Bankalar, yapılan ithalat işlemlerine ilişkin açmış oldukları akreditif tutarlarını teminat göstererek uluslararası piyasadan ilave kredi temin edebilmektedir. Bu nedenle bankalar akreditif işlemlerinde, bu işlemleri bankaları nezdinde yapanları cezbedebilmek için diğer bankalara göre daha farklı/fazla avantajlar (avantajlı kurlardan dövizli işlemler yapmak vb.) sağlayabilmektedir.

Ancak, son dönemlerde yapılan vergi incelemelerinde, bu kapsamda bankalarca rekabetçi kur vb. araçlarla sağlanan avantajlar üzerinden, avantaj sağlayan işletmelerce KDV hesaplanması gerektiği iddiası ile cezalı vergi tarhiyatları gündeme gelmiştir.

Bankalar nezdinde yapılan incelemelerde, bankaların hizmet aldığı halde fatura almadığı ve KDV ödemediği yönünde değerlendirmeler üzerine, bankalar eleştiriye muhatap olmamak adına müşterilerine sağladıkları bu kabil menfaatler için fatura istemeye başlamışlardır. Daha önce fatura düzenlenmemiş işlemlerle ilgili incelemeler, bankalardan alınan bilgilerden hareketle adeta karşıt inceleme mantığı ile yapılmakta, daha sonra düzenlenen faturalar ise eleştirilerin hukuki dayanağı olarak görülmektedir.

Diğer taraftan, son düzenlemeler çerçevesinde faturaların temin edilmesi de yeterli olmamakta, düzenlenen faturalarda Bankaların KDV tevkifatı yapma yükümlülüğü de ortaya çıkmaktadır.  

İşletmelerce verilen bir hizmet söz konusu mu? 

Öncelikle KDV Kanunu’na göre bir işlemin KDV’ye tabi olması için; ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan bir teslim veya hizmetin olması gerekmektedir. Dolayısıyla, işletmelerin akreditif işlemlerine ilişkin finans sektöründeki rekabet çerçevesinde bankaların daha avantajlı şartlarla işlem yapması nedeniyle elde ettiği gelirlerin mahiyetinin, sunulan hizmetin tanımının vergi inceleme raporlarında açıkça belirtilmesi gerekmektedir. Ortada bir hizmet olmadığından doğal olarak vergi inceleme raporlarında tanımının da yapılmasının pek mümkün olmayacağı düşünülmektedir. Hizmetin tanımı, aşağıdaki başlıkta ifade edeceğim konu ile bağlantısı itibariyle ayrıca önem arz etmektedir. 

Danıştay’dan emsal nitelikte mevduat faizinde KDV kararı

Bilindiği üzere, işletmeler arasında sunulan finansman temin hizmeti KDV’nin konusuna girmektedir. Dolayısıyla işletmelerin vadeli mevduat açmak suretiyle bankalara finansman hizmeti sunmakta oldukları rahatlıkla iddia edilebilir.

Ancak konu ile ilgili Danıştay’ın 27.04.1999 tarih ve Esas: 1998/1161, Karar: 1999/1672 sayılı kararında; tatil köyü işletmeciliği yapan yükümlü şirketin 1995 yılında bankaya yatırdığı mevduat nedeniyle elde ettiği faiz geliri üzerinden katma değer vergisi hesaplaması gerektiği halde söz konusu geliri beyan dışı bıraktığı ileri sürülerek tarh olunan ağır kusur cezalı katma değer vergisinin terkini istemiyle açılan davayı; davacı şirketin bankalara mevduat yatırmasının 3065 sayılı Kanun’un 1 ve 4. maddeleri hükümleri karşısında verginin konusunu teşkil eden bir hizmet olarak kabul edilemeyeceği, bankaya kişilerin yatırdığı paranın bankaya sunulan bir hizmet sayılamayacağı, bu nedenle davacı şirketin bankaya finansman hizmeti sunduğunun kabulü ile yapılan tarhiyatta isabet bulunmadığı gerekçesiyle kabul ederek cezalı tarhiyatı terkin eden Antalya Vergi Mahkemesi’in 20.11.1997 tarih ve 1997/547 sayılı kararını oybirliği ile onamıştır.

Bu karara göre, bankaya mevduat yatırılması bankaya sunulan bir hizmet olarak görülmemiş, Vergi İdaresi de bugüne kadar bu karara uygun şekilde hareket ederek, bankaya mevduat yatıran işletmeler nezdinde hiçbir zaman KDV hesaplanması gerektiği yönünde görüş vermemiş ve bu konuyu vergi incelemelerinde de eleştiri konusu yapmamıştır.

