1. Kurumlar Vergisi Kanunu
(25.09.2019 tarih ve 791475 sayılı özelge)
Özelge başvurusu eki Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinin 5. maddesinde, şirketin amacının vergi dışı; mali konularda, özellikle yerli ve yabancı finans piyasaları düzenine ilişkin olarak Sermaye Piyasası mevzuatında belirtilen yatırım danışmanlığı faaliyetini içermemek kaydıyla; teknik planlama, programlama, bütçeleme, projelendirme, finansal ve organizasyon, Sermaye Piyasası Kurulunun Seri: VIII, 35 no.lu tebliği ile düzenlenmiş olan gayrimenkul değerlemesi faaliyeti niteliğinde olmamak şartı ile firma değerleri gibi konularda danışmanlık, ticari, sınai ve finansal konularda yatırım ve araştırmalar yapmak, Türkiye içinde ve dışında bulunan her türlü taşınır ve taşınmazlara yatırım yapmak ve işletmek, bu amaçlara uygun ticari, sınai ve mali finansal yatırım girişimlerinde bulunmak olduğu görülmektedir.
Şirketin finans sektöründe faaliyette bulunması nedeniyle, gerçekleştirdiği nakdi sermaye artırımından dolayı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 10. maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde düzenlenen indirim uygulanmasından faydalanması mümkün bulunmamaktadır.
(01.10.2019 tarih ve 809602 sayılı özelge)
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 19 ve 20. maddeleri kapsamında devralınan şirketin son beş yıla ilişkin kurumlar vergisi beyannamelerinin kanuni süresinde verilmiş olması ve bu şirketin faaliyetine devrin meydana geldiği hesap döneminden itibaren en az beş yıl süreyle devralan şirketçe devam edilmesi kaydıyla, devralınan şirketin devir tarihi itibarıyla öz sermaye tutarını geçmeyen zararlarının kurumlar vergisi matrahının tespitinde indirim konusu yapılması mümkün bulunmaktadır.
Ancak, devralınan kurumun faaliyetinin söz konusu 5 yıllık süre içinde arızi hale getirilerek kısmen durdurulması veya sona erdirilmesi halinde, zarar mahsubu uygulamasından yararlanılması mümkün olmayacağından ve şartların ihlali halinde zarar mahsubu olanağı ortadan kalkacağından gerekli düzeltme işlemi yapılarak, yersiz zarar mahsubu nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler için vergi ziyaı doğacaktır.
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 19 ve 20. maddeleri kapsamında devralınan şirket tarafından kazanç yetersizliği nedeniyle yararlanılamayarak sonraki dönemlere devreden nakdi sermaye artışından kaynaklanan faiz indirimi tutarlarının, anılan Kanun’un 10. maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendi hükümlerine uygun olarak hesaplanmış olması kaydıyla, devralan kurumun kurumlar vergisi matrahının tespitinde dikkate alınması mümkün bulunmaktadır.
Tahsil edilemeyen kira gelirine ait faturalar gider yazılabilir mi?
(17.09.2019 tarih ve 308906 sayılı özelge)
Kira geliri olarak kayıtlara alınan, ancak bedeli tahsil edilemeyen tutarın iade faturası düzenlenerek ilgili dönem kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınması mümkün değildir.
Borçlu şirketin konkordato talebinin bulunması ve anlaşmayla sonuçlanmasına bağlı olarak, varsa söz konusu anlaşma kapsamında vazgeçilen alacak kısmı, değersiz alacak olarak kabul edileceğinden, konkordato anlaşmasının onaylanarak kesinleşmesini müteakiben, alacağın değersiz hale geldiği (anlaşmanın kesinleştiği) yıl hesaplarına zarar olarak yazılması mümkündür.
Bunun yanında, Vergi Usul Kanununun 322. maddesi uygulamasında, alacağın değersiz hale geldiği yıl hesaplarına zarar olarak yazılması gerekmekte olup, ilgili olduğu yılda zarar yazılmayan alacağın sonraki yıllarda dikkate alınması mümkün bulunmamaktadır.
(19.11.2019 tarih ve 996044 sayılı özelge)
Serbest Bölgeler Kanunu’nun geçici 3. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında 06.02.2004 tarihine kadar serbest bölgelerde faaliyette bulunmak üzere faaliyet ruhsatı alınmış olması halinde, ruhsatta belirtilen süre ile sınırlı olmak üzere serbest bölgede gerçekleştirilen faaliyetler dolayısıyla elde edilen kazançlar kurumlar vergisi istisnasına konu edilebilecektir. Öte yandan, 06.02.2004 tarihinden önce alınan faaliyet ruhsatı süresinin bitiminden sonra veya bu tarihten sonra alınan ruhsatlar kapsamında serbest bölgede yürütülen Ar-Ge ve yazılım faaliyetlerinden elde edilen kazançların 3218 sayılı Kanun’un geçici 3. maddesi kapsamında kurumlar vergisi istisnasına konu edilmesi mümkün değildir.
Diğer taraftan, bölgede üretilen yazılımlar ile siparişe dayalı olarak üretilecek yazılımların en az %85’inin yurt dışına ihraç edilmesi ve 3218 sayılı Kanun ve adı geçen Kanun’un uygulamasına ilişkin usul ve esasların belirlendiği tebliğlerde belirtilen diğer şartların da sağlanması kaydıyla, gelir vergisi stopajı istisnasından faydalanılması mümkündür.
(09.01.2020 tarih ve 13110 sayılı özelge)
Gerek işletme bünyesinde üretilen gerekse satın alınan emtia maliyet bedeli üzerinden değerlenmekte olup, üretimde kullanılmak/sarf edilmek üzere alınan ham ve yardımcı maddeler ile malzemeler ve üretilen yarı mamul ve mamuller de emtia kapsamında maliyet bedeli ile kayıtlara alınmaktadır.
