Mehmet Özdoğru
Geçici Vergide Yapılması Gerekenler
Gelir vergisi mükelleflerinden ticari kazanç sahipleri ile serbest meslek kazancı sahipleri ve kurumlar vergisi mükellefleri, altışar aylık dönem kazançları üzerinden, yıllık gelir veya kurumlar vergilerinden mahsup edilmek üzere, geçici vergi ödemekle yükümlü tutulmuşlardır. Ancak kanunla altışar aylık olarak belirlenen geçici vergi dönemleri, 2000/329 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı uyarınca önce 2000 yılının 2. altı ayına mahsus olmak üzere, daha sonra 2000/1514 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile kalıcı olarak üçer aylık dönemler şeklinde belirlenmiştir. (Daha sonra son dönemin kaldırılması dışında üçer aylık dönem uygulaması sürmektedir) İlk önce kanunu fiili duruma uydurmak gerekmektedir.
Geçici verginin oranı, gelir vergisi mükellefleri için % 15, kurumlar vergisi mükellefleri için cari dönemde uygulanan vergi oranıdır. Ancak bu mükellefler, geçici vergi dönemi içerisinde kendilerine yapılan ödemelerden kesilen vergileri, hesaplayacakları geçici vergiden mahsup hakkına sahiptirler. Serbest meslek kazançları % 20 oranında stopaja tabi tutulduğu için, pek çok serbest meslek erbabı fiilen geçici vergi ödememekte, sadece beyan gibi şekli bir yükümlülüğü yerine getirmektedir. İkinci olarak bir önceki yıl kazançlarının % 75 - 80’i stopaja tabi kazançlardan oluşan mükellefler izleyen yıl için geçici vergi beyannamesi vermekten muaf tutulabilir. Hazine burada sadece az buçuk damga vergisinden olur.
Geçici vergi döneminin kapanmasından sonra, geçici vergi beyanlarının incelenmesi sırasında, geçici verginin eksik beyan olunduğunun vergi idaresi tarafından tespiti halinde, eksik geçici vergi, ikmalen veya re’sen tarh olunur. Bu eksik beyan olgusu, aynı zamanda vergi ziyaına da yol açtığından ceza ve gecikme faizinin de beraberinde doğumuna yol açar. Ancak eksik beyanda bulunulduğunun, yıllık verginin vergilendirme döneminin kapanmasından sonra saptanması halinde, tarh olunacak geçici verginin mahsup olanağı artık kalmamış olacağından, geçici vergi tarhiyatı yapılamaz. Bu durumda mükelleflerden sadece, ceza ve gecikme faizi aranır. Böyle bir durumda aranacak olan gecikme faizinin ise, geçici verginin normal beyan ve ödeme tarihi ile mahsup olanağı bulunan yıllık beyan tarihi arasındaki süre ile sınırlı olması gerekir. Maliye Bakanlığı da gecikme faizinin hesabı konusunda 16.5.2000 tarih ve 2000/6 sayılı Uygulama İç Genelgesi ile bu yönde görüş açıklamıştır. Üçüncü olarak İç Genelgeye dayalı uygulamanın Yasaya işlenmesi gerekmektedir.
Burada yıl kapanıp yıllık beyanname verildikten sonra ceza uygulanması da ceza hukukunun temel ilkesi olan ve daha önce yasal dayanaklarını yazdığım “non bis in idem” (bir fiile birden fazla ceza verilemeyeceğine ilişkin) ilkesine açıkça aykırıdır. Bu hususun da gözden geçirilmesi gerekmektedir. Şarttır. Çünkü bir mükellefin AİHM’e müracaatı halinde, Bakanlık zor durumda kalabilir. Yıllık vergi matrahının eksik beyan edilen geçici vergi matrahını da kavradığı hallerde artık geçici vergi için ayrıca ceza tarhiyatı yapılmaması gerekmektedir. Dördüncü olarak bu hususun Kanunda vurgulanması gerekmektedir.
Geçici vergi matrahının mükelleflerce dönem sonu işlemlerine ilişkin kayıtlar yapılmadan ve dönem sonu işlemlerinden bir kısmı ihmal edilerek belirlenmesi dolayısıyla, mükelleflerin hata yapma olasılıkları yüksektir. Bu durumu dikkat alan yasa koyucu, geçici vergi matrahlarında ileride bulunacak farklarla ilgili olarak %10 oranında bir hoş görü payı öngörmüştür. Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 120 maddesinde yer alan yasal düzenlemeye göre, “yapılan incelemeler sonucunda, geçmiş dönemlere ait geçici verginin %10’u aşan tutarda eksik beyan edildiğinin tespiti halinde, eksik beyan edilen bu kısım için re’sen veya ikmalen geçici vergi tarh edilir”.
