Hazine, haksız vergi alır mı? Alır. Bu sonuç çok çeşitli şekillerde karşımıza çıkabilir. Örneğin mükellef ihtirazi kayıtla beyanname verip, vergisini ödedikten sonra açtığı davayı kazanıp iade alacaklısı olabilir. Vergi mahkemesinde davayı kaybeden bir mükellef, zorunlu olarak vergi ve cezayı ödedikten sonra nihayette dava lehine sonuçlanabilir. Mükellef ödediği tutar kadar alacaklı hale gelir. Re’sen yapılmış bir tarhiyatta sırf gecikme faizini durdurmak için vergi aslını ödeyen bir mükellefin, tarhiyatın yargı kararı ile iptal edilmesi sonucunda da alacaklı hale gelmesi mümkündür. Vergi idaresinin düzeltme talebini reddetmesi ve red işleminin yargı kararı ile iptali sonucu mükellefe iade yapması gerektiği hallerde de haksız alınan tutardan söz edilir.
Mükellefler nasıl vadesi geldiği halde ödemediği hazine alacağı için, hazine parasını haksız kullandığı gerekçesi ile gecikme faizi veya zammı adı altında bir ödeme yapıyorsa, aynı şekilde hazinenin de tahsil ettiği tutarın haksızlığının daha sonra ortaya çıkması halinde mükellefe, kullanmaktan mahrum ettiği tutar için bir faiz ödemesi hakkaniyet gereğidir.
Kaldı ki idareyi, eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü tutan Anayasa'nın 125. maddesinin son fıkrası, yargı kararı uyarınca iadesi gereken bir miktar paranın, idarenin tasarrufunda kalan ve bu sürede ilgilisi tarafından tasarruf edilememesinden doğan zarar giderilerek ödenmesi gereğini de ortaya koymaktadır. Nitekim Yasa Koyucu buradaki hakkaniyetsizliği fark ederek Vergi Usul Kanunu’nun 112. maddesine aşağıdaki 4. fıkrayı eklemiştir.
“Fazla veya yersiz olarak tahsil edilen vergiler, fazla veya yersiz tahsilatın mükelleften kaynaklanması halinde düzeltmeye dair müracaat tarihi, diğer hallerde verginin tahsili tarihinden düzeltme fişinin mükellefe tebliğ edildiği tarihe kadar geçen süre için aynı dönemde 6183 sayılı Kanun’a göre belirlenen tecil faizi oranında hesaplanan faiz ile birlikte, 120’nci madde hükümlerine göre mükellefe red ve iade edilir.”
Maddenin izleyen fıkralarında da aktardığımız 4. fıkraya paralel olarak, Vergi Usul Kanununa göre iadesi gereken vergilerin iadesi ile ihtirazi kayıtla beyan edilerek ödenen vergilerin yargı kararı ile iadesinde de ödemenin tecil faizi ile birlikte yapılması esası benimsenmiştir.
Bu düzenleme ile adalet sağlanmış mıdır? Bence hayır. Gecikme faizi ve zammı (yıllık %19.2) ile tecil faizi (yıllık %15) oranları farklıdır. Ödenen gecikme faizi /zammı gider yazılamaz. Burada alınan tecil faizi ise, gelir yazılmakta ve vergilendirilmektedir. Yani gerçekte net alınan faiz, örneğin bir kurumda %11,25’dir. Kısaca burada da hazine lehine “hep bana adaleti” söz konusudur.
Bu adaletsizliği gören bazı yargı mercileri; fazla veya yersiz tahsilatın davacıdan kaynaklanmadığı hallerde ve davacı tarafından 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin kanuna göre belirlenmiş oranda faiz talep edilen durumlarda, idarenin yapacağı geri ödemeyi 3095 sayılı Kanun’a göre belirlenmiş orandaki faizle yapmasına hükmetmektedir.
Buna karşılık bazı yargı mercileri ise kararlarında, iadeten yapılacak ödemelerde talep edilse dahi 3095 sayılı Kanun’a göre faiz ödenmesini kabul etmemekte, Vergi Usul Kanununun 112. Maddesinin yukarıda aktardığımız fıkrasına göre tecil faizi oranında faizle ödeme yapılmasına karar vermektedir.
Nihayet bu içtihat farklılığı Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun Bölge İdare Mahkemesi Kararları Arasındaki Aykırılığın Giderilmesi Hakkındaki E. 2021/1 K.2021/3 sayı ve 10.3.2021 tarihli Kararı ile aşağıdaki şekilde giderilmiştir. Kurulun kararına göre; “Vergi Usul Kanunu'nun 112/4. maddesinde 6322 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle birlikte Vergi Usul Kanunu'na tabi olan ve yargı kararı uyarınca iadesi gereken vergilere uygulanacak faiz yasal dayanağa kavuşturulmuştur. Böylece, iadesi gereken bu vergiler yönünden yasal/kanuni faiz, Vergi Usul Kanunu'nun 112. maddesinin 6322 sayılı Kanun’la değişik 4. fıkrasında belirtilen tecil faizi haline gelmiştir. Bu nedenle 15/06/2012 tarihinden sonra tahsil edilen vergilere ilişkin olarak dava dilekçesindeki yasal dayanağı gösterilmeyen yasal/kanuni faiz talebinden bu konuda 3095 sayılı Kanun'un 1. maddesine göre özel hüküm niteliğinde olan Vergi Usul Kanunu'nun 112. maddesinin 6322 sayılı Kanun’la değişik 4. fıkrasında belirtilen tecil faizinin anlaşılması gerekmektedir. Bu durumda, dava dilekçesindeki yasal/kanuni faiz talebi ile hangi kanunda düzenlenen faizin kastedildiği sorununun, özel hükmün genel hükme göre uygulama önceliğinin bulunması ilkesi dikkate alınarak çözülmesi nedeniyle ulaşılan sonucun idare hukukunun yerleşik içtihatlarından biri olan "taleple bağlılık" ilkesine aykırılık teşkil ettiğinden söz edilemeyecektir.”
İçtihat uyuşmazlığı bir anlamda çözülmüştür. Ancak adaletsizlik ortadan kalkmamıştır.
Bu konudaki adaletsizlik, ancak, yasa koyucunun konuya müdahale ederek, vergisini zamanında ödemeyen haksız mükelleften ne oranda faiz alınıyorsa, haksız alınan vergilerin iadesinde de aynı oranda faiz ödenmesini öngörmesi ile giderilebilir. Bumin Doğrusöz
https://www.dunya.com/kose-yazisi/haksiz-alinan-verginin-iadesinde-faiz-sorunu/634479