Buna göre, işletmenin emtia olarak imal ettiği transformatörlerin imalinde kullanılmak/sarf olunmak üzere satın alınan transformatör yağının maliyet bedeli üzerinden kayıtlara alınması gerekmekte olup, bu kapsamda söz konusu emtianın alımında ödenen ÖTV’nin maliyet bedeli içerisinde değerlendirilmesi icap etmektedir.
Diğer taraftan, ÖTV (I) Sayılı Liste Uygulama Genel Tebliğinin “ İade Talep Edilecek Vergi Dairesi ve Süresi” başlıklı (III/C-1.2.5) alt bölümünde, “ÖTV mükelleflerinden bu uygulama kapsamında kullanılmak üzere mal satın alan imalatçılar, bu mallardan imal ettikleri malın teslimine ilişkin verginin beyan dönemini takip eden ay başından itibaren altı ay içerisinde KDV (KDV mükellefiyetinin bulunmaması halinde Gelir veya Kurumlar Vergisi) yönünden bağlı bulunulan vergi dairesinden iade talebinde bulunabilir. Bu süre geçtikten sonra iade talep edilemez. Bu talepler, yukarıdaki süreler göz önünde bulundurularak, satılan malların imalatında kullanılan malların iadesi talep edilebilecek vergisi için beyan dönemini takip eden ay başından itibaren en az birer aylık dönemler itibariyle yapılabilir.” ifadesi yer almaktadır.
Buna göre, imal edilen transformatörün satışını müteakip bu mamulün maliyet bedelini oluşturan unsurlardan olan transformatör yağına ilişkin ÖTV’nin iade alınması durumunda, söz konusu tutarın ilgili dönemde gelir olarak dikkate alınması gerekmektedir.
(10.01.2020 tarih ve 14881 sayılı özelge)
Ticari kazancın tespitinde “tahakkuk esası ilkesi” ve “dönemsellik ilkesi” olmak üzere iki temel ilke geçerlidir. Tahakkuk esası ilkesinde, gelir veya giderin miktar ve mahiyet itibarıyla kesinleşmiş olması yani geliri veya gideri doğuran işlemin tekemmül etmesinin yanı sıra miktarının ve işlemden kaynaklanan alacağın veya borcun ödeme şartlarının da belirlenmiş olması gereklidir. Dönemsellik ilkesi gereğince işletmenin sürekli kabul edilen ömrü belli dönemlere bölünür ve her dönemin faaliyet sonuçları diğer dönemlerden bağımsız olarak saptanır. Gelir ve giderler tahakkuk esasına göre muhasebeleştirilerek hasılat, gelir ve karlar aynı döneme ait maliyet, gider ve zararlarla karşılaştırılır.
Tahakkuk, gelir ve giderin miktar ve mahiyet itibariyle kesinleşmesini ifade eder. Tahakkuk esasında, geliri doğuran muamelelerin eksiksiz olarak tekemmül etmiş olması, gelirin elde edilmiş sayılması için yeterlidir. Diğer bir ifade ile tahakkuk esasında vergilendirme yapılabilmesi için, alacak hakkının doğmuş olması gerekir. Gerek hasılat gerekse giderlerin hangi hesap dönemine ilişkin olduğunun tespiti açısından hasılatın tahsil edilip edilmediğinin, giderlerin ise ödenmiş olup olmadığının bir bağlayıcılığı bulunmamaktadır.
Kira giderlerinin tahakkuk ve dönemsellik ilkeleri gereğince miktar ve mahiyet itibariyle kesinleştiği dönem kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmekte olup, kira tutarlarının ödenip ödenmemesinin bir etkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla kira bedellerinin Vergi Usul Kanunu’nda sayılan ispat edici belgelerle tevsik edilmesi halinde tahakkuk ettiği dönem itibariyle kurum kazancının tespitinde gider olarak indirilmesi mümkün bulunmaktadır.
Öte yandan, yapılan harcamaların defter kayıtlarına intikal ettirilerek gider veya maliyet unsuru olarak dikkate alınabilmesi, esas itibariyle, Vergi Usul Kanunu uygulamasında kullanılma zorunluluğu bulunan belgelerle tevsik edilmesi suretiyle mümkün bulunmaktadır.
Vergi Usul Kanunu ve ilgili ikincil mevzuatta, kağıt ortamında düzenlenen faturanın fiziken alıcı tarafından alınmamasına/iadesine ilişkin bir düzenleme yer almamakta olup, faturaya ilişkin itiraz durumunda uygulamada, esas itibariyle, ilgili dönem (muamelelerin defterlere kayıt süresi) içinde tüm nüshalar ile birlikte fatura iptali ve yeniden fatura düzenlenmesi, harici dönemlerde ise mal iadelerinde iadeye, mal teslimi ve hizmet ifalarında bedelde satıcı aleyhine sonradan meydana gelen değişikliklerde ise bedelin düzeltilmesine yönelik olarak alıcı mükellef tarafından fatura düzenlenmesi suretiyle işlem tesis edilmektedir. Dolayısıyla, işlem bedelinin tahsil edilmemesi/ödenmemesi, bedele itiraz edilmesi ve yargı mercileri nezdinde uyuşmazlık konusu edilmiş olması söz konusu yasal süre içerisinde fatura düzenleme zorunluluğuna engel teşkil etmemektedir. Ayrıca, yukarıda belirtilen şekilde fatura iptali olmaksızın, aynı işlem için satıcı tarafından yeni (ikinci) bir fatura düzenlenmesi de mümkün bulunmamaktadır.
Buna göre, çeşitli nedenlerle bedele yönelik itiraz nedeniyle yapılan kira ödemeleri üzerinden, mülk sahibi mükellef tarafından yeni bir fatura düzenlenmesi mümkün bulunmamakta olup, itiraza konu söz konusu kira faturaları muhteviyatı işlemlerin, Kanun’un 219. maddesinde öngörülen süre dahilinde yasal defterlere kaydedilmesi gerekmektedir.