Dolayısıyla bankaya yatırılan mevduat kapsamında elde edilen faiz üzerinden mevduat sahibi işletmelerin KDV hesaplamasına gerek olmadığı konusunda tüm tarafların hemfikir olduğu, bu işlemlerde Danıştay’ın söz konusu kararında da ifade edildiği üzere bir finansman hizmeti olmadığı göz önünde bulundurularak, akreditif işlemlerine aracılık eden Bankaların bu işlemler karşılığında işletmelere sağladıkları menfaatler üzerinden KDV hesaplanmasına gerek olmadığı şeklinde yorumlanması mümkündür.  

Aksi halde, işletmelerin mevduat veya gecelik vadeli (overnight) hesaplardan elde ettikleri faizler üzerinden de KDV hesaplanması gerektiği iddia edilebilecek, neredeyse tüm işletmelere KDV hesaplamadığından bahisle cezalı tarhiyat yapılması gündeme gelebilecektir.

Nitekim, tahvil satın almak suretiyle verilen finansman hizmetinde de KDV tartışma konusu olmuş, tereddüt edilen bu husus, 15/7/2016 tarihli ve 6728 sayılı Kanun’un 43’üncü maddesiyle KDV Kanunu’na istisna hükmü eklenmek suretiyle giderilmiştir. Ancak, söz konusu istisna hükmünün gerekçesinde, yapılan değişiklikle tahvil satın almak suretiyle verilen finansman hizmetinin istisna kapsamında olduğunun açıklığa kavuşturulduğu ifade edilmiştir. Dolayısıyla, düzenleme ile zaten KDV’den istisna olan bir işlemin, Kanunda açıkça sayılmak suretiyle tereddütlerin giderilmek istendiğinin amaçlandığını anlamaktayız.

Promosyon ödemelerine ilişkin özelge emsal oluşturur mu? 

Gelir İdaresi Başkanlığı’nın 07/04/2014 tarih ve 35 sayılı özelgesinde, şirketlere yapılan promosyon ödemeleri üzerinden KDV hesaplanması gerektiği ifade edilmişse de, promosyon ödemeleri karşılığında bankaların müşteri portföylerini genişlettiklerinden (kredi kartı, avans hesap, vadeli-vadesiz hesap, kredi hacmi gibi) pazarlama hizmeti olarak değerlendirilebilecek bu hizmetlerin, tartışma konusuna emsal teşkil etmeyeceği söylenebilir.

Mevduat faizi, mudilerce bankalara verilmiş KDV’ye tabi hizmet olarak görülmezken, müşteri edinebilmek ve akreditifli işlemleri çekebilmek için sağlanan avantajlı kur/rekabetçi fiyat/iskontonun, söz konusu muktezadan hareketle KDV’ye tabi olduğu iddiası, olayın ters yüz edilmesi suretiyle, menfaat sağlananın menfaat sağlayana verdiği hizmet olarak değerlendirilmesi anlamına gelecektir.

Bu yaklaşımın bir sonraki durağını rekabetçi mevduat faizi, rekabetçi kur, rekabetçi kredi faizi verilen her türlü durum oluşturabilecek, hoş geldin faizi reklamı yapan bankalar ise bu yaklaşımın bir sonraki durağının başlangıç noktası olabilecektir.

Vergi idaresinin yorumu, bankalara tevkifat yükümlülüğü getiriyor

1 Mart 2021 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, bankaların tüm hizmet alımlarına 5/10 oranında KDV tevkifatı getirildi. Vergi idaresinin yorumu çerçevesinde akreditif işlemlerinde sağlanan menfaatler üzerinden KDV hesaplanması gerektiğinin kabulü durumunda, 1 Mart 2021 tarihinden itibaren düzenlenecek faturalarda hesaplanacak KDV’nin yarısının bankalarca tevkif edilerek beyan edilmesi gerekecektir. Mehmet Ali Ayaz

https://www.dunya.com/kose-yazisi/akreditif-islemlerinde-kdv-tereddutu/641370

Leave a comment

Make sure you enter all the required information, indicated by an asterisk (*). HTML code is not allowed.

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • AK Parti'den Açıklama Geldi: Genel Sağlık Sigortası (GSS) Borçları Silinecek AK Parti Grup Başkanvekili Usta, AK Parti grubunun Meclis Başkanlığı'na…
  • TAM İSTİSNA KAPSAMINDA YÜKLENİM KDV İADESİ ANALİZİ * Yüklenilen KDV’nin Yüklenildiği Dönem İle İadenin Talep Edildiği Dönem…
  • İTUS, HİS , ATU KAPSAMINDA KDV İADE HADLERİ İndirimli Teminat Uygulama Sistemi ( İTUS) Hızlandırılmış İade Sistemi (…
Top