Bir önceki yazımda vergi hatalarına ve düzeltilmesine ilişkin genel bir çerçeve çizmiş, yargı kararlarının genel olarak seyrinden bahsetmiş ve son zamanlarda verilen bazı kararlar üzerinden, yargı organlarının düzeltmeye bakış açısını yansıtmaya çalışacağımı ifade etmiştim.
İşte, konuyla ilgili olarak seçtiğim ilk yargı kararı.
Dava konusunun özeti
Dava konusu: İki yıldan fazla süreyle şirket aktifinde kalan taşınmaz, İcra Müdürlüğü’nce müzayede yoluyla katma değer vergisine tabi tutularak satılıyor. Taşınmazı alan şirket, teslimin Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 17/4-r maddesi uyarınca vergiden istisna olduğu gerekçesiyle, vergi dairesinden düzeltme talep ediyor. Yapılan düzeltme başvurusu vergi dairesince reddediliyor. Ret işleminin iptali istemiyle açılan davada verilen merciine tevdi kararı uyarınca gerçekleştirilen şikâyet başvurusu da Gelir İdaresi’nce zımnen reddediliyor. İşlemin iptali ve ödenen tutarın iadesi istemiyle dava açılıyor.
Vergi Mahkemesi, en az iki yıl süreyle aktife kayıtlı olduğu anlaşılan taşınmazın müzayede yoluyla satışının istisna olduğu gerekçesiyle davayı kabul ediyor ancak davalının temyiz istemini inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi bir vergi uyuşmazlığının düzeltme ve şikâyet yoluyla incelenebilmesi için hatanın hukuki yorumu gerektirmeyecek şekilde açık olması gerektiği, olayda söz konusu taşınmaz satışının istisna kapsamında olup olmadığının tespitinin hukuki yorum gerektirdiği, davacı tarafından ileri sürülen iddiaların vergi hatası kapsamında incelenmesinin mümkün olmadığı, tahakkuk işlemine karşı süresi içinde açılan davada incelenmesinin mümkün olduğu gerekçesiyle Vergi Mahkemesi kararını bozuyor. (Danıştay Dördüncü Dairesi’nin 04.04.2019 tarih ve E:2016/5204, K:2019/2623 sayılı kararı.)
Vergi Mahkemesi’nin ısrar kararını temyizen inceleyen Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, aynı hukuksal nedenler ve gerekçeyle kararı uygun buluyor ve temyiz istemini reddediyor. (Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun 09.02.2022 tarih ve E:2020/804 K:2022/69 sayılı kararı.)
Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu kararı oy çokluğuyla alınmış bir karar. Karara katılmayan üyelerin karşı oy gerekçeleri, konunun özelliği nedeniyle önemli. Kararın devamında üç ayrı grup karşı oy gerekçesi var. Kısaca özetleyeyim.
1) Düzeltilmesi talep edilebilen vergi hatalarının, kendisinden düzeltme isteminde bulunulan idari makamın veya uyuşmazlık halinde yargı yerinin Vergi Usul Kanunu'nun 3. maddesinde öngörülen yorum tekniklerine başvurmadan, ilk bakışta anlaşılabilecek açıklıkta olması gerekir. Somut olayda uyuşmazlığın çözümü, davacının icra marifetiyle satın aldığı taşınmaza ilişkin satış işleminin katma değer vergisinden istisna tutulup tutulamayacağı hususunun ortaya konulmasına bağlıdır. Bu husus ise hukuki yorum gerektirmeyen açık bir vergilendirme hatası olarak değerlendirilecek mahiyette değildir.
2) Vergi mahkemesinde nihai tüketiciler değil mükellefler dava açabilir. Vergiye nihai olarak katlanan kişinin kendisinden haksız olarak alındığını ileri sürdüğü vergiyi, verginin mükellefine karşı adli yargıda açacağı davanın sonucuna göre geri alması olanaklıdır. Somut olayda, katma değer vergisinin nihai yüklenicisi olarak vergi mahkemesinde dava açma hakkı bulunmayan davacı tarafından açılan davanın incelenmeksizin reddi gerekirken, işin esasının incelenmesi suretiyle verilen kararda isabet yoktur.