(13.05.2020 tarih ve 26538 sayılı özelge)
Vergi Usul Kanunu’nun 229. maddesinde faturanın, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika olduğu hükmü yer almaktadır.
Bu maddedeki müşteri tanımından, malı satın alan veya kendisine iş yapılan gerçek veya tüzel kişinin anlaşılması gerekmekte olup, faturanın düzenlenmesinde fatura bedelinin kimin tarafından ödendiği hususu önem arz etmemekte, faturanın malı satın alan veya kendisine iş yapılan müşteri adına düzenlenmesi gerekmektedir.
Ayrıca, Vergi Usul Kanunu’nun 227. maddesi uygulamasında kayıtların, esas itibariyle bu Kanun ve ilgili ikincil mevzuatta düzenlenen belgelerden uygun olanı ile tevsik edilmesi icap etmekte olup, üçüncü şahıslarla olan münasebet ve muamelelere ait kayıtların tevsikine ilişkin vesikaların/belgelerin mükellef adına düzenlenmesi gerekmektedir. Aksi halde yapılan harcamanın/giderin gider/maliyet olarak dikkate alınabilmesini teminen kayıtların tevsikinde kullanılabilmesi mümkün değildir.
Dolayısıyla, yapı denetim hizmetine ilişkin faturanın yapı denetim şirketince hizmet verdiği arsa sahibi/sahipleri (S. … Ltd. Şti. ve A … Ltd. Şti.) adına hisseleri oranında iki ayrı fatura düzenlenmesi gerekmektedir.
Buna göre, yapı denetim şirketince “S… Ltd. Şti ve Hiss.” adına düzenlenen faturalar Vergi Usul Kanunu açısından hiç düzenlenmemiş sayılmaktadır.
(17.01.2020 tarih ve 25896 sayılı özelge)
Şirket çalışanlarının şirketin ticari faaliyetleri ile ilgili olarak yurt içi seyahatlerinde yapmış olduğu ulaşım harcamalarının, ancak işin önem ve genişliği ile orantılı olması ve Vergi Usul Kanunu’nun 229 ve müteakip maddelerinde yer alan belgelerle tevsik edilmesi şartıyla, Gelir Vergisi Kanunu’nun 40. maddesinin birinci fıkrasının (4) numaralı bendi kapsamında kurum kazancının tespitinde indirim konusu yapılabilmesi mümkün bulunmaktadır.
Şirket personelinin şehir dışı iş seyahatleri için TCDD’nin “EYBİS- Elektronik Yolcu Bilet Satış-Rezervasyon Sistemi” üzerinden alınan biletlere ilişkin olarak şirkete mail olarak gönderilen yolculuk ve bilet bilgilerini ihtiva eden belgenin/dokümanın, fatura veya fatura yerine geçen belge olarak kabul edilmesi, dolayısıyla kayıtların tevsikinde, tevsik edici belge olarak kullanılması mümkün bulunmamaktadır.
2. Gelir Vergisi Kanunu
Türkiye’de tam mükellef şirket tarafından görevlendirme nedeni ile Tayland’a gönderilen çalışanın ücret geliri hangi ülkede vergilendirilir?
(23.06.2020 tarih ve 164389 sayılı özelge)
Bir Türkiye mukiminin Tayland’da bir 12 aylık dönemde 183 günden fazla kalması durumunda veya ücret ödemesinin Tayland mukimi bir işveren tarafından ya da böyle bir işveren adına yapılması veya ücret ödemesinin işverenin Tayland’da sahip olduğu bir iş yerinden yapılması durumunda Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tayland Krallığı Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının 15. maddesinin 1. fıkrasının son cümlesi uyarınca ücret gelirinden Türkiye’nin yanı sıra Tayland’ın da vergi alma hakkı olacaktır. Böyle bir durumda ortaya çıkan çifte vergilendirme, Anlaşmanın 23. maddesinin 1. fıkrasına göre söz konusu gelirin Türkiye’de vergiden istisna edilmesi yoluyla önlenecektir. Bununla birlikte, geriye kalan gelire ilişkin vergi hesaplanırken, istisna edilen gelir, sanki vergiden müstesna değilmiş gibi bir vergi oranı uygulanabilecektir.
Miras yoluyla edinilen gayrimenkul kira gelirinin beyanında amortisman dikkate alınabilir mi?
(23.03.2020 tarih ve 316150 sayılı özelge)
Amortisman, amortismana tabi iktisadi kıymetlerin (gayrimenkuller, makine ve cihazlar vb.) iktisabı için katlanılan bedellerin, ilgili kıymetlerin faydalı ömür süreleri dikkate alınarak kazanç tespitinde gider olarak dikkate alınabilmesini sağlayan bir müessese olup, miras yoluyla intikal etmiş, bir başka deyişle bir bedele katlanılmaksızın iktisap edilmiş iktisadi kıymetlerin amortismana konu edilmesi veya ayrılan amortismanın indirim konusu yapılması mümkün bulunmamaktadır.
Miras yoluyla edinilen gayrimenkullerin kiraya verilmesinden elde edilen kira gelirlerinin beyanında gerçek gider usulünün seçilmesi halinde, Gelir Vergisi Kanunu’nun (74/6) maddesine göre kiraya verilen söz konusu gayrimenkullerin (ayrılan amortismanın indirim konusu yapılması mümkün bulunmadığından) amortismana konu edilmemesi gerekmektedir.
Enflasyon düzeltmesi uygulamasından, kazançlarını bilanço esasına göre tespit eden gelir veya kurumlar vergisi mükellefleri, Kanunun mükerrer 298. maddesinin (A) fıkrasında öngörülen usul ve esaslar dahilinde, yararlanabildiğinden, gayrimenkul sermaye iradı mükelleflerinin söz konusu uygulamadan yararlanması mümkün bulunmamaktadır.
