1. Kurumlar Vergisi Kanunu

Tasfiye sonucunda kalan son tutar olan tasfiye payının ödenmesinde, daha önce sermayeye eklenen kâr payları üzerinden stopaj yapılması gerekir mi?

(Danıştay Dokuzuncu Dairesinin 13.02.2019 tarih ve E:2016/4386 K:2019/292 sayılı kararı)

Dosyanın incelenmesinden; davacının tasfiye memurluğunu yaptığı şirketin 02.05.2012 tarihinde tasfiyeye girdiği, tasfiye sürecinde elde edilen tasfiye kârından %20 kurumlar vergisi ve %15 gelir (stopaj) vergisi kesintisi yapıldıktan sonra kalan ve ortaklara dağıtılan servet değeri (tasfiye payı) üzerinden Maliye Bakanlığınca son yıllarda verilen özelgeler sebebi ile sonradan vergi tarhiyatı ile karşılaşmamak adına %15 gelir (stopaj) vergisi kesintisi yapılıp ihtirazi kayıtla verilen beyanname üzerine tahakkuk eden verginin ödendiği anlaşılmaktadır.

Dağıtılmadığı sürece tevkifata ve beyana konu olmayan kâr payları Yasa hükümlerinin tanıdığı imkândan faydalanılarak sermayeye eklendiğinde şekil değiştirmekte ve kâr payı olmaktan çıkıp sermaye haline gelmektedir. Bu nedenle de tasfiye sonucu geri verilen sermaye paylarından dağıtılmayan kâr payını ayrıştırıp vergilendirmek, Yasa’nın kârın sermayeye eklenmesinin kâr dağıtımı sayılmayacağı yönündeki hükmüne ve amacına aykırı olacaktır. Anılan hükümler uyarınca tam mükellef kurumların elde edecekleri kârın dağıtılması halinde bu kâr payları üzerinden tevkifat yapacakları açık olmakla birlikte söz konusu kârın dağıtılmayıp sermayeye eklenmesi durumunda yasa hükmü uyarınca tevkifat yapılmayacaktır.

Öte yandan vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin yasa ile konulacağı vergi sistemimizin vazgeçilemez bir unsuru olmakla birlikte, bu duruma aykırı şekilde yapılan bir vergilendirmenin, verginin yasallığı ve hukuk devleti ilkelerini ihlal edeceği tartışmasız olup, yasada öngörülmeyen bir hususun tebliğ, sirküler, özelge gibi idari işlemlerle vergilendirilmesi mümkün olmadığından ihtirazi kayıtla verilen beyanname üzerinden yapılan dava konusu tahakkuk işleminde ve Vergi Mahkemesinin redde ilişkin hüküm fıkrasında isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne, Vergi Mahkemesi kararının redde ilişkin hüküm fıkrasının bozulmasına karar verildi.

Yurt dışındaki grup şirketinden alınan teknik destek hizmeti veya gayri maddi hak bedeli stopaja tabi midir?

(Danıştay Dokuzuncu Dairesinin 07.05.2019 tarih ve E:2015/2541 K:2019/3472 sayılı kararı)

İngiltere’de mukim grup firmaları ile davacı şirket arasında imzalanan “Yönetim Hizmetleri Sözleşmesi” kapsamında firmadan alınan bazı hizmetler karşılığı ödenen bedellerin Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 30. maddesi uyarınca vergi kesintisine tabi olmadığı ihtirazi kaydıyla verilen muhtasar beyannameye istinaden tahakkuk ettirilen kurum stopaj vergisinin iptali ve iadesi istenilmiştir.

