Kurumlar tarafından yapılan sporla ilgili sponsorluk harcamaları ile bağışlar, yasal sınırlar içerisinde kurumlar vergisi matrahının tespitinde indirim olarak dikkate alınabiliyor. Öte yandan, reklâm harcamalarının tamamı, herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın gider olarak kabul ediliyor.
İndirim olanağı olan sponsorluk harcamaları esas olarak sporla ilgili sponsorluklardan oluşuyor. Sponsorluk harcamalarının; amatör spor dalları için tamamı, profesyonel spor dalları için % 50’si kurumlar vergisi matrahının tespitinde, beyan edilen kurum kazancından indirilebiliyor.
Hangi bağış ve yardımların hangi sınırlar çerçevesinde kurumlar vergisi matrahından indirilebileceği Kurumlar Vergisi Kanunu ile başka bazı kanunlarda belirlenmiş durumda. Bazı bağışların % 100’ü indirim konusu yapılırken bazı bağışlar ancak kurum kazancının % 5’i sınırı içerisinde indirim konusu yapılıyor. Bunun yanında bütün bağışlar, kurum kazancı ile sınırlı olarak dikkate alınabiliyor. Kazanç yoksa indirilemeyen bağış sonraki yıllarda indirilemiyor.
Yukarıda da ifade ettiğim gibi, reklâm harcamalarının gider yazılmasında bir sınır yok.
Sponsorluk, bağış ve reklâm tutarlarının matrahtan indiriminde bu farklılıklar olunca, bu kavramların tanım ve sınırlarının belirlenmesi önemli hale geliyor. Bu kavramlar çoğu zaman birbirine karışabiliyor, tanımlama güçlükleri olabiliyor.
Her bağış reklam içerebilir
Yapılan her bağışla az da olsa bir reklam yapılmış olabilir. Bu durum, bağış tutarının bir kısmının reklam gideri haline dönüştürmez. Baskın unsur bağış ise bağışların matrahtan indirimine ilişkin düzenlemeler çerçevesinde işlem yapılması gerekir.
Söylemek istediğim şu: Bir okul yaptırıp, kendi ismini de okula vererek Milli Eğitim Bakanlığına bağışlayan bir mükellef, örneğin bir doktor, harcama tutarını bağış düzenlemeleri çerçevesinde matrahtan indirebilir. Okula ismini verdiği için bir miktar reklâm da yapmış olabilir. Ancak bu durum bağışı bağış olmaktan çıkartmaz ve bağışın bir kısmını reklâm harcaması haline getirmez. Yapılan iş, kazancın elde edilmesi ve idamesi ile de doğrudan ilgili kabul edilmez. Harcamanın kazanca etkisi tesadüfidir.
Sponsorluk/Reklâm/Bağış ayırımı
Bağış kavramının tanımını yapmak ve diğer kavramlardan ayırmak kolay. Temel ölçüt, karşılıksız olması.
Sponsorluk ve reklâm kavramları ise bağış kavramı kadar kolay tanımlanabilir değil ve kolaylıkla iç içe geçebilecek kavramlar. Her iki durumda da karşılıklı edimler söz konusu ve bu yönüyle bağış kavramından kolaylıkla ayrıştırılabilir.
Gelir İdaresinin sponsorluk ve reklâm tanımı
Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinde;
- Sponsorluk harcaması kavramı, ticari kazancın elde edilmesi ile doğrudan ilişkisi olmayan veya ilişkisi ölçülemeyen, sosyal amacı öne çıkan harcamalar,
- Reklâm harcaması ise ticari kazancın elde edilmesi ile doğrudan ilişkili, spor sahalarına, sporcuların veya diğer ilgililerin spor giysilerinin ya da spor araç ve gereçlerinin üzerine yazılı veya elektronik sinyaller yardımıyla sanal olarak kurumun tanıtımının yapılmasını sağlayacak amblem, marka, isim ve benzeri işaretler konulması gibi doğrudan ticari fayda sağlayan ve kurumun tanıtımını amaçlayan harcamalar,
olarak tanımlamış.
Vergi hukukunun genel ilkelerine ve kazancın gerçek ve safi tutarı ile vergilenmesi amacına uygun, net ve anlaşılabilir tanımlar. İzlediğim kadarıyla uygulama da yıllardır bu sınırlar çerçevesinde yapılıyor.