Kira geliri elde edilen gayrimenkuller için yapılan mantolama harcamalarının, Vergi Usul Kanunu’nun 313. maddesinde belirtilen tutarı (2018 yılı için 1.000-TL)
- Aşmaması halinde, istisna edilen gayrisafi hâsılat tutarını aşan kısmının, safi hasılatın tespitinde doğrudan gider olarak indirim konusu yapılması,
- Aşması halinde ise, istisna edilen gayrisafi hasılat tutarını aşan kısmın, safi hasılatın tespitinde doğrudan gider yazılması ya da gayrimenkulün maliyetine ilave edilmek suretiyle amortisman yoluyla itfa edilmesi
mümkün bulunmaktadır. Ancak, ilgili yılda ayrılmayan amortisman tutarlarının sonraki yıllarda ayrılması imkânının bulunmamaktadır.
Mali müşavir olarak faaliyet gösteren kişi arşiv olarak kullanmak üzere satın aldığı taşınmazın amortismanını gider kaydedebilir mi?
(31.03.2020 tarih ve 322856 sayılı özelge)
Mükelleflerin ticari, sınai ve zirai faaliyetlerini sürdürdükleri yerlerin iş yeri özelliğini taşıyabilmesi için bu yerlerin “faaliyetin icrasına tahsis edilmesi” veya faaliyetin icra edildiği “yer” olma özelliğini taşıması gerekmekte olup, mükelleflerin mükellefiyetleri devam ederken işletmelerine dahil iş yeri sayısında bir artış söz konusu olması halinde, bu değişikliğin bir ay içinde ilgili vergi dairesine bildirilmesi gerekmektedir.
Ancak, mali müşavirlik mesleğinin serbest meslek faaliyeti olması ve bu mesleğin mesleki bilgiye ve ihtisasa dayanması ve şahsi sorumluluk altında kendi nam ve hesabına yürütülmesi gerektiğinden, serbest meslek erbabının iş yerine ilave olarak şube açması mümkün bulunmamaktadır.
Buna göre, serbest meslek faaliyetinin daha önce satın alınan ofiste yürütülmesi nedeniyle, evrak arşivi olarak kullanılmak üzere satın alınan ikinci bir meskenin de iş yeri olarak kabul edilmesi ve bu mesken için Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre amortisman ayırmak suretiyle serbest meslek kazancının tespitinde indirim konusu yapılması mümkün bulunmamaktadır.
3. Katma Değer Vergisi Kanunu
TCDD-EYBİS üzerinden alınan biletlere ilişkin olarak mail olarak gönderilen, yolculuk ve bilet bilgilerini ihtiva eden belgeye/dokümana dayanılarak KDV indirimi yapılabilir mi?
(17.01.2020 tarih ve 25896 sayılı özelge)
Şirket personelinin şehir dışı iş seyahatleri için TCDD’nin “EYBİS-Elektronik Yolcu Bilet Satış- Rezervasyon Sistemi” üzerinden alınan biletlere ilişkin olarak şirkete mail olarak gönderilen yolculuk ve bilet bilgilerini ihtiva eden belgenin/dokümanın tevsik edici belge olarak kabul edilmesi mümkün bulunmadığından, söz konusu belge/dokümana istinaden KDV’nin indirim konusu yapılması mümkün bulunmamaktadır.
Alan tahsis sözleşmesinin feshine yönelik fesih protokolüne istinaden ödenen tutar KDV’ye tabi midir?
(29.01.2020 tarih ve 109121 sayılı özelge)
Herhangi bir teslim veya hizmetin karşılığı olarak ortaya çıkmayan tazminat ve benzeri ödemeler prensip olarak KDV’nin konusuna girmemektedir.
Bu kapsamda, işin sözleşme şartlarına uygun yapılmaması, işin verilen süre içerisinde tamamlanmaması, sözleşmenin feshedilmesi gibi nedenlerle tazminat, cayma bedeli v.b. adlarla yapılan cezai şart mahiyetindeki ödemeler herhangi bir teslim veya hizmetin karşılığı olmadığından KDV’nin konusuna girmemektedir.
Buna göre, alan tahsis sözleşmesinin feshine yönelik fesih protokolüne istinaden ödenen bedelin, vergiyi doğuran olayın meydana geldiği dönemlerde düzenlenen faturalara ilişkin geçmiş dönemlere ait kira borcu karşılığında ödenen bir bedel olması durumunda, bu ödemeler üzerinden daha önce KDV hesaplanmış olduğundan yeniden KDV hesaplanmasına gerek bulunmamaktadır.
Ancak, söz konusu bedelin geçmiş dönemlere ait kira borcuna ilişkin olan ve üzerinden KDV hesaplanmamış fiyat farkı, kur farkı niteliğinde bir ödeme olması halinde ise bu ödemeler üzerinden KDV hesaplanması gerekmektedir.
Ayrıca, fesih protokolüne istinaden ödenen bedelin kiralama hizmeti karşılığı olmayıp sözleşmeden kaynaklanan ceza niteliğinde bir ödeme olması durumunda ise yapılan bu ödemeler KDV’nin konusuna girmemektedir.
Yapı denetim hizmetinde yüklenici adına düzenlenmeyen faturada yer alan KDV indirim konusu yapılabilir mi?
(13.05.2020 tarih ve 26538 sayılı özelge)
Yapı denetim firması tarafından arsa sahipleri adına ayrı ayrı düzenlenecek faturalarda gösterilen KDV’nin arsa sahipleri tarafından 9/10 oranında tevkifata tabi tutulması gerekmektedir.
Yapı denetim firması tarafından arsa sahipleri adına ayrı ayrı fatura düzenlenmesine bağlı olarak, yapı denetim hizmeti bedelinin arsa sahibi diğer firma tarafından yüklenici durumunda olan firmaya yansıtılması KDV tevkifatına tabi bulunmamaktadır.