3) Temyizen incelenen ısrar kararının, Danıştay Dördüncü Dairesi’nin kararında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçe uyarınca bozulması gerekir.
Kişisel değerlendirmem
Öncelikle, genel olarak kabul gören ilkeyi yeniden ifade edeyim: Düzeltme, yoruma açık, ihtilaflı konularda uygulanabilecek bir yöntem değil. Konunun bir boyutu bu.
Konunun diğer boyutu, her konuya yoruma açık dersek, müessesenin ne zaman işlerlik kazanacağı. Malum bazı özel uygulamalar dışında çoğunlukla düzeltme talepleri reddediliyor. Talep reddedilmişse konu yoruma açık dersek, o zaman hem müessese anlamını kaybediyor hem de idari işlemin yargıya taşınması olanaksız hale geliyor.
O zaman ben kişisel olarak şu sonuca ulaşıyorum. Evet, yoruma açık konularda düzeltme yoluna gidilmemesi gerekir. Ancak düzeltilmesi isteten konu gerçekten yoruma açık değilse, İdarenin görüşü ve yargı kararları talebi haklı gösteriyorsa düzeltmenin yapılması gerekir. Geriye, konu gerçekten yoruma açık mı değil mi, bunu objektif olarak değerlendirmek kalıyor.
Bu doğrultuda yukarıda özetlediğim kararı şu değerlendirmek isterim.
Öncelikle müzayede yoluyla yapılan satışlarda, koşullar sağlanıyorsa Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 17/4-r maddesinde yer alan istisnanın uygulanması mümkün mü, bu konuda farklı yorumlar var mı sorusuna cevap bulmamız gerekiyor.
Katma Değer Vergisi Uygulama Genel Tebliği’nde açıkça, müzayede mahallerinde yapılan her türlü satışların vergiye tabi olduğu, Kanun’un istisna hükümlerinin bu satışlar için de geçerli olduğu açıkça belirtilmiş. Gördüğüm kadarıyla verilen özelgeler de bu yönde, uygulama da bugüne kadar böyle gelmiş. Aynı paralelde yargı kararları da var. Halen Danıştay Başkanvekili olan Sayın Mahmut Vural’ın “Uygulayıcılar İçin KDV” kitabında konu şöyle ifade edilmiş: “… gerek idari, gerekse yargısal yorum kurumların aktifinde iki yıldan fazla kalan taşınmazlar ve iştirak hisselerinin müzayede mahallindeki satışlarında da istisnanın geçerli olduğu yolundadır.”
Buna göre aradığımız sorunun cevabı açık gibi. Müzayede mahallinde yapılan satışlar, koşullar sağlanıyorsa katma değer vergisinden müstesna.
O zaman ikinci bir soruya cevap aramak gerekiyor. Pratikte farklı görüşlerin olmadığı bir konuda, İdare konu yoruma açık diyerek düzeltme yapmazsa, konu düzeltmeye tamamen kapalı mıdır sorusu.
İşte yukarıda özetlediğim yargı kararı da bana öyle geliyor ki, bu soruya net olarak yanıt veriyor. Müzayede mahallinde yapılan satış katma değer vergisinden müstesnadır ve bu durumda bir vergi hatası yapılmıştır, dolayısıyla bu hata düzeltilmelidir diyor, benim anlayışıma göre Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu kararı.
Son olarak, iki konuya dikkat çekeyim.
Birincisi, düzeltme yapılamayacağına ilişkin Danıştay Dördüncü Dairesi kararında, müzayede mahallinde yapılan satışların vergiden müstesna olmadığına ilişkin bir yorum yok. Daire sadece konu yorum yapmayı gerektirir diyor.