Vergi Mahkemesince verilen kararda; Yönetim Hizmetleri Sözleşmesi kapsamında verilen hizmetlerin niteliğine bakıldığında dar mükellef kurumun belirlenen konularda davacı şirkete teknik destek vermesinin amaçlandığı, ticari alanda elde edilmiş bir tecrübenin kullanım hakkının aktarılması ya da kiralanmasının söz konusu olmadığı, zira ... firmasının faaliyet konusunun diğer ülkelerde de bulunan tüm grup firmalarına teknik anlamda destek vermek ve firmalar arasında koordinasyonu sağlamak olduğu, dolayısıyla ortada bu firmanın, grup bünyesindeki diğer firmalara sanayi ve ticari alanda elde ettiği deneyimini ya da bilgi birikimini kullandırmasından söz etmenin mümkün olmadığı sonucuna varıldığından, davacı şirket tarafından dar mükellef kurumdan alınan hizmet karşılığı yapılan ödemenin kurum stopaj vergisinin konusunu oluşturduğundan bahisle davacının ihtirazi kaydı kabul edilmeyerek yapılan tahakkukta hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, davacı ile İngiltere’de mukim grup firmaları arasında imzalanan “Yönetim Hizmetleri Sözleşmesi” uyarınca, davacının ... firmasından hizmet almak istediği, ... firmasının bu hizmetleri vermeye hazır olduğu ve hizmetlerin verilmesi için gerekli kaynaklara sahip olduğu, sözleşmenin “Tanımlar ve Yorum” başlıklı bölümünde ise; kaynakların, ... firmasının alıcılara hizmetleri sunmasını sağlayacak her türlü fiziksel, sanal, insani, maddi veya maddi olmayan varlık veya faaliyet anlamına geleceği belirtilmiştir.

Bu kapsamda, ... firmasının davacıya sağlayacağı hizmetler sözleşme; ekinde genel yönetim, insan kaynakları, finans, tedarik, strateji (imalat stratejisi de dahil), araştırma ve geliştirme (sağlık, güvenlik ve sürekli gelişim dahil), satış ve pazarlama, bilişim, bilgi sistemleri, küme yönetimi, maliyetlerin merkezi birleştirilmesi ve tekrar borçlandırma maliyetleri şeklinde belirlenmiştir.

Davacı ile ... arasında imzalanan ve içeriği yukarıda belirtilen sözleşme kapsamında sunulacak olan hizmetler incelendiğinde, bunların bir kısmının gayri maddi hakkın kullandırılması kapsamında olduğu, bir kısmının ise teknik destek verilmesi kapsamında olduğu görülmektedir. Dolayısıyla davalı idarece, sunulan hizmetler arasındaki bu ayrım gözetilmeksizin, davacı şirket tarafından dar mükellef kurumdan alınan hizmet karşılığı yapılan ödemelerin tamamının vergi kesintisine tabi olduğundan bahisle tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmadığından, ihtirazi kaydın kabul edilmemesi suretiyle yapılan tahakkukun iptaline ve ödenen tutarın iadesine karar veren Vergi Mahkemesi kararında sonucu itibariyle hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

2. Gelir Vergisi Kanunu

Kayıt ve beyan dışı bırakılan kurum kazancı ortaklara dağıtıldığı kabulü ile stopaja tabi tutulabilir mi?

(Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunun 27.03.2019 tarih ve E:2018/1048 K:2019/268 sayılı kararı)

Gerçek bir mal teslimine dayanmaksızın düzenlenmiş faturaların kayıtlara dahil edilmesi ve bir kısım hasılatın kayıt ve beyan dışı bırakılması yolunda düzenlenen vergi inceleme raporu uyarınca, re’sen salınan gelir (stopaj) vergisinin kaldırılması istemiyle dava açılmıştır.

Vergi Mahkemesi, kurum kazancından hesaplanan kurumlar vergisi düşüldükten sonra geriye kalan şirket ortaklarının kâr payları üzerinden gelir vergisi tevkifatının yapılması gerektiği, davacı adına aynı nedenle salınan 2010 yılma ilişkin kurumlar vergisine karşı açılan dava Mahkemelerinin 30.04.2015 tarih ve E:2014/480, K:2015/920 sayılı kararı ile reddedildiğinden, dava konusu cezalı tarhiyatta hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir.

Davacının temyiz istemini inceleyen Danıştay Dokuzuncu Dairesi; gelir vergisi tevkifatı yapılabilmesi için kurum kazancından doğan kârın ortaklara dağıtılmış olması gerektiği, bir kısım hasılatın kayıt ve beyan dışı bırakılması sonucunda elde edilen kârın ortaklara dağıtıldığına ilişkin olarak inceleme elemanı ya da idarece yapılmış bir tespit bulunmadığından cezalı gelir (stopaj) vergisinde hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle kararı bozmuş; davalı idare tarafından yapılan kararın düzeltilmesi istemini reddetmiştir.