Bu şekilde gerek yapı denetim firması tarafından yüklenici firma adına düzenlenen faturada gösterilen KDV’nin, gerekse inşaat yapılan arsanın diğer sahibi olan firma tarafından yüklenici firma adına düzenlenecek yansıtma faturasında gösterilecek KDV’nin yüklenici firma tarafından indirim konusu yapılması mümkündür.
4. Vergi Usul Kanunu
Kiralanan işyerinde meydana gelen yangın nedeniyle oluşan hasarın giderilmesi için yapılan harcamalar nasıl muhasebeleştirilir?
(14.11.2019 tarih ve 20279 sayılı özelge)
Kiralanan iş yerinde yangın nedeniyle hasar gören çatı, bina duvarı, elektrik tesisatı için yapılan giderlerin özel maliyet bedeli olarak aktifleştirilmesi ve aktifleştirilen bu tutarların, kira süresinin belli olması halinde kira süresinde, kira süresinin belli olmaması halinde ise 5 yılda eşit yüzdelerle itfa edilmesi gerekmektedir.
Söz konusu harcamalardan kiralanan işyerinin değerini artırıcı nitelikte olmayanların ise Gelir Vergisi Kanunu’nun 40. maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendi kapsamında kurum kazancının tespitinde dönem gideri olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yangın sonucu sigorta şirketinden alınacak tazminatların tahakkuk ettiği dönemin kurum kazancının tespitinde gelir olarak dikkate alınması gerekmektedir.
Sevk irsaliyesi malı taşıyan şirket tarafından düzenlenebilir mi?
(28.04.2020 tarih ve 11146 sayılı özelge)
Sevk irsaliyesi ticari mal hareketinin izlenmesi için düzenlenen bir belge olup, esas itibariyle bu belgenin malın alıcıya teslim edilmek üzere satıcı tarafından taşındığı veya taşıttırıldığı durumda satıcı, alıcı tarafından taşınması veya taşıttırılması halinde ise alıcı tarafından düzenlenmesi ve taşıtta bulundurulması gerekmektedir. Ancak, 173 sıra no.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde yer alan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, alım satıma taraf olanlar tarafından, üçüncü şahıslara talimat vermek suretiyle malın sevk ettirildiği durumlarda, alım satıma taraf olanlar yerine malın taşıma sorumluluğunu üstlenen üçüncü şahıslar tarafından sevk irsaliyesi düzenlenebilmesine imkân sağlanmıştır.
Buna göre, bayilerin ülke genelinde yer alan ikmal merkezlerinden satın aldıkları ve ücret karşılığında eşya nakleden gerçek ve tüzel kişilere taşıttırdıkları akaryakıt için, nakliyecilerin satış ve sevk işleminde doğrudan fonksiyon üstlenmediği dikkate alındığında, mezkûr Tebliğ kapsamında kendi sevk irsaliyelerini düzenlenmeleri mümkün bulunmamaktadır. Bu durumda, nakliyecilere taşıttırılan akaryakıta ilişkin sevk irsaliyesinin taşıttıran (bayi) tarafından düzenlenmesi gerekmektedir. Taşıma işini üstlenen gerçek veya tüzel kişi nakliyecinin ise söz konusu taşıma işi için Vergi Usul Kanunu’nun 240. maddesi gereğince taşıma irsaliyesi düzenlemesi gerekmektedir.
Yabancı yatırım fonu katılma belgelerinin değerlemesi ölçüsü nedir?
(28.04.2020 tarih ve 11147 sayılı özelge)
İktisap edilen yurt dışında kurulmuş yatırım fonu katılma belgelerinin değerleme günü itibariyle hesaplanan getirisinin eklenmesi suretiyle, bir diğer ifadeyle değerleme günü (hesap dönemi ve geçici vergi dönemleri sonu) itibariyle ilan edilen değeri dikkate alınmak suretiyle değerlenmesi gerekmekte olup, değerleme günleri itibariyle, söz konusu ilan edilen değerlerin Türk Lirası karşılığının belirlenmesinde, Hazine ve Maliye Bakanlığınca ilan edilen kurun, Hazine ve Maliye Bakanlığınca kurların ilan edilmediği durumlarda T.C. Merkez Bankasınca ilan edilen döviz alış kurunun esas alınması icap etmektedir.
İntifa hakkı korunarak yapılan gayrimenkul satışında belge düzeni nasıl olmalıdır?
(08.05.2020 tarih ve 356143 sayılı özelge)
İşletme aktifine kayıtlı gayrimenkullerin (dükkânın) satışına ilişkin olarak, gayrimenkullerin alıcılar adına tapuya tescil tarihinden itibaren yedi gün içerisinde her bir alıcı adına gerçek satış bedeli üzerinden fatura düzenlenmesi gerekmektedir.
Ayrıca, intifa hakkının satıcıda kalması halinde, satılan gayrimenkullerin kiralamaya konu edilmesi halinde, aylık dönemler halinde, aylık kira bedeli üzerinden kiracı adına genel hükümler çerçevesinde fatura düzenlenmesi gerekmektedir.
Diğer taraftan, intifa hakkının süresinin bitmesi nedeniyle yapılacak gayrimenkul devirleri için tekrar fatura düzenlenmesi gerekmemektedir.
Kira müddeti belli olmayan işyeri için özel maliyet kapsamında yapılan harcamalar kaç yılda itfa edilir?
(01.06.2020 tarih ve 149070 sayılı özelge)
Özel maliyet bedellerinin, aktifleştirildikleri yıldan başlamak üzere, kira müddetinin belli olması halinde kira süresi içinde eşit yüzdelerle, kira müddetinin belli olmaması halinde ise faydalı ömür süresi 5 yıl, amortisman oranı %20 dikkate alınarak itfa edilmesi icap etmekte olup, özel maliyet bedellerinin itfasında aktifleştirme yılındaki kira süresi esas alındığından, kira süresinin belli olduğu durumlarda kira süresi devam ederken katlanılan özel maliyet bedelinin kalan kira süresine bölünerek itfa edilmesi gerekmektedir.