Danıştay’ın sponsorluk ve reklâm tanımı
Danıştay Dergisinin 147. sayısında yer alan Danıştay Dördüncü Dairesinin 09.10.2017 tarih ve E:2013/4011 K:2017/6706 sayılı kararı doğrudan bu makalenin konusuyla ilgili. Kararda sponsorluk ve reklâm kavramlarının açık tanımlarına da yer verilmiş. Kararda;
- Reklâm, insanları gönüllü olarak belli bir davranışta bulunmaya ikna etmek, belirli bir düşünceye yöneltmek, dikkatlerini bir ürüne, hizmete, fikir ve kuruluşa çekmeye çalışmak, onunla ilgili bilgi vermek, ona ilişkin görüş ve tutumlarını değiştirmelerini veya belirli bir görüşü ya da tutumu benimsemelerini sağlamak amacıyla oluşturulan; iletişim araçlarından yer ya da süre satın almak yoluyla sergilenen ya da başka biçimlerde çoğaltılıp dağıtılan ve bir ücret karşılığı oluşturulduğu belli olan duyurular,
- Sponsorluk ise bir kuruluşun belirlemiş olduğu hedeflere ulaşmak için spor, sanat, kültür ve sosyal olaylar ile çeşitli kişi ve kuruluşlara nakdi veya başka türlü desteklerle yapılan tüm faaliyetlerin planlanması, uygulanması ve kontrol edilmesi süreçlerini kapsayan taraflar arasında karşılıklı olarak birbirlerine fayda sağlamaya yönelik yapılan yazılı iş antlaşmaları
olarak tanımlanmış.
Kararda özetle;
- Gerek reklam gerekse de sponsorluk sözleşmelerinin her ikisinde de taraflar arasında karşılıklı edimler mevcut bulunduğundan sözleşmelerin bu yönden ele alınarak sınıflandırılamayacağı,
- Reklam sözleşmelerinde reklamı veren ile iletişim aracı sağlayıcısı arasında yer, zaman ve bedel belirlenerek doğrudan bir ürün, hizmet veya marka vb. tanıtılırken, sponsorluk sözleşmelerinde ise sponsora ait ürün, hizmet veya marka vb. tanıtımında desteklenen kurum veya kişinin imaj ve prestijinden de faydalanılmakta olduğu,
- Sponsorluk sözleşmelerinde ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için gerekli olmayan bazı edimlerin de yer alabildiği
belirtilmiş, bu hususlar bir arada değerlendirilerek, davacının söz konusu sözleşmeler nedeniyle elde edeceği faydada desteklenen kurumların imaj ve prestijinden de faydalanılması, karşı tarafların edimleri arasında yer alan ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için gerekli olmayan sportif faaliyetler için bilet temin edilmesi gibi sözleşme maddelerinin bulunması nedeniyle uyuşmazlığa sebep olan sözleşmelerin sponsorluk sözleşmesi olduğu sonucuna varıldığından, dava konusu tarhiyatta hukuka aykırılık görülmemiş ve davayı kabul eden vergi mahkemesi kararı bozulmuş.
Gelir İdaresi ve Danıştay’ın kriterleri
Yukarıda özetlediğim Genel Tebliğde ve Danıştay kararında, sponsorluk ve reklâm hizmeti ayırımında esas alınan ölçütler birbirinden farklı gözüküyor.
Genel Tebliğde esas ölçü olarak yapılan harcamanın kazancın elde edilmesine doğrudan katkı yapıp yapmadığı ve sosyal amacın öne çıkıp çıkmadığı alınıyor. Bu ölçü esas alındıktan sonra, bir sözleşmede sponsorluk faaliyetinin yanında reklâm ve tanıtım amacını da içeren işlemler nedeniyle yapılan harcamaların, emsallere uygun olmak koşuluyla, reklâm ve sponsorluk olarak ayrıştırılmasının mümkün olduğu belirtiliyor. Bu durumda reklâm bedeli kısmının reklâm gideri olarak dikkate alınması, sponsorluk kısmının ise sponsorluk harcaması olarak dikkate alınması gerektiği açıklanmış.
Danıştay kararında ise ölçü olarak, sponsorluk sözleşmelerinde; sponsora ait ürün, hizmet veya marka tanıtımında, desteklenen kurum veya kişinin imaj ve prestijinden de faydalanılması ve ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için gerekli olmayan bazı edimlerin de olması alınmış.