Vergi Mahkemesi, kayıt ve beyan dışı bırakıldığı mahkeme kararıyla ortaya konulan kurum kazancının, sermayeye ilave edildiği ya da herhangi bir şekilde tasarrufa konu edildiği hususlarında herhangi bir iddiada bulunulmadığından, inceleme sonucu bulunan matrah farkından kurumlar vergisi düşüldükten sonra kalan kısmın işletmeden çekilerek ortaklara dağıtıldığının kabul edilmesi gerektiği, ayrıca, Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunun, 07.02.2018 tarih ve E:2017/648, K:2018/69 sayılı kararının da bu yönde olduğu gerekçesiyle ilk kararda ısrar etmiştir.

Karar veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçesi yukarıda açıklanan ısrar kararı, aynı hukuksal nedenler ve gerekçe ile uygun bulunmuş, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, kararın bozulmasını gerektirecek durumda görülmemiştir.

3. Katma Değer Vergisi Kanunu

Takdir komisyonlarının katma değer vergisi indirimlerini reddetme yetkisi var mıdır?

(Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunun 27.03.2019 tarih ve E:2019/291 K:2019/239 sayılı kararı)

Dava, takdir komisyonu kararı uyarınca re’sen salınan katma değer vergisinin kaldırılması istemiyle açılmıştır.

Vergi Mahkemesi, davacının sahte fatura kullandığından bahisle takdir komisyonuna sevk edilmesi üzerine, katma değer vergisi indirimi reddi yetkisi bulunmayan takdir komisyonunca alınan karara istinaden yapılan cezalı tarhiyatta hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle vergilendirmeyi kaldırmıştır.

Davalı idarenin temyiz istemini inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi, takdir komisyonu, bütün vergi türleri için matrah takdirine yetkili olup, aksi yönde herhangi bir kısıtlama olmadığı, vergi türleri bakımından matrahın nasıl hesaplanacağının, kendi özel kanunlarında düzenlenen “istisna”, “muafiyet”, “kanunen kabul edilmeyen gider”, “oran”, “indirim mekanizması” gibi çeşitli vergisel kurumlar ile belirlendiği, takdir komisyonlarının, matrahı belirlenecek verginin, özel kanununda yer alan yukarıda belirtilen konulara ilişkin düzenlemeleri esas alarak matrah takdir edeceği, önemli olan hususun, matrah takdiri için takdir komisyonuna sevkin yapıldığı sırada re’sen takdir nedeninin belli ve bunun takdir komisyonunca da biliniyor olması gerektiği, Vergi Usul Kanunu’nun 74. maddesinde belirtildiği üzere takdir komisyonlarının takdir sebebinin bulunup bulunmadığını inceleme yetkisinin bulunmadığı, bu şartların yerine getirilmesi durumunda, takdir komisyonlarının, her türlü inceleme yetkisini haiz olduğu, incelemeyi kendileri yapabilecekleri gibi inceleme yetkisini haiz diğer şahıs ya da kurumlar tarafından yapılmış incelemeleri dikkate alarak da matrah takdir etmelerinde yasal bir engel bulunmadığı gerekçesiyle, işin esası incelenerek karar verilmek üzere kararı bozmuştur.

Mahkeme, aynı hukuksal nedenler ve gerekçeyle ilk kararında ısrar etmiştir.

Karar veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca,

1- Davalının temyiz isteminin kabulüne,

2- Vergi Mahkemesinin ısrar kararının bozulmasına,

karar verilmiştir.

4. Vergi Usul Kanunu

İnceleme yapma yetkisi olmayan vergi dairesi müdür vekili tarafından gerçekleştirilen incelemeye dayanılarak tarhiyat yapılabilir mi?

(Danıştay Yedinci Dairesinin 08.11.2018 tarih ve E:2016/3964 K:2018/4846 sayılı kararı)

Davacı şirkete ait geminin harici seferde iken dahili sefere geçirildiği ancak hasarı nedeniyle kullanılamaz hale geldiği için, bir daha harici sefere çıkmayacak şekilde söküm amacıyla bir şirkete satıldığı, harici seferden dahili sefere geçen geminin içerisinde bulunan ve tespiti yapılan transit yakıtın yurt içi piyasaya intikal ettirilmediği, millileştirilmek suretiyle kullanılmadığı, atık bertaraf tesislerine sevk edilerek teslim ve imha edildiği hususlarına ilişkin davacı tarafından ibraz edilen belgelere, davalı idare tarafından aksini ispatlayacak şekilde yakıtın yurt içi piyasaya intikal ettirildiğine ilişkin somut bir tespitin bulunmadığı gerekçesiyle iptal eden Vergi Mahkemesi kararının bozulması istenilmiştir.