Buna göre, kira süresinin her yıl uzatılması ve Vergi Usul Kanunu’nun 3. maddesi dikkate alındığında, kiralanıp iş yeri olarak kullanılan gayrimenkul için yapılan “dekorasyon ve yeni bir kat çıkma” harcamalarının özel maliyet bedeli olarak aktifleştirilmesi ve kira müddeti belli olmayan özel maliyet bedelinin itfası kapsamında, 5 yıl içinde eşit yüzdelerle itfa edilmesi gerekmektedir.
Öte yandan, kiralanan gayrimenkulün söz konusu süreden önce boşaltılması halinde, Vergi Usul Kanunu’nun 272. maddesi kapsamında yapılarak özel maliyet olarak aktifleştirilen harcamaların itfa edilmemiş kısımlarının kiralanan gayrimenkulün boşaltıldığı yılda bir defada gider yazılması mümkündür.
Verilen hizmet karşılığında alınan çekin sahte çıkması nedeniyle açılan ceza davasına istinaden şüpheli alacak karşılığı ayrılabilir mi?
(08.05.2020 tarih ve 356140 sayılı özelge)
Ticari kazancın elde edilmesi veya idame ettirilmesi ile ilgili olarak dava veya icra safhasında bulunan alacaklarla, yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş olan dava ve icra takibine değmeyecek derecedeki küçük alacaklar şüpheli alacak sayılmakta ve münhasıran maddede belirtilen şartları haiz alacaklar için karşılık ayrılması mümkün bulunmaktadır.
Mahkemeye dava veya icra merciine takip dilekçesinin verilmiş olması, alacağın dava veya icra safhasına intikal ettiğini göstermektedir. Ancak, şekli bir başvuru alacağın şüpheli sayılması için yeterli değildir. Bir alacağın dava veya icra safhasında olduğunun kabulü için mahkemeye dava veya icra merciine takip için dilekçe verilmiş olması ve gerek mahkemeye gerek icra merciine yapılan başvuruların ciddiyetle takip edilmesi gerekmektedir. Ayrıca, şüpheli alacaklar için dava veya icra takibine başlanıldığı yılda karşılık ayrılması gerekmekte olup, şüpheli hale geldiği hesap döneminde karşılık ayrılmayan alacaklar için daha sonraki dönemlerde karşılık ayrılması mümkün bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, şüpheli alacak karşılığı ayrılmasında temel unsur, ortada bir alacağın (teminatsız) söz konusu olması, alacağın ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olması, bu kapsamda da işletme kayıtlarına hasılat olarak girmiş veya ticareti yapılan/yapılacak mal veya hizmetin doğrudan maliyetiyle ilgisinin olması ve bu mahiyetteki alacağın tahsilinin şüpheli hale gelmiş bulunmasıdır.
Bunun yanında, maddede geçen “dava veya icra safhası” ibaresi bizatihi “alacağın tahsili ve takibine” yönelik yasal sürece ilişkindir. Ancak, cumhuriyet savcılığına yapılan suç duyurusu ile başlayan süreç “alacağın tahsili ve takibine” değil “borçlunun/suçlunun takibine” yönelik bir süreç mahiyetindedir.
Buna göre, sadece cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunulması veya ceza mahkemelerinde dava açılması ile şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkün bulunmamakta olup, söz konusu alacaklar için çekleri düzenleyen firma nezdinde dava veya icra takibi yapılması halinde, şartların sağlandığı ilgili dönemde şüpheli ticari alacak karşılığı ayrılması mümkündür.
Dış cephe boyaması için yapılan harcama nasıl giderleştirilir?
(24.03.2020 tarih ve 23652 sayılı özelge)
İktisadi kıymetin ilk iktisabı sırasında bulunmayan özelliklerin kazandırılması veya ilk iktisap sırasında bulunan özelliklerinin geliştirilmesi için yapılan giderler değer arttırıcı giderler sayılır ve amortisman süreleri iktisadi kıymetin kalan ömrüne göre belirlenir.
İktisadi kıymetin ilk iktisabı sırasındaki beklenen ömrünü uzatmak amacıyla yapılan giderler, aktifleştirildikleri yıldan başlayarak iktisadi kıymet için belirlenen oran ve süreye göre amortismana tabi tutulur.
İktisadi kıymet için yapılan normal bakım, onarım ve temizlik gibi giderler ise maliyet olarak kabul edilmeyip doğrudan gider olarak yazılır.
Bunun yanı sıra, gayrimenkuller ve gayrimenkul gibi değerlenen iktisadi kıymetlerin amortisman sürelerini tamamlayarak itfa edilmesinden sonra, ekonomik ömrünü ve değerini arttırıcı nitelikteki bütün giderler aktifleştirilir ve iktisadi kıymetlerin iktisadi kıymete ait amortisman oran ve süresinde aktife alındığı tarihten itibaren itfa edilir.
Buna göre, aktifte kayıtlı binanın dış cephesinin boyanması ile ilgili yapılan harcamaların normal bakım, tamir gideri olarak kabul edilmesi ve binanın maliyet bedeline eklenmeden ilgili dönemde doğrudan gider yazılması gerekmektedir.
Konkordato sürecinde geçici mühlet süresi içinde şüpheli alacak karşılığı ayrılmayan, geçici mühletin kaldırılmasını müteakiben dava/icra takibine de konu edilmeyen alacak için daha sonra karşılık ayrılabilir mi?
(14.05.2020 tarih ve 135334 sayılı özelge)
Ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesine ilişkin alacaklar için, konkordato sürecine giren firmaya verilen geçici mühletin kaldırılarak konkordato talebinin reddedilmesi üzerine, icra takibine başlanılarak genel hükümler çerçevesinde karşılık ayrılması mümkündür.
