213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) mükerrer 298’inci maddesinin (A) fıkrasında enflasyon düzeltmesi, "mali tablonun ait olduğu tarihteki satın alma gücü cinsinden hesaplanması" şeklinde tanımlanmıştır. Teorik altyapısında uluslararası muhasebe standartlarından biri olan TMS 29 “Yüksek Enflasyonlu Ekonomilerde Finansal Raporlama” standardından önemli atıf ve dayanaklar olan enflasyon düzeltmesi düzenlemesi 5024 sayılı Kanun’la 2003 yılında Türk vergi sistemine girmiştir. İlk kez 2003 yılında vergi sonucu yaratmayacak şekilde ve 2004 yılında vergi matrahlarını etkileyecek şekilde uygulanan enflasyon düzeltmesi müessesesi 2004 yılı sonundan itibaren yasal şartların oluşmaması nedeniyle uygulanmamaktaydı. Ancak, üretici fiyatları genel endeksindeki artışın, 3 hesap dönemi toplamında %100’ü ve içinde bulunulan hesap döneminde söz konusu artışın %10’u aşması olarak belirlenen yasal şartların oluşmaması nedeniyle söz konusu müessese 2021 yılına kadar uygulama şansı bulamamıştır. Akabinde, 2022 yılı başında söz konusu şartlar oluşmasına rağmen; 7352 sayılı Yasa ile VUK’a eklenen geçici 33. madde düzenlemesiyle, geçici vergi dönemleri de dahil olmak üzere 2021 ve 2022 hesap dönemleri ile 2023 hesap dönemi geçici vergi dönemlerinde mükerrer 298. madde kapsamındaki enflasyon düzeltmesine ilişkin şartların oluşup oluşmadığına bakılmaksızın mali tabloların enflasyon düzeltmesine tabi tutulmayacağı düzenlenmiştir.
Gelinen durum itibariyle, yasal şartların oluşması nedeniyle 2023 yılında kapsama giren tüm gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri enflasyon düzeltmesi yapmak mecburiyetinde. 2023’de yapılacak enflasyon düzeltmesi, yasal düzenleme gereği, ilgili mükelleflerin 2023 hesap dönemi vergi matrahlarını etkilemeyecek ancak yukarıda belirtilen yasal şartların 2024 hesap döneminde oluşması nedeniyle enflasyon düzeltmesi müessesesi kapsama giren mükellefler açısından vergi matrahlarını etkileyecek şekilde sonuçlar yaratacaktır. Orta Vadeli Program ve ilgili sayın kamu yöneticilerinin açıklamaları dikkate alındığında 2026 yılında enflasyonda tek haneli rakamlara ulaşma hedefi bulunmaktadır. Bu durumda; Enflasyon düzeltmesi uygulamasından çıkış şartının üretici fiyatları genel endeksindeki artışın 3 hesap dönemi toplamında %100’ü aşmaması ve içinde bulunulan hesap döneminde söz konusu artışın %10’u aşmaması koşullarının birlikte gerçekleşmesi olduğu da dikkate alınarak; başkaca bir yasal düzenleme yapılmadıkça, 2024 ve 2025 hesap dönemlerinde kapsama giren mükellefler açısından enflasyon düzeltmesi uygulaması önemli mali sonuçlar yaratacak özellikleri içerisinde barındırmaktadır.