İkincisi, yukarıda özetlediğim karşı oy gerekçelerinden birinde, mükellef olmayıp verginin nihai yüklenicisi olan davacının dava açma hakkı olmadığı belirtiliyor. Bu konu bu makalenin konusu değil, ayrıca değerlendirmek gerekiyor.
Aynı gün, aynı Daire tarafından verilmiş iki kararın konusu aynı. Ancak kararlardan biri ihtirazi kayıtla verilen beyanname üzerinden fazladan tahakkuk ettirilen verginin kaldırılması, diğeri ise düzeltme-şikâyet başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali istemi üzerine verilmiş. Danıştayın düzeltme müessesesine bakışı açısından önemli iki karar.
Dava konularının ve kararların özeti
Her iki davanın konusu aynı, sözleşmeye istinaden yabancı para cinsinden peşin ödenen hizmet bedelinin değerleme ölçüsü. Davaların ve kararların özeti şöyle:
Karar 1) Döviz cinsinden peşin ödenen hizmet bedelinin sonraki yıllara ilişkin kısmı aktif geçici hesaba kaydedilmiş, dönem sonunda bu hesap borsa rayici ile değerlenmiş ve değerleme sonucu ortaya çıkan kur farkı dönem kazancına dahil edilmiş. Daha sonra değerleme ölçüsünün mukayyet değer olduğu, kazanca dahil edilen kur farkı nedeniyle tahakkuk eden ve ödenen verginin iadesi istemiyle düzeltme-şikâyet yoluyla düzeltme başvurusu yapılmış. Başvuruların reddi üzerine idari işlemim iptali istemiyle dava açılmış.
Vergi mahkemesi, peşin ödenen ve aktif geçici hesapta aktifleştirilen hizmet bedelinin değerleme ölçüsünün mukayyet değer olduğu, aktif geçici hesap kıymetleri için yabancı para veya Türk lirası ayırımı yapılmaksızın mukayyet değer dışında başka bir ölçü üzerinden değerleme yapılamayacağı, borsa rayici ile yapılan değerleme sonucu ortaya çıkan kur farkı nedeniyle yapılan tahakkuk işlemine istinaden ödenen verginin iadesi istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemde, hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçeleriyle davayı kabul etmiş. Bölge İdare Mahkemesi de aynı gerekçelerle istinaf başvurusunu reddetmiş.
Temyiz başvurusunu inceleyen Danıştay 9. Dairesi, davacı iddiaları ve bu çerçevede ortaya çıkan uyuşmazlığın, açık bir vergi hatası kapsamında olmadığı, hukuki bir sorun niteliğinde olduğu, ihtilafın çözümümün maddi olayların ve mevzuatın değerlendirilmesi ve yorumunu gerektirmesi nedeniyle, uyuşmazlığın vergilendirme işlemine karşı süresinde açılacak idari davada incelenebileceği gerekçeleriyle, Bölge İdare Mahkemesi kararını bozmuş. (Danıştay 9.Dairesi’nin 27.01.2022 tarih ve E:2021/2751 K:2022/103 sayılı kararı.)
Karar 2) Döviz cinsinden peşin ödenen hizmet bedelinin “Gelecek yıllara ait giderler” hesabında mukayyet değerle değerlendirilmesi ve bu bedele ait kur farklarının dikkate alınmaması gerektiği ihtirazi kaydıyla verilen beyanname üzerinden, fazladan tahakkuk ettirilen verginin kaldırılması ve fazladan ödenen bu tutarın iadesi istemiyle dava açılmış.
Vergi mahkemesi, yukarıda birinci karar bölümüne özetlediğim vergi mahkemesi kararında yer alan gerekçelerle davayı kabul etmiş. Bölge İdare Mahkemesi aynı gerekçelerle istinaf başvurusunu reddetmiş, Danıştay 9. Dairesi de yine aynı gerekçelerle Bölge İdare Mahkemesi kararını onamış. (Danıştay 9. Dairesi’nin 27.01.2022 tarih ve E:2019/4767 K:2022/104 sayılı kararı.)
