T.C.

YARGITAY

22. Hukuk Dairesi

Esas No: 2017/25239

Karar No: 2019/20861

Tarihi: 12/11/2019

» İşçinin Eleştiri Sınırları İçerisinde Kalan Söz ve Davranışlarının İşverene Fesih Olanağı Vermeyeceği

» İşyerinin İş Yasasının Kapsamı Dışında Kaldığının Belirlendiği Durumlarda Kıdem Tazminatı Talebinin Bu nedenle Red Edileceği

» İş Yasası Kapsamında Kalan İşçinin Borçlar Yasasına Göre İhbar Öneli ve Altı Aylık Ücreti Geçmeyecek Şekilde Tazminat Talep Edebileceği

 

ÖZET: 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25’inci maddesinin (II) numaralı bendinde, ahlâk ve iyi niyet kurallarına uymayan haller sıralanmış ve belirtilen durumlar ile benzerlerinin varlığı halinde, işverenin iş sözleşmesini haklı fesih imkânının olduğu açıklanmıştır. Yine değinilen bendin (e) alt bendinde, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan işçi davranışlarının da işverene haklı fesih imkânı verdiği ifade edilmiştir. Görüldüğü üzere yasadaki haller sınırlı sayıda olmayıp, genel olarak işçinin sadakat borcuna aykırılık oluşturan söz ve davranışları işverene fesih imkânı tanımaktadır. İşçinin eleştiri sınırları içinde kalan söz ve davranışları ise, işverene haklı fesih imkânı vermez.

Eğer işyerinin “Ev Tipi Sosyal Hizmet Birimi” niteliğinde olduğunun tespit edilmesi halinde 6518 sayılı Kanun’un 15. maddesi ile değişik 2828 sayılı Kanun’un 16. maddesine göre uyuşmazlık bakımından İş Kanununun kapsamında olmayan fakat Türk Borçlar Kanununa tabi iş ilişkisinin bulunduğu, davacı Borçlar Kanununa tabi iş ilişkisinde belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalışan ve haksız feshe maruz kalan işçi konumunda bulunduğundan Türk Borçlar Kanunu 438. maddesi gereğince bildirim sürelerine ilişkin bir tazminatı ve hakimin takdirine bağlı olarak altı aylık ücretinden fazla olamayacak şekilde tazminatı talep edebilir, hükmü olup kıdem tazminatına ilişkin düzenleme bulunmaması nedeniyle kıdem tazminatının bu gerekçe ile reddi gerekir, ihbar tazminatına ise Türk Borçlar Kanunu 438/1. maddesi uyarınca hüküm kurulmalıdır. Davacının çalıştığı işyerinin “Ev tipi sosyal hizmet birimi” niteliğinde olmadığının tespiti halinde ise, davacının kıdem ve ihbar tazminatına yönelik talebinin kabulüne karar verilmesi gerekirken bu araştırmanın yapılmamış olması bozmayı gerektirmiştir.

 

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraf vekillerince istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Davacı İsteminin Özeti: Davacı vekili davacının davalıya ait Çocuk Koruma Evlerinde çocuk gelişim uzmanı olarak 01.03.2011 tarihinde çalışmaya başladığını, 20.04.2014 tarihinde doğum yaptığını, doğum izninin sona ermesi üzerine işine döndüğünü, emziren bir anne olması nedeniyle gece ve günlük 7,5 saatten fazla çalıştırılmaması gerektiğine dair yasal düzenlemeleri hatırlatarak çalışma saatlerinin düzeltilmesini işverenden talep etmesi üzerine işverence çalışma koşullarının değiştirilmeyeceği ve 24/48 olan vardiya düzeninde çalışması gerektiğinin söylendiğini, bunun üzerine işverene yazılı dilekçe ile başvurduğunu, işverence yazılı fesih bildirimi yapılmaksızın İş Kanunun 25/2. maddesine göre iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiği söylenerek işten çıkartıldığını, feshin haksız olduğunu beyan ederek kıdem ve ihbar tazminatı ile bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsilini istemiştir.

Davalı Cevabının Özeti:

Davalı vekili, husumet itirazı ve zamanaşımı definde bulunarak, yüklenici şirket olan … Ltd. Şti. tarafından davacının iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğini, hakedişlerin ödendiğini savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacının yapmış olduğu işin çocuk koruma evinde kalan 18 yaş altı kimsesiz ve korunmaya muhtaç kız çocuklarının bakım ve ihtiyacını gidermeye yönelik olduğunu, iş yerinde 24 saat nöbet 48 saat istirahat esaslarına göre çalışma süresi mevcut olduğunu, işçi tarafından imzalanan sözleşmede sürenin işveren tarafından belirleneceği işçinin bu süreye uymaması halinde işverenin iş akdini feshedebileceği hizmet sözleşmesinin tam süreli olup işçinin haftalık ve günlük çalışma sürelerinin tamamını işverene bağımlı olarak geçireceğinin düzenlendiğini, işçinin bu iş akdi sona erdirilmezden önce 08/10/2014 tarihli dilekçesinde “…haksız ve kanunsuz olarak… baskı ile…ne de akla ve mantığa sığmaktadır…bu şartlar altında çalışmam mümkün değildir…görmezden gelen bu durumun düzeltilmesini rica ediyorum” şeklinde dilekçe verdiğini, işçinin baştan beri yapmış olduğu sözleşme ve işin niteliği gereği olan çalışma şartlarına uymayacağını belirttiği ve talebi aşan şekilde beyanlar içeren dilekçe verdiği gözetilerek davacının iş akdinin haklı nedenlerle feshedildiği gerekçesiyle kıdem ve ihbar tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.