Bu düzenleme uygulamada farklı yorumlara yol açmaktadır. Bizim anlayışımızda, geçici vergi beyannamesini verenlerden, inceleme konusu yapılıp, %10’u aşmayan oranda vergi farkı bulunan mükelleflerle ilgili tarhiyat yapılmasına engel bir hoşgörü hükmüdür. Yoksa bu düzenleme, yapılan incelemelerde % 10’dan fazla oranda vergi farkı olan mükelleflere yapılacak tarhiyatlarda, % 10’luk kısım için de tarhiyat yapılmasına engel değildir. Ancak Maliye Bakanlığı, 217 sayılı Gelir Vergisi Genel Tebliğinde, “%10’u aşan kısım re’sen veya ikmalen tarhiyata konu olacaktır” şeklinde görüş açıklamıştır. Buna karşılık bir 27635 sayı ve 7.6.2000 tarihli Özelgede, “hesaplamanın, beyan edilmesi gereken matrah üzerinden yapılması gerektiği” şeklindeki açıklama yapılmıştır. Ancak Danıştay 3. Dairesi E.2005/1149 K.2005/1925 sayı ve 20.9.2005 tarihli Kararı ile –savunduğumuz görüş doğrultusunda-, eksik beyan edilen geçici verginin tamamı için yapılan tarhiyatın % 10’luk kısma tekabül eden bölümünü kaldıran Malatya Vergi Mahkemesi kararını bozmuştur. Kararda “Maliye Bakanlığı görüşünü duyuran tebliğlerde, geçici vergi matrahının yüzde 10'unu aşan tutarda noksan beyan edilmesi halinde bu oranı aşan kısmın vergilendirmeye konu yapılacağı yönündeki açıklamanın, yasadaki düzenleme karşısında etkili olmayacağı açıktır.” denilmiştir. Beşinci olarak bu konunun da yasada açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
Ve nihayet altıncı olarak, geçici vergi dönemleri üçe indirilmiştir. Ancak bu yapılırken geçici vergi kapsamında olmayan dönem yaratılmıştır. Bu yanlışlığın giderilmesi için geçici vergi dönemlerinin dörder aylık dönemler olarak belirlenmesi gerekmektedir. Zaten bu düzeltme yapıldığı takdirde meslek mensuplarının yıllık beyanname dönemlerinde katlandıkları eziyet de asgari düzeye indirilmiş olacaktır.
Günümüzde artık vergi düzenlemelerinin, vergi kanunlarının aksayan yönlerine bakmaktan ziyade para getirip getirmeyeceğine bakılarak yapıldığının bilincindeysem de, yeni bir geçici vergi beyan döneminde olmamız sebebiyle daha önceki bu önerilerimi bir kez daha hatırlatayım dedim. Bumin DOĞRUSÖZ
https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/gecici-vergide-yapilmasi-gerekenler/778425
Stokların Enflasyon Düzeltmesine Tabi Tutulması Konusunda, Geçmiş Dönem Geçici Vergi Matrahlarını Da İlgilendiren Açıklamalar Mükellef Ve Mali Müşavirleri Çileden Çıkarıyor!
Önerim, açıkça kanuna ve tebliğe aykırı olup, düzenlemenin gerekçesine de uygun bulunmayan sirküler açıklamasına itibar edilmemesi ve ikinci dönem için 31 Mart endeksini kullanan mükelleflerin düzeltme beyannamesi vermemeleri yönündedir.
Maliyenin 1 Kasım 2024 tarihinde kamuoyuna duyurduğu 176 Vergi Usul Kanunu (VUK) Sirküleri ile yaptığı açıklamalar, başta toplulaştırılmış yöntemler kullanılarak stokların enflasyon düzeltmesine tabi tutulmasına ilişkin kısımları olmak üzere çok büyük bir tepki topladı.
Bu konuyu değerlendirmeye geçmeden önce mevzuatımızda sirkülerlerin yerini ve niteliğini kısaca açıklamak isterim.
Mükellefler, VUK’un 413’üncü maddesi uyarınca Gelir İdaresi Başkanlığından (GİB) veya bu hususta yetkili kıldığı makamlardan, vergi durumları ve vergi uygulaması bakımından belirsiz, açık olmayan ve tereddüt yaratan hususlar hakkında yazı ile görüş isteyebiliyorlar.
Gelir İdaresi Başkanlığı, kendisinden istenen açıklamaları “özelge” ile cevaplandırıyor. Vergi sistemimizde özelge yoluyla görüş açıklanması başarılı bir şekilde uygulanıyor.
Özelge yoluyla mükellefe özel açıklama yapılıyor. Bu maddede 2010 yılında yapılan değişiklikle, mükelleflere topluca açıklama yapmaya olanak veren “sirküler” müessesesi ihdas edildi.
GİB, mükelleflerin ve vergi sorumlularının vergi durumları ve vergi uygulaması bakımından müphem ve tereddüdü mucip gördükleri hususlar hakkında tüm mükelleflere yönelik olarak uygulamaya yön vermek ve açıklık getirmek üzere sirküler yayımlayabiliyor.
Sirküler uygulaması tebliğden farklı yürüyor, tebliğ Resmi Gazete’de yayımlanarak kamuoyuna duyuruluyor. Çoğunlukla “düzenleyici işlem” niteliğinde olduğundan idari davaya konu edilebiliyor. Sirkülerler ise esasen “açıklama” niteliğinde ve Resmi Gazete’de değil GİB’in internet sitesinde yayımlanıyor.
Sirkülerlerin dava konusu edilip edilmeyeceği geçmişte çok tartışıldı. Danıştay önce sirkülerin dava konusu yapılamayacağı yönünde kararlar verdi, ancak sonradan görüş değiştirdi. Danıştay'ın mevcut içtihadına göre sirkülerlerin, mükelleflerin menfaatini doğrudan etkiler nitelikte uygulamalar içermesi halinde iptal davasına konu edilmesi mümkün bulunuyor.
Bu uzun girişten sonra 176 sayılı sirkülerin stoklara ilişkin tartışmalı bölümlerine geçebiliriz.
VUK’un mükerrer 298 inci maddesinin (A) fıkrasının (5) ve (8) numaralı bentleriyle Hazine ve Maliye Bakanlığına verilen yetkiye istinaden stokların düzeltilmesinde;
- Basit ortalama yöntemi,
- Stok devir hızı yöntemi,
olmak üzere iki tür toplulaştırılmış yöntem belirlenmiş bulunuyor. Mükelleflerin bu yöntemlerden herhangi birini seçebilmeleri mümkün.