Vergi incelemesi yapma yetkisi olmayan vergi dairesi müdür vekili tarafından gerçekleştirilen incelemeye istinaden tesis edilen işlemin bu gerekçeyle iptaline karar verilmesi gerekirken, yukarıda yer verilen gerekçeyle iptalinde sonucu itibariyle isabetsizlik görülmemiştir.

Tapuda tescil edilen irtifak hakkı teslim olarak kabul edilerek bu tarih itibariyle fatura düzenlenmesi gerekir mi?

(Danıştay Üçüncü Dairesinin 24.06.2019 tarih ve E:2016/13945 K:2019/4482 sayılı kararı)

İnşaat taahhüt işiyle iştigal eden davacı adına, inşaatı devam eden bağımsız bölüm satışlarına ilişkin faturaların, satışların tapuya tescil ettirildiği tarihten itibaren 7 gün içinde düzenlenmemesi nedeniyle hiç düzenlenmemiş kabul edilerek Vergi Usul Kanunu’nun 353. maddesinin 1. bendi uyarınca kesilen özel usulsüzlük cezasının kaldırılması istemine ilişkindir.

Davacı şirket tarafından üstlenilen inşaat işinin 20.09.2014 tarihinde tamamlandığı, 22.06.2012 ve 04.09.2012 tarihlerinde tapuya tescil edilen 13 bağımsız bölüm satışı için 25.12.2014 tarihinde fatura düzenlendiği, inşaat devam ederken yapılan satışlar için tapuda alıcılar adına kat irtifakı tesis edildiği, davalı idarece bağımsız bölüm teslimi kabul edilen satışlar nedeniyle, tescil tarihinden itibaren yedi gün içerisinde düzenlenmesi gerekirken bu tarihten çok sonra fatura düzenlendiğinden bahisle özel usulsüzlük cezası kesildiğinin anlaşıldığı olayda, kat irtifakının, Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 2. maddesinin (c) bendinde; “bir arsa üzerinde ileride kat mülkiyetine konu olmak üzere yapılacak veya yapılmakta olan bir veya birden çok yapının bağımsız bölümleri için o arsanın maliki veya ortak malikleri tarafından bu Kanun hükümlerine göre kurulan irtifak hakkı” şeklinde tanımlandığı, bu tanımdan hareketle, kat irtifakının, henüz inşaat başlamadan ya da inşaat devam ederken kurulabildiği, dava konusu olayda vergiyi doğuran olayın meydana gelmesinde esas olanın, malın iktisadi tasarruf hakkının alıcıya devredilmesi olduğu, inşaatı devam eden bağımsız bölümlerin kat irtifakı tapu senedi ile alıcı adına tapuda işlem yapılmasının, malın iktisadi tasarruf hakkının alıcıya devredildiği sonucunu doğurmadığı, bağımsız bölümün iktisadi tasarruf hakkının devrinin yapı kullanma izninin alınması veya malın alıcıya teslim edildiğinin hukuken geçerli bir tutanakla tespit edilmesi ile gerçekleşeceği, bu durumda, faturaların düzenlendiği tarih öncesinde, bağımsız bölümlerin iktisadi tasarruf hakkının devrine ilişkin yapı kullanma izninin alındığı veya malın alıcıya teslim edildiğinin hukuken geçerli bir tutanakla tespit edildiği yönünde yapılmış somut bir tespitte bulunulmaksızın tapuda tescil edilen kat irtifakının teslim olarak kabulü suretiyle kesilen özel usulsüzlük cezasında hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu özel usulsüzlük cezası ilk derece mahkemesince kaldırılmıştır.

Karar veren Danıştay Üçüncü Dairesince, temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun bulunmuş, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

5. Damga Vergisi Kanunu

Üretim lisansı sahiplerine tanınan damga vergisi ve harç istisnasının uygulanabilmesi için üretim tesisinin tamamlanması ve üretime geçmesi şart mıdır?

