“Sürdürülebilirlik, sürdürülebilir kalkınma, döngüsel ekonomi, yeşil ekonomi, yeşil finansman” gibi kavramlar son dönemlerin en popüler konuları arasında yer almaktadır. Bu kavramların temelinde de maalesef insanoğlunun içinde yaşadığı dünyaya verdiği zararın azaltılması, gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakma çabası bulunmaktadır. Bu kapsamda öne çıkan faaliyet alanlardan bir tanesi de “geri dönüşüm (kazanım)”dür. Çevre duyarlılığının artmasıyla birlikte milyarlarca dolarlık bir ekonomi halini alan, her geçen gün büyüyen ve rekabetin arttığı geri dönüşüm sektörü ülkemizde de son yıllarda ivme kazanan sektörler arasına girmiş, “sıfır atık projesi” ile bir devlet politikası halini almıştır.
Geri dönüşümü, herhangi bir şekilde kullanım dışı kalan geri dönüştürülebilir atık malzemelerin çeşitli fiziksel veya kimyasal yöntemlerle hammadde olarak tekrar üretim süreçlerine kazandırılması olarak tanımlayabiliriz. Geri dönüşümün amacı, kaynakların gereksiz kullanılmasını önlemek ve atıkların kaynağında ayrıştırılması ile birlikte atık çöp miktarının azaltılmasını sağlamak, böylece çevre kirliliğini önlemektir. Geri dönüşümün ülkenin doğal kaynaklarını koruma, enerji tasarrufu sağlama, ekonomiye olumlu katkı yapma, atık miktarını azaltma gibi faydaları bulunmaktadır. Katı, sıvı ve organik atıkların geri dönüştürülmesi mümkün olup teknolojinin gelişmesiyle birlikte geri dönüşüm maliyetleri zaman içinde azalmakta, ülke ekonomisine ve doğaya katkısı her geçen gün artmaktadır.
Geri dönüşüm sektörümüz; gerek ülkenin atık yönetimi ve çevre korumaya etkisi, gerek sağladığı ekonomik katkı, gerekse dünyada gelişen bir pazar olarak rekabet gücü kazanması açısından her türlü teşviki hak etmektedir. Peki, bizim vergi mevzuatımız hayati derecede önemli olan geri dönüşüm sektörüne ne kadar destek sağlamaktadır? Yatırım teşvik belgesi ile geri dönüşüm yatırımlarına sağlanan teşvikleri bir köşeye bırakırsak maalesef geri dönüşüm faaliyetlerine yönelik olarak vergi mevzuatımızda bir teşvike rastlamıyoruz. Hatta Maliye’nin öyle uygulamaları var ki; bırakın teşvik vermeyi, geri dönüşümün tabiri caizse cezalandırıldığı bile söylenebilir.
Konuyu biraz açayım. Madeni yağ, kimyasal solvent (çözücü) gibi sıvı atıkların geri dönüşümünü yapan işletmelerimizin en büyük dertlerinden bir tanesi özel tüketim vergisi (ÖTV). Konunun vergisel kısmına girmeden önce solventlerin geri dönüşümü bağlamında biraz altyapı bilgisi vermek istiyorum.
Solventler; boya, vernik, cila, reçine üretimi, kimya endüstrisi, otomotiv ve havacılık endüstrisi, kimyevi maddelerin üretimi, mobilya sektörü, basım endüstrisi, ilaç endüstrisi, sıvı bertaraf sektörü, endüstriyel temizlik sektörü, inşaat, denizcilik sektörleri gibi birçok endüstride kullanılmakta olup bu sektörlerde kullanılan solventlerin büyük bir kısmı ithal edilmektedir. Sadece solvent ithalatı için 2021 yılında yurtdışına ödenen para 1,3 milyar dolardan fazladır. Ülkemizde atık solventlerin geri kazanımı, ağırlıklı olarak destilasyon veya filtrasyon gibi fiziksel yöntemlerle yapılmaktadır. Solvent geri kazanım sürecinde atık solventten %90 civarında solvent geri dönüşümü olmaktadır. Saf solvent üretiminde karbon salınım değeri 2050 kg CO2 iken geri dönüştürülen solventte bu değer sadece 156 kg CO2’dir. Dolayısıyla solvent geri dönüşümü ile karbon salınımı %92 oranında azalmaktadır. Geçen sene Marmara Denizi’nde görülen musilaj vakası solvent geri dönüşümü özelinde genel olarak geri kazanımın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Ülkemizde bugün için solvent geri dönüşümü yapan lisanslı 21 tesis bulunmakta olup bu tesisler yeterli atık bulamadıkları için %50 civarında kapasite ile çalışmaktadırlar.