Toplulaştırılmış yöntemlerin tercih edilmesi halinde mükellefler stokların düzeltmeye esas tutarlarını, düzeltmede esas alınacak tarihlere bağlı kalmaksızın, dönem ortalama düzeltme katsayısı ile veya stok devir hızına göre bulunan düzeltme katsayısı ile çarpmak suretiyle düzeltme işlemini gerçekleştirebiliyorlar.
Toplulaştırılmış yöntemleri uygulamak istemeyen mükellefler, uyguladıkları stok değerleme yöntemlerine göre tespit ettikleri düzeltmeye esas tutara, düzeltme/taşıma katsayılarını uygulamak suretiyle enflasyon düzeltmesi yapıyorlar.
Toplulaştırılmış yöntemlerden “basit ortalama yöntemi”, stokların düzeltmeye esas değeriyle “ortalama düzeltme katsayısı”nın çarpılması suretiyle uygulanıyor.
Bu formülde yer alan “ortalama düzeltme katsayısı”, VUK’un mükerrer 298/A maddesinde “malî tabloların ait olduğu aya ilişkin fiyat endeksinin, bu endeks ile bir önceki dönemin sonundaki fiyat endeksi toplamının ikiye bölünmesi sonucu bulunan endekse bölünmesiyle elde edilen katsayı” olarak tanımlanmış bulunuyor.
555 sıra no.lu VUK Tebliğinde, söz konusu katsayı hesabına ilişkin formül aşağıdaki gibi belirlendi:
176 sıra no.lu Sirkülerde; bu formülde yer alan “bir önceki geçici vergi dönemi” olarak enflasyon düzeltmesinin uygulanmadığı son geçici vergi döneminin değil, enflasyon düzeltmesinin uygulandığı en son geçici vergi dönemi ya da hesap döneminin dikkate alınması gerektiği açıklandı.
Sirkülerde yapılan açıklamaya göre;
* 2024 yılının ikinci geçici vergi döneminde enflasyon düzeltmesi uygulayan mükelleflerin formülde bir önceki geçici vergi dönemi olarak Aralık/2023 dönemine ait Yİ-ÜFE endeksini kullanmış olmaları gerekiyor.
* Üçüncü geçici vergi döneminde ise Haziran/2024 dönemine ait Yİ-ÜFE endeksini dikkate almaları zorunlu bulunuyor.
31 Aralık 2023 tarihli gelir tablosundaki brüt satışları toplamı 50 milyon TL’nin altında olduğu için 2024 yılının ikinci ve üçüncü geçici vergi dönemleri sonu itibarıyla enflasyon düzeltmesi yapmayan mükelleflerden yıl sonunda basit ortalama yöntemini kullanacakların da, bir önceki geçici vergi dönemi sonu endeksi olarak Aralık/2023 dönemine ait Yİ-ÜFE endeksini kullanmaları gerekiyor.
Sirkülerde yer alan bu açıklamanın hatalı olduğunu düşünüyorum.
Çünkü “ortalama düzeltme katsayısı”nın tanımı VUK’un mükerrer 298/A maddesinde hiçbir tereddüde yer vermeyecek açıklıkta yapılmış bulunuyor. İlgili hükümde sadece “bir önceki dönem” ifadesi kullanılmış olup, bu dönemin enflasyon düzeltmesi uygulanan bir dönem olduğuna dair herhangi bir belirleme yapılmamıştır.
Dolayısıyla, bu hesaplamada enflasyon düzeltmesi yapılıp yapılmadığına bakılmaksızın bir önceki geçici veya hesap dönemi sonunun esas alınması gerekir. Bu nedenle, Sirkülerde yapılan bu açıklama açıkça kanuna aykırı bulunuyor.
Konuyu toplulaştırılmış yöntemlerin getirilme gerekçesinden hareketle değerlendirecek olursak, basit ortalama yönteminin ihdas edilme sebebinin, satın alma ve aktife giriş tarihlerinin belirlenmesinde güçlük yaşanabileceği düşüncesiyle, stokların genel bir kabulle 45 gün önce satın alındığının varsayılarak düzeltme katsayısının kolayca tespit edilmesinin sağlanması olduğunu görüyoruz.
Sirkülerdeki açıklama bu genel kabule aykırılık teşkil etmekte ve geçici vergi dönemlerinde enflasyon düzeltmesi yapmış ve yapmamış mükellefler arasında eşitsizliğe neden olmaktadır.
Sirkülerde yapılan bu açıklama, VUK’un mükerrer 298/A maddesinin uygulanmasına yönelik olarak 13/08/2004 tarihinde yayımlanan ve halen yürürlükte olan 338 sıra no.lu VUK Genel Tebliğine de aykırıdır.
Söz konusu Tebliğde verilen bir örnekte, enflasyon düzeltmesi yapılmayan 2004 yılının birinci geçici vergilendirme döneminden sonra enflasyon düzeltmesi yapılan 2004 yılının ikinci geçici vergilendirme döneminde “dönem ortalama katsayısı” hesaplanırken, bir önceki geçici vergi dönemi olarak enflasyon düzeltmesi yapılmamış dönem olan Mart 2024 dönemi esas alındığını görüyoruz. Yani enflasyon düzeltmesi yapılmış olan 31 Aralık 2003 tarihine göndermede bulunulmamış. Oysa aynı durumda 176 sıra no.lu Sirkülerde önceki dönem olarak 31 Mart 2024 tarihinin değil, 31 Aralık 2023 tarihinin esas alınması gerektiği ifade ediliyor. Özetle 176 sıra no.lu Sirküler halen yürürlükte olan 338 sıra no.lu VUK Genel Tebliğine de açıkça aykırı.