Temyiz: Karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

Gerekçe:

1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalının tüm, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2-İş sözleşmesinin, işçinin doğruluk ve bağlılığa aykırı söz veya davranışları sebebiyle işverence haklı olarak feshedilip feshedilmediği noktasında taraflar arasında uyuşmazlık söz konusudur. 4857 sayılı İş Kanunu‘nun 25’inci maddesinin (II) numaralı bendinde, ahlâk ve iyi niyet kurallarına uymayan haller sıralanmış ve belirtilen durumlar ile benzerlerinin varlığı halinde, işverenin iş sözleşmesini haklı fesih imkânının olduğu açıklanmıştır. Yine değinilen bendin (e) alt bendinde, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan işçi davranışlarının da işverene haklı fesih imkânı verdiği ifade edilmiştir. Görüldüğü üzere yasadaki haller sınırlı sayıda olmayıp, genel olarak işçinin sadakat borcuna aykırılık oluşturan söz ve davranışları işverene fesih imkânı tanımaktadır. İşçinin eleştiri sınırları içinde kalan söz ve davranışları ise, işverene haklı fesih imkânı vermez. Somut olayda davalı işyerinde çocuk gelişim uzmanı olarak çalışan davacının, yasal düzenleme yapılan emziren anne pozisyonunda olması nedeniyle çalışma saatlerinin yasaya göre düzenlenmesini işverenden talep ettiği, işverenin ise yasalara aykırı olarak davacının durumunu yok sayarak eski çalışma düzeni olan 24/48 vardiyalı olarak çalışmasının zorunlu olduğunu şifahen beyan etmesi üzerine davacı tarafından 08.10.2014 tarihli işverene hitaben dilekçe yazıldığı, bu dilekçe içeriğinde yasal düzenlemelerden bahsedildiği, işverence talebine kayıtsız kalınmasının yasalara akla ve mantığa uygun olmadığının eleştiri sınırları içerisinde ifade edildiği, konunun emredici hükümlerle düzenlendiği ve işverenlerin emredici konularda yasal düzenlemelere uymak mecburiyeti bulunduğu, aksi durumda idari para cezasına hükmedileceğine dair yasal düzenlemeler getirilmesi nedeniyle davacı beyanının talebi aşan ifadeler şeklinde değerlendirilemeyeceği gibi hak arama hürriyeti içerisinde değerlendirilebilecek nitelikte olduğu bu itibarla işverence yapılan feshin haklı ve geçerli bir nedene dayanmadığı anlaşılmakla kıdem ve ihbar tazminatının kabulü yerine reddine yönelik hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

3-Taraflar arasındaki ilişkinin 4857 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır. 4857 sayılı Kanun’un 1. maddesinin ikinci fıkrası gereğince, 4. maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, işverenler ile işveren vekillerine ve işçilerine, çalışma konularına bakılmaksızın bu Kanunun uygulanacağı belirtilmiştir. Karar tarihinde yürürlükte bulunan 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca, 4857 sayılı Kanun’a göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında, iş sözleşmesinden veya 4857 sayılı Kanun’a dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözüm yeri İş Mahkemeleridir. Somut olayda, davacının davalı belediyeye ait çocuk koruma evlerinde çalıştığı belirtilmiştir. Ne var ki, davacının çalıştığı işyerinin ev tipi sosyal hizmet birimi olup olmadığı yönünde herhangi bir inceleme ve araştırma yapılmadığı anlaşılmaktadır. 06.02.2014 tarih 6518 sayılı Kanun‘un 15. maddesi ile 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu’nun 16. maddesine fıkra eklendiği ve ilgili değişiklik ile “Ev tipi sosyal hizmet birimleri, 22.05.2003 tarihli ve 4857 sayılı Kanun’un 4. maddesinin birinci fıkrası hükmü kapsamındadır.” düzenlemesinin getirilmiştir.2828 sayılı Kanunun 2. maddesinde; Bu kanun sosyal hizmetlerle ilgili tüm kamu kurum ve kuruluşları ile, gerçek kişileri, ve özel hukuk tüzelkişilerini, sosyal hizmet kurum ve kuruluşlarında çalışan personeli, sosyal hizmetlerden faydalananları ve faydalanacak durumda olanları kapsar şeklinde düzenleme yapıldığından davalı Belediyeye ait işyerinin de sosyal hizmet birimi olduğu açıktır.