TBMM’de halen görüşülmekte olan (2/1812) esas numaralı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nde (kamuoyunda sıkça kullanılan tabiriyle “torba yasa düzenlemesinde” 17. madde düzenlemesiyle bankalar, 6361 sayılı Kanun kapsamındaki şirketler, ödeme ve elektronik para kuruluşları, yetkili döviz müesseseleri, varlık yönetim şirketleri, sermaye piyasası kurumlan ile sigorta ve reasürans şirketleri ve emeklilik şirketlerinin 2024 ve 2025 hesap dönemlerinde yapacakları enflasyon düzeltmesi sonucu oluşacak kâr veya zararların kazancın tespitinde dikkate alınmaması öngörülmektedir. Dolayısıyla, yukarıdaki yasa teklifinin yasalaşması ve başkaca bir yasal düzenleme yapılmaması durumunda, sayılan finansal kurumlar dışında kapsama giren ve reel sektörde faaliyet gösteren tüm gelir ve kurumlar mükellefleri açısından enflasyon düzeltmesi uygulaması 2024 ve 2025 hesap dönemlerinde tüm vergisel sonuçlarıyla birlikte hayata geçecektir. İşbu yazımızda 2024 ve 2025 hesap dönemlerinde tüm vergisel sonuçlarıyla vergi uygulayıcılarının ve kapsama giren şirket yönetimlerinin gündeminde çok önemli bir yer tutacağına inandığımız enflasyon düzeltmesi müessesesinin reel sektöre ve genel olarak Türkiye ekonomisine ilişkin etkileri değerlendirilecektir.
Enflasyon düzeltmesi uygulaması- hayaller ve gerçekler
Muhtelif sivil toplum örgütleri tarafından yıllarca her platformda hararetle savunulan enflasyon düzeltmesi müessesesinden temel beklentiler,
- Mali tabloların uzun yıllar süren yüksek enflasyonun etkisinden arındırılarak daha gerçekçi sunumun sağlanması,
- Vergi matrahları üzerindeki enflasyondan kaynaklanan olumsuzlukların giderilmesi,
- Enflasyon nedeniyle oluştuğu ve reel bir kazanç olmadığı düşünülen “fiktif kârlar” üzerinden vergi ödenmemesinin sağlanmasıydı.
Ancak, mevcut yasal düzenlemelerde herhangi bir değişiklik/düzenleme olmaması durumunda, enflasyon düzeltmesi; 2024 ve sonraki hesap dönemlerinde,
- Parasal olmayan aktif varlığı (stokları, iştirakleri-bağlı ortaklıkları-bağlı menkul kıymetleri, arsaları, binaları, makineleri, taşıtları, demirbaşları, yapılmakta olan yatırımları, finansal kiralama sonucu edinilen hakları, patentleri-lisansları-gayrimaddi hakları, Ar-Ge merkezlerinde geliştirilen projeler nedeniyle aktifleştirilen Ar-Ge giderleri) özkaynaklarına kıyasla daha düşük kalan işletmeler açısından gider yönlü- zarar artırıcı sonuçlar yaratırken;
- Parasal olmayan aktif varlığı (stokları, iştirakleri-bağlı ortaklıkları-bağlı menkul kıymetleri, arsaları, binaları, makineleri, taşıtları, demirbaşları, yapılmakta olan yatırımları, finansal kiralama sonucu edinilen hakları, patentleri-lisansları-gayrimaddi hakları, Ar-Ge merkezlerinde geliştirilen projeler nedeniyle aktifleştirilen Ar-Ge giderleri) özkaynaklarına kıyasla daha yüksek kalan işletmeler açısından gelir yönlü- kâr artırıcı sonuçlar yaratmaktadır.
Başka bir deyişle, parasal olmayan aktif varlıklarını (stokları, iştirakleri-bağlı ortaklıkları-bağlı menkul kıymetleri, arsaları, binaları, makineleri, taşıtları, demirbaşları, yapılmakta olan yatırımları, finansal kiralama sonucu edinilen hakları, patentleri-lisansları-gayrimaddi hakları, Ar-Ge merkezlerinde geliştirilen projeler nedeniyle aktifleştirilen Ar-Ge giderleri) ağırlıkla banka borcu, tahvil, finansal kiralama, müşteri borcu, çek-senet, vb. parasal yükümlülüklerle finanse eden gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri enflasyon düzeltmesi neticesinde daha çok vergi ödemek durumunda kalmaktadır. Yine, yabancı kaynak finansmanı kullanarak bilançosunun aktifinde yatırım yapmak, Ar-Ge projeleri geliştirmek, iştirak satın alarak işini büyütmeyi tercih eden işletmeler, yabancı kaynak finansmanı kullanarak bilançosunun aktifinde parasal varlık (banka mevduatı, döviz, tahsil edilmeyi bekleyen müşteri açık hesap alacağı, çek, senet, vb.) tutmayı tercih eden işletmelere göre dezavantajlı konumda kalarak daha çok vergi ödemek durumunda kalmaktadır. Dolayısıyla, önceki senelerde yabancı kaynak-dış kaynak kullanarak yatırım yapan, tedarik zinciri aksamalarına karşı stoklu çalışmayı tercih eden, Ar-Ge harcaması yapan, yeni iştirak satın alan reel sektör şirketleri enflasyon muhasebesi neticesinde 2024 hesap dönemi 1. Geçici vergi döneminden itibaren daha çok vergi ödemek gerçeğiyle karşı karşıyadır. Başka bir anlatımla, enflasyon muhasebesinin tüm vergisel sonuçlarıyla birlikte 2024’de devreye girmesiyle birlikte, özkaynağının üstünde bir yabancı kaynak kullanarak bilançosunu yatırımlarla, AR-GE harcamalarıyla, stokla, yeni şirket satın almalarıyla büyüten reel sektör şirketleri enflasyon muhasebesi neticesinde beklenilenin ve kamuoyunda yaratılan “yanlış algı”nın aksine ilave vergi yükleriyle karşılaşacaktır.