Peki şimdi geçmiş dönemler için ne yapılacak?
2024 yılı birinci geçici vergi dönemi için enflasyon düzeltmesi yaptırılmamıştı. İkinci dönem için ise 31 Aralık 2023 tarihli gelir tablosundaki brüt satışları toplamı 50 milyon TL’nin üstünde olanlar enflasyon düzeltme yaptılar.
Enflasyon düzeltmesi yapan mükelleflerin önemli bir kısmı stoklarını basit ortalama yöntemine göre düzelttiler ve bunların neredeyse tamamı önceki dönem olarak 31 Mart tarihini esas aldılar.
Şimdi bu mükellefler 176 sayılı Sirkülerdeki gecikmiş açıklamaya uyum sağlamak isterlerse, ikinci dönem düzeltme hesaplarını Aralık 2023 endeksine göre revize edecekler, yani daha yüksek enflasyon kazancı hesaplayacaklar ve dolayısıyla ikinci dönem geçici vergi beyannameleri için düzeltme vermeleri gerekecek.
Tabii ki izleyen dönemlerde de satılan stokların maliyetini bu şekilde düzeltilmiş değerlere göre belirleyecekler. Yani daha önce gelir yazdıkları tutarların satılan stoklara isabet eden kısmını gider yazacaklar. Bu durum zaman itibariyle geçici vergi ziyaına neden olabilir.
Önerim, açıkça kanuna ve tebliğe aykırı olup, düzenlemenin gerekçesine de uygun bulunmayan sirküler açıklamasına itibar edilmemesi ve ikinci dönem için 31 Mart endeksini kullanan mükelleflerin düzeltme beyannamesi vermemeleri yönündedir. Zaten geçici vergide yüzde 10’a kadar olan eksik beyanlar için vergi ziyaı cezası uygulanmamaktadır.
Sirkülere kamuoyunda çok ciddi bir tepki olduğundan, Maliyenin geri adım atması muhtemeldir. En azından yıl sonuna kadar beklemek tercih edilebilir.
Erdoğan Sağlam YMM
İHRACAT-ÜRETİM -GENEL VERGİ ORANINA TABİ MATRAH ÜÇGENİNDE YENİ ORTAK ENFLASYON DÜZELTME KAR VEYA ZARARI KURUMLAR VERGİSİ TEBLİĞİ İLE 176 NUMARALI SİRKÜLER ARASINDAKİ ÇELİŞKİ VAR
Bilindiği üzere, % 20 ve % 24 oranında kurumlar vergisi tabi matrah kısımları bulunurken öncelikle ihracat faaliyetinden elde edilen kazancın ticari bilanço karı içerisindeki payı bulunmakta ve bu pay vergi matrahı ile çarpılmak suretiyle % 20 vergiye tabi matrah kısmı, benzer şekilde üretim faaliyetinden elde edilen kazancın ticari bilanço karı içerisindeki payı bulunmakta ve bu pay vergi matrahı ile çarpılmak suretiyle % 24 oranında vergiye tabi matrah kısmı tespit edilmektedir. 176 numaralı VUK sirkülerinde ihracat ve üretim faaliyetlerinin yanı sıra, %25 oranının uygulanacağı kazançları da bulunan mükelleflerin; maliyet, hasılat gibi unsurları dikkate almak suretiyle uygun bir dağıtım kullanarak enflasyon düzeltmesi sonucunda oluşan kar ya da zararlarına uygulayacakları kurumlar vergisi oranını tespit etmeleri öngörülmüş. Ancak enflasyon düzeltme kar veya zararına doğrudan bir vergi oranı uygulanması fiilen mümkün gözükmemektedir.
Ben buradan şunu anlıyorum. İhracat, üretim ve genel oranda vergiye tabi matrah varsa ihracat ve üretimden faaliyetinden elde edilen kazancın tespit ederken "enflasyon düzeltme kar veya zararından" belirlenen uygun dağıtım anahtarıyla tespit edilen oranda anılan faaliyetlere pay verilmesidir. Zira yukarıda açıkladığımız üzere kurumlar vergisi tebliği düzenlemesi uyarınca üretim ve ihracattan elde edilen gelirin ticari bilanço karı içerisindeki payının belirlenmesi ve bu paya göre matrah üzerinden yüzde 20 ve 24 orana tabi matrahların tespit edilmesi gerekiyor. Bu matrahlardan sonra kalan kısım ise genel orana tabi matrah kısmını oluşturuyor.
Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur. Gelir tablosunda ticari bilanço karına ulaşırken enflasyon düzeltme karı eklenmekte veya enflasyon düzeltme zararı indirilmektedir. Hal böyle iken enflasyon düzeltme karının bir kısmına yüzde 20 veya yüzde 24 oranını uygulamak nasıl olacak?
176 numaralı sirkülerdeki 5 numaralı örnekte dağıtım anahtarı ile bulunan oranın enflasyon düzeltme karına uygulanarak ihracat ve üretimden elde edilen kazanca isabet eden kısmının bulunarak doğrudan bu tutara yüzde 20 veya 24 oranının uygulanması öngörülmüş gibi. Halbuki böyle bir hesaplama yukarıda açıkladığımız nedenlerle fiilen mümkün gözükmemektedir.
Vergisini Ödediğiniz Karı Dağıtabilecek Misiniz!
