışındaki inşaat, onarım, montaj işlerinde çalışanlara ödenen ücretlerin gelir vergisinden istisna edilmesi.
- Melek yatırımcılara tanınan vergi teşviği süresinin 31.12.2027 tarihine kadar uzatılıp azami tutarının 2,5 milyon TL’ye artırılması.
- Kur korumalı mevduata tanınan vergisel teşviklerin 2023 yılı sonuna kadar uzatılması.
- 1000 TL altındaki elektrik, su, doğal gaz ve telefon abonelik alacaklarının icra takibinden feragati halinde Vergi Usul Kanunun kapsamında “değersiz alacak" sayılması.
- Sermaye azaltımında vergilendirme yapılması.
Kanun yasalaşmadan önce sermaye azaltımında öngörülen vergileme rejimine ilişkin değerlendirmelerime 18 Ekim 2022 tarihli yazımda[1] yer vermiştim. Bu yazımda ise Kanun’un çalışanları ilgilendiren vergisel düzenlemelerine ilişkin düşüncelerimi paylaşacağım.
İlk olarak; işyerinde yemek verilmemesi durumunda çalışanlara verilen yemek bedellerine ilişkin istisna uygulamasında değişikliğe gidilerek yemek kartı/çeki yerine çalışana doğrudan ödeme yapılması uygulamasına geçilmektedir. Kanunun genel gerekçesinde istisnanın kullanım amacına bakılmaksızın uygulanacağı belirtilmektedir. Madde gerekçesinde de yemek kartlarının/çeklerinin market alışverişlerinde kullanılması halinde istisnadan yararlanılmadığı vurgulanmıştır.
Pandemi nedeniyle evden çalışma uygulaması başlamış ve yaygınlaşmış, hatta pandemi sonrasında da devam etmektedir. Evden çalışmanın yaygınlaşmasıyla birlikte yemek kartlarının da marketlerde kullanılmasının yoğunlaştığı, hatta gıda dışındaki ürünlerde de bir ödeme aracı olarak kullanıldığını görmeye başlamıştık. Uygulamada gelişen bu durum elbette kanuna aykırı idi (en azından gıda dışındaki alımlar için), ancak bunun denetimi oldukça zahmetli idi. Maliyenin her bir çalışanın yaptığı yemek kartı harcamasını takip edip denetlemesi düşünülemezdi, ama sahadan da bu noktada sinyaller gelmekteydi. Bunun üzerine Kanun koyucunun bu değişiklikle bir tartışma ve mağduriyetlere yol açmamak adına yemek bedellerinin nakden de ödenmesine imkan tanıdığı anlaşılıyor. Bu anlamda değişiklik olumlu karşılanabilir. Ancak bu uygulamanın yan etkileri de mutlaka olacaktır. Herşeyden önce istisna uygulanacak tutarın artırılmaması başlı başına eleştiriyi hak etmektedir. Bugün büyük şehirlerde 51 TL’ye ancak çay simitle karın doyurulmaktadır. Bu tutarın makul bir düzeye artırılması gerekir. Ayrıca yemek kartı uygulaması durumunda çalışana katkı fiilen KDV etkisi nedeniyle 55 TL iken doğrudan ödeme durumunda katkı 51 TL olarak kalmaktadır. Dolayısıyla nakit ödeme halinde çalışan günlük 4 TL daha az bir katkı alacaktır.
Konunun bir de özel sektöre etkisi bulunmaktadır. İlk etki yemek şirketleri üzerinde olacaktır. Bu şirketlerin yeni durumdan olumsuz etkilenmemeleri düşünülemez. Bir yasal düzenleme ile bir iş kolu nasıl batırılır (?) MBA derslerinde örnek olay (case study) olarak işlenebilir. Zira yıllara yayılan bir uygulama ile piyasada bu yönde yerleşik bir endüstri oluşmuş, uluslararası sermeye gelmiş ve hatırı sayılır istihdam yaratmıştır. Bu düzenleme ile bu şirketlerin işlerinin azalacağında şüphe olmayacağına göre sektörde küçülme ve işten çıkarmaların başlaması sürpriz olmayacaktır.
Konunun lokanta sektörü ve kayıt dışılık açısından da önemli bir tarafı bulunmaktadır. Söz konusu yemek şirketlerinin lokanta işletmelerinden yüksek komisyon aldığı süregelen bir şikayetti. Gelecekte bu şikayetin azalacağını söyleyebiliriz. Ancak, cebine nakit giren çalışanın bu parayı lokantalarda harcayacağının garantisi yoktur, yemek bedeli olarak ödenen bu paranın tamamının lokantalara akacağını beklemek hayal olur. Yapılan bu ek ödemeler, bordroda ayrıca gözükse de dipte maaş zammı gibi etkide bulunacaktır ve çalışan bu parayı diğer ihtiyaçları için de kullanacaktır. Bu nedenle, lokanta sektörü bu düzenlemeden olumsuz etkilenecektir diye düşünüyorum.
Kayıt dışılık açısından da olumsuz etki olacaktır. Zira yemek kartı uygulamasında bütün süreç tamamen kayıtlı ve belgeli ilerlemektedir, devletin vergi kaybı yoktur, varsa da çok azdır. Çalışanlara nakit ödeme yapıldığında ise bu paraların tamamının lokantalarda harcandığı düşünülse bile ülkemiz gerçeklerinde fiş, fatura alınmadığı durumlar mutlaka olacaktır.
Bu durumda, ortada bu kadar potansiyel negatif etki varken ve bazı patronların bu nakit ödemeleri maaş artışlarına mahsup edebilme ihtimali söz konusuyken, sırf yemek kartları marketlerde kullanılıyor diye yapılan bu değişikliğe ben çok anlam veremedim. Eğer Maliye bu yönde denetimler yapmaya başlamışsa elindeki insan kaynağını verimsiz kullanmış demektir.
