1985'te hayatımıza giren Katma Değer Vergisi (KDV), bir mal veya hizmetin üretimi veya ithalinden nihai tüketicisine intikaline kadar geçen her safhayı kapsayan ve her safhada yaratılan katma değeri vergilendirmeyi amaçlayan modern karakterli bir vergi. Bu işleyişin en temel noktasında da her safhada hesaplanan vergiden alım ve giderler için ödenen KDV'nin indirilmesi mekanizması var. Bu mekanizmanın işlemediği veya yavaşladığı her noktada sistem de ciddi sıkıntılar yaratmaya başlıyor. Ülkemizdeki mevcut durum da maalesef pek farklı değil.
2018'de ciddi bir KDV reformu tartışması yaşadık ve TBMM'ye ciddi reformlar içeren bir kanun tasarısı indi. Nisan'da yayımlanan 7104 sayılı Kanun'la KDV Kanunu'nda ciddi bir revizyona şahit olduk; ancak maalesef reformun en önemli bacakları olarak tasarıda yer alan "devreden KDV'nin iadesi ve grup vergilemesi modeli" TBMM'den geçip yasalaşma şansı bulamadı.
Şu aralar sıklıkla konuştuğumuz, şirketlerin finansman ihtiyaçlarının giderilmesi bağlamında bu iki önemli reform adımı ciddi bir panzehir olacağa benziyor. Hele ki mükelleflerin üzerindeki devreden KDV stokunun 150 milyar TL'leri aştığı şu sıralarda…
Grup Vergilemesi Uygulaması nedir?
Aynı gruba bağlı birden fazla mükellefin grup oluşturması ve grup adına KDV ile ilgili yükümlülüklerini tek elden yürütülmesine yönelik bir düzenleme mevcut KDV sistemimizin yapısında bulunmuyor.
"Finansal, ekonomik ve/veya organizasyonel" olarak birbiriyle ilişkili tüzel kişilerin KDV yönünden bir grup oluşturması ve konsolide tek bir KDV beyannamesi vermesi uygulamasının örneklerini Almanya, Belçika, Hollanda, İngiltere ve Singapur gibi ülkelerde görüyoruz.
Tasarı'da yer alan ancak 7014 sayılı Kanun'a giremeyen düzenlemeye göre, kurumlar vergisi mükellefleri, en az yüzde 50 ortağı olduğu kurumlar vergisi mükellefleriyle birlikte artık bir "Grup KDV Mükellefiyeti" tesis ettirebileceklerdi. Bu uygulama sayesinde, aynı gruba bağlı birden fazla şirketin tek bir KDV beyannamesi vermesi mümkün hale gelecekti. Bu sayede grup şirketleri KDV'lerini konsolide edebilecek ve bu şirketlerin bir kısmı KDV öderken diğer kısmı KDV devretmemiş olacaklardı. Böyle bir modelle birlikte her ay ödenmesi gereken KDV'nin tutarında ciddi tasarruf sağlamak da mümkün olabilecekti.
Devreden KDV'nin Mükellefe İadesi Ciddi Bir Finansman Olanağı Olabilir!
Mevcut KDV sistemimizde mükellefler tarafından aşağıda belirtilen işlemlere ilişkin olarak yüklenilen ve indirimle giderilemeyen KDV'nin, nakden ve/veya mahsuben iade olarak talep edilmesi mümkün;
- Tam istisna kapsamına giren işlemler (KDVK m.32)
- İndirimli orana tabi işlemler (KDVK m.29/2)
- KDV tevkifatına tabi işlemler (KDVK m.9 ve m.29/4)
- Fazla ve Yersiz Hesaplanan KDV'nin İadesi (KDVK m.8/2)
Alınan her türlü iyi niyetli tedbire rağmen, iade sistemimizde birçok sıkıntının süregeldiği de aşikâr. İade yapısının, zaman içinde sistemin en büyük kanayan yarasına dönüştüğünü söyleyebiliriz.
Almanya, Belçika, Hollanda, İngiltere, Singapur ve Güney Kore gibi ülkelerde, "Devreden KDV'nin İadesi" uygulamasının varlığı dikkat çekiyor.
Örneğin İngiltere'de devreden KDV, ilgili dönem beyannamenin verilmesini takip eden 30 gün içerisinde mükellefe iade ediliyor. Devreden KDV'nin sebebine bakılmaksızın (istisna faaliyetler, indirimli orana tabi satışlar, yeni yatırımlar vb.) iadesi uygulamasının, ülkemiz için de anahtar önemde bir reform olacağı öteden beri kaleme aldığımız yazılarda da altını kalın çizgilerle çizdiğimiz bir husustu.
Tasarı'da göre, bir vergilendirme döneminde oluşan ve on iki ay süreyle indirim yoluyla giderilemeyen KDV'nin, bu süreyi izleyen altı ay içerisinde talep edilmesi şartıyla mükellefe iade edilmesi mümkün hale geliyordu; ancak maalesef bu önemli düzenleme de kendisine 7104 sayılı Kanun'da yer bulamadı.
Tasarı'da mevcut devreden KDV stokunun nasıl giderileceğine ilişkin de yöntemler yer almaktaydı. Bu tutarlar, bütçe imkânları da dikkate alınarak- sektörlere, işletme büyüklüklerine, devreden KDV'nin kaynağına göre kısmen veya tamamen iade edilebilecek veya Maliye Bakanlığı bu tutarların diğer vergi borçlarına mahsup edilmesine veya gelir ve kurumlar vergisi uygulamasında gider yazdırılmasına da yetkili olacaktı.
150 milyar TL sınırını geçtiği söylenen mevcut devreden KDV stokunun iş âlemimiz için ciddi bir finansal kaynak olabileceği düşünülünce; geçmiş dönemlere ait birikmiş devreden KDV stokunun önemi bir kat daha artıyor.
Sorumlu Vergicilik Bakışıyla…
2017'de KDV sayesinde -dâhilde ve ithalde- toplam 155,2 milyar TL Hazine'nin kasasına girdi. 2018 Ocak Temmuz döneminde bu tutar 100 milyar TL'ye ulaşmış durumda. Özetle, KDV Bütçe için vazgeçilmez önemde bir kaynak.
KDV'de 7104 ayılı Kanun'la atılan reform adımlarından eksik kalan "devreden KDV'nin iadesi ve grup vergilemesi modelinin" mevcut ekonomik konjonktürde oldukça kıymetli ekonomik ve mali faydaları olacağını söylemeliyiz. Mevcut ekonomik tabloda, özellikle KOBİ ölçeğindeki şirketlerimizin ciddi finansman ihtiyaçları da dikkate alınırsa; atılacak bu iki adımla sağlanacak ekonomik faydanın, bu adımların muhtemel fiskal maliyetin katbekat üzerinde olacağını da vurgulamadan geçmeyelim. Emrah Akın https://www.kpmgvergi.com
* Bu yazı Business HT'de yayımlanmıştır.