11 Şubat 2013 tarihli köşe yazımızın başlığı “Hangi kar dağıtılacaktır? VUK’a göre oluşan mı, TTK’ya göre oluşan mı?” şeklinde idi. Bu yazı sonrası konu çok tartışıldı ve Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu görüş düzeyinde bir açıklama yaparken, Ticaret Bakanlığı ise Tebliğ düzeyinde bir açıklama yaptı. Öncelikle bu görüşleri ele aldıktan sonra konu hakkındaki görüşümüze ve ne yapılması gerektiğine aşağıda yer vereceğiz.
KAMU GÖZETİMİ, MUHASEBE VE DENETİM STANDARTLARI KURUMUNUN GÖRÜŞÜ
Türk Ticaret Kanununun (TTK) 88’inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca gerçek ve tüzel kişiler münferit ve konsolide finansal tablolarını düzenlerken, Kurumumuz tarafından yayımlanan, Türkiye Muhasebe Standartlarına (TMS) uymak zorundadır.
TTK’nın 88’inci maddesinin üçüncü fıkrasında “Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu, değişik işletme büyüklükleri, sektörler ve kâr amacı gütmeyen kuruluşlar için özel ve istisnai standartlar koymaya ve farklı düzenlemeler yapmaya yetkilidir. Bu standart ve düzenlemeler, Türkiye Muhasebe Standartlarının cüz’ü addolunur.” hükmü yer almaktadır. Dolayısıyla Kurumumuz tarafından yayımlanan Büyük ve Orta Boy İşletmeler için Finansal Raporlama Standardı da TMS’lerin cüz’ü olarak değerlendirilmektedir.
Bu kapsamda kâr payı dağıtımında Kurumumuz düzenlemeleri çerçevesinde TFRS’ye veya BOBİ FRS’ye göre hazırlanan finansal tabloların esas alınması gerekmektedir.
Bununla birlikte, TTK’nın 64’üncü maddesinin beşinci fıkrası uyarınca TTK’ya tabi gerçek ve tüzel kişiler, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun defter tutma ve kayıt zamanıyla ilgili hükümlerine uymak zorunda olup, kâr payı dağıtımında dikkate alınacak değerin belirlenmesinde başta vergi mevzuatı olmak üzere ilgili diğer mevzuattan kaynaklanabilecek muhtemel sorunların da göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
TİCARET BAKANLIĞININ GÖRÜŞÜ
6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununun Geçici 13 üncü Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ 17 Mayıs 2020 Tarihli ve 31130 (Asıl) Sayılı Resmi Gazete yayımlanmıştır.
Buna göre;
Kâr payının hesaplanmasında; finansal tablolarını Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu tarafından belirlenen standartlara uygun hazırlamak zorunda olanlar tarafından Kanunun 88 inci maddesine göre hazırlanan, bunlar dışında kalanlar tarafından ise 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre hazırlanan finansal tablolar esas alınır.
Dağıtılması öngörülen kâr payı tutarı, 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre tutulan kayıtlarda bulunan kâr dağıtımına konu kaynakların toplam tutarını aşamaz.
KURUMLARIN AÇIKLAMALARININ ANLAMI NEDİR?
Kamu Gözetimi Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu ile Ticaret Bakanlığının görüşleri birbirini destekler niteliktedir. Ancak belirtelim ki, bu açıklamalar görüş düzeyindedir. Bu görüşler, uygulamada her ne kadar düşük olan kar dağıtılacak, yani “bağımsız denetim sonucu oluşan bilanço karı VUK’a göre oluşan bilanço karı üzerinde olsa bile maksimum VUK’a göre oluşan bilanço karı dağıtılabilecek, ancak bağımsız denetim sonucu oluşan bilanço karı VUK’a göre oluşan bilanço karından düşük ise de bağımsız denetim sonucuna göre oluşan kar dağıtılabilecektir” şeklinde olsa da bunun yasal bir zemini olduğu söylenemez.
Hemen belirtelim ki, bu tartışma bağımsız denetime tabi olan firmalar için yapılan tartışmadır. Bağımsız denetime tabi olmayan firmalar için tartışma bulunmayıp VUK’a göre oluşan bilançoda yer alan kar dağıtıma konu edilebilecektir.
Konu hakkında Hazine ve Maliye Bakanlığı henüz görüşünü açıklamış değildir. Kanaatimizce görüş düzeyinde değil, kanun düzeyinde konu açıklığa kavuşturulmalıdır. Yukarıda değindiğim üzere konuyu ilk olarak 2013 yılı başında yazmış olsak da, konunun temeli 2012 yılında yürürlüğe giren Türk Ticaret Kanunudur. Aradan 12 yıl geçmesine rağmen konunun hala netlik kazanmaması büyük bir eksikliktir.
Denilebilir ki, düşük olan kar dağıtılacak, bu neden tartışma konusu oluyor? Tam da bu soruya uygulamada mükelleflerin verdiği cevap, vergisini ödediğim karı neden dağıtamıyorum? Vergisini ödediğim karı dağıtamayacak isem, vergiyi de düşük olan kar üzerinden ödeyeyim. Yani bağımsız denetime göre oluşan bilanço karı daha düşük çıkınca bu kar dağıtıma konu ediliyor ise kurumlar vergisi de düşük olan bu kar üzerinden ödenmelidir o halde!
Kanaatimce de çok haklı ve yerinde bir taleptir.
Ne yapılmalıdır, çözüm nedir?