Vergi yükü dağılımındaki dengesizlik nereden kaynaklanıyor?
Enflasyon muhasebesi düzenlemesi neticesinde işletme varlıkları işletme aktifine giriş tarihleri dikkate alınarak enflasyon düzeltmesine tabi tutulmakta ve işletme aktifinde yer alan parasal olmayan varlıkların düzeltilmesi neticesinde; bir taraftan varlıkların değeri enflasyon endeksindeki artış oranında güncellenip yükseltilirken, oluşan enflasyon düzeltmesi farkı ise gelir yazılmaktadır. Bilançonun pasifinde alınan avans, ertelenmiş gelir gibi sınırlı yabancı kaynak kalemi dışında parasal olmayan mahiyetteki tek yükümlülük özkaynaklardır. Özkaynaklar gibi parasal olmayan yükümlülüklerin de oluşma tarihleri (ödeme tarihi/tescil tarihi/ayni sermaye artırımlarında mülkiyetin intikal ettiği tarih, vb.) itibariyle enflasyon düzeltmesine tabi tutularak oluşan değer farkları bir taraftan özkaynakların büyümesine neden olurken; bir taraftan da gelir tablosunda gider etkisi yaratmaktadır. Dolayısıyla, bilançoda parasal olmayan nitelikteki aktif varlıkların enflasyon düzeltmesi gelir yaratırken; parasal olmayan nitelikteki özsermaye başta olmak üzere parasal olmayan varlıkların enflasyon düzeltmesi ise gider etkisi doğurmaktadır. Enflasyon düzeltmesinin farklı (borç/özkaynak) finansman yapısına sahip şirketlerde farklı vergisel sonuçlar yaratmasının arkasında enflasyon düzeltmesinin sadece parasal olmayan varlık ve yükümlülüklerin düzeltilmesi ana prensibi yatmaktadır. Bu durumda; gelecekte gelir elde etmek amacıyla elde edinilen işletme varlıkları henüz daha gelir etkisi yaratması beklenmeksizin enflasyon düzeltmesi neticesinde oluşan değer artış kazançları üzerinden gelir etkisi yaratmaktadır. Halbuki,
1) Enflasyon düzeltmesi neticesinde değerlenen işletme stokları ancak satıldıkları dönemde değerlenmiş tutarları üzerinden gider yazılabilmekte,
2) Enflasyon düzeltmesi neticesinde değerlenen maddi duran varlıklar ancak amortisman oranları nispetinde ilave amortisman gider etkisi yaratmakta,
3) Boş arsa arazi ve iştirakler gibi satılmadıkça gider/maliyet etkisi yaratamayan işletme varlıkları ise satıldıkları döneme kadar sadece düzeltme etkisi kaynaklı gelir etkisi yaratmaktadır.
