6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 75. maddesine göre, yapılan takip sonucunda haczi mümkün malı olmadığı anlaşılan veya bulunan malının satış bedeli borcunu karşılamayan borçlunun durumunu düzenlemektedir. Madde, şu iki halde, borçlunun aciz halinde sayılacağını ifade etmektedir(1).
Amme, (vergi) borçlusunun aciz halinde olması, onun hiç mal varlığının bulunmadığı anlamına gelmemektedir. Borçlunun mal varlığı olsa dahi, bu mal varlığının haczi olanaklı değilse veya haczi olanaklı olmasına karşın, satılması halinde bedelinin kamu alacağını karşılayamadığı anlaşılırsa, kamu borçlusu, yine, aciz halinde sayılmaktadır.
Yasa hükmünün düzenlenmesine göre; yapılan haciz sonunda, haczi mümkün malı bulunduğu tespit edilen kamu borçlusunun, bu malının 6183 sayılı kanunun 81 ve 91. maddeleri uyarınca değerlemesi sonunda kamu alacağını karşılayamayacağı anlaşılsa dahi, satış işlemi gerçekleştirilmeden, aciz halinde olduğunun kabulü mümkün değildir. Borçlunun aciz halinde sayılabilmesi için, haczedilen malların satışlarının yapılmış olması gerekmektedir. Haczi mümkün mameleki bulunan borçlu, ancak bu malının satışından elde edilen bedelin kamu alacağını karşılayamaması durumunda aciz haline düşmüş sayılacaktır.
6183 sayılı yasanın aciz ile ilgili durumu belirlenen borçlu için, bir “aciz fişi” düzenlenmektedir. Aciz fişinde, yapılan takibin safhalarının ve bakiye(kalan) borç miktarının gösterilmesi gerekmektedir. Aciz fişinin düzenlenmiş olması borçlunun aciz halinde olduğunu saptamaktadır. Bundan sonra artık iş alacaklı vergi idaresinin, borçlu mükellefi 5 yıl içerisinde ve her yıl azami 6 ayda bir izlemesine kalmaktadır.
Acze düşmüş bulunan borçlu hakkında, 6183 sayılı kanunun 48. maddesinde düzenlenen tecil ve taksitlendirme müessesesi uygulanabilir. Alacaklı kamu idaresi, tecil müessesesini uygulamak zorunda değildir. Bu inisiyatif alacaklı idareye aittir. Bu hak, kanunun 76. maddesinin ilk fıkrasının sonundaki “tatbik olunabilir” ibaresinden ortaya çıkmaktadır. Alacaklı kamu idaresinin tecil uygulaması yapmayı kabul etmesi durumunda, anılan madde hükmü, aciz halindeki kamu borçlusundan teminat ve tecil faizi aranmaksızın yürütülür(2). Çünkü, bireysel gelir vergisi mükellefleri bakımından aciz hali bir bakıma şirketler de iflas veya konkordato uygulamasına benzerlik taşımaktadır. Dolayısıyla da acze düşmüş bir gelir vergisi mükellefi için tecili faizi uygulamak mümkün bulunmamaktadır.
Öte yandan, aciz vesikası düzenlenip mükellefe verilmeden önce vergi idaresi tarafından mükellefin Türkiye çapında genel bir “mal varlığı araştırması” yapılarak buna göre gerçek kişi hakkında herhangi bir mal varlığına rastlanılmaması halinde daha sonra aciz belgesi düzenlenebilir. Yine bu mükelleflerin durumları 5 yıl içerisinde sürekli takip ve izleme yapılarak mal varlıklarındaki artışlar, azalışlar devamlı yılda 2 kez tekrar edilmektedir.
6183 sayılı yasanın 76. maddenin 2. fıkrası, alacaklı tahsil dairesinin, aciz halindeki kamu borçlusunun mali durumunu, zamanaşımı süresi içinde, devamlı olarak, takip edileceği ifade edilmektedir. Fıkra hükmünde, aynı zamanda, dolaylı olarak, aciz hali devam ederken, kamu alacağının zamanaşımına uğrayabileceğini de kabul etmektedir. Zira; aciz halinde bulunan borçlunun borcunun zamanaşımına uğrayacağı kabul edilmemiş olmasaydı, borçlunun mali durumunun takibinin zamanaşımı süresiyle sınırlandırılmasına gerek olmazdı.