(Danıştay Dokuzuncu Dairesinin 10.04.2019 tarih ve E:2016/12746 K:2019/1519 sayılı kararı)

Davacının, Rüzgar Enerji Santrali Projesi kapsamında üretim faaliyeti göstermek üzere 2012 yılında EPDK’ dan üretim lisansı aldığı, bu lisansta tesisin tamamlanma tarihinin 12.03.2016 olarak belirtildiği, üretim lisansına konu proje kapsamında Orman Kanunu’nun 17. maddesinin 3. fıkrası gereğince “Kesin izin Taahhüt Senedi” düzenlenerek 27.04.2015 tarihinde noter onay işlemleri sırasında damga vergisi ve noter harcı ödendiği, elektrik üretim yatırımlarında damga vergisi istisnasının enerji santralinin kurulumuna ilişkin sözleşmenin imzalanması halinde elektrik üretiminin 31.12.2015’e kadar faaliyete geçmesine bağlı olduğu, istisnanın getiriliş amacının mevcut kapasitenin tam olarak kullanılması ve başlayan yatırımların hızlandırılması olduğu, tesisin tamamlanma tarihinin 12.03.2016 olarak belirlendiği ancak tesisin bu tarihten önce tamamlanarak faaliyete geçemediği gerekçesiyle kesin izin taahhüt senedine damga vergisi ve harç istisnası uygulanmaması işleminde hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Mevzuatta üretim lisansı sahibi tüzel kişilere tanınan damga vergisi ve harç istisnasının uygulanabilmesi için üretim tesisinin tamamlanması ve üretime geçmesi gerektiğine dair bir düzenleme bulunmaması, düzenlenen kağıtların damga vergisi ve harçtan müstesna olması durumunun anılan kağıtların üretim tesislerinin yatırım döneminde üretim tesisleriyle ilgili olarak düzenlenmesi şartına bağlanması karşısında davacının 2015 yılında ödediği damga vergisi ve harcın iadesi gerekirken Mahkemece davanın reddine karar verilmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

6. Harçlar Kanunu

Sirküler iptali istemi Danıştay’da dava konusu edilebilir mi? Sirkülerin iptali ile elektrik üretimi lisans harcının kaldırılarak iadesine karar verilmesi istemi birlikte dava konusu edilebilir mi?

(Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunun 27.03.2019 tarih ve E:2018/1095 K:2019/231 sayılı kararı)

Elektrik üretimi lisans harçları hakkındaki 04.04.2014 tarih ve HK-13/2014-1 sayılı Harçlar Kanunu Sirkülerinin iptali ile ihtirazi kayıtla verilen bildirime davalı olarak tahakkuk ettirilen elektrik üretimi lisans harcının kaldırılması ve mahsuben ödenen tutarın yasal faizi ile iadesine karar verilmesi istemiyle aynı dilekçede Danıştayda dava açılmış; Dairece, dava konusu Sirküler düzenleyici işlem olarak kabul edilmek suretiyle, uyuşmazlığın esası incelenerek dava reddedilmiştir.

Davaya konu Sirkülerde, Harçlar Kanunu’nun elektrik üretimi lisans harcına ilişkin düzenlemelerine yer verilerek, harç bildiriminin hangi vergi dairesine verileceğine ve usule ilişkin açıklamalar yapılmış, bu bildirimin süresi içinde verilmemesi ve tahakkuk eden harem süresinde ödenmemesi halinde Yergi Usul Kanunu ve Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre işlem yapılacağı belirtilmiştir.

Gelir İdaresi Başkanlığınca çıkarılan ve ülke çapında uygulanacak Harçlar Kanunu Sirkülerinin kural koyucu yani düzenleyici işlem niteliğinde olup olmadığına, yapacağı inceleme sonucuna göre ilk derece mahkemesi olarak Danıştay tarafından karar verilmesi gerektiğinden, sözü edilen Sirkülerin iptali isteminin Danıştay’da dava konusu edilebileceğine karar verilmiştir.

Bireysel işlem ile düzenleyici işlemin iptali isteminin birlikte ve aynı dava dilekçesinde davaya konu yapılmasının, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 5. maddesine aykırılık teşkil etmeyeceğine karar verilmiştir.

İdari bir işleme karşı ilk derecede Danıştayda dava açılabilmesi için işlemin, yürütülmesi gereken genel düzenleyici idari işlem niteliğini taşıması gereklidir. Bir idari işlemin bu mahiyette olup olmadığına ise Danıştay tarafından karar verilecektir.