Bu teknik açıklamalar sonrasında konunun vergi boyutuna gelelim. Avrupa Birliği ile uyum süreci kapsamında 2002 yılında kabul edilen Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) Kanunu’nun birinci maddesine göre ÖTV, belirlenen mallar üzerinden bir defaya mahsus olmak üzere alınan bir vergidir. Ekonomik aktivitede tedavüle sokulan bir malın ÖTV’ye tabi olması için kanuna ekli listelerde belirtilen mallardan biri olması gerekir. ÖTV Kanunu’na ekli listelerdeki malların sınıflandırması da GTIP kodları esas alınarak yapılmıştır. Solventlerin içinde bulunduğu kanuna ekli (I) sayılı listedeki malların ithalatçıları veya rafineriler dahil imal edenler tarafından teslimi ÖTV’nin konusuna girmektedir.
Görüldüğü üzere; ÖTV Kanunu uyarınca ÖTV, bir malın üretimden/ithalattan tüketime kadarki değer zincirinde sadece bir safhada, tek seferde alınan bir vergi olup bu yönüyle KDV’den ayrılmaktadır. Solventler de ÖTV Kanunu’na ekli I sayılı listede sayılan mallardan olduğundan solventlerin tesliminde bir sefere mahsus olmak üzere ÖTV hesaplanmaktadır. Buraya kadar sorun yok. Sorunlar üretim sürecinin sonunda atık olarak ortaya çıkan solvent gibi ÖTV’ye tabi ürünlerin geri dönüştürülüp yeniden piyasaya sunulması halinde ortaya çıkmaktadır. Buradaki tartışma “Geri dönüşüm işlemi sonucunda ortaya çıkan ürün, ÖTV’si önceden ödenmiş olan ürün müdür? Yoksa yeni bir ürün müdür?” noktasında düğümlenmektedir. ÖTV Kanunu’nda geri dönüşümden elde edilen ürünlerin yeni bir ürün olduğuna dair açık bir düzenleme yoktur; aslında kanunda geri dönüşüme özgü hiçbir hüküm de bulunmamaktadır.
Gelir İdaresi Başkanlığı geçmişte verdiği özelgelerde[1], geri dönüşüme (kazanıma) tabi tutulan mallardan geri dönüşüm işlemi sonucunda elde edilen ürünlerin ÖTV Kanunu’na ekli listede yer alan mallardan olması (elde edilen ürünün GTIP kodlarının listede sayılanlar arasında olması) durumunda bu malların tesliminin ÖTV’ye tabi olacağı yönünde görüş bildirmiştir. Bu görüşleriyle Maliye, geri dönüşümü bir geri dönüşüm olarak değil yepyeni bir üretim süreci gibi değerlendirmekte ve ortaya çıkan geri dönüşmüş ürünü de tedavüle ilk kez sokulmuş ürün olarak işleme tabi tutmakta ve “tekrar” vergilendirmektedir
Maliye’nin bu yorumunun yanlış olduğunu düşünüyorum. Zira ÖTV Kanunu ile amaçlanan bir malın sadece bir kez ÖTV’ye tabi tutulmasıdır. Nitekim kanunun gerekçesinde “verginin uygulanabilmesi için satış konusu malın daha önce özel tüketim vergisine tâbi tutulmamış olması gerekmektedir.” açıklaması yapılmıştır. Bu durumda, geri dönüşüm sonrası elde edilen mal, geri dönüşüm işlemi öncesinde ÖTV’ye tabi tutulduğundan geri dönüşüm sonrasında tekrar ÖTV alınması Kanuna aykırı olmaktadır. Zira geri dönüşüm işlemi yeni bir üretim olmayıp atık haline gelmiş ürünün bazı fiziksel-kimyasal işlemlerden geçirilerek ekonomiye yeniden kazandırılmasıdır. Mal aslında aynı maldır. Ortaya çıkan ürünün geri dönüşüme tabi tutulmuş ürünle aynı veya farklı GTIP içinde sınıflandırılmasının da işin özünü etkilememesi gerektiğini düşünüyorum. Son tahlilde, geri dönüştürülen mal ilk defa piyasaya sürülen, üzerinden hiç ÖTV alınmamış bir mal değildir. Bu nedenle Maliye’nin yorumunun Kanuna aykırı olduğunu düşünüyorum.
