Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da meşhur 2 alışveriş merkezinin konkordatoya başvurduğu haberleri basına yansıdı. Yüksek enflasyonist dönemlerde sık rastlanılan bu tür olaylarda firmalar alacaklarını tahsil edememekten dolayı likidite sıkıntısı yaşamakta ve bu husus da firmaların faaliyetlerini yürütmelerini ciddi ölçüde çıkmaza sokabilmektedir. Bu tür durumlarda firmalar vergisel açıdan nasıl bir değerlendirme yapmalıdır sorusuna cevap aranacaktır.
Şüpheli Ticari Alacak Açısından
213 sayılı VUK’nun 323.maddesinde; “Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla; 1. Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar; 2. Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan (556 Sıra No.lu V.U.K Genel Tebliği ile 1.1.2024'den itibaren 14.000 -TL) Türk lirasını aşmayan alacaklar; Şüpheli alacak sayılır.” hükmü belirtilerek karşılık ayrılabileceği belirtilmiştir. 334 nolu VUK Genel Tebliğinde kanun hükmü hakkında KDV dahil tutar üzerinden şüpheli alacak karşılığı ayrılabileceği belirtilmiştir. Ayrıca, yurtdışı mahkemelerde açılan davaların da karşılık ayırabilmek hususunda geçerli olduğu, alıcı ile satıcı arasındaki ticari ilişkide, alıcı satıcının tahsilatını farklı 3.kişi aracılığıyla yapmışsa şüpheli ticari alacak karşılığı ayrılamayacağı, şüpheli alacak karşılığı ayrılabilecek tutarın eğer içeriyorsa ÖTV hariç tutar olacağı, avanslardan şüpheli ticari alacak karşılığı ayrılabileceğine yönelik özelge bulunduğu bilinmektedir. Vergi mevzuatı sistematiği göz önünde bulundurulduğunda, 5520 sayılı KVK 5/3 kapsamında istisna kazanca isabet eden alacağın tahsil edilememesi durumunda şüpheli ticari alacak karşılığı ayırarak gider yazmak mümkün olamaz.
Konkordato Açısından
Son zamanlarda firmaların alacağının şüpheli hale düşmesindeki en çok rastlanılan nedenin konkordato başvuruları olduğu görülmektedir. Örneğin borçlu bir firmanın konkordatoya başvurduğunu düşünelim. Alacaklı firma şüpheli alacak karşılığı ayırdığında artık alacaklı firmanın düşünmesi gerekenler bulunmaktadır; eğer mahkeme geçici mühleti kaldırıp konkordato talebini reddederse, karşılık giderinin düzeltilerek iptal edilmesi gerekir, ama alacaklı firma alacağına yönelik dava açtığı ya da icra takibi başlattığı takdirde herhangi bir düzeltme yapılması gerekmemektedir. Eğer mahkeme geçici mühleti kesin mühlete çevirirse, daha önce ayrılmış olan karşılıkta değişiklik düzeltme yapılmaz (daha önce geçici mühlet sürecinde karşılık ayırmadığı alacağı var ve vadesi kesin mühlete denk geliyorsa bunun için karşılık ayrılabilmesi için yeni hak doğar). Mahkeme kesin mühlet kararını kaldırırsa yine ayrılan karşılık gideri düzeltilmelidir. Mahkeme kesin mühleti kaldırıp borçlunun iflasının açılmasına karar verirse borçlunun acziyeti kabul edilmiş olacağından herhangi bir düzeltme yapılmaz ve süreç devam eder. Mahkeme kokordatoyu tasdik etmiş ve alacaklıların alacaklarının örneğin yüzde 20’sinden feragati kararını verirse feragat kararı verilen kısım olan yüzde 20’lik kısım değersiz alacak olur ve ona göre kaydı yapılır.
Bu hususla ilgili 112 nolu VUK Sirkülerinde özetle;
- Konkordatoya başvuru sonrasında şüpheli alacak ayrılabilir.
- Geçici mühletin tanındığı hesap döneminde ertesi yıla sarkmaması ve alacağın vadesi gelmiş olması şartıyla şüpheli alacak karşılığı ayrılabilir.
- Geçici mühlet mahkeme tarafından kaldırılırsa karşılık ayıran taraf düzeltme yapmak zorundadır.
