Danıştay 3. Daire |
Tarih : 14.10.2020 |
Esas No : 2016/15694 |
Karar No : 2020/3752 VUK Md. 112 İYUK Md. 28 |
YARGILAMA DEVAM EDERKEN YAPILAN ÖDEMENİN YARGI KARARI ÜZERİNE İADE EDİLEN KISMI İÇİN FAİZ HESAPLANACAK SÜRE |
Yargılama devam ederken yapılan ödemenin yargı kararı üzerine idarece iade edilen kısmı için tahsil tarihinden iade tarihine kadar geçen süre için 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’da yer alan tecil faizi oranında faiz hesaplanması gerektiği hk.
İstemin Konusu: İstanbul 13. Vergi Mahkemesinin kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Dava Konusu İstem: Davacı tarafından, 2002 yılı için adına yapılan tarhiyata dair yargılama devam ederken yaptığı ödemenin yargı kararı uyarınca idarece iade edilen kısmının, tahsil tarihinden iade tarihine kadar geçen süre için faiz işletilerek ödenmesi talebiyle yapılan başvurunun, tarhiyatın kısmen kaldırılmasına dair kararda faiz ödenmesine yönelik hüküm bulunmaması nedeniyle reddi yolunda tesis edilen 18.09.2015 tarih ve 31945 sayılı işlemin iptali istenilmektedir.
İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti: 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28. maddesinin 6. fıkrasında; tazminat ve vergi davalarında idarece, mahkeme kararının tebliğ tarihi ile ödeme tarihi arasındaki süre için 21.07.1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 48. maddesine göre belirlenen tecil faizi oranında hesaplanacak faizin ödeneceği, ancak mahkeme kararının davacıya tebliği ile banka hesap numarasının idareye bildirildiği tarih arasında geçecek süre için faiz işlemeyeceği hükmüne yer verildiği, davacı tarafından ödenmiş olan vergi ve cezaların iadesi sonucunu doğuran İstanbul 6. Vergi Mahkemesinin kararının davacıya 27.05.2015 tarihinde tebliğ edildiği, geri ödemenin 01.07.2015 tarihinde davacı hesabına yapıldığı, davacı tarafından banka hesap numarasının 10.02.2010 tarihinde bildirildiği, bu durumda kararın tebliğ edildiği 27.05.2015 tarihinden geri ödemenin gerçekleştiği 01.07.2015 tarihine kadar faiz işletilmesinin gerektiği, bunun dışındaki faiz isteminin reddinde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle, sözü geçen Mahkeme kararının tebliğ tarihi olan 27.05.2015 tarihinden iadenin yapıldığı 01.07.2015 tarihine kadar, iade tutarı olan 424.570,68 TL üzerinden 2577 sayılı Kanun’un 28. maddesinin 6.fıkrası gereğince 6183 sayılı Kanun’un 48. maddesine göre belirlenen tecil faizi oranında hesaplanacak tutarın davacıya ödenmesine hükmedilmiş, fazlaya ilişkin faiz istemi yönünden ise dava reddedilmiştir.
Temyiz Edenlerin İddiaları: Davacı tarafından, adına yapılan tarhiyata karşı açılan davada ilk derece mahkemesinin kararı sonrası davalı idarenin haczi üzerine 03.12.2009 tarihinde 612.000 TL ödeme yapıldığı, Danıştay Dokuzuncu Dairesinin bozma hükmünden sonra bozulan kısma ilişkin iade yapılması için 10.12.2010 tarihinde hesap numarasının vergi dairesine bildirildiği, aynı taleple Mayıs 2015 tarihinde yapılan başvuru üzerine davalı idarece 424.570,68 TL’nin iadesinin gerçekleştirildiği, iade edilen bu tutarın idarenin uhdesinde kaldığı süreye ilişkin faiz talebinin reddinde hukuka uyarlık bulunmadığı ileri sürülerek aleyhe olan hüküm fıkrasının bozulması istenilmektedir.
Davalı idare tarafından, savunma dilekçesinde belirtilen hususlar dikkate alınarak kararın aleyhe olan hüküm fıkrasının bozulması istenilmektedir.
Karar: Davacının, 2002 yılı için yapılan tarhiyata karşı açılan davanın reddi üzerine 03.12.2009 tarihinde 612.000 TL ödemede bulunduğu, bu karara yöneltilen temyiz istemi sonucunda Danıştay Dokuzuncu Dairesinin bozma hükmüne uyularak İstanbul 6. Vergi Mahkemesinin kararıyla tarhiyatın bir kısmının kaldırıldığı, söz konusu karar uyarınca tarhiyatın kaldırılan kısmı için yapılan ödemenin iadesine ilişkin başvuru üzerine davalı idarece 01.07.2015 tarihinde 424.570,68 TL’nin banka hesabına iadesinin gerçekleştirildiği, davacı tarafından iade edilen tutara ödeme tarihi ile iade tarihi arasında işletilecek faizin ödenmesi talebiyle yapılan başvurunun, iadeye dayanak olan kararda faiz ödenmesine dair hüküm bulunmaması nedeniyle reddi yönünde tesis edilen işlemin iptali istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Anayasa’nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğu belirtilmiş, 125. maddesinin birinci fıkrasında; idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu, son fıkrasında ise idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinde de, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları ile idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davalarının idari dava türlerinden olduğu belirlenmiştir.