Vergi kanunları ile bağımsız denetim standartları ülkemizde uyumlaştırılmalı ve iki bilanço değil tek bilanço oluşturulmalıdır. Tek bilanço oluşunca kar da tek olacak ve bu tartışma ortadan kalkacaktır. Bu yapılamıyor ise, Hazine ve Maliye Bakanlığı ile diğer ilgili kurumlar ortak bir çalışma yapmalı ve kanun düzeyinde konu açıklığa kavuşturulmalıdır. Ancak böyle bir düzenleme yapılacak olur ise mükelleflerin haklı talepleri olan vergisi ödenen karın dağıtımına imkan tanınmalıdır!
Dr. Ekrem Öncü
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Kat Karşılığı İnşaat İşlerinde Arsa Sahibine Kalan Bağımsız Bölümlerin Satılması Halinde Satıştan Elde Edilen Kazancın "TİCARİ KAZANÇ" Olmadığına Dair Bir VDDK Kararı Daha Çıktı
İstemin Özeti: Davacı adına, kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca edinilen bağımsız bölümlerin satışından ticari kazanç elde edildiği ve bu kazancın beyan dışı bırakıldığından bahisle tarh edilen KDV'nin kaldırılması
VM Karar Özeti: "...Maliki olduğu arsalara inşaat yapılması sonucunda edindiği bağımsız bölümleri zaman içinde satan davacının elde ettiği gelirin büyüklüğünün, hukuken bu faaliyetin ticari olarak nitelendirilmesi için yeterli bir sebep oluşturmadığı açıktır. Öte yandan, davacının arsası üzerine tek bir daire inşa edilip satılsaydı, bunun satışından elde edilen gelir nasıl ki ticari kazanç olarak nitelendirilemeyecekse, birden çok taşınmazın satışının da ortada ticari organizasyonun varlığına dair hiçbir işaret yokken ticari olarak nitelendirilmemesi gerekir. Ayrıca, söz konusu bağımsız bölümlerin bir defada blok halinde satılması veya yıl içinde birer birer satılması, elde edilen gelirin niteliğinin saptanmasında bir fark oluşturmayacaktır. Zira ticari bir organizasyonun devamlılık arz etmesi gerekmektedir. Ortada ticari bir organizasyon olmaksızın satış işleminin bir defada yapılması ile dönem dönem veya kısım kısım yapılması arasında, elde edilen gelirin ticari kazanç olup olmaması bakımından bir fark bulunmamaktadır.
Bu durumda, davacının kat karşılığı inşaat sözleşmeleri uyarınca edindiği bağımsız bölümlerin 2012 ve 2013 yıllarında satışından elde edilen kazancın ticari kazanç olarak vergilendirilmesinde hukuken olanak bulunmadığından, değinilen cezalı tarhiyatlarda hukuka uygunluk BULUNMAMAKTADIR..."
BİM Karar Özeti: "...karar, usul ve hukuka uygun olduğundan istinaf isteminin REDDİNE.."
Temyiz Karar Özeti: "...Bu nedenle, diğer yıllar da dikkate alındığında çok sayıda gayrimenkul satışı yapan davacının elde ettiği gelir yönünden devamlılık koşulunun gerçekleştiği olayda kazancın ticari nitelik taşıdığının kabulü gerektiğinden, VDD kararının aksi yöndeki değinilen hüküm fıkrasının, tarh matrahının hukuka uygunluğu yönünden yapılacak inceleme sonucuna göre yeniden bir karar verilmek üzere BOZULMASINA..."
BİM VDD kararında ısrar etmiştir.
VDDK Karar Özeti: ..."Davalının temyiz isteminin REDDİNE, BİM VDD ısrar kararının kesin olarak oy çokluğuyla ONANMASINA..."
Yabancıların Çalışma İzni Koşullarında Güncellemeler
Yabancıların çalışma iznine yönelik istihdam, mali yeterlilik, ücret ve sektör kriterlerinde yeni güncellemeler yapılmıştır.
Bilişim, İleri Teknoloji Gerektiren Sektörler ve Kamu Projelerinde çalışacak yabancılar için mali ve istihdam kriterlerinde istisnalar getirilmiştir.
Yabancı çalışana ödenecek asgari tutarlar güncellenmiştir.
Bilanço esası usulüne tabi işyerleri için ödenmiş sermaye, net satış ve ihracat tutarlarına ilişkin yeni minimum kriterler belirlenmiştir:
Yeni kurulan veya faaliyette olan işyerlerinde ödenmiş sermaye minimum 500.000 TL,
Net satış tutarı minimum 8.000.000 TL,
İhracat tutarı ise en az 150.000 USD olmalıdır.
Son yıl net satış tutarı 50.000.000 TL veya daha fazla olan işyerlerinde, beş yabancıya kadar istihdamda her yabancı için beş Türk vatandaşı istihdam zorunluluğu aranmayacaktır.
Şirket ortağı yabancılar için:
Şirketin ödenmiş sermayesi en az 500.000 TL,
Ortaklık payı en az %20 olmalı ve çalışma izninin son altı ayında işyerinde en az beş Türk vatandaşı istihdam edilmelidir. Ancak yabancının sermaye payı 100.000 USD veya üzerindeyse, bu kuraldan muaf tutulur.
Türkiye’de uzun süredir ikamet eden yabancılar için istisna:
Son beş yılda en az üç yıl Türkiye’de yasal olarak ikamet eden yabancılar (öğrenci ikameti hariç), mali yeterlilik ve istihdam şartlarından muaftır. Bu istisna en fazla üç yabancı çalışana kadar uygulanabilir. Üçten fazla yabancı çalışanın istihdamı durumunda, dördüncü ve sonrasındaki yabancılar için istihdam ve mali yeterlilik kriterleri aranacaktır.