Sonuç olarak, 2024 yılından itibaren enflasyon muhasebesi uygulaması, bilançosundaki parasal olmayan varlıklarını özkaynakla finanse etmek yerine borçla finanse etmeyi tercih eden işletmeler açısından henüz realize olmamış değer artış kazançları üzerinden, kapsama giren mükelleflerin kazanç durumları ve ödeme güçleri dikkate alınmaksızın ilave vergi yükü yaratmaktadır.
Hangi sektörlerin enflasyon muhasebesi uygulamasından daha olumsuz etkilenmesi bekleniyor?
Kullanmış olduğu banka kredileriyle ve özkaynaklarıyla arsa-bina-makine-demirbaş yatırımı yapan ve tedarik zincirindeki kırılmalara önlem olarak stoklu çalışmayı tercih eden sanayi şirketlerini yaratmış oldukları istihdam, ihracat neticesinde ülke ekonomisine kazandırdıkları döviz geliri ve ödemiş oldukları vergiler dikkate alınarak “ülke ekonomisinin taşıyıcı kolonu” olarak nitelemek yanlış olmayacaktır. Ancak, enflasyon muhasebesinin hayata geçmesiyle birlikte ülke ekonomisinin taşıyıcı kolonu sanayi şirketleri, bilançosundaki parasal olmayan nitelikteki stokları, tesis-cihaz-makine-fabrika yatırımlarını, Ar-Ge harcamalarını ağırlıklı olarak özkaynak yerine borçla finanse ettikleri için, enflasyon muhasebesi uygulamasının tüm vergisel sonuçlarıyla hayata geçmesiyle birlikte, 2024 hesap döneminde ilave vergi yüküyle karşılaşacaklardır.
Hedefe yönelmiş ve doğru planlanmış Ar-Ge harcamalarının Şirketlerin rekabetçiliği ve uzun dönem sürdürülebilir büyümeleri üzerindeki olumlu etkileri inkâr edilemez. Sağlanan vergi teşvikleri neticesinde Ar-Ge merkezleri veya tasarım merkezlerinde Ar-Ge projelerini ağırlıklı olarak özkaynak yerine yabancı kaynakla finanse eden Şirketler, mevcut finansman tercihleri nedeniyle 2024 hesap döneminde ilave vergi yüküyle karşılaşacaklardır.
Ülke ekonomisinde birden fazla küçük tasarruf sahibinin bir araya gelip bir sermaye şirketi bünyesinde ortaklaşa arazi yatırımı yaptığına veya farklı sektörlerde faaliyet gösteren firmaların yatırım amaçlı olarak gerek ana firmaları bünyesinde, gerekse “arsa yatırımı amaçlı özel olarak kurulmuş şirketlerde/iştiraklerde” arsa yatırımları yaptığına sıklıkla rastlanmaktadır. Söz konusu gayrimenkul yatırım şirketlerinin işbu arsa yatırımlarını özkaynakla finanse etmek yerine dönemin ekonomik koşullarında borçla finanse etmiş olması durumunda, söz konusu şirketlerin 2024 hesap döneminde ilave vergi yüküyle karşılaşmaları kaçınılmaz son olarak karşılarına çıkmaktadır.
Mevcut enflasyon düzeltmesi uygulamasında değişiklik olmaması durumunda uygulamadan en fazla olumsuz etkilenecek sektörlerden biri de altyapı yatırım şirketleri olacaktır. Mevcut bilanço yapısının aktifinde “parasal olmayan” nitelikte kamu altyapı projeleri olan özel amaçlı şirketler, söz konusu yatırım projelerini uzun vadeli çoğunluğu döviz cinsinden dış kaynaklı proje finansmanı kredileri kullanarak ve çoğunlukla azami %25 özkaynak katkısıyla hayata geçirmişlerdir. Yatırım dönemi fizibilitelerinde öngörülmemiş olan böylesi bir ilave vergi yükü, hiç şüphesiz işletme döneminde faaliyetlerini sürdüren özel amaçlı şirketlerin kurumlar vergisi matrahlarından mahsup edilebilir nitelikteki geçmiş yıllar zararlarını hızlı bir şekilde eritecek ve halihazırda mahsup edilebilir geçmiş yıl zararı bulunmayan özel amaçlı şirketlerde de doğrudan kurumlar vergisi yükünü artıracaktır.