Kanun ile yapılan düzenlemelerden birisi de yurt dışında yapılan inşaat, onarım, montaj işleri ile teknik hizmetlerde çalışan hizmet erbabına, fiilen yurt dışındaki çalışmaları karşılığı işverenin yurt dışı kazançlarından karşılanarak yapılan ücret ödemelerinin gelir vergisinden istisna kılınmasına ilişkin. Madde gerekçesinde düzenlemenin amacı, hizmet erbabının yurt dışında çalıştırılmasını teşvik etmek amacıyla, yurt dışında bu işlerde çalışmak üzere götürülen ve fiilen yurt dışında çalışan hizmet erbabına yurt dışından karşılanarak yapılan ücret ödemelerinin gelir vergisinden ve dolaylı olarak damga vergisinden istisna edilmesi olarak açıklanmış.
Her olayın kendi içinde değerlendirilmesi gerekmekle birlikte, genel kural olarak bizim vergi sistemimize göre bir takvim yılında 6 aydan fazla yurt dışında ikamet eden kişiler dar mükellef olmaktadırlar ve sadece Türkiye’de bir gelir elde etmişlerse bu gelirleri üzerinden Türkiye’de vergilendirilmektedir. Ayrıca çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmalarında (ÇVÖA) da genellike 183 gün kuralı uygulanmakta olup çalışanın nasıl ve hangi ülke tarafından vergilendirileceği konusu bu anlaşmalarda düzenlenmektedir. Getirilen istisna maddesi, ÇVÖA olan ülkeler açısından vergilendirme hakkının Türkiye’de olduğu sınırlı durumlarda bir anlam ifade etmektedir. Zira söz konusu işlerde çalışanlar çoğunlukla 6 ay (183 günü) aşan sürede yurt dışında kaldıklarından vergilendirme hakkı çoğu zaman Türkiye’de olmamaktadır. Ancak bu çalışanlara yapılan ödemelerin çoğunlukla Türkiye’deki hesaplardan yapılması durumunda yaşanan vergisel tartışmaları sonlandırmak adına böyle bir düzenlemenin yapıldığını düşünüyorum. Bu istisna esas olarak, Türkiye’nin vergilendirme hakkının olduğu durumlarda bir anlam ifade edecektir.
Yurt dışına çalışmaya götürülen çalışanlar açısından burada bir parantez açacağım. Geçtiğimiz günlerde Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin açılışının 40. yıldönümü vesilesiyle gerçekleştirilen ve bir kısmına katılabildiğim Milletlerarası Özel Hukukta Reform başlıklı sempozyumda gündeme gelen bir tartışmayı aktarmak istiyorum. Sempozyumun bir bölümünde, yurt dışında çalışmaya gönderilen işçilerle yapılan iş sözleşmelerinde, çalışmaya gönderilen ülkenin hukukunun geçerli ve o ülkenin mahkemelerinin yetkili olacağına dair maddeler olduğunu, parasını alamayan veya başka sorunlar yaşayan işçilerin bu madde nedeniyle yurt dışında dava açamadıkları (pahalı olduğu için), bazı Türk Mahkemelerinin ise kendilerini yetkili görüp ve Türk hukukunu uyguladıklarını, bazı durumlarda firmaların da mağduriyet yaşayabildiklerine dair konular gündeme geldi. Bu nedenle, MÖHUK’un ilgili maddelerinde yasa değişikliği hazırlığı olduğu, böyle bir yasa değişikliğine gerçekten ihtiyaç olup olmadığı konusu tartışıldı. Konuyu detaylara boğmadan, yurt dışında çalışan işçilerin vergiden önce daha büyük problemleri olduğu ve bu konunun detaylıca gündeme gelip mağduriyetlerin önlenmesi için Devletin adım atması gerektiği anlaşılmaktadır. Buradan yetkililere seslenmiş olalım!
Bu yazımda değerlendireceğim son konu ise çalışanlara elektrik, doğalgaz ve diğer ısınma giderleri yardımına ilişkin düzenleme. Söz konusu düzenleme uyarınca, çalışanların mevcut ücretlerine ilave olarak Haziran 2023 sonuna kadar aylık 1.000 TL’ye kadarki ödemeler gelir vergisinden istisna edilmiş olup SGK primine esas kazanca da eklenmeyecektir. Bu düzenlemeyi oldukça anlamlı ve olumlu buluyorum. Çalışanların satın alma güçlerinin eridiği bu günlerde etkili bir düzenleme. Ancak işverenin de buna cevaz vermesi ve bu istisnayı gelecekteki yapacağı maaş artışlarına yedirmemesi gerekir. Konuya ilişkin ikincil düzenleme henüz yapılmadı ama işverenlerin çalışanların ne kadar elektrik, doğalgaz harcaması yaptıklarını takip etmelerinin beklenmemesi gerekir. Bu nedenle uygulamanın gerçek bir gider karşılığı olarak değil de ücret bordrosunda otomatik tanımlanmış ayrı gösterilen bir kalem olarak kurgulanması gerekir. Bu uygulamayı, başta uzaktan çalışma yapan şirketler olmak üzere, bütün iş dünyasının benimsemesini tavsiye ediyorum. Numan Emre ERGİN
Sözün özü: Ben güzele güzel demem, güzel benim olmayınca. (Karacaoğlan)
Kaynak:
[1] https://www.dunya.com/kose-yazisi/sermaye-azaltim-vergisi-geliyor/672007
https://www.dunya.com/kose-yazisi/yeni-torba-yasada-calisanlar-icin-neler-var/674403