Verginin tahakkuku, VUK'a göre tarh ve tebliğ edilen bir verginin "ödenmesi gereken bir safhaya" gelmesi idi.
Şimdi İYUK md. 27, "Yürütmenin Durdurulması" başlığını taşıyor ve "Vergi mahkemelerinde, vergi uyuşmazlıklarından doğan davaların açılması, tarh edilen vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümlerin ve bunların zam ve cezalarının dava konusu edilen bölümünün tahsil işlemlerini durdurur." diyor.
Duran işlem ne? Tahsil işlemleri.
Neyin tahsili duruyor? Tarh edilen vergilerin dava konusu edilen bölümünün.
Ee, tarh edilen vergi dava açılmakla tahakkuk etmemişse neden "TAHSİL" işlemleri duruyor? "TAHAKKUK" aşamasına geçmediği için.
O zaman neden "tahakkuk etmesini durdurur" demiyor? Bilmem.
Yine İYUK md. 27/4, "ihtirazi kayıtla verilen beyannameler üzerine yapılan işlemlerle tahsilat işlemlerinden dolayı açılan davalar, tahsil işlemini durdurmaz. Bunlar hakkında yürütmenin durdurulması istenebilir." diyor.
Pardon, Kanunkoyucu "ihtirazi kayıtla verilen beyannameler üzerine yapılan işlemler" ile neyi kastetmiş olabilir? Tarh desek değil, tahakkuk desek (e o da genel kabule göre bir aşamaydı işlem değildi) değil, mahçup bir şekilde "yapılan işlem" diyerek geçiştirelim o zaman.
Kanun tarhı, "vergi alacağının kanunlarında gösterilen matrah ve nispetler üzerinden vergi dairesi tarafından hesaplanarak bu alacağı miktar itibariyle tesbit eden idari muamele" olarak tanımlamış. Tarh edilince "vergi alacağı" doğuyor gibi, değil mi? Tarhın niteliği alacağın miktar itibariyle tespiti olduğuna göre...
Tahakkuk ise " tarh ve tebliğ edilen bir verginin ödenmesi gereken bir safhaya gelmesi" idi.
Toparlarsak, tarhla bir alacak var ve bunun tespiti yapılırken tahakkuk ile bu ödenecek hale geliyor. O zaman tarh edilen ancak tahakkuk etmeyen vergi aslında bir alacak ama ancak aranabilecek/istenebilecek/tahsil edilebilecek bir alacak değil dersek çok da hatalı olmayacaktır. Nitekim ikmalen, re'sen tarhiyatta, tahsilat işlemlerinin kendiliğinden durması aslında bir alacak olduğunu ancak tahakkuk etmediği için tahsilat yapılamayacağını da ortaya koymaktadır.
Buradan hareketle zamanaşımını ele alırsak, i) VUK'nun (md. 113), zamanaşımı, süre geçmesi suretiyle 'vergi alacağı'nın kalkması olarak tanımlandığını görürüz. Vergi alacağı kavramı tarh ile ilgiliydi, hatırlayalım. Devamında ii) VUK (md. 114) zamanaşımı ile ilgili zamansal çizgiyi, 'vergi alacağının doğduğu' takvim yılını takip eden yılın başından başlayarak beş yıl içinde tarh ve mükellefe tebliğ edilmeyen vergiler zamanaşımına uğrar diyerek belirlemiş. Hem 'vergi alacağının doğması' ve hem de tarh ve tebliğ kavramları aynı cümlede olunca işler değişti. Demek 'vergi alacağı' tarhla doğmuyor. O zaman gelsin 'vergiyi doğuran olay'. Görüşümüz değişti, tarh alacağı doğurmuyor, doğmuş alacağı tespit ediyor, o zaman bir tespit edici idari işlem var.
Buradan hareketle, vergi alacağı, vergiyi doğuran olayla doğdu, tarh bunun tespiti ama tahsilat için yeterli değil, tahakkuk gerekli diyebiliriz. Zamanaşımı, tarh yoksa tahakkuk zamanaşımı mı? Farklı görüşler var, kararı okuyucuya bırakalım.
Bizi ilgilendiren, tarh ve tebliğ edilen ama dava konusu yapıldığı için tahsilat işlemleri duran verginin akıbeti. Derece mahkemesi karar verinceye kadar ortada tarh ve tebliğ var ama tahakkuk yok, tahsilat zaten yapılamıyor.
Derece mahkemesi karar verinceye kadar geçen süre zamanaşımını ilgilendiriyor mu? Etkiler dersek zamanaşımı nedeniyle çoğu (davalı tarhiyatlara dair) alacak ortadan kalkar, etkilemiyor desek davanın zamanaşımını durdurduğu/kestiği (tahsilat zamanaşımı aksine) bir yerde yazmıyor, ne yapacağız?
Çıkış, dava konusu yapılan (tebliğ edilmiş) tarhiyatın derece mahkemesi kararı ne olursa olsun yegane tarhiyat olduğu ve mahkeme kararına göre yeniden yapılan hesaplamanın ve bunun bildiriminin bir tarhiyat olmayıp askıdaki idari işlemin tekrar icrai nitelik kazandığını kabul etmekte görünüyor. O yüzden dava kaç yıl sürerse sürsün davaya konu tarhiyat zamanaşımı süresi içinde ise ayrıca bir zamanaşımı söz konusu olmayacak demek.