Vergi Usul Kanunu’nun hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren fiiller ile cezalarını düzenleyen 359. maddesinde 7394 sayılı Kanun’la çeşitli değişiklikler yapıldı.
Bu değişikliklerin başında cezaların üst sınırının arttırılması gelmektedir. Maddenin, uygulamada en çok karşılaşılan ibraz etmeme veya yanıltıcı belge düzenleme yahut kullanma fiilini kapsayan (a) bendinde cezanın üst sınırı üç yıldan beş yıla, yine uygulamada en çok rastlanılan sahte belge kullanma veya düzenleme fiilini de kapsayan (b) bendinde cezanın üst sınırı beş yıldan sekiz yıla, ayrıca anlaşmasız matbaaların belge basması ile ödeme kaydedici cihazların programlarıyla oynamayı cezalandıran (c) ve (ç) bentlerinde yazılı suçların cezasında da üst sınır beş yıldan sekiz yıla çıkartıldı. Bu güne kadar üst sınırdan ceza alanı hiç duymadığım için bu artırımın cezaların etkinliğini arttıracağını hiç düşünmüyorum. Bu değişikliğin bir diğer sonucu da (b), (c) ve (ç) bentlerine giren fillere ilişkin dava zamanaşımını uzatmasıdır.
Getirilen bir önemli değişiklikte, -kanunun gerekçesinde kullanılan ifade ile- suç teşkil eden fiiller için “etkin pişmanlık” müessesesinin kabul edilmesidir. Bu düzenlemeye göre; Vergi Usul Kanunu’nun 359. maddesinde hürriyeti bağlayıcı ceza ile yaptırımlanmış fiileri işleyenlerden; verginin ziyaa uğratıldığının tespit edilmesine bağlı olarak tarh edilen verginin, gecikme faizi ve gecikme zammının tamamı ile kesilen cezaların yarısı ve buna isabet eden gecikme zammının; soruşturma evresinde ödenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında, kovuşturma evresinde hüküm verilinceye kadar ödenmesi halinde ise verilecek ceza üçte bir oranında indirilecektir. Tarh edilen vergi ve vergi aslına bağlı olarak kesilen cezanın bulunmadığı durumlarda ise verilecek ceza yarı oranında indirilecektir.
Burada soruşturma aşaması kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evreyi, kovuşturma evresi ise iddianamenin kabulünden hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreyi ifade etmektedir (CMK md. 2/1-e,f).
Ancak bu şekilde belirlenmiş ceza indiriminden faydalanabilmek için vergi mahkemesinde dava açılmaması, açılmışsa feragat edilmesi, kanun yollarına başvurulmaması veya başvurulmuşsa vazgeçilmesi de şarttır. Ancak bu şartın Anayasa’ya aykırı olduğunu, zaten daha önce yazmıştım.
Bu ceza indirimlerinin en önemli sonucu, cezanın ertelenme veya hükmün açıklanmasının ertelenmesi sınırlarının altında belirlenmesine ve dolayısıyla faillere bu olanaklardan yararlanma olanağının sağlanmasıdır. Zira iki yıl veya daha az hapis cezasına mahkûm olan kişinin cezası ertelenebilir (TCK. Md. 51) veya hakkındaki hüküm açıklanmayabilir (CMK md. 231/5). Örneğin bu düzenlemelere göre; bir kişinin defter ve belgesini ibraz etmemesi halinde alacağı 18 aylık ceza 9 aya inebilecek veya bir takvim yılı içerisinde sahte belge düzenleyen yahut kullanan bir kişinin cezası 1,5 yıla inebilecektir (iyi hal indirimi de uygulanırsa caza daha da düşecektir). Bu cezalar ertelenebilecek veya hükmün açıklanmasının ertelenmesi olanağından yararlanabilecektir.
CMK’ya göre hükmün açıklanmasının ertelenmesi halinde sanık hakkında beş yıl denetimli serbestlik hükümleri uygulanır. Sanığın denetim süresi içinde suç işlemesi veya yükümlülüklere aykırı davranması halinde hükmün aynen açıklanmasına karar verilir. Bu beş yıllık sürede, sanığın sabıka kaydı açısından bir olumsuz kayıt olmaz. Beş yıllık sürede kasıtlı bir suç işlemeyen ve denetim hükümlerine riayet eden sanığın beşinci yılın sonunda kararı veren mahkemeye müracaatı ile davanın düşmesine karar verilir.
Görüldüğü gibi vergi suçlarında, yapılan düzenlemelerle bırakın cezaların etkinliğinin arttırılması, tamamıyla aksine bir sonuç doğmuştur, sahte belge düzenleyicilerde sabıka kaydı oluşması ihtimali dahi zayıflamıştır. Bu düzenlemelerle sahte belge düzenleme veya kullanma fiillerinin önüne geçilmesi olanağı zaafiyete uğratılmış, adeta bu fiilleri işleyenler için cezasızlık hali yaratılmıştır. Bumin DOĞRUSÖZ