Gelir İdaresi’nin görüşü
Gelir İdaresi, gelecek hesap dönemlerine ilişkin olarak peşin ödenen giderler (Aktif geçici hesap) ve peşin tahsil edilen hasılatın (Pasif geçici hesap) değerlemesi konusunda benzer anlayışa sahip. Verilen özelgelerde;
- Vergi Usul Kanunu’nun 280. maddesinde yer alan yabancı paraların borsa rayici ile değerleneceği,
- 283. maddesinde yer alan gelecek bir hesap dönemine ait olarak peşin ödenen giderler ile 287. maddesinde yer alan peşin tahsil edilen hasılatın mukayyet değerleri üzerinden aktifleştirilmek suretiyle değerleneceği,
hükümleri çerçevesinde, peşin ödenen giderlerin ve peşin tahsil edilen hasılatın mukayyet değerleri üzerinden aktifleştirilmek/pasifleştirilmek suretiyle değerleneceği ve ortaya çıkan kur farkının, gelir veya gider olarak dikkate alınarak dönem kazancıyla ilişkilendirilmesi gerektiği görüşünde. (04.11.2011 tarih ve 1993 sayılı, 09.09.2019 tarih ve 172924 sayılı özelgeler.)
Kişisel değerlendirmem
Öncelikle, Gelir İdaresinin görüşüne hiçbir şekilde katılmam mümkün değil. Konunun yabancı para değerlemesiyle ve dolayısıyla Vergi Usul Kanunu’nun 280. maddesinde yer alan düzenlemeyle ilgisi yok. Aktif ve pasif geçici hesapların değerleme ölçüsü açıkça mukayyet değer olarak belirlenmiş durumda ve dolayısıyla kur farkı geliri/gideri oluşması söz konusu değil. Yukarıda 2 no.lu kararda özetlediğim Danıştay kararı da (karar düzeltme talebi varsa küçük bir olasılıkla kesinleşmemiş olabilir, bunu göz ardı ediyorum) bu şekilde kesinleşmiş.
Yukarıda 1 no.lu karar olarak özetlediğim konuya gelince, karar tartışmaya açık olarak değerlendirilebilir. Gelir İdaresinin yukarıda belirttiğim 2011 ve 2019 tarihli özelgeleri nedeniyle konu tartışmaya açık (ki ben öyle değerlendirmiyorum), Vergi Usul Kanunu’nun 3. maddesinde yer alan ilkeler çerçevesinde yorum yaparak sonuca ulaşılması gereken hukuksal bir konu olarak görülebilir. Dolayısıyla nihai kararı, Bölge İdare Mahkemesi’nin yeniden vereceği karar sonrasında görme olanağımız olacak. Bölge İdare Mahkemesinin kararında ısrar etmesi durumunda, Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun vereceği karar konunun değerlendirilmesi açısından önemli. Kuruldan, bir önceki makalede özetlediğim ve değerlendirdiğim çerçevede bir karar çıkabilir mi, konu net ve yoruma açık görülmezse çıkabilir.
Nihai kararın ne yönde olacağı elbette bilinemez ama yapılması gereken şey belli. Konuları zamanında değerlendirmek, hukuki ihtilaf yaratacak bir durum varsa zamanında harekete geçmek, konuyu düzeltme gibi son derece belirsiz bir müesseseye bırakmamak en iyisi.
Bir yargı kararı üzerinden, yargı organlarının konuya bakış açısını anlamaya ve değerlendirmeye çalışacağım. Karar birçok yönüyle ilginç. Alınacak dersler var. Önce konuyu ve kararı özetleyeyim, sonra kısa bir değerlendirme yapayım.
