Ortaklarının sınırlı sorumlu olmasından dolayı en çok tercih edilen ortaklık türlerinden biri olan anonim şirketlerde ailevi ve kişisel konuların yanı sıra şirketlerin performansında beklentilerin karşılanmaması gibi pek çok sorun, bazı ortakların ortaklıktan çıkma taleplerini beraberinde getiriyor. Hal böyle olunca, çoğunluk ortaklar tarafından şirketin karar süreçlerinde zorluk çıkaran azınlığa karşı ortaklara karşı ne gibi aksiyonlar alınabileceği ise en çok merak edilen konulardan biri.
Ortaklık ilişkisine devam etmek istemeyen ortaklar aralarında anlaşarak ortaklık ilişkilerini sulhen sonlandıramadıklarında şirkete karşı açılan pek çok dava görüyoruz. Hakim ortağın seçtiği yöneticilere karşı açılan sorumluluk davalarına ek olarak ekonomik konjonktür sebebiyle ortaklıktan çıkma ve ortaklıktan çıkarma kavramları ile her geçen gün daha çok karşılıyoruz.
Her ne kadar asıl olanın şirketin devamlılığı olsa da ortaklar arasındaki uyuşmazlıklar bazı hallerde şirketin feshi sonucunu da doğurabilmektedir. Nitekim dava yoluyla ortaklıktan çıkma ve çıkarma, anonim şirketlerde, ancak şirketin feshine yönelik bir dava açılması ile mümkündür.
Haklı sebeple fesih davası ve ortaklık çıkarılma
Paylarını iradi olarak devredemeyen ve ortaklık ilişkisi kendisi için çekilmez hale gelen ortak, şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinde “haklı sebeple fesih davası” açarak şirketin feshine karar verilmesini isteyebilir. Bu hak Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) bir azlık hakkı olarak düzenlendiği için davayı ancak halka kapalı şirketlerde sermayenin en az %10’unu temsil eden pay sahipleri açabilmektedir. Bu hak şirketlerde hakim durumda olmayan pay sahipleri tarafından kullanılmaktadır. Hakim durumda olan ortaklar ise azlığın şirketten çıkarılması için haklı sebeple fesih davası yerine birleşme yoluyla ayrılma akçesi vererek azlığın şirketten çıkarılması ya da grup şirketlerine ilişkin özel düzenlemelerden yararlanmayı tercih etmektedir. Davanın öncelikli talebi şirketin feshedilmesi olsa da şirketin devamlılığı önemlidir. Bu çerçevede şirketin feshi son çare olarak değerlendirilmekte ve uygulamada davacılar tarafından şirketin feshi ile birlikte bu talebin kabul edilmemesi halinde ortaklıktan çıkarılma kararı verilmesi de dava sırasında talep edilmektedir. Nitekim mahkeme de şirketin feshine karar verebileceği gibi davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına karar verebilmektedir. Mahkeme ayrıca, ortaklıkta çıkarma yerine duruma uygun düşen ve kabul edilebilir başka bir çözüme de karar verebilir.
Haklı sebepler neler olabilir?
TTK’da haklı sebebe ilişkin bir tanım yer almamaktadır. Anonim şirketlerin feshi açısından haklı sebep genel olarak, hedefl enen ortaklık amacının gerçekleştirilmesinin mümkün olmaması veya esaslı şekilde zorlaşması/tehlikeye düşmesi ve pay sahibinden ortaklık ilişkisinin devam ettirmesinin beklenemeyeceği haller olarak ifade edilebilir.