Diğer taraftan, madde de burada sözü edilen zamanaşımı, 6183 sayılı kanunun 102. maddesinde düzenlenen tahsil zamanaşımıdır. Anılan maddeye göre; tahsil zamanaşımı, kamu alacağının vadesinin rastladığı takvim yılını izleyen takvim yılı başından itibaren beş yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrayacaktır. Zamanaşımını başlatan durum, kamu alacağının vade tarihidir. Beş yıllık zamanaşımı süresi, bu tarihe göre belirlenen takvim yılı başından itibaren işlemeye başlamaktadır(*).
Bunun yanı sıra; bir sonraki maddede, zamanaşımını kesen sebepler sayılmıştır(3). Bunlar arasında, ödeme yapılması, haciz tatbiki, cebren tahsil ve takip muameleleri sonucunda yapılan her çeşit tahsilat, ödeme emri, mal bildirimi, kamu alacağının ödeme planına bağlanması da sayılmıştır. Aciz halinde olan kamu borçlusu için, bu işlemlerden hangisi en son yapılmışsa, yeni zamanaşımı süresi, bu işlem tarihini izleyen takvim yılı başından işlemeye başlayacaktır. Örneğin; haczi kabil menkul veya gayrimenkul malı bulunmayan kamu borçlusu için, mal bildiriminde bulunduğu; mal bildiriminde bulunmayan kamu borçlusu için, ödeme emrinin tebliğ edildiği; haczi mümkün malı olan kamu borçlusu için, bu malın satılması sonucu elde edilen tarih, en son yapılan işlemdir. Yeni zamanaşımının hesabı, bu tarihe göre belirlenen takvim yılı başı itibariyle yapılacaktır.
Kamu borçlusu aciz halinde iken, borcuna karşılık olarak teminat göstermesi halinde de, zamanaşımı süresi, teminatın kalktığı tarihe göre belirlenen takvim yılı başından itibaren yeniden çalışmaya başlayacaktır.
Aciz halindeki borçlu hakkında 48. madde hükmü tecil ve taksitlendirme uygulanarak, kamu alacağının ödeme planına bağlanması halinde ise, yeni zamanaşımı süresinin hesabı, bu ödeme planına uygun olarak yapılan en son ödeme tarihine göre belirlenecek takvim yılı başı esas alınarak yapılır. Bu halde, yeni zamanaşımının hesabında, değil de, son ödeme tarihinin esas alınmasının nedeni, her ödemenin, 103. maddenin ilk fıkrasının 1. bendine göre, işlemekte olan zamanaşımını yeniden kesecektir. Nazlı Gaye Alpaslan
(1) HGK., 2/3/2006 gün ve E:2005/15-K:2005/119, İstanbul Barosu dergisi, C.80, S.2006/5, Eylül-Ekim, sh. 2145: İtiraz ve şikayet konu edilmeksizin kesinleşen ve borçlunun hacze değer malının bulunmadığına ilişkin olan haciz tutanağının, geçici aciz belgesi niteliğinde olduğu ve borçlunun aciz halinin gerçekleştiği hk.
(2) 6183 sayılı yasa 48. md. ve konuyla ilgili GT.370-438 genel tebliğ ve ilgili maddeler için bkz. 9,10,56,62
(3) 6183 sk. md. 103
(*) Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 9/7/1987 gün ve E:87/1317-K:87/2916 sayılı kararında:
“… borç miktarına göre yapılan haczin yetersizliği ve mallar hakkında açılmış istihkak davasının varlığı gözetilerek bu davanın istihkak davasına mukabil açılmış bir dava olarak kabulüyle esasına girişilip, delilleri toplanarak sonucuna göre bir karar verilmelidir. Mahkeme kararının bozulmasına karar verildi.”