Davanın konusu
Davacı şirketle bir belediye arasında “Personel Çalıştırmaya Dayalı Hizmet Alımı" işine ilişkin olarak sözleşme imzalanmış. 31.12.2014 tarihinde düzenlenen sözleşme için tahakkuk eden damga vergisi ödendikten sonra, asgari ücret artışından kaynaklanan işçilik maliyetlerinin artması nedeniyle sözleşme, süresi dolmadan, 01.02.2016 tarihinden geçerli olmak üzere feshedilmiş. Davacı tarafından sözleşmenin uygulanmayan kısmına ilişkin olarak ödenen damga vergisinin iadesi için vergi dairesine düzeltme başvurusunda bulunulmuş. Başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davada verilen merciine tevdi kararı üzerine tesis edilen şikâyet başvurusunun zımnen reddine ilişkin işlemin iptali ve sözleşmenin uygulanmayan kısmına ilişkin ödenen damga vergisinin iadesi istemiyle dava açılmış.
1) Vergi Mahkemesi kararı: Vergi Mahkemesi, olayda uyuşmazlığın çözümünün, üç yıl için yapılan ihale neticesinde imzalanan sözleşmenin birinci yılın sonunda feshedilmesinin, kalan iki yıl için ödenen damga vergilerinin iadesini gerektirip gerektirmeyeceği gibi hukuki sorun teşkil eden ve yasaların yorumu sonunda çözümlenebilecek nitelikte olan soruların cevaplandırılmasını gerektirdiği, bu durumda dava konusu uyuşmazlığın Vergi Usul Kanunu kapsamında vergi hatası olarak değerlendirilmesine olanak bulunmadığı gerekçesiyle, düzeltme şikâyet başvurusunun zımnen reddine dair davalı idare işleminde hukuka aykırılık bulunmadığına karar vermiş ve davayı reddetmiş.
2) Bölge İdare Mahkemesi kararı: Davacının istinaf istemini inceleyen Bölge İdare Mahkemesi, istinaf istemine konu vergi mahkemesi kararının usul ve kanuna uygun olduğu gerekçesiyle istemi reddetmiş.
3) Danıştay 9. Dairesi kararı: Davacının temyiz istemini inceleyen Danıştay 9. Dairesi;
- Damga vergisinde vergiyi doğuran olayın, kanununa ekli (1) sayılı tabloda yer alan ve herhangi bir hususu ispat veya belli etmek için ibraz edilebilecek olan kağıtların yazılıp imzalanması ya da imza yerine geçen bir işaret konulması anında meydana geldiği,
- İhaleye ilişkin olarak düzenlenen kağıtlarda vergiyi doğuran olayın gerçekleşmesinin kâğıda bağlanan hukuki durumun tekemmül etmesi halinde mümkün olduğu,
- Verginin mevzuuna girmeyen işlemlerden vergi alınmasının mevzuda hata olduğu, dolayısıyla iptal edilen ihale kararının, damga vergisinin konusuna girmediğinin değerlendirilmesi halinde vergi hatası bulunduğunun da kabulünün gerekeceği,
- Somut olayda hukuki durumun tekemmül ettiğinden ve damga vergisi açısından vergiyi doğuran olayın meydana geldiğinden söz edilmesine olanak bulunmadığı,
- Dolayısıyla bu yöndeki iddia vergilendirme hatası kapsamında bulunduğundan, ödenen damga vergisinin sözleşmenin uygulanmadığı döneme ilişkin kısmının iadesi istemine yönelik düzeltme-şikâyet başvurusunun zımnen reddine ilişkin işlemde ve davanın reddi yolundaki Vergi Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunu reddeden Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuka uygunluk bulunmadığı,
gerekçeleriyle Bölge İdare Mahkemesi kararını bozmuş. (Danıştay Dokuzuncu Dairesi’nin 27.12.2018 tarih ve E:2018/4576, K:2018/11490 sayılı kararı.)
4) Bölge İdare Mahkemesi ısrar kararı: Bölge İdare Mahkemesi, ilk derece mahkemesi kararında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçe ile istinaf başvurusunun reddi yolunda ısrar kararı vermiş.
5) Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu kararı: Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu kararında yer alan bilgilerden, davacı şirketin birleşme yoluyla infisah ettiği, bu şekilde şirketin tüzel kişiliğinin sona erdiği anlaşılıyor. Kurul;
- Birleşmeyle devrolunan şirketin medeni haklardan yararlanma ehliyeti de sona erdiğinden şirketin taraf ehliyetinin de son bulduğu,
- Davacı şirketin tüzel kişiliğinin sona ermesi nedeniyle İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 26. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince davayı takip hakkı kendisine geçenin başvurmasına kadar dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği,
gerekçeleriyle Bölge İdare Mahkemesi’nin ısrar kararını bozmuş.
6) Bölge İdare Mahkemesi ısrar kararı: Bölge İdare Mahkemesi, dosyanın işlemden kaldırılması yolunda karar verilmeksizin davacı şirketin birleşilen şirket olarak kabulüyle davayı yeniden incelemiş ve ilk derece mahkemesi kararında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçeyle istinaf başvurusunun reddi yolunda ısrar kararı vermiş.
7) Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu kararı: Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, Bölge İdare Mahkemesi ısrar kararını, aynı hukuksal nedenler ve gerekçeyle uygun bulmuş ve davacının temyiz istemini reddetmiş, Bölge İdare Mahkemesi ısrar kararını onamış. (Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun 09.02.2022 tarih ve E:2021/1516 K:2022/72.)
Kişisel değerlendirmem
Gördüğünüz gibi, bir işlem ve dava, 7 karar var. Zannediyorum okurken başınız döndü. Ben defalarca dönüp dönüp baktım, ne kararlar verilmiş, ne olmuş diye. Onun için sonuçta ne olmuş, onu söyleyeyim; düzeltme talebi kabul edilmemiş.
Verilen karara her yönüyle katılıyorum. Değerlendirmemi özetle ifade edeyim.
1) Ortada düzeltilecek bir hata yok.
Damga vergisinde vergiyi doğuran olay, vergiye tabi kâğıtların düzenlenerek hukuken tekemmül etmesi. Vergiye tabi olay meydana geldikten sonra; hükümlerinin kısmen veya tamamen uygulanmaması, hükmünden kısmen veya tamamen yararlanılmaması, kısmen uygulanması, işlemin iptal edilmesi, örneğin sözleşmenin feshedilmesi vergilendirilmeyi etkilemez. Dolayısıyla, yukarıda özetlediğim dava konusu olan somut olayda, düzeltilmesi gereken bir hata yok diye düşünüyorum.
2) Bölge İdare Mahkemesi kararını bozan Danıştay 9. Dairesi kararına ve gerekçelerine katılmıyorum. Kararda yer alan, somut olayda, hukuki durumun tekemmül ettiğinden ve damga vergisi açısından vergiyi doğuran olayın meydana geldiğinden söz edilmesine olanak bulunmadığı görüşüne katılmam mümkün değil. Kâğıdın, kanunun aradığı şekilde tekemmül ettiği ve hükümlerinin bir süre yürütüldüğü açık. Kâğıt hukuken tekemmül ediyor, kâğıdın kısmen uygulanmaması da yukarıda da ifade ettiğim gibi, vergilendirme açısından önemli değil.
3) Düzeltme ve şikâyet yoluyla düzeltme talebinin idare tarafından reddedilmesi bence doğru. Doğru olmadığını düşünsek dahi kesin böyledir sonucuna ulaşmak mümkün değil. Düzeltilmesi istenen işlemin hukuken doğru olup olmadığına, Vergi Usul Kanunu’nun 3. maddesi hükmü çerçevesinde yorum yapmadan ulaşmak mümkün değil. Dolayısıyla yargı sürecinde işin esasına girmeden istem reddedilebilirdi.