Enerji yatırımlarının finansmanı ve yeşil enerji dönüşümü için finansal kuruluşlar tarafından kullandırılan tüm uzun vadeli finansmanlar, temelde proje finansmanı mantığıyla yapılandırılmış olup, söz konusu projelerde özkaynak katkısı projesine göre değişmekle birlikte azami % 20’ler seviyesinde belirlenmektedir. Dolayısıyla, uzun vadeli geri dönüşü olan tüm enerji üretim şirketleri, güçlü parasal olmayan varlıklarını ağırlıklı olarak yabancı kaynakla finanse ettikleri için, enflasyon muhasebesiyle birlikte 2024 hesap döneminden itibaren ilave vergi yüküyle karşılaşacaktır.
Gayrimenkul geliştirme sektöründe faaliyet gösteren şirketler, ileride geliştirme potansiyeli gördükleri arsa-arazilere banka kredisi kullanarak yatırım yapmakta ve günümüzde olduğu gibi tüketicilere yönelik konut kredileri faizlerinin yükseldiği dönemlerde devam eden inşaat projesi yatırımlarını ağırlıklı olarak yabancı kaynak kullanarak finanse etmektedir. Buna göre; bilançosundaki devam eden yarı-mamul mahiyetindeki konut-ofis proje yatırımlarını veya arsa yatırımlarını ağırlıklı olarak özkaynak yerine yabancı kaynakla finanse eden gayrimenkul geliştirme şirketleri enflasyon muhasebesiyle birlikte 2024 hesap döneminden itibaren ilave vergi yüküyle karşılaşacaktır.
Son olarak, ana amacı başka grup şirketlerine daha kurumsal bir yapı üzerinden yatırım yapmak olan ve tüm grup şirketlerini holding üzerinden kullandığı şirketlerle finanse ederek nakitleri etkili şekilde yönetmek için kurgulanmış holding şirketleri enflasyon muhasebesinin ilave vergi yükü ödemek durumunda bırakacağı başka bir kategoriyi oluşturmaktadır. Holding şirketlerin konsolide mali tabloları içerisinde nakit pozisyonu güçlü şirketler olduğu gibi nakit pozisyonu zayıf şirketler de bulunabilmektedir. Holdinglerin kurulma gerekçelerinden birisi de grup şirketlerinin finansmanı daha optimal şekilde yapıp atıl nakitleri en etkin şekilde yönetebilmektir. Ancak, grup şirketlerine iştirak etmek ve müşterek holding şirketlerini uygun dağıtım anahtarıyla grup şirketlerine fatura etmek dışında anlamlı bir geliri olmayan holding şirketler, “reel” bir gelir/hasılat elde etmedikleri halde, grup şirketlerinin finansmanını holding bünyesinde gerçekleştirdikleri için mevcut enflasyon muhasebesi düzenlemesinin 2024’de hayata geçmesiyle birlikte ilave kurumlar vergisi ödemek mecburiyetindedirler. Üstelik, holding şirketlerin iştirak şirketlerinde bilançodaki varlıklar değerlenip enflasyon düzeltmesi nedeniyle varlıklar üzerinden iştiraklerde 1. katman enflasyon muhasebesi kaynaklı vergi ödenirken; holding şirketler nezdinde aynı iştirak kaynaklı iştirakin enflasyon düzeltmesine tabi tutulmasına kaynaklı 2. katman kaynaklı vergi ödenmesine neden olduğundan; aynı kazanç unsuru üzerinden çifte vergilendirme yapılmasına neden olunmaktadır.
Reel sektörün gelinen durum itibariyle talebi
Özkaynakları görece düşük, yatırımlarını ağırlıklı olarak borçla (piyasa borcu, banka borcu, leasing, tahvil, vb.) finanse eden reel sektör şirketleri, işletme aktifleri üzerindeki henüz realize olmayan kazançlar üzerinden ilave peşin vergi ödemek istememektedir. Reel sektörün talebi,
1) TBMM’de görüşülmekte olan Torba Yasa Teklifi ile finansal kurumlar için öngörülen “enflasyon düzeltmesinin vergi matrahını etkilememesi” anlayışının kapsama giren tüm gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri için de uygulanması ve 2024 yılından başlayarak enflasyon düzeltmesinin vergi sonucu yaratmayacak şekilde uygulanması,
2) Ya da, 2024, 2025 ve 2026 hesap dönemleri için yapılacak enflasyon düzeltmesinin kapsama giren tüm gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri açısından zorunlu değil ihtiyari hale getirilmesidir.