- Geçici mühlet sürecinde karşılık ayrılmazsa ve dönem kayması olmuşsa kesin mühlet süresinde karşılık ayrılamaz (alacağın vadesi kesin mühlete denk geliyorsa ayrılır).
- Borçlunun iflası söz konusu olmuşsa alacağı olan taraf zaten karşılık ayırdığı için düzeltme yapılmasına gerek olmayacaktır. Hükümleri belirtilmiştir.
Değersiz Alacak Açısından
Az önceki örneğimizde mahkemenin konkordatoyu tasdiki sonucunda alacaklıların alacağının yüzde 20’sinden feragat etmesi kararı alınması olasılığından bahsedilmiştir. Bu durumda alacaklı firmanın alacağı değersiz alacak konumuna erişecektir. Peki böyle bir durumda ne yapılması gerekir? 213 sayılı VUK’nun 322. Maddesinde “Değersiz Alacak” ile ilgili hükümlere yer verilmiştir. Söz konusu hükme göre bir alacağın değersiz alacak olabilmesi için alacağın tahsili imkansız olmalıdır. Kanun hükmünde kazai hükme veya kanaat verici vesikaya dayanması gerektiği belirtilmiştir. Bu nedenle mahkeme kararı olmadan borçlu kendi talebiyle konkordato ilan etmesi durumunda değersiz alacaktan bahsedilemez. Bu arada bilinmelidir ki, değersiz alacak kaydı tutma imkanı bilanço ve işletme esasında defter tutan ticari ve zirai kazanç sahibi mükelleflere tanınmıştır ve alacağın değersiz alacağa dönüşebilmesi için ticari ve zirai kazancın elde edilmesi veya idame edilmesi ile ilgili olmalıdır. Burada ayrıca belirtilmesi gereken bir durum mevcuttur. Mahkeme ilamı ile zorunlu olarak arabulucu tutulması ve bunun sonucunda tarafların avukatla birlikte aralarında anlaşması yada uzlaşması neticesinde oluşan kayıp alacaklı tarafından değersiz alacak sayılabilir, ama alacaklı kendi isteğiyle avukat tutup arabuluculukla oluşan kaybı (sulhname) değersiz alacak yapamaz. Çünkü bu durum zaruri olma durumu değildir, zaruri olma durumu kritik bir önem arz etmektedir. Muhasebe dilinde konuşmak gerekirse, değersiz alacak kaydı 659 nolu hesap ile yapılarak gider yazılabilme opsiyonudur. Bu sırada alacağın ilk kaydı sırasında içerdiği Hesaplanan KDV ne olacaktır? 3065 sayılı KDV Kanununun 29/4 hükmü gereği değersiz alacak statüsü kazanan kısma isabet eden KDV indirim konusu yapılabilir. Bu husus, vergi dairesine dilekçe ile bildirim yapıldıktan sonra muhasebe kayıtlarına alınabilir.
Sonuç
Görüldüğü üzere, konkordato süreci borçlu veya mahkemenin talepte bulunması, bu talebin ise mahkemece onaylanması ya da onaylanmaması ile sonuç doğurmaktadır. Onaylanan konkordato sürecine neticesinde borçlu mevcut borçlarının vadesini uzatabilmekte ya da bir kısmını ödemeden borçtan kurtulma imkanına sahip olmaktadır. Alacaklı açısından ise, zor durumda bulunan borçlunun tamamen borçlarını ödeyemeyecek duruma gelmesi önlenmeye çalışılmakta ve alacakların tahsil kabiliyetinin artırılması amaçlanmaktadır. Ayrıca alacaklı açısından, tahsil edilmeyen ve vazgeçilen tutar üzerinden vergi ödenmesini engellemek için “Değersiz Alacak” niteliği kazanmakta ve gider olarak dikkate alınabilmekle beraber değersiz alacağa isabet eden daha önce hesaplanan KDV’nin indirim imkanı da tanınmaktadır. Onaylanmayan konkordato süreci neticesinde ise alacaklı tarafından ayrılan karşılığın düzeltilmesi ve dönem karının aşındırılmasının önlenmesi amaçlanmaktadır.
Fahri Mustafa
ONAN H.M. Uzmanı (MASAK) (E. Vergi Müfettişi) (SMMM)