Muaccel hale gelmiş olmakla birlikte, konkordato sürecine giren firmaya verilen geçici mühlet süresi içinde karşılık ayrılmadığı gibi, geçici mühletin kaldırılmasını müteakiben de dava ve icra takibine konu edilmeyen alacaklar için, ilk derece mahkemesinin geçici mühletin kaldırılması kararına ilişkin istinaf aşamasında geriye dönük kesin mühlet kararının verilmiş olması ve bu nedenle takip imkanının ortadan kalktığı gerekçesiyle, söz konusu kesin mühlet kararına istinaden karşılık ayrılması mümkün bulunmamaktadır.
Ana şirketle sözleşme yapılarak birden fazla şirkete hizmet verilebilir mi? Serbest meslek makbuzu topluca bir şirket adına düzenlenebilir mi?
(26.03.2020 tarih ve 33612 sayılı özelge)
Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu ve ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde, mesleki konularda yapılacak sözleşmelerde meslek mensubunun aynı sözleşme ile ayrı tüzel kişiliğe sahip birden fazla mükellef şirkete hizmet vermesi mümkün bulunmadığından, hizmet verilecek her şirketle ayrı ayrı hizmet sözleşmesi düzenlenmesi gerekmektedir.
Bu çerçevede yapılan mesleki faaliyete ilişkin tahsilatlarda her bir şirket adına ayrı ayrı serbest meslek makbuzu düzenlenmesi gerekmektedir.
Serbest bölgede faaliyet gösteren firmanın yurt içi şubesine düzenlediği faturaların Form Ba-Bs bildirimlerine dahil edilir mi?
(17.02.2020 tarih ve 180088 sayılı özelge)
Serbest bölgede faaliyette bulunan bir firmanın üretim ruhsatı ile stoklarına almış olduğu emtiayı üretimde kullanmaksızın ham madde veya yarı mamul madde olarak satmak amacıyla veya alım/satım faaliyeti ruhsatı ile satmak amacıyla stoklarına almış olduğu emtiayı üretim sürecinde kullanmak amacıyla stokları arasında devretmesi halinde, aynı işletme bünyesinde yapılan bu devir işlemi nedeniyle fatura düzenlenmesine gerek bulunmamakla birlikte, Vergi Usul Kanunu uygulamasında fatura düzenlenmesine gerek olmayan somut durumda, serbest bölge mevzuatı ve ilgili diğer mevzuat yönünden fatura düzenleme gerekliliğinin bulunması halinde, bu düzenlemeler gereğince fatura düzenlenmesinde sakınca bulunmamaktadır.
Ayrıca, Vergi Usul Kanunu uygulamasında, birden fazla iş yeri olan işletmelerde, aralarında gerçekleşen işlemlere ilişkin olarak merkezden şubeye veya şubeden merkeze fatura düzenleme zorunluluğu bulunmamakla birlikte, somut durumda aynı tüzel kişilik bünyesinde yer alan farklı birimler (merkez-şube) arasındaki mal hareketlerine ilişkin olarak, düzenlenmesi zorunlu sevk irsaliyesine ilaveten, fatura düzenlenmesinde de Kanunen sakınca bulunmamaktadır.
Serbest bölgede faaliyet gösteren şirketin farklı birimleri (alım-satım, üretim) arasındaki mal hareketlerine ilişkin olarak Vergi Usul Kanunu uygulamasında fatura düzenlenmesine gerek bulunmamakla birlikte, serbest bölge mevzuatı ve ilgili diğer mevzuatlar yönünden fatura düzenleme gerekliliğinin bulunması halinde, düzenlenen faturaların 396 sıra no.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde Ba-Bs bildirim formlarına dahil edilmesi gerekmektedir.
Ayrıca serbest bölgede faaliyet gösteren şirketten yurt içi şubelerine gerçekleştirilen mal/hizmet satışlarınız nedeniyle düzenlenen faturaların da Bs formu ile bildirilmesi gerekmektedir.
Yurtdışında yapılan giderlere ait faturaların aslının KDV iadesi için ilgili ülke yetkili merciine verilmesi halinde, fatura asılları yerine fotokopileri kullanılabilir mi?
(31.03.2020 tarih ve 322849 sayılı özelge)
Vergi Usul Kanunu uyarınca defter tutmak mecburiyetinde olanlar, defter kayıtlarına esas mezkûr Kanun gereğince kullanılma zorunluluğu olan belgeleri, esas itibarıyla, ilgili bulundukları yılı takip eden takvim yılından başlayarak beş yıl süre ile muhafaza etmek ve muhafaza süresi içerisinde yetkili makam ve memurların talebi üzerine ibraz ve inceleme için arz etmek zorundadırlar.
Bunun yanı sıra, uluslararası faaliyet gösteren mükelleflerce yurt dışında yapılan çeşitli giderlere ait KDV’nin, ikili anlaşmalar çerçevesinde ilgili ülke yetkili mercilerinden iadesinin talep edilmesi kapsamında, iadeye konu KDV’yi ihtiva eden faturaların asıllarının, gerekli işlemler tamamlandıktan sonra geri alınmak koşuluyla, bahse konu mercilere teslim/ibraz edilmesi halinde, söz konusu faturaların geri verilmesine kadar, fatura asılları yerine fotokopilerinin muhafaza edilmesi mümkün bulunmaktadır. Ancak, fatura asıllarının ibraz edildiği yetkili merci ile düzenlenen tutanağın, ibraz edilen faturalara ilişkin bilgileri ihtiva edecek şekilde düzenlenmesi ve bu faturalara ait fotokopilerle birlikte muhafaza edilmesi icap etmektedir.