Konuya ilişkin Yargıtay kararlarında, şirketin sürekli zarar etmesi, ortaklar arasındaki ciddi anlaşmazlıklar, bilgi alma ve inceleme hakkının kısıtlanması, genel kurul toplantılarının yapılmaması, genel kurul toplantılarındaki usulsüzlükler, şirketin kuruluş amacının gerçekleşmesini önlemek, şirket kaynaklarının kötüye kullanımı, bilhassa aile şirketlerinde yaşanan ailevi ve kişisel sorunların şirket üzerinde olumsuz etki yaratması, uzun süre kâr dağıtımı yapılmaması, şirket yöneticilerinin kişisel menfaatleri yönünde hareket edip şirketi borca batık hale sürüklemesi gibi haller haklı sebep olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak bu haller, her davada haklı sebep olarak kabul edilmeyebilir, ileri sürülen sebeplerin haklı sebep teşkil edip etmeyeceği her bir somut olayın özelliğine göre mahkeme tarafından değerlendirilecektir. Nitekim Yargıtay’ın yönetim ve denetim kurulu üyelerinin kötü niyetli olarak yönetim ve denetime katılımı engellediğine yönelik iddiaların ya da bilgi alma ve inceleme hakkının engellenmesinin haklı sebep olamayacağını değerlendirdiği kararlar da mevcuttur. Yine Yargıtay davacı pay sahibinin haklı sebep olarak ileri sürdüğü hususlara ilişkin kararların alınmasında rol oynaması ya da şirketin ekonomik olarak kötü durumda olmasında kusuru olması gibi hallerde dürüstlük kuralı çerçevesinde bu hususları haklı sebep olarak kabul etmemektedir. Bir diğer deyişle, haklı nedenlerin ortaya çıkmasında davacı pay sahibinin kendi eylem ve işlemlerinin katkısının bulunmaması gerekir.
Dava ne zaman açılmalıdır?
TTK’da davanın açılması bakımından özel bir süre öngörülmemiştir. Ancak haklı sebeplerin varlığına rağmen uzun süre davanın açılmasından imtina edilmesi ve sonradan davanın açılması, dürüstlük kuralına aykırılık, bir diğer deyişle de hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilebilir. Dolayısıyla davaların da haklı sebebin gerçekleştiği tarihten sonra kısa süre içerisinde açılması önerilmektedir. Aksi halde açılan davalar reddedilebilmektedir.
Bir haklı sebebin varlığı halinde, hâkimin ekonomik bir değer taşıyan şirketin feshi yerine, şirketin ayakta kalmasını sağlayacak ve haklı sebepleri ortadan kaldıracak alternatif çözüm yollarını değerlendireceği bir tutum sergilemesi beklenmektedir. Nitekim Yargıtay’ın, şirketin ortak amacının gerçekleştirilmesinin mümkün olmadığı ve davacının haklı nedenlerin ortaya çıkmasında olumsuz bir katkısının bulunmadığı durumda, ortaklıktan çıkarılmanın uygun olmadığına ve en iyi çözüm tarzının şirketin feshi ve tasfiyesi olduğuna karar verdiğini görüyoruz. Bununla birlikte şirketin elinde bulundurduğu malvarlıklarıyla faaliyetlerini rahatlıkla gerçekleştirebilecek olduğu durumda şirketin feshi yerine öncelikle davacı ortağın ortaklıktan çıkarılmasına karar verilebilmektedir. Yine de haklı sebep olmasına rağmen şirketin feshine karar verilmeyen her senaryo, azlığın ortaklıktan çıkarılmasına karar verilmesi gerektiği anlamına da gelmez. Mahkemece, şirketin feshi yerine ortaklıktan çıkarılma seçeneğinin değerlendirilmesi durumunda, ortaklıktan çıkarılan ortağın paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenmesi gerekecektir. Şirketin bu ödemeyi yapma olanağına sahip olup olmadığı ve böyle bir ödeme neticesinde şirketin faaliyetlerine devam edip edemeyeceği de değerlendirilmelidir. Bu gibi durumlarda, pratikte çok karşılaşmasak da ortaklık ilişkisini devam ettirecek başka bir alternatif çözüme de karar verilebilir. Şirket esas sözleşmesinin değiştirilmesi, mahkemenin genel kurul yerine geçerek kâr dağıtım kararı vermesi veya şirketin bölünmesine karar verilmesi de uygulamada karşılaştığımız alternatif bazı çözümlerdir. AV. YALÇIN UMUT TALAY / AV. SEDA ÖZTÜRK