Değerlendirme
Kişisel düşüncem tamamen Gelir İdaresiyle ve vergi mahkemesi kararıyla aynı yönde. Tebliğde yapılan açıklamalara tamamen katılıyorum. Danıştay kararının gerekçesi olan iki argümanla ilgili olarak da şunları söyleyebilirim:
- Sözleşmede ürün, hizmet veya marka tanıtımında desteklenen veya hizmet alınan kurum veya kişinin imaj ve prestijinden de faydalanılması, harcamayı reklam harcaması olmaktan çıkartmaz. Bütün reklam hizmetlerinde, hizmeti yapan kurumun olumlu veya olumsuz imajı söz konusudur ve prestijli bir işletmeden hizmet alıyorsanız, bu işletmenin prestijinden yararlanmış olursunuz. Elbette bedelini ödeyerek.
- Sözleşmede ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için gerekli olmayan bazı edimlerin de yer alması, harcamayı reklam harcaması olmaktan çıkarmaz. Bu durum en fazla, karşılığı reklam hizmeti olmayan edimlere ait bedelin ayrıştırılarak reklam harcaması kabul edilmemesi, bu kısmın bağış veya sponsorluk bedeli kabul edilmesini gerektirir.
Danıştay kararında açıkça bir argüman olarak değerlendirilmemekle birlikte, muhtemelen sözleşmenin başlığının sponsorluk sözleşmesi olması nedeniyle, sözleşme sponsorluk sözleşmesi olarak ifade ediliyor. Bu çerçevede sözleşmenin başlığının da kararda etkili olmuş olabileceğini düşünüyorum.
Bu tür sözleşmeler yaygın olarak sponsorluk sözleşmesi olarak yapılıyor. Tahmin ediyorum bu şekilde yapılan reklamın daha etkili olduğu düşünülüyor. Ancak bu sözleşmeler içeriği tamamen reklam faaliyeti olan sözleşmeler. Sözleşmenin isminin sponsorluk sözleşmesi olması, reklam hizmetini reklam hizmeti olmaktan çıkartmaz diye düşünüyorum. Reklam hizmeti alınıyorsa, reklam hizmet bedeli ile sınırlı olarak yapılan ödeme reklam gideridir diye düşünüyorum. Ödenen bedelin bir kısmı reklam bedeli, bir kısmı örneğin tuttuğumuz takımı veya milli takımı sevmenin bedeliyse, ödemeyi de ikiye ayırmak ve yukarıda özetlediğim Tebliğde açıklandığı gibi işlem yapmak bana daha doğru geliyor.
Ne yapmalı?
Yukarıda özetlediğim karmaşa içinde olmak istemiyorsak, bence şunları yapmakta yarar var:
- Reklam hizmeti alıyorsak, sözleşmenin konusu reklam hizmetiyse, öncelikle ismini reklam sözleşmesi koymakta yarar var. Sözleşmede alınan/verilen hizmetler açıkça tanımlanmalı, bedeli de net olarak belirlenmelidir.
- Sözleşmenin konusu reklam hizmeti yanında sponsorluksa, sözleşme reklam ve sponsorluk sözleşmesi olarak yapılmalı, her iki konu sözleşme içinde ayrı ayrı tanımlanmalı ve ödenen tutar reklam bedeli ve sponsorluk ödemesi olarak ayrıştırılmalı, reklam bedeli emsallere uygun olarak belirlenmelidir.
- Reklam sözleşmesinin içerisine, reklam hizmeti ile ilgisi olmayan unsurlar konmamalı, konacaksa da ayrıca tanımlanmalı ve bedeli ayrıştırılmalıdır. Yukarıda bahsedilen Danıştay kararına konu olan olayda olduğu gibi, reklam hizmeti veren kurumdan bu hizmetin yanında bedelsiz bilet de alınıyorsa, alınan reklam hizmeti ile bilet teslimi ayrılmalıdır.
- Belge düzeni işin özüne uygun olmalıdır. Reklam hizmeti için hizmeti veren işletmenin faturası alınmalı, hizmet bedeli üzerinden katma değer vergisi hesaplanmalı, sponsorluk ödemesi varsa bu da Tebliğde açıklanan şekilde makbuzla belgelenmelidir. Recep Bıyık https://www.pwc.com.tr