Ekonomilerde bir değişim vasıtası olan para, çeşitli ticari, sınai, zirai ve benzeri faaliyetlerde kullanılmakla, sahibine, kazanç, kira, nema gibi ekonomik yararlar sağlayan ekonomik bir değerdir. Paranın, sahibi dışındaki kişi ve kuruluşlarca kullanılması, sahibinin bu ekonomik değerden mahrum bırakılması sonucunu yaratması yanında, enflasyonist ekonomilerde, paranın değerini, yani alım gücünü enflasyon oranı ölçüsünde yitirmesine neden olur. Buna göre; faiz, paranın sahibinden başkası tarafından kullanılmasının sahibine vermiş olduğu zararın karşılığı; yani, "tazminat"tır.
İdarenin hukuka aykırı işlem ve eylemlerinden dolayı idare edilenlerin uğrayacakları her türlü zararın tazmini, "idarenin sorumluluğu" ile ilgili kurallarla sağlanır. Kuruluş, görev ve yetkileri bakımından bir kamu idaresi olan vergi idarelerinin de hukuka aykırı olduğu mahkeme kararıyla saptanan işlemleri nedeniyle ortaya çıkan zararı tazmin etmesi yukarıda açıklanan Anayasa kuralının ve hukuk devleti ilkesinin gereğidir.
İdari Yargı, idare edilenlerin, kamu idaresinin idari nitelikteki eylem ve işlemlerinden doğan zararlarını, açık yasa hükmüne ihtiyaç duymaksızın, sorumluluk ilkelerine göre, giderme olanağına sahiptir. Aksine anlayış; Anayasa’nın ve 2577 sayılı Kanun’un yukarıda belirtilen hükümlerle bağdaştırılamaz.
İdareyi, eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü tutan Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrası, yargı yeri kararı uyarınca iadesi gereken bir miktar paranın, idarenin tasarrufunda kalan sürede ilgilisi tarafından tasarruf edilmemesinden doğan zararın giderilmesini de kapsamaktadır.
Olayda davacı adına yapılan tarhiyatın bir kısmının hukuka aykırılığının yargı kararıyla ortaya konulduğu açıktır. Yargı kararıyla kaldırılan vergilendirmeler nedeniyle tahsil edilmiş tutarların ilgililere iadesi sırasında, tahsil tarihi ile iade tarihi arasında geçen süre için tasarrufundan yoksun bırakılmaktan dolayı faiz ödenmesi gerektiği de tartışmasızdır.
İade edilen tutara hangi oranda faiz yürütüleceği hususuna gelindiğinde ise; haksız yere alınan verginin mükelleflere iadesi ile ilgili olarak, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 112. maddesine 01.01.2009 tarihinde yürürlüğe giren 4369 sayılı Yasa’nın 2. maddesiyle eklenen fıkra ve bu fıkranın Anayasa Mahkemesince iptali sonrasında 6322 sayılı Kanun’la yapılan düzenleme uyarınca yerleşik hale gelen yargı içtihatları dikkate alınarak, dava konusu uyuşmazlıkta, değinilen fıkrada öngörüldüğü biçimde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’a göre belirlenen tecil faizi oranının uygulanması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Buna göre, tarhiyatın bir kısmının yargı kararıyla kaldırılması üzerine davacıya iade edilen tutara, tahsil tarihinden iade tarihine kadar geçen süre için, 6183 sayılı Kanun’da belirlenen tecil faizi oranında hesaplanacak faizin ödenmesine karar verilmesi gerekirken, faiz talebinin 27.05.2015 -01.07.2015 tarihleri arası dışında kalan kısmını reddeden Vergi Mahkemesi kararının sözü edilen hüküm fıkrasının bozulması gerekmiştir.
Davalı idare tarafından, Mahkeme kararının tebliğ tarihi olan 27.05.2015 tarihinden iadenin yapıldığı 01.07.2015 tarihine kadar iade tutarı olan 424.570,68 TL üzerinden 2577 sayılı Kanun’un 28. maddesinin 6. fıkrası gereğince 6183 sayılı Kanun’un 48. maddesine göre belirlenen tecil faizi oranında hesaplanacak tutarın davacıya ödenmesine dair hüküm fıkrasına yöneltilen temyiz isteminin ise bu gerekçeyle reddi gerekmiştir.
Açıklanan nedenlerle; davacı temyiz isteminin kabulüne, İstanbul 13. Vergi Mahkemesinin kararının; davanın reddine ilişkin hüküm fıkrasının bozulmasına, davalı idare temyiz isteminin reddine, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanun’un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen onbeş gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, oyçokluğuyla karar verildi(*).
(*) KARŞI OY: Temyiz istemlerinin reddi ile Vergi Mahkemesi kararının aynı hukuksal nedenler ve gerekçeyle onanması gerektiği oyuyla karara katılmıyorum.