Son 25 yılda reform olarak hayata geçirilen tüm vergisel düzenlemelerde ortak amaçlar,
- Kurumsallaşma ve şeffaflık özendirilerek işletmelerde kayıtlı ekonomiye geçişin teşvik edilmesi,
- Ar-Ge harcamalarına ayrılan kaynakların artırılması,
- İşletmelerin özkaynakla finansmanının teşvik edilmesi,
- Yatırımın/istihdamın/ihracatın desteklenmesi,
- Tedarik zinciri kırılmalarının önlenmesi,
- Teminata konu edilebilir işletme varlıklarının güçlendirilerek işletmelerin finansman kapasitelerinin artırılması,
- Vergi düzenlemeleri neticesinde sektör firmaları arasında piyasadaki kaynak tahsisini bozucu eşitsizlikler yaratılmaması,
- Rekabet gücünü artırıcı yeni yatırımların özendirilmesi olarak sıralanabilir.
İşte yukarıda ana hatlarıyla bilançolar ve vergi matrahları üzerindeki etkileri açıklanan enflasyon muhasebesi uygulaması bu haliyle hayata geçirilmesi durumunda, son 25 yılın tüm ekonomik kazanımlarını riske atacak ve işletme yöneticilerini kurumsallaşıp uzun vadeli yerli/yabancı finansman kaynaklarına erişerek daha çok AR-GE harcaması-yatırım yapma-istihdam yaratma yerine bilançolarındaki stokları azaltma, yatırımları tasfiye etme, yeni yatırım yapmama, vergi ödemek için işletme varlıklarını elden çıkarma şeklinde özelde işletmelere, makro anlamda Türk ekonomisine zarar verecek yönetimsel kararlar almak durumunda bırakabilecektir.
Şirketlerin özkaynakla finansmanı teşvik edilmek ve deprem harcamaları başta olmak üzere olağanüstü kamu harcamalarını finanse edebilmek için “enflasyon muhasebesi” düzenlemesini fiskal kaynak yaratmak için araç olarak konumlandıracak bir maliye politikası tercihinin ülke ekonomisi ve şirket finansalları üzerinde geri dönülemez ağır etkiler yaratması kuvvetle muhtemeldir. Bu nedenle, davranışsal iktisat prensiplerini dikkate alan tüm değerli kamu yöneticilerinden ve sayın milletvekillerine tavsiyemiz, enflasyon düzeltmesi düzenlemesinin mevcut haliyle reel sektörde derin hasarlar yaratacak şekilde yürürlüğe girmemesidir.
Deprem harcamaları, EYT, KKM gibi harcamaların finansmanını sağlamak ve özkaynakla finansmanı teşvik etmek için enflasyon muhasebesi gibi her geçici vergi döneminde işletmelerden ciddi nakit çıkışına neden olabilecek ve bilançolardaki dengeleri alt üst edebilecek enflasyon düzeltmesi düzenlemesi yerine karar alıcılara tavsiyemiz,
1) Olağanüstü harcamaların finansmanına yönelik “tek seferlik/süreklilik arz etmeyen”, “işletmelerin ödeme gücünü dikkate alan” vergi düzenlemeleri yapılması,
2) Finansman gider kısıtlaması, Nakit sermaye artışı teşviği, Örtülü sermaye düzenlemelerinin Anayasal aykırılıklar ve uygulama sorunları yönüyle tekrar gözden geçirilerek daha etkin şekilde uygulanması yoluyla işletmelerde özkaynakla finansmanın teşvik edilmesidir.
Cumhur İnan Bilen
YMM-Eski Hesap Uzmanı-Bağımsız Denetçi