İdare hukuku ilkelerine göre düzenleyici işlemler, kamu gücüne dayanılarak kurulan, kesin ve yürütülmesi zorunlu olup düzenleyici olma niteliğini kural koymasından alan ve bu nedenle normatif değer taşıyan tek yanlı işlemlerdir.

İdarenin kendi görev alanı içerisinde Anayasa ve yasalara uygun olmak koşuluyla genel ve soyut nitelikte kurallar koymak için düzenleyici işlemler yapma yetkisi bulunmaktadır. Anayasada düzenleyici işlemler tüzük ve yönetmelikler olarak belirtilmiş ise de düzenleme yetkisi bununla sınırlı olmayan idareler, genelge, tamim, sirküler gibi değişik adlar altında da düzenleyici işlemler yapmaktadırlar. Danıştayın yerleşik kararlarında, idarenin, örgütlerine, mevcut mevzuat anlayışını bildiren, onlara hareket tarzlarını gösteren bu haliyle de üçüncü şahısların hak ve menfaatlerim ihlal etmeyen bu adlar altındaki düzenlemelerinin idari davaya konu olamayacakları, ancak, böyle bir tasarrufun, hukuk alemine yeni bir unsur katması, ilgililerin sübjektif haklarını, menfaatlerini ihlal etmesi durumunda iptal davasına konu edilebileceği kabul edilmektedir.

Bu itibarla, davaya konu edilen işlemin, düzenleyici işlem niteliğinde olup olmadığının tespitinde, işlemin adının ne olduğundan öte, içeriğinin nitelendirilmesi önem arz etmektedir.

Harçlar Kanunu’nun elektrik üretimi lisans harcına ilişkin düzenlemelerin uygulanmasına yönelik olarak, harç bildiriminin hangi vergi dairesine verileceği ile usule ilişkin açıklamalara yer verilmesi ve bu bildirimin süresi içinde verilmemesi ve tahakkuk eden harcın süresinde ödenmemesi halinde Vergi Usul Kanunu ve Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre işlem yapılacağının tabii olması karşısında, kural koyucu nitelikte bulunmayan davaya konu Sirkülerin, düzenleyici işlem olarak kabulüne olanak bulunmaktadır.

Bu nedenle, İdari Yargılama Usulü Kanununun 15. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi uyarınca, Sirküler yönünden davanın reddi gerekmektedir. Bu durumda, bireysel işlemle birlikte dava konusu edilebilecek düzenleyici bir işlem bulunmadığından, ihtirazi kayıtla verilen bildirime davalı olarak tahakkuk ettirilen elektrik üretimi lisans harcının kaldırılması ve mahsuben ödenen tutarın yasal faizi ile iadesine karar verilmesi istemi yönünden ise, 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanunun 6. maddesi uyarınca davanın görev yönünden reddedilerek dosyanın vergi mahkemesine gönderilmesi gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle;

1. Davacının temyiz isteminin kabulüne,

2. Danıştay Dokuzuncu Dairesi kararının bozulmasına,

karar verilmiştir.

Yukarıda özetlenen kararlar ile diğer çok sayıda kararın tam metni, Danıştay Kararlar Dergisinin 2019/1 ve 2019/2 sayısında yer almaktadır.

Leave a comment

Make sure you enter all the required information, indicated by an asterisk (*). HTML code is not allowed.

Hakkımızda

 ö z d o ğ r u l a r, 18.08.1988 tarihinde kurularak, Mali Müşavirlik faaliyetine başlamıştır. 

Sektöründe en iyi olma duygusu ile personeline "Kalite" bilincini yerleştirmeyi, Kalite Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmeyi, müşterilerine en iyi hizmeti sunmayı, amaç edinerek, 2003 Yılında, alanında Türkiye' de ilk olarak ISO 9001: 2000 Belgesi almıştır.

 

Mali Takvim

Öne Çıkanlar

  • Araç Alım Satımlarında Yeni Dönem Başlıyor, Trafik Sigortasında 15 Gün Kuralı Kalkıyor Böylece araç alım satımlarında trafik sigortası kaynaklı sorunlar ortadan kalkacak…
  • Sahte Sigortalıların Emeklilikleri İptal Mi Ediliyor? SGK, yapay zekâdan yararlanarak tespitleri yapıyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik…
  • Forward İşlemleriyle İlgili KDV Tarhiyatları Forward sözleş­melerinde, ta­raflar belirli mik­tardaki dövizi ge­lecekte, şimdiden belirlenen bir…
Top