Şubat ayını yakından ilgilendirilen iki yükümlülükten birini (diğer ücretlilere ilişkin yükümlülükleri) önceki yazımda irdelemiştim. Bu yazımda da diğerini, bir başka deyişle ticari kazançları basit usulde vergilendirilen yükümlülüğü aktarmaya çalışacağım.
Basit usûlden yararlanacakların belirlenmesi açısından Gelir Vergisi Kanunu hem genel hem de özel koşullar belirlemiştir. Mükelleflerin bu usûlden yararlanabilmeleri için her iki gruptaki koşulları da taşıması gerekmektedir. Genel koşular kanunun 47. maddesinde belirtilmiştir. Bunlar kısaca; kendi işinde bilfiil çalışmak, iş yeri kirasının / emsal kira bedelinin belli tutarları aşmaması ve başkaca bir ticari / zirai veya mesleki faaliyet dolayısıyla gerçek usûlde mükellefiyetin bulunmaması şeklinde sayılabilir. Özel koşullar ise Kanunun 48. maddesinde faaliyet alanlarına alım-satım veya hasılat tutarları için çizilmiş sınırlardan oluşmaktadır.
Kanunun 51. maddesinde ise basit usûlden yararlanamayacak olanlar sayılmıştır. Bunları kısaca; kollektif şirket ortakları ile komandit şirketlerin komandite ortakları, ikrazat işleriyle uğraşanlar, sarraflar ile kıymetli maden ve mücevherat alım satımı ile uğraşanlar, inşaat ve onarma işini taahhüt edenler, sigorta prodüktörleri, ilan ve reklam işleriyle uğraşanlar, gayrimenkul ve gemi alım satımı ile uğraşanlar, tavassut işi yapanlar, naden işletmeleri, taş ve kireç ocakları, kum ve çakıl istihsal yerleri, tuğla ve kiremit harmanları işletenler, şehirlerarası yük ve yolcu taşımacılığı yapanlar ile treyler, çekici ve benzerlerinin sahip veya işleticileri şeklinde sayabiliriz.
Basit usûlde vergilendirilenlerin kazancı, bir hesap dönemi içinde elde edilen hasılat ile giderler ve satılan malların alış bedelleri arasındaki olumlu farktır. Kazancın tespiti sırasında emtia ticareti ile uğraşanlarca; hesap dönemi sonundaki emtia mevcudunun değeri hâsılata, hesap dönemi başındaki emtia mevcudunun değeri giderlere ilâve edilir. Bu fark yapılan faaliyetle ilgili olarak Vergi Usûl Kanunu hükümlerine göre alınması ve verilmesi mecburi olan alış ve giderler ile hasılatlara ilişkin belgelerde yazılı tutarlara göre hesaplanır. Bu suretle tespit ve beyan olunan kazanç vergi tarhına esas alınır. Bu yöntemde kullanılan sabit kıymetlerin bedelleri gider yazılmaz ve üzerlerinden amortisman hesaplanmaz.
Basit usûlde vergilendirilen mükellefler, faaliyetlerine ilişkin mal alış ve giderleri ile hasılatlarını gösteren belgeleri ayrı ayrı dosyalarda saklamak zorundadırlar. Bu belgelerin kayıtları, mükelleflerin bağlı bulundukları meslek odalarının oluşturdukları bürolarda tutulur ve bu mükellefler ayrıca defter tutmazlar. Ancak günümüzde basit usulde vergilendirilenlerin çoğunluğunun hasılat ve giderleri defter-beyan sistemi üzerinden izlenmektedir. Bu usûlde vergilendirilenler, Vergi Usûl Kanunu’nun bildirme, vesikalar, muhafaza, ibraz, diğer ödevler ve ceza hükümleri ile vergi kanunlarında ikinci sınıftüccarlara ilişkin olarak yer alan hükümlere tabidirler. Dolayısıyla bu usûlde vergilendirilenler, defter tutmazlar, kendilerine yapılan ödemelere vergi kesintisi (stopaj) uygulanmaz, geçici vergi ödemezler, teslim ve hizmetleri KDV’ye tâbi değildir.
Basit usûle tabi ticaret erbabından, sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenlediği veya kullandığı tespit edilenler, bu hususun kendilerine tebliğ edildiği tarihi takip eden aybaşından itibaren ikinci sınıf tüccarlara ilişkin hükümlere tabi olurlar.
Basit usûle tabi olmanın genel veya özel koşullarından her hangi birini takvim yılı içinde kaybedenler, ertesi takvim yılı başından itibaren gerçek usûlde vergilendirilirler. Basit usûlde vergilendirilenler beya yeni işe başlayanlar, bu usûlden feragat edebilir ve gerçek usûlde vergilendirilmeyi tercih edebilirler.
Gelir Vergisi Kanunu’nda basit usûldekilerle ilgili bir indirim ve bir istisna düzenlemesi söz konusudur. Bunlardan birincisi, kanunun 89. maddesinin 1. fıkrasının 15. bendinde yer alan ve 2020 yılı gelirleri için 13.000 lira olarak uygulanması öngörülen indirimdir. İkincisi ise kanunun mükerrer 20. maddesinde yer alan 75.000 lira tutarlı istisnadır. Ancak her ikisinden birden yararlanmak mümkün değildir. Burada koşulları taşıyıp taşımama durumuna göre tercihi mükellefin kendisi yapacaktır.
Bu usulde vergilendirilenler, kanunun 89. maddesinde yazılı (özel şahsi sigorta primi, eğitim ve sağlık harcamaları, bağışlar vb.) harcamalarını beyannamede dikkate alabilecekleri gibi vergiye uyumlu mükelleflere sağlanan %5 oranındaki vergi indiriminden de yararlanabilirler.
Basit usûlde vergilendirilenlerin yıllık beyannamelerini, beyana tabi gelirlerinin sadece basit usûle tâbi kazançtan oluşması koşulu ile bu ay içerisinde, (ayın son günü tatile rastladığından) 1 Mart akşamına kadar vermeleri gerekmektedir. Ancak söz konusu mükelleflerin başkaca beyana tabi gelirlerinin bulunması halinde beyannamelerini, örneğin ayrıca beyanı gereken kira gelirinin bulunması halinde, beyannamenin mart ayında verilmesi gerekmekterdir. Şubat ayında beyanname verenler, beyannamede çıkacak ödenecek vergiyi 1 Mart ve 30 Haziran akşamına kadar iki taksitte ödemek zorundadırlar. Bumin Doğrusöz
https://www.dunya.com/kose-yazisi/subat-ayi-ve-basit-usulde-vergilendirilenler/611349