Yabancı çalışan sayısı hiçbir şekilde Türk çalışan sayısını geçemez. ELİF NUR AYDIN
2024 Yılında Başlanan Ve Biten Şirket Tasfiyelerinde Enflasyon Düzeltmesi Yapılacak Mıdır?
* 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu 543. Maddesi Uyarınca Alacaklılara 3. Çağrı Tarihinden İtibaren 3 Ay Geçmedikçe Kalan Varlık Dağıtılamaz. Bu Durumda Tasfiyenin Sona Ermesi – Tüzel Kişiliğin Terkini İçin 3 Aylık Süre Gerekmektedir. ( 194. Madde Uyarınca Sermaye Şirketi Şahıs Ticari İşletmesine Dönüşebilir. Bu Durumda Dönüşme Tarihinde Tüzel Kişiliğin Terkin Edilir.)
* 31.12.2023 Tarihli Gelir Tablosundaki Brüt Satışlar Toplamı 50.000.000 TL Ve Üzerinde Olan Mükellefler, 2024/2. Geçici Vergi Döneminde Enflasyon Düzeltmesi Yapmışlardır. 50.000.000 TL Altında Cirosu Olan Şirketler Açısından Enflasyon Düzeltmesi Yapma Mükellefiyeti Bulunmamaktadır.
* 7529 Sayılı Kanunun 12. Maddesine Göre:
> TASFİYE Halindeki Şirketler Açısından Kurumların Tasfiyeye Girmesine İlişkin Genel Kurul Kararının TESCİL EDİLDİĞİ Tarihin İçinde Bulunduğu Hesap Döneminden İtibaren
- 2024 Ve 2025 Hesap Dönemlerinde Yapılan Enflasyon Düzeltmesinden Kaynaklanan Kâr/Zarar Farkı, Kazancın Tespitinde Dikkate Alınmaz.
- 2024/2. Geçici Vergi Dönemine İlişkin Yapılmış Olan Enflasyon Düzeltmesine Yönelik Geriye Dönük Herhangi Bir Düzeltme Yapılmaz.
Bu Durumda 2023 Yılında 50.000.000 TL Altında Cirosu Olan Şirketler Açısından 2024 Yılında Tasfiyesi Başlanan ve 2024 Yılı İçinde Tasfiyesi Biten Şirketler Açısından 2024 Hesap Dönemi İçin Enflasyon Düzeltmesi Yapılmasına Gerek Olmadığı Düşünülmektedir. Tasfiyenin 2025 Hesap Dönemine Sarkması Halinde 2024 Hesap Dönemi Enflasyon Düzeltmesinden Kaynaklanan Kâr/Zarar Farkı, Kazancın Tespitinde Dikkate Alınmaz.
Ersan KARACA
Yeminli Mali Müşavir
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Yaş Düzeltmelerinin Emeklilik Hesabındaki Durumu Hakkında
5510 sayılı Kanun’na tabi malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına prim ödeyenlerin, sigorta kollarından yapılması gereken yardımlara hak kazanıp kazanmadıklarının tespitinde, sigortalılık süresi, prim ödeme gün sayısı ve yaş faktörlerine bakılmaktadır.
Yaş ile ilgili olarak;
Yaşlılık ve ölüm sigortalarından aylık bağlanmasına ilişkin haklardan yararlanmak için Kanunda yer alan şartlardan biri de yaş olup, 5510 sayılı Kanun’un 57’nci maddesinde, sonradan yapılacak yaş düzeltmelerinde, sigorta kolları için yaşın hesabında aşağıda belirtilen doğum tarihlerinin esas alınacağı öngörülmüştür. Buna göre;
1) İş kazasıyla meslek hastalığı halinde, hak sahiplerine bağlanacak gelirlerin hesabında, iş kazasının olduğu veya meslek hastalığının hekim veya sağlık kurulu raporu ile ilk defa tespit edildiği tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihleri,
2) Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına ilişkin yaş ile ilgili hükümlerin uygulanmasında, sigortalıların, mülga 5417, 6900, 506, 1479 ve 2926 sayılı kanunlar ile 2925 ve 5434 sayılı kanunlara, 506 sayılı Kanunun geçici 20’nci maddesine tabi sandıklara veya Kanuna göre ilk defa malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tabi oldukları tarihte, nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihleri,
3) Ölüm sigortasında hak sahibi çocukların yaş hesabında, sigortalının Kanuna veya mülga kanunlar kapsamında ilk defa malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tabi olduğu tarihte, nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihleri, sigortalının çalışmaya başlamasından sonra doğan çocukların ise nüfus kütüğüne ilk yazılan doğum tarihleri, esas alınacaktır.
Sigortalıların, iş kazası geçirdiği, meslek hastalığının tespit edildiği veya ilk defa uzun vadeli sigorta kollarına tabi olduğu tarihten sonra kesinleşen mahkeme kararlarındaki yaş tashihleri aylık bağlama işlemlerinde dikkate alınmayacaktır.
ÖZ SERMAYE ENFLASYON FARK HESAPLARININ 2024/ 01-02-03. GEÇİCİ DÖNEM ZARARINDAN MAHSUP İMKÂNI VAR MIDIR?
- Pasif Kalemlere Ait Enflasyon Fark Hesapları, Herhangi Bir Suretle Başka Bir Hesaba Nakledildiği / İşletmeden Çekildiği Takdirde, Bu İşlemlerin Yapıldığı Dönemlerin Kazancı İle İLİŞKİLENDİRİLMEKSİZİN, Bu Dönemde:
> Kurumlar Vergisine Tâbi Tutulur.