“Ev tipi sosyal hizmet birimleri” düzenlemesinin ise aynı Kanunun 14. maddesi ile 2828 sayılı Kanuna eklenen 3. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendlerinin (6), (9), (12), (13) ve (14) numaralı alt bentlerinin;

“6. “Çocuk Destek Merkezleri”; Suça sürüklenmesi, suç mağduru olması veya sokakta sosyal tehlikelerle karşı karşıya kalması sebebiyle haklarında bakım tedbiri veya korunma kararı verilen çocuklardan psikososyal desteğe ihtiyaç duyduğu tespit edilenlerin, bu ihtiyaçları giderilinceye kadar geçici süre ile bakım ve korunmalarının sağlandığı, bu süre içinde aile, yakın çevre ve toplum ilişkilerinin düzenlenmesine yönelik çalışmaların yürütüldüğü; çocukların mağduriyet, suça sürüklenme, yaş ve cinsiyet durumuna göre ayrı ayrı yapılandırılan veya ihtisaslaştırılan yatılı sosyal hizmet kuruluşlarını,”

“9. “Aktif Yaşam Merkezi”; Engelli bireylerin, yaşam kalitesinin artırılması ve sosyal hayata aktif katılımlarına katkı sağlanması amacıyla, engelli bireyler ile ailelerine rehberlik ve destek hizmeti ile evde gündüz bakım hizmeti sunan gündüzlü sosyal hizmet kuruluşlarını,”

“12. “Çocuk Evleri Sitesi”; Korunma ihtiyacı olan çocukların bakımlarının sağlandığı aynı yerleşkede bulunan birden fazla ev tipi sosyal hizmet biriminden oluşan kuruluşu,

13. “Ev Tipi Sosyal Hizmet Birimleri”; Çocuk, kadın, engelli ve yaşlılar ile bakım veya barınma ihtiyacı olan kişilere hizmet verilen mesken niteliğindeki yatılı sosyal hizmet birimlerini,

14. “Ev Tipi Sosyal Hizmet Birimleri Koordinasyon Merkezi”; İl müdürlüğü bünyesinde oluşturulan ev tipi sosyal hizmet birimlerinin bağlı olduğu merkezi,” olarak değiştirilmesi suretiyle oluşturulduğu anlaşılmaktadır. Kanuni değişiklik sebebiyle “Ev tipi sosyal hizmet birimi” olarak tanımlanan kuruluşlardaki çalışmaların 4857 sayılı Kanun’un 4. maddesinin 1. fıkrasındaki istisnalar arasında yer aldığı ve bu sebeple bu kurumlarda işçi statüsünde çalışan kişilerin hizmet sözleşmesine dayalı talepleri bakımından İş Kanununa tabi olmadığı anlaşılmaktadır. Bu kapsamda mahkemece kanuni düzenlemede yer alan “Ev Tipi Sosyal Hizmet Birimleri”nin nereler olduğu ve davacının çalıştığı işyerinin bu birimlerden olup olmadığı konusunun, ilgili kurumlarla yazışma yapılmak suretiyle aydınlatılması, eğer işyerinin “Ev Tipi Sosyal Hizmet Birimi” niteliğinde olduğunun tespit edilmesi halinde 6518 sayılı Kanun’un 15. maddesi ile değişik 2828 sayılı Kanun’un 16. maddesine göre uyuşmazlık bakımından İş Kanununun kapsamında olmayan fakat Türk Borçlar Kanununa tabi iş ilişkisinin bulunduğu, davacı Borçlar Kanununa tabi iş ilişkisinde belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalışan ve haksız feshe maruz kalan işçi konumunda bulunduğundan Türk Borçlar Kanunu 438. maddesi gereğince bildirim sürelerine ilişkin bir tazminatı ve hakimin takdirine bağlı olarak altı aylık ücretinden fazla olamayacak şekilde tazminatı talep edebilir, hükmü olup kıdem tazminatına ilişkin düzenleme bulunmaması nedeniyle kıdem tazminatının bu gerekçe ile reddi gerekir, ihbar tazminatına ise Türk Borçlar Kanunu 438/1. maddesi uyarınca hüküm kurulmalıdır. Davacının çalıştığı işyerinin “Ev tipi sosyal hizmet birimi” niteliğinde olmadığının tespiti halinde ise, davacının kıdem ve ihbar tazminatına yönelik talebinin kabulüne karar verilmesi gerekirken bu araştırmanın yapılmamış olması bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Bu nedenlerle mahkeme kararının BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine, 12.11.2019 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Leave a comment

Make sure you enter all the required information, indicated by an asterisk (*). HTML code is not allowed.

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • Enflasyon Düzeltmesi Uygulayan Şirketlerde Kar Dağıtımı Ticaret Bakanlığı tarafından hazırlanan “Enflasyon Düzeltmesi Uygulayan Şirketlerde Esas Alınacak…
  • 1 TL için 532.000 TL Fazla Vergi Ödeme Riski Sosyal içerik üreticilerinden ile Appstore, Google Play üzerinden gelir elde…
Top