Davanın konusu
Davacı şirket, 7143 sayılı Kanun kapsamında 2017 hesap dönemi için kurumlar vergisi matrah artırımından yararlanıyor. Beyannameyi doldururken “beyan edilen matrah” bölümüne ilgili hesap dönemi kurumlar vergisi matrahını yazmasına karşın, beyana göre artırılan matrah bölümüne, beyan edilen matrahın %15'ini değil, 2017 hesap dönemi kurumlar vergisi matrahını tekrar yazıyor. Dolayısıyla matrahın %15’inin %20’si kadar vergi ödeyerek matrah artırımı hükümlerinden yararlanması mümkünken, matrahın tamamı üzerinden %20 vergi ödüyor.
Durumu sonradan fark eden şirket, matrah artırımı sırasında beyan edilen matrahın %15'i yerine, yanlışlıkla 2017 hesap dönemi kurumlar vergisi matrahının tekrar yazıldığını belirterek, yapılan bu hatanın düzeltilmesi ve fazla ödediği verginin iadesini Mali İdareden talep ediyor. Talebin reddedilen şirket, idari işlemin iptali talebiyle konuyu yargıya taşıyor.
- Vergi Mahkemesi kararı: Konuyu inceleyen vergi mahkemesi, davanın kabulüne karar veriyor. Kararın gerekçesi, Danıştay kararında yer almıyor.
- Bölge İdare Mahkemesi kararı: Bölge İdare Mahkemesi, düzeltme talebinin reddine ilişkin işlemi hukuka aykırı bulmuyor, istinaf başvurusunu kabul ediyor ve vergi mahkemesi kararını kaldırarak davanın reddine kesin olarak karar veriyor.
Bölge İdare Mahkemesi kararında gerekçe olarak, mevzuatta matrahın 2017 takvim yılı için %15 oranından az olmamak üzere artırılacağının belirtildiği, kanun koyucu tarafından alt limitin belirlendiği, mükelleflerin bu oran ve üzerinden matrah artırımı yapabileceklerinin açık olduğu, dolayısıyla davacının ilgili kanun hükümleri uyarınca %100 oranında matrah artırımında bulunduğu ve buna kanunen bir engel olmadığı gibi idarenin de bir zorlaması olmadığı görüldüğünden, yapılan matrah artırım oranının sehven yazıldığından bahisle bu hatanın düzeltilmesi istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı yer alıyor.
- Danıştay Dördüncü Daire kararı: Kararın temyizi üzerine konuyu inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi;
- Davacı şirketin 7143 sayılı Kanun’da yer alan asgari matrah oranını beyan etmek istediği,
- İlgili Kanun hükmü gereği dava konusu dönemde ticari hayatın olağan akışına uygun olarak davacının 2017 kurumlar vergisi matrahının %15'ini beyan etme olanağı varken, %100 oranında matrah artırımında bulunmasının ticari hayatın olağan akışına aykırı olduğu,
- Bu haliyle de yapılan matrah artırım oranının yanlışlıkla yazıldığının kabulü gerektiği,
gerekçeleriyle, davalı idareye yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna ulaşıyor ve aksi yöndeki temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararını bozuyor. (Danıştay Dördüncü Dairesi’nin, 06.10.2020 tarih ve E:2020/2183 K:2020/3476 sayılı kararı.)
Kişisel değerlendirmem
Matrah artırımına ilişkin düzenlemede asgari matrah artış oranı hükme bağlanmış ama asgari oranın üzerinde yapılan artışın mükellefe hiçbir avantajı yok. Mükellef neden daha yüksek bir oranda artış yapmış olabilir sorusuna verilecek tek cevap olabilir; beyannamenin doldurulması sırasında yapılan basit bir hata.
Yukarıda özetlediğim somut olayda, verilen beyannamede 399.208,55 lira tutarında kurumlar vergisi tahakkuk ettiriliyor. Artırılan matrahın doğru yazılmış olması durumunda tutar 59.881,28 lira. Fazladan tahakkuk ettirilen tutar 339.327,27 lira. Hiçbir olumlu etkisi olmadan, bu tutarın fazladan ödenmek istenmesinin hata dışında bir açıklaması yok. Hata varsa da düzeltmek gerekir diye düşünüyorum
Recep BIYIK