> Kar Dağıtımı Tabi Tutulur.
İSTİSNASI:
- 502 Sermaye Düzeltmesi Olumlu Farkları Hesabı, 549 Özel Fonlar Hesabı Gibi Öz Sermaye Kalemlerine Ait Enflasyon Farkları
> Düzeltme Sonucu Oluşan GEÇMİŞ YIL ZARARLARINA Mahsup Edilebilir. ( 2024 DÖNEM ZARARINA MAHSUBUNUN YAPILMAMASINA DİKKAT ETMEK GEREKİR.)
> Kurumlar Vergisi Mükelleflerince Sermayeye İlave Edilebilir; Bu İşlemler Kâr Dağıtımı Sayılmaz.
- Avanslar, Depozitolar, Hakedişler Ve Sabit Kıymet Yenileme Fonu Gibi İşleyişi Gereği İlgili Olduğu Hesaplara Aktarılarak Kapatılması Mümkün Olan Hesapların Kapatılması Durumunda, Bunlara Ait Enflasyon Fark Hesapları İşletmeden Çekilmiş Sayılmaz.
ÖRNEK:
2005 yılında kurulan şirketin 1.000.000 TL nakdi sermayesi vardır. 14/5/2024 tarihinde tescil edilen kararla tamamı 4 Milyon TL tutarında 502 Sermaye Düzeltmesi Olumlu Farkları Hesabından karşılanmak suretiyle sermayesini 5.000.000 TL’ye çıkarmıştır. Ancak 14/9/2024 tarihinde şirket yetkili organı sermaye azaltımı kararı almış ve sermaye 1.000.000 TL’ye inmiştir. Sermaye azaltımının sırasıyla yeniden değerleme artışları ve geçmiş yıl karlarından yapıldığı kabul edilecektir. Kalan kısmın ise sermayeye eklenme tarihi beş tam yıllık süreyi geçmiş unsurlardan karşılanması gerekmektedir. Bu durumda azaltılan sermayenin tamamının 502 Sermaye Düzeltmesi Olumlu Farkları Hesabından geldiği dikkate alınması gerekir. 555 Seri Nolu Tebliğe göre işletmeden çekilen enflasyon düzeltme farkının bu dönemde vergiye tâbi tutulur ve kar dağıtımı tabi tutulur.
Enflasyon Düzeltmesi Olumlu Farkı Kapsamında:
Hesaplanan Kurumlar Vergisi: 4 Milyon TL * % 25 = 1 Milyon TL
Kar Dağıtım Stopajı: (4 Milyon – 1 Milyon TL)* % 10 = 300 Bin TL
Ersan KARACA
Yeminli Mali Müşavir
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Perakende Mal Satan Veya Hizmet Veren Mükelleflerin Seyyar EFT-POS Cihazı Kullanması Mümkün Değildir
15/6/2013 tarihinde yayımlanan 426 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ve sonrasında yayımlanan Genel Tebliğlerle;
- Perakende mal satan veya hizmet veren mükelleflerin, eski nesil cihazlar ve seyyar EFT-POS cihazları yerine, içerisinde POS uygulaması bulunan EFT-POS özellikli Yeni Nesil Ödeme Kaydedici Cihaz (YN ÖKC) kullanmalarına,
- Söz konusu cihazlar üzerinden ödeme belgesi (slip) ile mali belgenin (ÖKC fişi) bütünleşik olarak düzenlenmesine,
- Mükellefler tarafından kullanılan eski nesil cihazların belirli bir takvim dâhilinde YN ÖKC’ler ile değiştirilmesine,
yönelik düzenlemeler yapılmıştır.
Bununla birlikte 30/12/2023 tarihinden yayımlanan 557 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğiyle;
- Mali hafızalarının dolmaması nedeniyle halen kullanılmakta olan eski nesil ödeme kaydedici cihazların hafızalarının dolup dolmadığına bakılmaksınızın 1/7/2024 tarihininde kadar YNÖKC’ lerle değiştirilmesi,
- 1/7/2024 tarihinden itibaren YNÖKC’ ler üzerinden banka kartları ile ödeme kabul edilmemesinin zorunlu olması,
- Banka kartları ile ödeme kabul edilmeyen YN ÖKC’lerin kullanıma kapatılması,
öngörülmüştür.
* 1/6/2019 tarihinde yayımlanan 507 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğiyle ise Güvenli Mobil Ödeme ve Elektronik Belge Yönetim Sisteminin uygulamasına ilişkin usul ve esaslar belirlenmiştir.
- Bu düzenlemelerin sonucu olarak perakende mal satan veya hizmet veren mükelleflerin;
- Seyyar EFT-POS cihazı kullanmaması ve bunları banka ya da ödeme kuruluşlarına iade etmeleri,
- Seyyar EFT-POS cihazı yerine EFT-POS özellikli YNÖKC ya da Güvenli Mobil Ödeme ve Elektronik Belge Yönetim Sistemine ilişkin cihaz kullanmaları,
- Söz konusu cihazlar üzerinden mutlaka banka kartları ile ödeme kabul etmeleri,
Kullandıkları satış uygulama yazılım ve donanımların YNÖKC ya da Güvenli Mobil Ödeme ve Elektronik Belge Yönetim Sistemine ilişkin cihazlar ile entegre etmeleri
gerekmektedir.
- Bahse konu hususları yerine getirmeyen mükellefler hakkında her bir tespit için Vergi Usul Kanununun mükerrer 355 inci maddesinin uygulanması söz konusu olacaktır.