Yakın zamanda Maliye geri dönüşüm yapan firmalara dönük incelemeler başlatmış ve geçmişe dönük olarak tarhiyatlar yapıp ÖTV mükellefiyetleri tesis ettirmiştir. Bu uygulamanın da son derece sakıncalı olduğunu düşünüyorum. Öncelikle Maliye’nin bir yorumundan yola çıkılarak son 5 senenin incelenip “yüksek” rakamlar üzerinden tarhiyatlar yapılması geri dönüşüm sektörünü ekonomik açıdan yıpratacağı gibi bazı firmaların kapanmasına bile yol açabilir. Bu kadar belirsiz bir konuda (Yukarıda açıkladım üzere bence konu belirsiz değil ama madem İdarenin görüşü farklı, konuyu belirsiz olarak nitelendireyim.) ağır bir faturanın çıkarılması hakkaniyete aykırıdır. Nitekim konu yargıya taşınmış ve gerek vergi mahkemesi, gerek istinaf mahkemesi kullanılmış atıkların geri dönüştürülmesi sonucunda elde edilen ürünlerin tekrar ÖTV’ye tabi tutulmasını kanuna aykırı bulmuştur. Danıştay’ın da aynı yaklaşımı benimsemesi sürpriz olmayacaktır.
Konunun finansal tarafına bakarsak, geri dönüştürülmüş ürün elbette sıfır ürünlerle aynı kalitede ve saflıkta değildir. Bu ürünlerin kullanımı sıfır ürünlere olan fiyat avantajından kaynaklanmaktadır. Geri dönüştürülmüş ürünlere ÖTV uygulanması bu ürünlerin sıfır ürünler karşısındaki fiyat avantajının da kaybolması anlamına gelmektedir. Bu durumda zaten düşük kar marjlarıyla çalışan geri dönüşüm firmalarının bu işi yapmalarının bir anlamı kalmayacaktır. O zaman nerede kaldı geri dönüşümün teşvik edilmesi? Yukarıda açıkladığım üzere, geri dönüşüm firmaları zaten düşük kapasitede çalışmaktadır. Maliyetlerinin en büyük kalemi de atık toplanmasına ilişkindir. Şimdi ÖTV nedeniyle sırtlarına ayrı bir yük bindirilmesi emekleme aşamasındaki bu sektörümüzü öldürmek anlamına gelecektir. Diğer ülkeler geri dönüşüm sektörü üzerine titrerken biz niye üvey evlat muamelesi yapıyoruz anlamak güç...
İçinde yaşadığımız dünyanın ömrünü uzatan, çevre kirliliğini azaltan, kaynak verimliliğini artıran başta geri dönüşüm olmak üzere her türlü aktivitenin teşvik edilmesi, mevzuatın buna göre hazırlanması, uygulamanın da buna uygun geliştirilmesi gerekir. Sıfır atık projesi artık bir devlet politikası halini almıştır ve devletin bütün kurumları bu politikaya uygun adımlar atmalıdır. Yukarıda detaylıca izah ettiğim üzere, mevcut ÖTV Kanunumuz geri dönüştürülen ürünlerin ÖTV’ye tabi olmasını gerektirmemekteyken Maliye yorumla bu ürünleri ÖTV’ye tabi tutmaktadır. Bu durumda olan mükelleflerin mahkemeye başvurması mümkündür. Geçmişte ÖTV ödemiş olan mükelleflerin de vergi hatası olduğu gerekçesiyle düzeltme-şikayet yoluyla başvuru yapabileceklerini düşünüyorum. Bununla birlikte, mevcut durumda bir paradigma değişikliği olmadıkça, müstekar yargı kararları olmadan Maliye’nin görüş değiştirme ihtimalini zor görüyorum. Bu nedenle, ÖTV Kanunu’nda değişiklik yapılarak geri dönüşüme tabi tutulan mallar üzerinden tekrar ÖTV alınmasını önleyecek bir yasal düzenleme yapılması, tartışmaları ortadan kaldıracak geleceğe dönük bir çözüm olabilecektir.
Sözün özü: Banyo yapan insan yeniden doğmaz.Numan Emre ERGİN
https://www.dunya.com/kose-yazisi/geri-donusumculerin-otv-ile-imtihani/658549
Kaynak:
[1] 19/07/2006 tarihli ve B.07.1.GİB.0.01.59/5901-50/55358 sayılı, 31/07/2014 tarih ve 39044742-135-1980 sayılı, 18/06/2015 tarihli ve 39044742-135-61739 sayılı özelgeler