Diğer taraftan, yetkili memurlar ve inceleme elemanlarınca, söz konusu belgelerin ibrazının istenildiği durumlarda, verilecek süre içerisinde, söz konusu faturaların asıllarının ibraz edilmesi gerekmektedir.
Dış ticaret firması tarafından yurtdışından olan alacağa ilişkin ayrılan şüpheli alacak karşılığı tutarının yurtiçi üretici firmaya yansıtılması halinde, üretici firma şüpheli alacak karşılığı ayrılabilir mi?
(16.01.2020 tarih ve 4334 sayılı özelge)
Ticari kazancın elde edilmesi veya idame ettirilmesi ile ilgili olarak dava veya icra safhasında bulunan alacaklarla, yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş olan dava ve icra takibine değmeyecek derecedeki küçük alacaklar şüpheli alacak sayıldığından, şartları taşıyan alacaklar için karşılık ayrılması mümkün bulunmakta olup, bu şartlardan herhangi birisinin mevcut olmaması halinde ise şüpheli alacak kaydına imkân bulunmamaktadır.
Şüpheli alacak karşılığı ayrılmasında temel unsur, ortada bir alacağın söz konusu olması ve bu alacağın tahsilinin şüpheli hale gelmiş bulunması olup, Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesinde bir ayrım yapılmaksızın ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla dava ve icra safhasında bulunan bütün alacaklar için karşılık ayrılabilmesi öngörülmüştür.
Buna göre, dış ticaret firması tarafından yurtdışına yapılan satışlardan kaynaklı alacaklar dolayısıyla Kanun’un 323. maddesi kapsamında karşılık ayrılabilmesi, yurt dışı satışı yapan alacaklı şirket konumundaki dış ticaret firmasına ait bulunmakta olup, dış ticaret firmasınca yurt dışından alacağın tahsil edilemediği gerekçesiyle üretici firma tarafından karşılık ayırabilmesi mümkün değildir.
Bununla birlikte, dış ticaret firmasına yapılan satışa ilişkin alacak tutarının ancak dış ticaret firmasından tahsil edilememesi halinde, bu alacaklar için dış ticaret şirketi nezdinde gerekli dava ve icra takibine başlanmasına bağlı olarak karşılık ayırabilir.
OSB arsa tahsis sözleşmesi kapsamında ödenen arsa tahsis bedeli ve yapılan yatırıma ilişkin harcamalar nasıl itfa edilir?
(17.01.2020 tarih ve 12015 sayılı özelge)
OSB ile yapılan arsa tahsis sözleşmesiyle tahsis edilen arsa üzerinde inşa edilen fabrika binasının, tapuda şirket adına bina olarak cins tashihi yapılmadığı (tapu kayıtlarında arsa olarak göründüğü) sürece amortismana konu edilmesi mümkün bulunmamaktadır.
Sözleşme kapsamında ödenen bedel ve yapılan yatırıma ilişkin harcamaların, fabrika binasının tamamlanıp kullanıma hazır hale gelene kadar yapılmakta olan yatırımlar içerisinde izlenmesi, bu tarihten sonra ise maliyet bedeli ile aktifleştirilmesi gerekmektedir.
İnşa edilen fabrika binasının maliyet bedelinin, binayı meydana getirmek için yapılan harcamalarla birlikte (cins tashihi sonucu tapuda arsa yerine bina kayıt edileceğinden) arsa maliyetinin de dikkate alınmak suretiyle belirlenmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle şirkete tahsis edilen arsanın, üzerine inşa edilen fabrika binası ile birlikte kullanılma vasfına sahip olması ve fiilen de bu şekilde kullanılması, ayrıca söz konusu fabrika binası ile arsanın ayrılmaz bir bütünlük arz etmesi şartlarıyla şirkete fatura edilen arsa ve inşa edilen fabrika binası bedellerinin toplamı üzerinden binalar hesabında kayıtlarda izlenmesi gerekmektedir.
Fabrika binasının amortismana tabi tutulmasında, binanın gerçek mahiyetinin (prefabrik veya betonarme) esas alınması gerekmektedir.
Alan tahsis sözleşmesinin feshine yönelik fesih protokolüne istinaden yapılan ödemeler nasıl belgelendirilmelidir?
(29.01.2020 tarih ve 109121 sayılı özelge)
Bir başka şirketle yapılan alan tahsis sözleşmesi kapsamında alınan kiralama hizmetine ilişkin kayıtların, bahse konu hizmete ilişkin olarak, ödemenin/tahsilatın yapılıp yapılmadığına bakılmaksızın, genel hükümler çerçevesinde düzenlenen faturalarla tevsik edilmesi gerekmekte olup, bu faturalara konu tutarların ödenmesi aşamasında tekrar fatura düzenlenmesi gerekmemektedir.
Ayrıca, fesih protokolüne istinaden ödenen bedelin, kiralama hizmeti karşılığı olmayıp sözleşmeden kaynaklanan ceza niteliğinde bir ödeme olması durumunda, bir mal teslimi veya hizmet ifası söz konusu olmadığından, bu ödemeler için fatura düzenleme zorunluluğunun bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, söz konusu durumda fatura düzenlenmemesi halinde, bu ödemelerin, ödemeye dair makbuz, dekont vb. evrak ile tevsik edilmesi gerekmekte olup, bu belgelerin Vergi Usul Kanunu’nun muhafaza ve ibraz yükümlülüğüne ilişkin hükümleri gereğince, yükümlüler tarafından muhafaza ve istenildiğinde ibraz edilmesi icap etmektedir.
Yapılacak ödemenin geçmiş dönemlere ait kira borcuna ilişkin fiyat farkı, kur farkı niteliğinde bir ödeme olması halinde ise bu ödemeler için fatura alınması gerekmektedir.
Yukarıda özetlenen özelgeler ile diğer çok sayıda özelgenin tam metnine www.gelirler.gov.tr internet adresinin mevzuat bölümünden ulaşabilirsiniz. |